• 21-07-2022, 00:00:06
    #1
    Kitap Linki:

    Şevket Sureyya Aydemir -Tek Adam Mustafa Kemal 1881-1919 1.Cilt

    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.




    Kitap Linki:

    Şevket Sureyya Aydemir -Tek Adam Mustafa Kemal 1919-1922 2.Cilt

    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.




    Kitap Linki:

    Şevket Sureyya Aydemir -Tek Adam Mustafa Kemal 1922-1938 3.Cilt

    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.






    Ataturk'un Ongoruleri ve Uyarıları:



    Ataturk'un Butun Eserleri 26.Cilt/144.Sayfa: 27 Mart 1930 gunu sabahı, doğmakta olan guneşe bakmaktadır. Yanındakilere, edebiyat ve felsefe tarihine de altın harflerle yazılabilecek şu muhteşem sozleri soyler: “Doğudan şimdi doğacak olan guneşe bakınız. Bugun gunun ağardığını nasıl goruyorsam, uzaktan butun Doğu milletlerinin de uyanışlarını oyle goruyorum. Bağımsızlık ve hurriyetine kavuşacak daha cok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları şuphesiz ki ilerlemeye ve refaha yonelik olarak vuku bulacaktır. Bu milletler butun gucluklere rağmen engelleri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Somurgecilik ve emperyalizm yeryuzunden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hicbir renk, din ve ırk farkı gozetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği cağı gececektir. Size bu sozleri soyleyen Cumhurreisi değil, sadece Turk milletinin bir ferdi olarak Mustafa Kemal’dir. Bu hususa bilhassa nazarı dikkatinizi cekerim.”







    Ataturk'un Butun Eserleri 12.Cilt/299-300.Sayfalar: Mudafaai Hukuk’un yarattığı kurtuluş ve aydınlanma mucadelesinin hedef aldığı emperyalizm-kapitalizm ikili zulmunun kanlı cehresi Ataturk tarafından 3 Mart 1922’de şoyle tanıtılmıştır: “İstilacı, saldırgan olan devletler yerkureyi kendilerinin malikÂnesi kabul etmekte ve insanlığı kendi hırslarını tatmin icin calışmaya mahkûm esirler saymaktadırlar. Onlar, ilan ettikleri insani ve adaletkarane esasları, kabule değer gordukleri icin değil, senelerden beri tahakkum zinciri altında tuttukları insanlık kutlesini busbutun silahlardan tecrit etmek ve daha kolay esaret altında tutmaya devam etmek icin bir aldatma vasıtası kabul etmektedirler. Buna diğer bir saik daha vardır: Birbirlerini aldatarak biri diğerinden fazla menfaat koparmak. HilekÂrlıkta yekdiğeriyle musabaka etmektedirler. Bunlar sırf kendi hırslarını tatmin icin calışmaktadır. Bunların gayesi, insaniyetin iyiliğine yonelik olmadığı gibi, bilakis, zulum, baskı olduğu icin, onları lanetle anmakta kendimizi haklı goruyoruz. Bunlar kudret ve kuvvet mevkiinde bulundukca mazlumlara merhamet ve şefkat gostermelerine imkÂn yoktur. Boyle bir şeye inanmak buyuk bir gaflettir. Bu kuvvetleri maddi, manevi silahlarından tecrit edeceğimiz zaman ancak boyle bir hareket beklenebilir. Batı ancak bu kuvvet karşısında silahını teslime mecbur kalacak ve bu gayri insani muamelelerine, zulum ve zorbalığına nihayet verecektir. Bunun husule gelmesi cok zamana bağlı değildir.”







    Ataturk'un Butun Eserleri 14.Cilt/339.Sayfa: “Hayatın felsefesi, tarihin garip tecellisi şudur ki, her iyi, her guzel, her faydalı şey karşısında onu imha edecek bir kuvvet belirir. Bizim lisanımızda buna irtica derler.”







    Ataturk'un Butun Eserleri 17.Cilt/293-294.Sayfalar: Ve Kastamonu’daki 30 Ağustos 1925 tarihli konuşmasında bir varlık kanununu ifadeye koyuyor: “Milletimizde gelişme kabiliyeti mevcut olmasaydı, bunu yaratmaya hicbir kuvvet kudret kÂfi gelmezdi. Herhangi bir gelişme vaziyetinde bulunan bir insan kitlesini, bulunduğu vaziyetten kaldırıp damdan duşer gibi filan gelişme mertebesine ulaştırmanın imkÂnsızlığı izaha muhtac değildir.”







    Ataturk'un Butun Eserleri 17.Cilt/45.Sayfa: “Sizden olan bir şahsa sizden fazla ehemmiyet atfetmek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde toplamak, gecmişe, bugune, geleceğe butun bu devirlere ait bir toplum meselesinin acıklanmasını ve ortaya konulmasını, bu yuksek topluluğun mutevazı bir şahsiyetinden beklemek, elbette ki layık değildir; elbette ki lazım değildir.” “Memleket ve milletin hayat ve geleceğine olan muhabbet ve hurmetimden dolayı huzurunuzda bir hakikat noktasını izaha mecburum. Vatandaşınız olan herhangi bir şahsı istediğiniz gibi sevebilirsiniz; kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evladınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, milli mevcudiyetinizi, butun muhabbetlerinize rağmen, herhangi bir şahsa, herhangi bir sevdiğinize vermeye sevk etmemelidir. Bunun aksine hareket kadar buyuk hata olamaz. Bir millet icin, bir millet varlığı, bir millet şerefi ve haysiyeti, bir millet buyukluğu icin bu kadar hata olamaz. Ben, mensup olduğum buyuk milletimin boyle bir hatayı artık işlemeyeceği hakkında tam bir itimada sahip olmakla musterihim ve iftihar ediyorum.”







    Ataturk'un Butun Eserleri 17.Cilt/255.Sayfa: 12 Haziran 1925 gunu, yani Turkiye’de ve dunyada guc, şohret ve itibarının zirvesinde olduğu sırada, milletiyle butunluğunun, milletinde eriyip yok olduğunun ifadesi olan şu konuşmayı yapıyor: “İki Mustafa Kemal vardır; biri karşınızda oturan ben; et ve kemik, fani Mustafa Kemal. İkinci bir Mustafa Kemal var onu ‘ben’ kelimesiyle ifade edemem. O, ben değil, bizdir. O, burada oturan sizler, memleketin her koşesinde yeni fikir, yeni hayat ve yeni mefkure icin uğraşan aydın ve mucahit bir zumredir. Ben, onların ruyasını temsil ediyorum. Benim teşebbus ettiklerim, onların hasret duyduklarını tatmin icindir. O Mustafa Kemal butun bir aydın ve mucahit zumrenin temsilcisidir. Fani olmayan, yaşaması ve muvaffak olması mukadder olan Mustafa Kemal odur.”







    Ataturk'un Butun Eserleri 17.Cilt/149.Sayfa: 5 Ocak 1925 gunu Konya’da yaptığı şu konuşma, Mudafaai Hukuk devrimi ve Ataturk meselesinin tarihe ışık tutan bir vicdan belgesi gibidir: “Biz, keyfi hareket etmeyiz. Mustebit asla değiliz. Hayatımız, butun faaliyetimiz memleket işlerinde keyfi ve mustebitce hareket edenlere karşı mucadele ile gecmiştir.” “Bizim; akıl, mantık, zek ile hareket etmek şiarımızdır. Butun hayatımızı dolduran vakalar, bu hakikatin delilidirler.” “Memleket ve millet işlerinde, şahıslarıyla, fiilleriyle, fikirleriyle zararlı olmak vaziyetine duşenlere karşı zaman zaman sertleştiğimiz vakidir. Milleti hakiki kurtuluş yolunda yurumekten mene calışmak isteyenlere şiddetli ve amansız olmak eğilimindeyiz! Toplumsal nizamımızı bilerek veya bilmeyerek ihlal edici kimselere musaadekar olamayız! Bunlar doğrudur. Bizden bu hususlarda sukûnet ve tarafsızlık talep edenleri tatmin edemiyorsak, bunun sebebi, memleket ve millet menfaatini her şeyin ustunde gorduğumuzdendir.”







    Ataturk'un Butun Eserleri 15.Cilt/76-83.Sayfalar: “Bizim cok korktuğumuz ve daima korkmakla hayatımızı kurtaracağımız bir şey vardır ki, herhangi bir şahsın, herhangi bir heyetin dahi istibdadı altında kalmaktır. Cunku efendiler, şahıslar gibi meclisler de mustebit olur. Ve meclislerin istibdadı, şahısların istibdadından daha tehlikelidir. Dolayısı ile uzun muddet iktidara sahip olmak uzere toplantı halinde kalacak olan mebuslar, yavaş yavaş kendilerini secen milletin arzusundan, emellerinden, hislerinden ve fikirlerinden uzak kalır, arada bir ayrılık olur. Bir gun bakarsınız ki, millet başka turlu calışıyor, milli emeller başkadır.”







    Ataturk'un Butun Eserleri 15.Cilt/57-60.Sayfalar: “Osmanlı devletinin, devlet siyaseti olarak, millet siyaseti olarak, halk siyaseti olarak, belli, acık bir siyaseti mevcut değildi. Devletin başına gecen hukumdarlar, kendi arzularına, heveslerine gore bir nevi siyaset icat ederlerdi ve o siyasetin peşinden butun milleti surukler, gotururlerdi.” “Butun Muslumanların bir noktada birleşmesi ve hep beraber calışarak kuvvetli olması, mesut olması, muhakkak arzu edilir. Fakat dunyada elde edilemez olan hedeflere yurumek, insanları cok aldatmıştır, cok aldatır. İnsanlar parlak olan siyasetlere doğru mutlaka yurumek ve oraya ulaşmak ister. Cunku parlak olan şeyler caziptir. Bu dediğim nokta da parlaktır, caziptir. Fakat hayat hayallere dayanamaz; hayat maddiyata dayanır. Herhangi bir millet hayatını muhafaza icin, hayat vasıtalarını elde etmek ve duzenlemek icin adım attığı zaman sectiği hedef hayali olursa elbette muvaffak olamaz. Bu, asırların ve asırlarca yaşamakta olan insanların, belki cok acı, cok kanlı hadiseler ile ve belki cok buyuk felaketlerle bulmuş olduğu bir neticedir.” “Buyuk bir cesaretle soyluyorum ki, dunyanın bugunku genel şartlarına ve asrın, insanların kafasında yapmış olduğu bugunku değişikliklere gore, butun İslam Âleminin şimdiye kadar vehmedildiği gibi bir noktadan sevk ve idaresine maddi imkÂn yoktur ve olamaz. Bunu bu kadar kuvvetli soyleyebilmek icin cok şey bilmeye, cok şey duşunmeye, cok şey hatırlamaya hacet yoktur. Cunku ‘bu olmamıştır ve olamayacaktır’ dediğim zaman bu benim ifadem değildir, tarihin ifadesidir, vakaların ve hadiselerin ifadesidir; en nihayet ilmin, aklın, mantığın ifadesidir. Arkadaşlar, bin uc yuz şu kadar seneden beri bu teori, nerede ve ne vakit tatbik kabiliyeti bulabilmiştir?” “Bir Osmanlı devleti vardı. O da en nihayet yok olmaya mahkûm oldu. Ne icin? Cunku millet kendi hayatıyla ve kendi eviyle hicbir vakit meşgul olmadı; daima hayali birtakım hedeflere karşı suruklendi ve kendi kendini surukledi, en nihayet bu hal ve vaziyete duştu.” “Hepsinin iradesine sahip olanın iradesi, umumun iradesi yerine gecer. Dolayısıyla butun goruşleri bir noktada ozetlemek lazım gelirse, mahv ve yok olduğunu, sefil olduğunu gorduğumuz bu toplumların, mahv ve yok olma sebepleri, kendi iradelerine sahip olmamış bulunmalarıdır. İradenin başkaları tarafından gasp edilmiş olması veya başkalarına terk edilmiş ve bırakılmış olmasıdır. Bir toplum, bir devlet muessesesi, bu hatadan yakasını kurtarmaksızın, ne şekilde tesis olunursa olunsun, her halde netice itibarıyla felakete mahkûmdur. Biliyorsunuz ki, Osmanlı devleti saltanat devresini, haşmetini, debdebesini yaşadıktan sonra duşmeye başladı.”







    Ataturk'un Butun Eserleri 9.Cilt/112-113.Sayfalar: “Kuvvet, ordudur. Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir eden milletin, kuvvetin luzumuna olan vicdani imanıdır. İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek icin, pek tabii, evvela onu ordudan mahrum etmek caresine giriştiler… Sonra, kumandanlarımıza ve subaylarımıza taarruz ve tecavuze başladılar. Askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler.” “Her halde, ordu, duşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu mutlaka imha etmek, subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbus ettiler. Bundan sonra milleti koyun surusu gibi boğazlamakta engeller ve muşkulat kalmaz. Duşmanlarımız herkesten evvel subayları oldurduler; onları aşağılar ve hor gorurler… Subayın yaşamak icin bir caresi vardır: Şerefini korumak. Duşmanlarımızın kast ettiği ise o şerefi ayaklar altına almaktır.”







    Ataturk'un Butun Eserleri 3.Cilt/29.Sayfa: Gazi Paşa, Selanik’te, bir gazeteye yazdığı yazı hakkında fikirlerini soran Cemal Paşa’ya goruşlerini anlatırken adeta asırlara ders verircesine şunları soylemiştir: “Birtakım kuş beyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine duşmeyiniz. Bunun hicbir kıymeti ve onemi yoktur. Siz, icinde bulunduğumuz vaziyeti değerlendiriniz. Ve evvela kabul ediniz ki biraz feragat sahibi olmak lazımdır. Eğer şunun bunun teveccuhunden kuvvet almaya tenezzul ederseniz, bugununuzu bilmem, fakat geleceğiniz curuk olur. Cunku bizim henuz hakikatle hic temasa gelmemiş geniş muhitlerimiz vardır. Bu muhitlerde henuz acemkari hayaller ile dolu olanlar coktur. Buyukluk odur ki hic kimseye iltifat etmeyeceksin, hic kimseyi aldatmayacaksın, memleket icin hakiki ulku ne ise onu gorecek, o hedefe yuruyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan cevirmeye calışacaktır. İşte sen bunda mukavemeti yok eden kişi olacaksın. Onune sonsuz engeller yığacaklardır, kendini buyuk değil, kucuk, zayıf, vasıtasız, hic kabul ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Ondan sonra sana bu yuksek adam derlerse, bunu diyenlere de guleceksin!”







    Ataturk'un Butun Eserleri 23.Cilt/66-68.Sayfalar: “Tabiat bir şey vermez, her şeyi kazanmak lazımdır. Kazanmanın tabii kanunlarını arayacak olursak, yalnız tek bir esas gorunur: Calışmak… Bundan başka care yoktur. İnsan, tabii olarak, şahsına sahiptir; bu hassa, insanı butun dunyaya sahip kılabilir. Yani insan, zekÂsı, sanatı, iradesi sayesinde butun unsurlara boyun eğdirebilir. Bu, bize calışmanın yuksek kıymetini, ahlaki vasfını ve her şeyden mukaddes olan bir hakkı, calışmak hakkını gosterir. Tembellik, butun fenalıkların anasıdır. İnsan, calıştığı icin, eli altında veyahut kafasının icinde eserini buyumekte ve yukselmekte gorduğu zaman ne buyuk zevk duyar! Cunku neticesiz uğraşmak, calışma sayılmaz. Hicbir şey yapmamak veyahut neticesiz, manasız şeyler yapmak, calışma kanununa karşı buyuk kabahattir. Bu eser, ister ciftcinin hasadı, ister mimarın evi veyahut heykeltıraşın heykeli, ister bir Âlimin veya bir sanatkÂrın keşfi, kitabı olsun; zevk birdir. Bu zevk, butun zahmetleri, saban arkasında dokulen terleri, sanatkÂrın, fikir adamının bazen pek elemli olan yorgunluklarını derhal unutturur.” “Bu hayat musabakasında diğerleri, kabiliyetleri itibarıyla sizi gecebilirler. Bir muvaffakiyet elinizden kacabilir. Bundan dolayı onlara kızmayınız ve elinizden geleni yapmışsanız, kendi kendinize de kızmayınız. Asıl muhim olan muvaffakiyet değil, gayrettir. İnsanın elinde olan ve onu memnun eden ancak gayrettir.”







    Kaynak:

    Kur'an Penceresinden Kurtuluş Savaşına Bir Bakış

    -Prof. Dr. Yaşar Nuri Ozturk







    Mustafa Kemal Ataturk:



    ‘Her şeyin yaradılışındaki muvazene ve ahenk kanununu, muhafazaya memur olan duygu, sevmek duygusu imiş. Bu histen dışta kalan her şey, her iş, mutlaka bozuk ve terk olunmuş demektir; ziyanı olmasa bile fayda vermeyecek halde, ruhsuz ve tesirsiz bir şey menzilesindedir. O halde, maddelerin, manaların, işlerin ve hislerin temasında ve ihtilatında, bu muvazene kanunu cari olmazsa, her şeyin iyiliği ve guzelliği de, belli olmadan kalır. Sevmenin buyuk ıstıraplarını ancak buyuk kalpler taşıdığı icin, sevmek, her vakit guzel ve her vakit yuksektir. Zaten boyle olmasaydı, insanlar, bircok acılara dayanamazlar ve yureklerinde kuvvet bulunmasaydı, pek cok duyguları muhafaza edemeyerek, bocekler gibi ezilirler, cok hakir derecelere inerlerdi.’







    ‘Tarih, birtakım boş hayallerle, başlarındaki hukumdarların, hırslı politikacıların, oyuncağı durumuna duşen istilacı orduların, istilacı milletlerin uğradığı bu ceşit feci sonuclarla doludur. Kendilerine bir milletin geleceği emanet edilen adamlar, milletin kuvvet ve kudretini yalnız ve ancak yine milletin gercek ve ulaşılabilir cıkarları yolunda kullanmakla yukumlu olduklarını bir an hatırlarından cıkarmamalıdırlar. Bu adamlar duşunmelidirler ki, bir memleketi ele gecirmek; o memleketin sahiplerine egemen olmak icin yeterli değildir. Bir milletin ruhu ele gecirilmedikce, bir milletin azmi ve iradesi kırılmadıkca, o millete egemen olmanın imkanı yoktur.’







    ‘Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sozlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım inanclar ve geleneklerle dolu olursa, felce uğrar. Memleketi, milleti kurtarmak isteyenler icin, calışkanlık, iyi niyet, fedakarlık, gerekli olan niteliklerdir. Fakat bir toplumdaki hastalığı gormek, onu tedavi etmek, toplumsal hayatı cağın gereklerine gore geliştirmek icin, bu nitelikler yeterli gelmez; bu niteliklerin yanında ilim ve fen lazımdır.’







    ‘Hicbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, boş inancların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi cok guc olur; belki de hic olmaz. Geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerceklere uygun olarak goremez. Boyle milletler, hayata geniş acıdan bakan milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur. Cahillik yok edilmedikce, yerimizdeyiz. Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir.’







    ‘Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Turkiye Cumhuriyeti halkını tamamen cağdaş ve butun mana ve şekliyle uygar bir toplum haline getirmektir. İnkılaplarımızın ana ilkesi budur. Bu gerceği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zaruridir. Şimdiye kadar milletin, beyinlerini paslandıran, uyuşturan, bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Uydurma hikayeler ve boş fikirler kafalardan tamamen cıkarılacaktır. Onlar cıkarılmadıkca, beyinlere gerceğin nurlarını sokmak imkansızdır.’







    ‘Turkiye Cumhuriyetinin, ozellikle bugunku gencliğine ve yetişmekte olan cocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Turk’ten cok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu, boyleydi. Eğer bugun, Batı nihayet teknikte bir yukselme gosteriyorsa, ey Turk cocuğu, o kabahat senin değil, senden evvelkilerin affolunmaz ihmalinin bir neticesidir. Şunu da soyleyeyim ki, cok zekisin, bu belli! Fakat zekanı unut, daima calışkan ol! Gencler! Benim gelecekteki emellerimi gercekleştirmeyi ustlenen gencler! Bir gun bu memleketi, sizin gibi beni anlamış bir gencliğe bırakacağımdan dolayı, cok memnun ve mesudum.’







    ‘Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarımızın ve atalarımızın oldukları gibi yuksek kulturde ve fazilette dunya birinciliğini tutmaktır. Fikirler; zorla, şiddetle, topla ve tufekle kesinlikle oldurulemez. Dunya bir sınav alanıdır. Sınavda başarılı olmadan, iyiliksever davranışlar beklemek boşunadır. İnsanların yaşamına, cabalarına egemen olan guc; yaratma, yeni bir şey bulma yeteneğidir.’







    ‘Butun insanlığın varlığını, kendi şahıslarında goren adamlar, bedbahttırlar. Besbelli ki o adam, fert sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkca memnun ve mutlu olması icin gereken şey, kendisi icin değil, kendisinden sonra gelecekler icin calışmaktır. Makul bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve saadet, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu icin calışmakta bulunabilir. Bir insan boyle hareket ederken ‘Benden sonra gelecekler acaba boyle bir ruhla calıştığımı fark edecekler mi?’ diye bile duşunmemelidir. Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyeti ile kaim goren adamlar, milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri duşunebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek olanaklarına kavuştururlar. Kendi gidince, gelişme ve hareket durur zannetmek, bir gaflettir.’







    ‘Medeniyet yolunda yurumek ve başarılı olmak, hayatın şartıdır. Bu yol uzerinde duraksayanlar veya bu yol uzerinde ileri değil, geriye bakmak cahilliğinde ve gafletinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında, boğulmaya mahkumdurlar. Medeniyet yolunda başarı, yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak icin, tek gelişme ve ilerleme yolu, budur. Hayata egemen olan kuralların, zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin buluşlarının, tekniğin harikalarının, dunyayı değişiklikten değişikliğe uğrattığı bir cağda, asırlık kohne zihniyetlerle, gecmişe bağlılıkla, varlığın korunması, mumkun değildir.’







    ‘Meclisin yapacağı kanunun tasdikini bir adama vermek demek, milli hakimiyeti kokunden yıkmak demektir. Milleti daima aldatanlar, buyuk tanıdığımız fakat cok kucuk olan heriflerdir.’







    ‘Her millet, icraatına tahammul ettiği hukumetin, mesuliyetine ortak sayılır.’ ‘Asıl kurtuluşa ulaşmak, mucadeleyi tatil etmekle değil, ilelebet mucadeleyi surdurmekle mumkun olacaktır.’







    ‘Bence bir millette şerefin, onurun, namusun ve insanlığın var olması ve devam etmesi, mutlak o ulusun, ozgurluk ve bağımsızlığına, sahip olmasıyla mumkundur.’







    ‘Eğer mensup olduğum milletin şanı ve şerefi varsa, ben de şanlı ve şerefliyim. Şan da, şeref de milletimindir. İcinizden biri cıkar da, sırf şan ve şeref icin koşar, milletinden koparsa, biliniz ki başınıza beladır. Millet bu gibilere asla izin vermemelidir.’







    ‘Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki cok kere, din perdesine burunmuşlerdir.’ ‘Bu Asya milletinin icinde daha karışık, yapay, batıl inanclardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler, sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar eğer aydınlığa yaklaşamazlarsa, kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız.’ ‘Bu milletin şimdiye kadar Arapların, Acemlerin din maskeli iğfalleriyle aldatılmış olduğunu ispat etmek isteyen bir adamım.’







    ‘Eğer Muslumanlardan, Kur’an’ı yuceltmek dini bir vazife olarak talep olunuyorsa hic şuphe yok ki, Muslumanlar ne kadar kuvvetli, kudretli ve butun bu kuvvet ve kudret akılca ne kadar yuksek olur, ilmen, fennen gelişmiş bulunursa, Kur’an’ı yuceltmeyi iyi yapmasını bilir ve Allah ancak bu mesai tarzından daha cok memnun olabilir. Butun Muslumanlara da ne yapmak lazım geleceğine dair kuvvetli ve maddi bir misal gosterilmiş olur.’



    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.