Saffet ve Diriliş
Dini Bilgiler0 Mesaj
●17 Görüntüleme
-
09-09-2019, 01:43:46
İnanan her insan, inancının gereklerini yerine getirse, inancı kadar insan olsa, inancı olcusunde bir duruşta bulunsa sadece İslam dunyasında değil dunyanın her yerinde ciddi degişiklikler olur. Evet, İslam dunyası olarak bizler bir kere daha inhitat (gerileme) donemi yaşıyoruz. Daha onceleri de yaşadık biz boylesi donemleri ama inananların samimi gayretleri ile idbarımız ikbale dondu. O devrelerde umitlerimize fer verecek, insanları iyiye, guzele, doğruya yonlendirecek kÂmet-i bÂlÂlar vardı insanların onunde. Onlar kendi kapasiteleri olcusunde hizmette bulundular, toplumu yeniden aşıladılar, kurumaya yuz tutmuş yerleri budadılar, yeni fidanlar diktiler. Ancak hemen ilÂve edelim, bunların hicbiri ilk asırda olduğu gibi bir cağlayana donuşmedi. Belki Osmanlı’yı mustesna sayabiliriz; fakat o da kÂmil anlamda ancak bir bucuk asır devam etti, ondan sonra o da duraklama ve inhitata girdi.
İlk saffet donemi uc asır kadar surdu. İrtidat hadiseleri, kendi akıl, mantık ve hissiyatlarını Kur’an’ın onunde tutan felsefî ve kelÂmî ekollerin cıkışları, hilÂfetin saltanata donuşmesi gibi olumsuzluklar surecinde yaşanan kanlı hÂdiselere rağmen o ilk saffet varlığını bir yonuyle uc-uc bucuk asır, diğer yonuyle beş asra yakın bir sure devam ettirdi. Fitne donemlerinde, onca ic ve dış gaileleri goğusleme hengÂmında bile o saffet donemi doğurganlığını muhafaza etti. Ancak Hicri 5. asrı takip eden yıllarda doğurganlık durdu. Zaman zaman yeni doğumlar olsa, yeni surgunler cıksa da bu sosyologların ifade ettigi gibi bir yonuyle anomali doğumlar ve surgunlerdi. Cunku belli bir yaştan sonra sıhhatli doğum olmaz. Kaderin cilvesidir bu, onu değiştirmeye gucumuz yetmez.
Ancak bizler yine aynı kader inancımızın uzantısı olarak meselelere sebepler planında yaklaşarak yeniden bir dirilişe ermenin yollarını aramak ve bu yolda hic durmadan yurumek zorundayız, tıpkı seleflerimiz gibi. Bu yolda olmanın, ic ve dış saffete erebilmenin bir takım şartları var elbette: Yaşatma uğruna yaşamadan vazgecme, rehavetin kıskacına duşmeme, zevk u sefaya dalmama gibi. Ev, araba, makam, mansıp hic olmasın mı? diyebilirsiniz. Olsun, ama bunlar kat’iyen tÂli derecede kalmalı, asıl gayeden uzaklaştırmamalı bizleri. Yoksa gun gelir bu isteklerin onunu almazsınız, kendi ruhunuzdan uzaklaşır, icte kadavralaşmaya doğru yurursunuz. Ve yine bir gun gelir bu istekler azgın bir guc olarak karşınıza cıkar ve yer bitirir sizi.
Osmanlı’yı gormez misiniz? O koca devleti tenperverlik, rahat tutkusu yıkmıştır aslında. Padişah artık orduların onunde değildir. "Padişahlar cephede savaşmazlar; savaşmazlar cunku onlar olurse devlet coker" anlayışı hakim olmuştur. Kadavralaşma donemine ait utandıran fotoğraflardır aslında bunlar. Halbuki Osman Gazi’den Murad HudavendigÂr’a, Yıldırım’dan Yavuz’a, Kanuni’ye kadar herkes cephede, askerinin, ordusunun onundedir.
Her neyse, bu hamur cok su goturur. İc ve dış saffete ermek ciddi irade, nihayetsiz sabır gucu, bitme tukenme bilmeyen enerji ve O’nun rızası haricinde her şeyi elinin tersi ile itmeyi gerektirir.
Mevl muînimiz ola.
__________________