CenĂ‚b-ı Hak, kulunun iffetli ve huzurlu yaşamasını arzu etmektedir. İffeti en guzel temin eden şey, evliliktir. Kendi imkĂ‚nlarıyla evlenmeye gucu yetenlerin evlenmesi gerektiği gibi, evlenmeye gucu yetmeyenlerin de evlendirilmesi, İslĂ‚m toplumuna yuklenmiş ilĂ‚hî bir vazifedir. Nitekim Ă‚yet-i kerîmede şoyle buyrulmaktadır:

“Aranızdaki bekĂ‚rları, kolelerinizden ve cĂ‚riyelerinizden sĂ‚lih olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lûtfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lûtfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.” (en-Nûr, 32)

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz de, bu ictimĂ‚î ibadetin kıymetini ifĂ‚de sadedinde şoyle buyurmuşlardır:

“En fazîletli şefaatlerden (ve teşvik edilen amellerden) biri, evlilik husûsunda iki kişiye aracı ve yardımcı olmaktır.” (İbn-i MĂ‚ce, NikĂ‚h, 49)

***

Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri, nikĂ‚ha teşvik edip evlenenlere yardımcı olmanın fazîleti hakkında şoyle buyurur:

“En ustun sadaka-i cĂ‚riye, evliliğe vesîle olmaktır. Zira onların neslinden gelen kimselerin yaptıkları her iyilikten, vesîle olana da bir ecir vardır.”

***

Tekliği Yuce ZĂ‚t’ına munhasır kılarak butun mahlûkĂ‚tı cift yaratmış olan CenĂ‚b-ı Hak, erkek ve kadına ayrı ayrı istidatlar vermiş ve onları Ă‚deta bir butunu oluşturan iki parca hĂ‚linde halketmiştir. Bu butunluğun yegĂ‚ne meşrû şekli ise, evliliktir.

Evlilik, her ne kadar maddî bir ihtiyac gibi gorunse de, aslında mĂ‚nevî gelişimin esaslı bir zeminini teşkil eder. Zira nikĂ‚h sĂ‚yesinde, nefsĂ‚nî arzular idealize edilerek hayırlı nesillerin yetişmesine vesîle olunur. CenĂ‚b-ı Hak, bu hususla ilgili olarak bizlere şu duĂ‚yı telkin buyurmaktadır:

“…Rabbimiz! Bize gozumuzu aydınlatacak eşler ve zurriyetler bağışla ve bizi takvĂ‚ sahiplerine onder kıl!” (el-FurkĂ‚n, 74)

***

Hazret-i Âdem -aleyhisselĂ‚m- ve Hazret-i HavvĂ‚ VĂ‚lidemizʼle Cennet’te başlayan Ă‚ile hayatı, AllĂ‚h’ın takdîr ettiği izdivac kanunu ile Âdemoğullarına intikĂ‚l etmiş, İslĂ‚m dîni ile de ebedîleşmiştir. Gercekten İslĂ‚m dîni, koyduğu kĂ‚idelerle Ă‚ile hayatına cennet huzuru kazandırmış ve dĂ‚imî bir baharın rahmet semĂ‚sı olmuştur. Bu saĂ‚dete nĂ‚il olabilmek icin, nikĂ‚h ve izdivac kanunu ile birer Âdem ve HavvĂ‚ manzarası sergilemek, onlar gibi Allah muhabbeti ve takvĂ‚ yolunda kaynaşmak ve Ă‚deta tek can ve tek nabız hĂ‚line gelebilmek zarûrîdir.

***

NikĂ‚h; peygamberlerin yolu, RasûlullĂ‚h’ın sunneti, neslin baharı, erkek ve kadının şeref ve edebi, nĂ‚mus ve iffetin kalesi, insanın diğer varlıklardan imtiyĂ‚zıdır. Zira nikĂ‚h, ins ve cinnin dışında diğer mahlûkat icin mevzubahis değildir.

***

Soz kesme ve nişan safhaları, iki tarafın evlilik yolunda karar verip anlaşmasından ibarettir. Yani bu safha, nikĂ‚h safhası gibi değildir. Aralarındaki haram duvarı devam etmektedir. Dolayısıyla nişan yapılmış olsa bile, nikĂ‚h kıyılmadan evvel her iki tarafın da mahremiyetlere dikkat etmesi elzemdir.

***

Huzurlu bir yuva tesis etmek icin eş secerken İslĂ‚m’ın koyduğu kĂ‚idelere hassĂ‚siyetle riĂ‚yet etmek şarttır. Bu kĂ‚idelerin ozu de şudur:

Evlenecek kimseler, eşlerini; sırf zĂ‚hirî guzellik ve zenginlik gibi gecici ve nefse hoş gelen sebeplerle tercih etmemelidirler. Yalnızca aklî ve nefsĂ‚nî arzu ve heveslerle gercekleşen bir evlilik -ekseriyetle- muhabbet ve ulfet meyvesini hĂ‚sıl etmez. Cunku boyle evliliklerde insanlar, umûmiyetle nefsĂ‚nî arzularının kolesi olurlar.

Dolayısıyla evlenirken, îman ve ahlĂ‚k gibi temel mĂ‚nevî vasıflara ağırlık vererek bir tercihte bulunmak gerekir. Bu hususta Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:

“Kadın, dort şeyi, yani malı, guzelliği, soyu-sopu ve dindeki kemĂ‚li icin nikĂ‚hlanır. Siz dindar olanını tercih ediniz ki elleriniz hayır gorsun!..” (BuhĂ‚rî, NikĂ‚h, VI, 123; Muslim, RadĂ‚, 53)

“Dunya gecici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindar, sĂ‚liha bir kadındır.” (Muslim, RadĂ‚, 64; NesĂ‚î, NikĂ‚h, 15; İbn-i MĂ‚ce, NikĂ‚h, 5)

***

CenĂ‚b-ı Hak, engin rahmetinin bir tecellîsi sadedinde Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in evlilik hayatını, iki dunyada da huzur ve saĂ‚dete nĂ‚il olmak isteyenler icin, en mukemmel bir ornek olarak ihsan etmiştir. Bunun dışında huzur aramak, cıkmaz sokaklarda kaybolmak demektir.

Bir misĂ‚l olması kabîlinden, bu mustesnĂ‚ Ă‚ilede, vefĂ‚ duygusunun nasıl yuksek bir seviyede yaşandığını gosteren şu hĂ‚diseyi nakletmek isteriz:

Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hazret-i Âişe ile yaptığı bir Ă‚ile sohbetinde, Hazret-i Hatice vĂ‚lidemizi uzun uzun anlatmış ve onun hakkında şu guzel sozleri beyĂ‚n etmiştir:

“–YĂ‚ Âişe! Seneler gectiği hĂ‚lde Hatice’yi unutmayışım, onun dış guzelliğinden değildir. Herkes beni red ve inkĂ‚r ettiği zaman, Hatice bana inandı ve tasdik etti.

Etrafımdaki muşrikler bana, «yalancısın» dediği zaman; Hatice bana; «Doğru soyluyorsun, asla cekinme!» dedi.

İnsanlar benden bir pulu esirgediği zaman, Hatice, butun servetini onume sererek, «Bunların hepsi emrindedir, istediğin kadar harcayabilirsin.» dedi.

Dunyada yalnız kaldığım gunlerde, Hatice benden asla geri kalmadı; «Bunların hepsi gecicidir, uzulme, ileride bu guclukleri kolaylıklar takip edecektir.» dedi.

İşte ben, Hatice’yi, bu fedĂ‚kĂ‚rlıkları icin unutmuyorum!”

Unutulmamalıdır ki vefĂ‚; hic solmayan bir guldur. VefĂ‚nın sonbaharı yoktur. VefĂ‚ pınarından nasiplenemeyen gonuller ise, huzuru aslĂ‚ yudumlayamazlar.

***

Evlilikte eşler arası denklik ve uyum, yani kufuv son derece muhimdir. Zira MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

“Ayakkabının biri ayağına dar gelirse, ikisi de işe yaramaz.”

Bu denklik ise, maddî durum, rûhî olgunluk, gorgu ve kultur seviyesi gibi ceşitli unsurlara bakılarak tayin edilmelidir. Bundan sonrası irĂ‚de ve olgunluğa bağlıdır. Olgunluk, îman ve amel mukemmelliği; irĂ‚de ise, İslĂ‚mî emir ve yasaklara sarılmakla gercekleşir.

***

Kadın, Ă‚ilenin huzur ve saĂ‚det tavanına asılmış billur bir kandil gibidir. NikĂ‚hın feyz ve nûru ile toplumu aydınlatır. Âilenin iffet ve nĂ‚musunu korur. Ortalığı kasıp kavuran gunah fırtınalarına karşı Ă‚ilenin -tĂ‚bir yerindeyse- bir nevî paratoneridir. Fakat -Allah korusun- kadın bu vasfını yitirdiği zaman nesiller zĂ‚yî olur, toplumlar insan enkazı hĂ‚line gelir. Rezalet ve huzursuzluklar tuğyĂ‚n eder. Bunlar da bir toplum icin batış alĂ‚metleri ve felĂ‚ket alarmlarıdır.

***

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:

“Bir mu’min, hanımına buğz etmesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” (Muslim, RadĂ‚, 61)

Cunku hakîkatte İslĂ‚mî olculerle yaşayan kadın, buğza mustahak bir dikenlik değil, muhabbete lĂ‚yık bir saĂ‚det gulistanıdır. Ona dĂ‚ir sevgi de bizzat Allah tarafından bahşedilmiştir. Nitekim Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu hususta da şoyle buyurmuşlardır:

“Bana dunyanızdan, (sĂ‚liha) kadın ve guzel koku sevdirildi; namaz da gozumun nûru kılındı.” (NesĂ‚î, Işretu’n-NisĂ‚, 10; Ahmed, III, 128, 199)

***

Kadının iffet ve itaat dĂ‚iresinden cıkarak kocasına zulmetmesi, buna mukĂ‚bil kocanın da otoritesini nefsĂ‚nî arzuları uğruna kullanması, Ă‚ile yuvasını mahveder. Dış dunyada hayatın zorluklarıyla mucĂ‚deleye memur olan erkek, zaman zaman birtakım gerginliklere mĂ‚ruz kalabilir. Boyle anlarda onun, evinde hanımından kendisini teskin edici şefkatli ve muhabbetli bir itaat gormesi, hem hakkı ve hem de bir ihtiyacıdır. Aynı şekilde akşama kadar evinin tanzimiyle uğraşmanın yanında, yavrularını şefkat ve merhametle bağrına basarak onların terbiyesiyle meşgul olan bir kadının da, kocasından gerekli ilgi ve alĂ‚kayı gormesi, en tabiî hakkı ve ihtiyacıdır. Bundan dolayıdır ki, Ă‚ilede herkes, AllĂ‚h’ın tayin etmiş olduğu hak ve mes’ûliyetlerini bilmelidir. Âile icinde erkek merhametli, hakşinas; kadın ise itaatkĂ‚r ve saygılı olmalıdır.

***

Evlilik, İslĂ‚m’ın, uzerinde cok hassas şekilde durduğu bir yapıdır. Onun hem maddî, hem de mĂ‚nevî olmak uzere iki yonu vardır. Dolayısıyla Ă‚ile yuvasını iki yonlu olarak kurabilmek icin son derece ciddiyet ve dikkat sahibi olmak şarttır. Aksi hĂ‚lde evlilik basit bir beraberlikmiş gibi anlaşılabilir. Boyle sığ anlayışlarla kurulan Ă‚ile yuvaları da, maalesef yersiz boşanmalarla neticelenmektedir. Gercekten de dînî ve ahlĂ‚kî duygularla birleşmeyen eşlerin sonu ya ayrılıklar veya mezara kadar uzanan ıztıraplar zinciri olmaktadır. Elbette ki bu, hic de arzu edilen bir netice değildir. Bunun icindir ki boşanmalar, Arş-ı ÂlĂ‚ʼyı titreten bir hĂ‚dise olarak değerlendirilmiştir. Nitekim Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:

“Evleniniz, boşanmayınız!.. Zira boşanma dolayısıyla Arş titrer…” (Ali el-Muttakî, IX, 1161/27874)

“Allah TeĂ‚lĂ‚’nın en sevmediği helĂ‚l, eşini boşamaktır.” (Ebû DĂ‚vûd, TalĂ‚k, 3; İbn-i MĂ‚ce, TalĂ‚k, 1)

***

Ne yazık ki gunumuzde, tecrube sahibi Ă‚ile buyuklerinin birbirlerini gormek ve tanımak sûretiyle gercekleştirdiği “gorucu usûlu” dikkate alınmamaktadır. Bunun yerine genclerin televizyon ve internetin menfi telkinleri istikĂ‚metinde gecici hevesler ve boş sevdĂ‚larla başlattığı birliktelikler de kısa zaman icerisinde mahkeme kapılarında son bulmaktadır. Boylece toplumun cekirdeği mevkiindeki Ă‚ile muessesesi buyuk yara almaktadır.Bu boşanmaların en ağır ve kotu yansıması da, oncelikle cocuklar uzerinde meydana gelmektedir. Nitekim evi icerisinde Ă‚ile sıcaklığı bulamayan, ornek alacağı ana-babasından dĂ‚imĂ‚ kotu muĂ‚meleye mĂ‚ruz kalan cocuklar, sokakların insafına terk edilmiş olmaktadır. Boyle olunca da evden kacarak sokak cocukları arasına katılan bu yavrular; kısa zamanda sigara, alkol, tiner, narkotik, fuhuş ve ceşitli suc orgutlerinin ağına duşmektedirler. Bu da, toplumu cokertecek bir fĂ‚ciĂ‚ya zemin hazırlamaktadır.

Rabbimiz, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ornek Ă‚ile hayatının rûhĂ‚nî dokusundan hisseler alabilmeyi, cumle yuva kurmuş ve kuracak olan kardeşlerimize nasîb eylesin.

Âmîn!..


Şebnem Dergisi
__________________