“Osmanlı İnsanı” adlı bir kitabım var; orada anlattım misalleriyle, insanın hası, hakikisidir Osmanlı diye… İşte o has ve hakiki insan, o toplumdaki has ve halis hocaların eseridir. Cunku, Osmanlı’da hocanın da hası, hakikisi, halisi vardır. Bu muhteşem hocalar, hoca olmayı sadece oğreten değil, tam mÂnÂsıyla eğiten, insan eden, kafadan once kalbe giren mÂnÂsına alırlar. Boyle oldukları icin de, hocaya duyulan derin saygı, onları toplumun en cok sevilen ve guvenilen kanaat onderleri haline getirir; sozlerinin uzerine soz olmaz. Onlar İmam-ı Azam olurlar; binlerce talebe yetiştirirler, gul yetiştirir gibi… Onlar da, o buyuk İmam gibi, “Talebelerim benim gozumun nuru, kalbimin sururudur” derler. Kabiliyet gordu mu kişide, kacırmaz onu bağlayıverir ilme, girer gonlune… İlim adamı olacak insandadır gozleri… Bulurlar, alırlar, yureklerini imanla, irfanla yoğururlar, adam ederler, ornek ederler. Onların en etkili ve en onemli eseri, oğrencileridir. Bir tohum gibi duşerler toprağa ama, bin dirilirler, hic olmezler, nesillerce hizmetleri, himmetleri surup gider… Bir bakarsınız MevlÂn olurlar; hocaların hocası iken, devrin Sultanı “Manevi babamsın, hocamsın, başımın tacısın” dediği demde, cığlık cığlığa “Hamdım, yandım, piştim!”derler. Hem tevazu dersi verirler, hem de irfandan ote irfan vardır iz’anıyla ornek olur, “Tamım!” diyenin ham olduğunu oğretirler.
“Nasreddin Hoca olurlar, sadece medresede ders vermezler; her yeri mektep, herkesi talebe bilerek, halka oğretmen, onder, neşe olurlar. Ortalığın yangın yerine donduğu helaket ve felaket asrında, yuzleri ve gonulleri guldurmek başarısını gosterirler. Boylece oğretirken guldurur, guldururken irşat ederler. Halkı yukseltmek icin, hep halkla olurlar, ellerinden ve gonullerinden tutarlar. İclerinden biri gibidirler. Boylece, bir ve beraber olarak yaygın eğitimi başlatırlar. Onlar Şeyh Edebali olurlar, Akşemseddin olurlar, Ebu’s Suud olurlar, Yahya Efendi olurlar, Aziz Mahmud Hudai olurlar… Baştakilere, saltanat sahiplerine, amirlere, guclulere yol ve yon gosterirler; sultanın sultanı olurlar boylece. Pusula gibidirler. Her yamulma ve sapma onlarla duzlenir, stikamet bulur.
“BEN BIRAKMIYORUM, ONLAR TERK EDİYORLAR”
Husrev Efendi gibidirler; analarından hoca olarak doğmuşlardır, doymazlar oğretmeye… “Hocam, bu son dersimiz olsun. Sizi daha fazla yormayalım bu hasta halinizle” der, talebeleri. Doksan yaşındaki Hoca, guc kalkar ayağa ve kıbleye yonelir ve şoyle niyaz eder Rabbi’ne:
“Allah’ım, sen şahit ol! Ben bırakmıyorum, onlar terk ediyor.”
Bunlar sonudur Osmanlı’nın ama, ruh ilk gunku gibidir. Suleyman Efendi gibidirler; eğitime ara vermek icin hicbir engeli mazeret saymazlar. Medreseler kapatılınca, evini mektep yapar. Ev yasaklanınca da, treni okula cevirir. İki kompartman, iki sınıf olur. İstanbul’dan alınan Adapazarı gidiş donuş biletleri de Hoca’dandır. Gidene ve donene kadar okutur talebelerini. Ne şikÂyet eden komşu, ne de polis takibi… Bir de guzel teneffus Adapazarı’nda, yemekli, namazlı… Anasından hoca doğmuş olanı, hic bir engel durduramaz.
TALEBEYE “ALLAH” DEDİRTMEK İCİN
Konyalı Hacı Veyiszade gibidirler; en olumsuz şartlarda, eziyetlerde, dışlamalarda dahi hocalığı surdururler. Onları hicbir kabalık, katılık ve hakaret, okuldan ve oğretmekten kacıramaz. Cunku, eğitim en onemli ibadetleridir. Derler ki, “Ben ders verdiğim okulda bir talebeye “Allah” dedirtmek icin kırk munafığın kahrını cekmeye razıyım!”
Yaşlılık, hastalık, aşağılanma, takip, hapishane gibi mazeretler de durduramaz onları; Gonenli Mehmed Efendi gibi bir omur hocalık yaparlar, o zor zamanlarda binlerce talebe yetiştirir. Her biri, cağa damgasını oyle vurur, gonulleri oyle dalgalandırır ki, tesirleri gelecek asırlara da taşar, taşınır. Bu tesir, once yurekten yureğidir. Yureğe damgasını basan hoca; saygı makamında anadan, babadan one gecer. Onları gecebilmek icin, anne, baba olmak yetmez, ilaveten bir de hoca olmak gerekir. Ornektir hoca… Onderdir… Yaşama bicimini verir talebesine, yureğini guzelliklerle nakış nakış işler. Ve oyle bir sevilir ki, o hocanın evinin bulunduğu tarafa doğru ayak uzatılmaz, İmam-ı Azam’ın yaptığı gibi… Hocaya vefatından sonra da, vefa gosterilir, geride bıraktıkları hep saygı makamında tutulur. Tıpkı Hacı Cemal Oğut Hocamızın, “Hocamın kızıdır” diyerek, yaşıtı hanımefendiyi ayakta karşılayarak, hurmet etmesi gibi.
“SİZ CANLI KUR’ÂN’SINIZ”
Hocayı en cok meslektaşı takdir eder, sever, destekler. Mesela hafız olan hocanın ellerine yapışır ve “Siz canlı Kur’Ân’sınız, bırakınız da opeyim” der… Hafız olan hoca da ona, “Efendim, siz de Kur’Ân’ın mÂnÂsını ne guzel acıklıyorsunuz; canlı bir mektepsiniz; asıl sizin eliniz opulur ” diyerek, hafız hocanın ellerine eğilir. Hoca, ilmin izzetini her daim korur. Kim olursa olsun şahısların hatırı icin, ilmin gerektirdiği vakarlı duruşu bozmaz. Cihan padişahlarına karşı bile, bu şerefli duruşu sergilemiş nice ulu hoca vardır amma, mesela, bir Akşemseddin bunların en cok dikkat cekenidir.
“AKŞEMSEDDİN’İN HUZURUNDA TİTRERİM”
Cağ acıp cağ kapatan İstanbul Fatih’i, “Herkes benim huzurumda titrerken, ben de Akşemseddin’in huzurunda titrerim” der. Koca Fatih, en buyuk mutluluğunun Onun devrinde yaşamak olduğunu soyler. Ama o hoca, vereceğini verdikten sonra talebesinden kacar; onu saltanatıyla baş başa bırakır. Cunku vereceği bitmiştir; alacağı da bulunmamaktadır; artık Manevi saltanat Sultan’a yakın olmamayı gerektirir. O hocalar, bilgiyi gonul imbiğinden gecirip rafine hale getiren irfan ehli kişilerdi. Vazifeleri bitince, cekiliverirlerdi. Tıpkı Akşemseddin gibi… Fatih Sultan Mehmed’e, kendi eseri olan Fatih medreselerinde bir odacık vermeyen, imtihansız asistanlık sunmayan da, o muhteşem hocalardı.
“KARARINIZ YANLIŞTIR PADİŞAHIM”
Bir Ebu’s Suud Efendiyi hatırlamak bile, yeter de artar bu ulu hocaları tanımak icin… Zira,Yavuz Sultan Selim gibi celalli bir sultana , “Kararınız yanlıştır!” diyen ve ona geri adım attıran hocadır o. Şeyhulislam İbn-i Kemal’in atının ayağından sıcrayan camuru kaftanının susu bilen ve “Bu kaftanı sandukamın uzerine serin” diye vasiyet ederek, hoca hurmetini zirveleştiren de aynı Sultan değil miydi?
Bir de Sultan Ahmed’in Aziz Mahmud Hudai’si vardır. Hocası, manevi babası, murşidi… Eline abdest suyu dokmeyi şeref bildiği hocası… O hocalar, sultanın sultanı olmayı başarmış muhteşem orneklerdi. Allah rızasından asla sapmazlar ve O’ndan başkasından da hicbir şekilde korkmazlar, doğruyu en doğru bicimde oğretirlerdi. Cunku onlar, sadece bilginin değil, gonul guzelliği olan irfanın da efendisi olmuşlardı…
Yazar: Vehbi Vakkasoğlu
__________________
Onder ve Ornek Hocalar
Dini Bilgiler0 Mesaj
●34 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Onder ve Ornek Hocalar