hayat bir askerlik se...........
“İnsan ahiret yolculuğuna her zaman hazır olarak yaşamalıdır. Annesinin başortusu gibi ici dışı temiz bir şekilde oteden gelecek daveti beklemeli. Cunku ne zaman “gel” denileceği belli değil. Oyle ise her zaman temiz durmalı, saf kalmalı, akıl, mantık, kalb, kafa, duygu ve duşunceleri daima berrak tutmalı ve gitmeye hazır durmalı...
iyi duygu ve duşunce icinde iken gitmeyi elde etmeli. Mesela; birisinin icinden kendini beğenme hissi gecebilir. İşte tam o esnada “gel” derlerse, o zaman insan Allah’ın huzuruna bir firavun gibi duşebilir. Omur boyu ibadet u taat icinde yaşamış; ama sonunda kaybetmiş birisi gibi duşebilir.. Evet, hazır olmak lazım.. kendini rutbesiz bir nefer gibi gorerek vazife yapma gayreti icinde hazır olmak lazım. İnsan, O’nun varlığının ziyasının golgesinin golgesi; O olmasa hicbir şey ifade etmeyen bir varlık. Oyleyse iddia niye? Varlık O’ndan, her şey O’ndansa iddia niye? Evet, bir hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, “Men kerihe likÂallah, kerihallahu likÂeh -Allah’a kavuşmaktan hoşlanmayan kimseyle Allah da mulÂkî olmayı istemez..

İşte, Allah’a kavuşmayı arzulama, olume hazır olma demektir; ahirete, haşre, yeniden dirilmeye kat’i inanma ve ebedi saadeti yakalama azm u gayreti icinde bulunma demektir. Samimi bir kulun hali de budur; o oteyi, sevgililer diyarı ve ebedi saadet yurdu bilir.. bilir de tertemiz olarak oraya gidip onlara kavuşmak icin bu dunyada da hep saf ve duru bir hayat yaşayarak yolculuğa hazır, otelere muştak bir tavır sergileyerek bekler. Bununla beraber, bazı buyuk zatların, zahiren bakıldığında olumden korktukları zannını hasıl edecek sozleri olabilir. Vazife ve misyon itibarıyla yapacakları şeylerle alakalı olarak, onların hayatta kalmalarına bağlı bazı hususların ihmali ve sarsılması endişelerini, bir korku şeklinde algılamaları muhtemeldir. Mesela, “Ben olursem beni ornek alanlar, nasihatlerimi dinleyenler dağılabilirler; vahdetlerini koruyamazlar. Yapılması gerekli olan şeyler aksar; kulluk vazifelerinde gevşeklik gosterilebilir.” gibi mulahazalar olabilir.

Bediuzzaman gibi kimselerin varlığı, başka insanları toparlayıcı olur. Sebepleri izzet-i azametine perde yapan CenÂb-ı Allah, Bediuzzaman gibi insanlara da bir misyon yuklemiştir. Onların fıkdanında (yokluğunda) iftiraklar, tereddutler olabilir. Dolayısıyla O’nun gibi bir insanın ahireti istemesi, kendi nefsi adınadır. Burada kalması ise, (Efendimiz’in miractan nuzulu, tekrar aramıza donmesi gibi) dini adına olur. Bundan dolayı hayatına, sağlığına dikkat ceker; yaşamak icin değil başkalarını yaşatmak icin dikkat eder. Oksijen insandır o gibileri. Yoksa Allah’a, Peygamber’e, haşr u neşre inanmış insan icin olum rahmettir. İşte buyuk zevatın olumle alakalı endişe ifade ediyor gibi gorunen sozlerini, vazife ve misyonlarıyla irtibatlandırarak boyle yorumlamamız icap eder. Cunku onlar davaları icin yaşarlar.
Dosttan, ahbaptan ayrılma yer yer bir hicran şeklinde kendisini hissettirebilir.
Zayıf bir rivayette, son gunlerinde Resul-u Ekrem’in (sas), ashab-ı kiram efendilerimize bakarak duygulandığı anlatılıyor. Dostlardan boylesi bir ayrılık, askere gitme gibidir. Hani anne-baba evlatlarını askere gonderirken ağlarlar. Bu da askere gitme gibi muvakkat (gecici) bir ayrılmadır. Sonradan dirilmeye inananlar boyle inanır; hayatı bir askerlik, vefatı da bir terhis kabul ederler. Ayrılırken ağlayabilirler; fakat bu ağlama arz ettiğimiz mÂnÂda kavuşma sonucludur.”
Ahmet şahin
__________________