Allah (c.c.) insan ve cin sınıfı dışındaki tum canlı varlıklara uyulması zorunlu olan bir yaşam tarzı vermiştir. Bunu onların ic dunyalarına bir program olarak yerleştirmiştir. Her canlı varlık buna gore yaşar, beslenir, urer ve olur. Gocmen kuşlar bununla nereye goc edeceklerini bilirler. Balıklar uzun yolculuklarına bu sayede cıkarlar. Orumcek ağını yapar, arı peteğini kurar, ayı ininde kış uykusuna yatar. Tavuk bununla yumurtlar, kuluckaya girer, yavrularını herkese karşı korur. Bu el-HÂdî guzel isminin evrensel captaki tecellisidir. Bundan insan da payını alır. Analık icgudusu de bir yaşam sigortası gibi yeni doğan yavru icin yapılması gerekli olan işleri tetikler.
İnsan diğer varlıklardan ayrı olarak irade sahibidir. Ona yaşam tarzını belirleme ve secme sorumluğu yuklenmiştir. Bu konuda yuce Allah (c.c.) şoyle buyurmaktadır: “Ona hayır ve şerri, her iki yolu da gosterdik (Beled suresi, ayet 10).”, “Biz ona hidayet yolunu gosterdik. İster şukredici olsun, ister nankor (İnsan suresi, ayet 3).”
İslam dinine gore yaşam tarzını belirleme hakkı Allah’ındır. Cunku Allah (c.c.) yaratıcı olarak bu hakka doğal olarak sahiptir. Bir anne-babanın evladını yada evlatlarını istediği gibi yetiştirme ve eğitme hakkına sahip olması gibi yuce Allah (c.c.) da insanlar uzerinde boyle bir hakka sahiptir. Evrende, yeryuzunde, bizzat insanın kendisinde Allah’ın (c.c.) varlık ve birliğine dair sınırsız sayıda ayetler bulunmakla beraber Allah (c.c.) gonderdiği peygamberler ve indirdiği kitaplarla insana uyması gereken yaşam tarzını da sunmuştur. Allah (c.c.) rızasını dinine uyanlara, yani belirlediği yaşam tarzına uygun yaşayanlara tahsis etmiştir.
İslam dini bir yaşam tarzıdır. Hayatı baştan sona kadar duzenler. Emir ve yasaklardan oluşur. Kişinin bunlara can u gonulden uyması bir kararı gerektirir. Bu belki kalben bir yonelmedir, bir ictenliktir. Tovbe etme isteğidir. Mahiyetini tam olarak bilemiyoruz, ama Allah’a (c.c.) yonelme adına bir adım olsa gerektir. Gerci haramlarda nefsi tatmin eden bir lezzet, emirlerde nefse yuk olan bir ağırlık vardır. Bu yuzden kişi bir tereddut icerisindedir. Kendi başına yola girmesi adeta imkÂnsızdır. İşte tam bu noktada Allah (c.c.) el-HÂdî guzel ismi ile o kulda tecelli eder. Ona hidayeti nasip eder. Et-TevvÂb guzel ismiyle tovbe etmesini sağlar, tovbesini kabul eder. Kalbe iman nuru dolmaya başlar. Bu guzel ismin, yani El- HÂdî guzel isminin en-Nûr guzel isminden sonra gelmiş olması da bu acıdan manidardır. Adeta kişi İslam dinine girmekle yada tovbe etmekle yeniden dunyaya gelir. Her şey değişmiştir. Başlangıcta nefsin iştahla baktığı haramlardan iğrenmeye, ibadetler ona kolay gelmeye başlar. Şu ayet-i kerimede bu kolaylığa, ruhun İslam dini ile ulaştığı huzura işaret edilmiştir: “Allah kimi hidayete eriştirmek isterse onun goğsunu İslam’a acar. Kimi de saptırmak isterse onun goğsunu sanki goğe yukseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar (En’am suresi, ayet 125).”
İşte bu hidayet nimetinde vesilelere takılıp kalmamak gerekir. Kim bilir belki bir bela ve musibet, bir ornek kişi, bir farklı ortam, bir kitap bu hidayet icin vesile olmuş olabilir. İşte Allah (c.c.) el- HÂdî guzel ismiyle bu vesilelere takılıp kalmamayı, hidayeti verenin bizzat Kendi’si olduğunu belirtmektedir. Allah (c.c.) bu konuda o kadar tektir ki, butun Muslumanların hidayetine vesile olan Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemi bile bu konuda uyarmış, ona hidayetin Kendi’sine ait olduğunu aşağıdaki ayet-i kerimede ozellikle vurgulamıştır. Bu ayet-i kerime peygamberimizin amcası Ebu Talib icin inmişti. Bilindiği uzere Ebu Talib, İslam tarihinde Mekke doneminin o sıkıntılı anlarında peygamberimize kol kanat germişti. Azılı muşriklere karşı onu korumuş ve kollamıştı. O kadar ki, onun manevi babası gibiydi. Ebu Talib hastalanmış, olum doşeğinde bulunmaktaydı. Peygamberimiz (s.a.s) Allah’tan (c.c.) onun Musluman olarak can vermesini istemişti. Bunun icin dualar ediyordu. Ama yuce Allah (c.c.) onun duasını kabul etmediğini bu ayet-i kerime ile acıklıyordu. “Gercek şu ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Ancak Allah, dilediğini hidayete eriştirir. O hidayete erecek olanları daha iyi bilendir (Kasas suresi, ayet 56).”
Sadece peygamberimiz (s.a.s) değil, başka peygamberler de sevdiklerini hidayete eriştirememişlerdir. Bu konuda carpıcı ornekler Kuran-ı Kerim’de sunulmuştur: Hz. Nuh (a.s.), tufanda olen kÂfir oğlu icin af dileyince Allah (c.c.) onu azarlamıştır. Hz. İbrahim’in (a.s.) kÂfir babası icin yaptığı dua kabul gormemiştir. Hz. Lut’un (a.s) inancsız eşi kÂfirlerle birlikte helak olmuştur. “Eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ummet kılardı. Ancak O, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Yapmakta olduklarınızdan muhakkak sorguya cekileceksiniz (Nahl suresi, ayet 93).”
El-HÂdî (kalplere hidayet yolunu gosteren, insanlara hidayet veren) guzel ismi ile kula duşen gorev, insanların hidayetine vesile olmak icin elinden geleni yapıp sonucu Allah’a (c.c.) bırakmaktır.
Muhsin İyi
__________________
Hidayet Allah’tandır, Allah’ın El- HÂdî Guzel İsmi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●22 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaþam & Danýþman
- Eðitim Öðretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Hidayet Allah’tandır, Allah’ın El- HÂdî Guzel İsmi