• 14-07-2022, 06:40:41
    #1


    sen ışıklarınla gelirdin sokağımıza
    sen ışıklarınla gelirdin
    cocuklar gidince
    ve akasya başakları uyuyunca
    ve ben aynada yalnız kalınca
    sen ışıklarınla gelirdin...
    ...
    sen yanaklarını yaslardın
    memelerimin acısına
    ve ben
    soylemeye başka bir şey bulamadığımda
    sen yanaklarını yaslardın
    memelerimin acısına
    ve dinlerdin
    ağlayarak akan kanımı
    ve ağlayarak olen aşkımı
    sen dinlerdin
    gormezdin beni ancak.
    (Tanıtım Bulteninden)

    Ferruhzad'ın şiiri, onun varlık evidir. Heideger'in "dil varlığın evidir" sozu daha onun kulağına değmeden once, Ferruhzad'ın şiiri gercekte onun varlık evi olmuştur. Boylesi bir dilin ancak şiirle uygunluğu olur. Ferruhzad gercekte onu almış, kucaklamış, ve onu sonsuz gelişime, yinelenmeye, ciceklenmeye ve yeşermeye goturmuş, onu ağaca ve suya ve ateşe aşılamıştır. Ferruhzad dili, sevgiliyi, şiiri ve yaşamı birlikte doğuruyor. Dile analık yapmadığımız surece şairlik adını hak edemeyiz. İlk kitaplarında dışardan şiir soyleyen Furuğ, cinsel ve tensel ve gorunuşte koyu lirik şiirleriyle bile, şimdi yeni sevgilinin varlığında, hem sevgili, hem şiir, hem varlık ve hem dili birlikte doğuruyor.

    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.