Allah:
“Gevşemeyin, uzulmeyin, en ustunsunuz, eğer inanıyorsanız? Buyuruyor. (Al-i İmran, 3:139)
Bu uyarı, inanan bir bilincin, bir duşuncenin ve olcunun şeyler, olaylar, değerler ve kişiler karşısında surekli takınması gereken tavrı belirlemektedir.
Bu uyarı, mu’min bir benliğin her şey, her konum, her değer ve herkes karşısında surekli takınması gereken ustunluk durumunu ifade eder. İmanı ve imandan kaynaklanan butun değerleri, iman temelinden başka temellere dayanan duşuncelerden ve onlardan kaynaklanan değerlerden yuce tutma durumunu...
Varlığın hakikati hakkında duşunce ve kavramam acısından en yuce mevkide olan gene mu’mindir. Cunku İslam’ın getirdiği olculer icerisinde bir olan Allah’a iman etmek, bu buyuk hakikati en kamil manada kavramam şeklidir. Bu kavrama bicimi ideolojiler, inanc bicimleri ve duşunce yığınları ile karşılaştırıldığında ; ister bu duşunce yapıları, inanc bicimleri ve ideolojiler eski ve yeni buyuk felsefi ekollerin urunu olarak gelsin, ister putperestlerin ve tahrife uğramış kitaplıların inanclarına dayandırılsın; isterse de karanlık maddecilik ideolojileri ile saptırılmış ideolojiler olsun... bu aydınlık, acık secik, estetik ve uyumlu kavrayış bicimi, bu duşunce yığınları ve bu sacma sapan ideolojilerle karşılaştırıldığında, İslam inancının azameti, daha once hic boylesine ortaya cıkmamış bir bicimde tecelli eder. Bu bağlamda, bu bilgiye sahip olanların, elbette o bilgiye sahip olmayanlardan daha yuce bir konumda olduklarında şuphe yoktur.
Vicdan, bilinc, ahlak ve yaşama bicimi acısından en ustun konumda olan gene muslumandır. Cunku en guzel ve ornek isimleri sahibi olan Allah’a imanı, bizatihi yuceliği, temizliği, kibarlığı, namusluluğu, takvayı, salih ameli ve raşid halifeliği ona ilham eder; yanı sıra dunyanın acıları, kederleri, hayal kırıklıkları karşısında ahirette alacağı odulu ona telkin eden akidesi, şu fani dunya hayatından kam alamadan ayrılsa bile, ahirette alacağı karşılığı kesin bir bilgi ile bilmesinden oturu onun kalbini dingin kılar.
Mu’min ‘dunya duzeni’ ve yonetim bicimi (şeri’at) acısından da en yuce yere sahiptir. Cunku mu’min insanlığın tanıdığı eski ve yeni rejimleri ve yasama duzenlerine başvurup kendi ‘dunya duzeni’ ve kendi şeri’atı ile kıyasladığında oteki rejimlerin (dunya duzenlerinin) ve yaşama bicimlerinin tumunun, kendi sahip olduğu yetkin, en olgun ‘dunya duzeninin’ ve şeri’atının yanında, birer cocuk oyununa ve amaların el yordamıyla, duşe kalka yurumelerine benzediğini gorecektir. Dalalete duşup yerini ve yolunu şaşırmış, insanlığın gerilim ve acılar icinde kıvrandığına tanık olacak, bu yuzden bu insanlara tedaviye muhtac hasta insanlar gozu ile bakacak ve onların bu haline acıyacaktır. Neticede kotuluk ve dalalete karşı kendi ustunluğu, kendi yerinin yuceliğinden başka bir duygu ile karşılaşmayacaktır.
İlk muslumanlar ici boş gosteriler, şişirilmiş gucler ve cahiliyye duzeni icerisinde insanları kul sayan genel kabullerin karşısına bu duygu ve duşunceler ile dikililerdi, cahiliyye, tarihi surec icerisinde kirli bir donem verilen ad değildir.
Pozisyonlar değişti. Musluman, soyut maddi gucler karşısında yenik duruma duştu
Ama herşeye rağmen en ustun olanın yine mu’minin bizzat kendisi olduğu bilincinden vazgecmemeli, mu’min imanını koruduğu muddetce, kendisini yenilgiye uğraymış olanlara yukarıdan bakmalıdır. Bu pozisyonun gecici bir donem olduğunu, imanın eninde sonunda geri geleceğini, bundan kacışın olmadığını kesinlikle bilmelidir. Evet, o boylesi olumsuz bir pozisyonla karşılaşmıştır fakat onun karşısında kesinlikle baş eğmez. İnsanların tumu olur. Ama o, ‘şehid olur!’ O; bu dunyadan ayrılıp gidince ‘cennet’e girer; ona galip olanlar ise ‘cehennem’e... İkisi cok farklı şeyler bunların... O hep Rabb’inin şu fermanını duyar:
“Kufredenlerin, oyle şehirlerde gezip dolaşması seni aldatmasın”
“Bu az bir gecimdir. Sonra gidecekleri yer cehennemdir”
“Fakat Rab’lerinden korkanlar icin, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedi kalacaklar; Allah tarafından ağırlanacaklardır. İyiler icin Allah yanında bulunan oduller ise daha hayırlıdır.” (Al-i İmran, 3:196-198)
Mu’min onların gırgıra almalarına, gulmelerine karşı metanetini yitirmez,
gucsuz olduğu gibi bu durumda da o gibi kimselere tepeden bakar. O da onları alaya alır, onların rezaletlerine guler. Bu durum karşısında mumin, daha once uzun iman seruveninde yurumuş iman kadrosunun oncu kahramanlarından birisi olan Nuh’un (as) soylediğini soyler:
“Siz bizimle alay ederseniz, sizin alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz.” (Hud, 11:38)
Mu’min şu ayette de, iman ordusunun aydınlık, kufur kadrosunu karanlık akibetlerini gorur:
“Suc işleyenler, mu’minlerin haline gulerlerdi.”
“Onların yanından gecerken birbirlerine kaş goz işaretleri ederek onları kucumserlerdi.
“Ailelerine dondukleri zaman da yaptıklarıyla ovunup eğlenmeye başlarlardı.”
“Mu’minleri gorduklerinde.”şunlar sapık insanlar derlerdi.
“Halbuki kendileri, onların uzerine bekci gonderilmemişlerdi.”
“İşte bugun de mu’minler kafirlerin haline gulerler.”
“Divanlar uzerine oturup bakarlar.”
“Kafirler, yaptıklarıyla cezalandırıldılar mı? Diye” (Mutaffifin, 83: 29-36)
Kur’an, cok eskiden, kafirlerin mu’minler hakkında ne soylediklerini bize anlatmaktadır. Buyuruyor ki:
“Acık ayetlerimiz onlara okunduğunda kufredenler, mu’minlere şoyle derler: “iki topluluktan hangisinin yeri daha hayırlı, yer bakımından daha guzeldir?” (Meryem, 19:73).
Evet, hangi grup?... Allah Elcisi Hz. Muhammed’einanmamış mutekebbirler mi, yoksa O’nun cevresinde kenetlenen fakirler (mustaz’aflar) mı? Hangisi? Nadr b Haris, Amr b, Hişam. Velid b. Mugire ve Ebu Sufyan’ın tarafı mı? Yoksa Bilal, Suheyb, Ammar ve Habbab’ın tarafı mı? Hangisinim tarafı?... Hz:Muhammed’in onları cağırdığı ilkeler en hayırlı ise O’na uyanlar, Kureyş icerisinde hicbir saygınlığa sahip olmayan, Erkam’ın oldukca alcak gonullu evinde bir araya gelenler mi olurdu, yoksa şatafatlı ‘Dar’un-Nedve’de toplanan şan, şohret ve iktidar sahibi olan oteki karşıtları mı?
İnanan kimse değerlerini, duşuncelerini, olculerini insana dayandırmaz. Bu nedenle insanların kendisini yanlış anlamaları karşısında uzuntuye kapılmaz. Aksine o butun soz konusu kavramlarını insanların Rabb’i olan Allah’a dayandırır.
Mu’min “hak” uzeredir... Haktan otesi ise sapıklıktan başka nedir? Varsın sapıklığın saltanatı olsun, varsın toplulukları, yığınları olsun, sempatizanları, sevdalıları olsun... butun bunlar “hak”tan kesinlikle bir şeyi değiştirmez. Mu’min “hak” uzeredir... Hak’tan otesi ise sapıklıktan başka nedir? İnanan kimse kesinlikle sapıklığı (dalalet) secemez. “Hak’la “dalaleti” eşit tutamaz. Mumin olduğu surece ahval ve şeriat ne olursa olsun kesinlikle ‘hak’tan sapıklığa donemez. Allah’ın oğrettiği dua ile konuyu bitirelim:
“Rabbimiz, bizi doğru yola hidayet ettikten sonra kalplerimizi eğriltme; bize katından bir rahmet ver. Kuşkusuz sen cok bağış verensin.”
“Rabbimiz, sen mutlaka insanları, asla kuşku olmayan bir gunde toplayacaksın.” “Kesinlikle Allah Sozunden donmez.” (Al-i İmran, 3: 8-9)
__________________
Imanın yuceliği
Dini Bilgiler0 Mesaj
●29 Görüntüleme