Muslumanları her donemde kurtuluşa, huzur ve refaha ulaştıracak bir irade cevresinde birleştirmeye ihtiyac duyulmuştur. Gunumuzde de İslam dunyasının guclu bir dayanışmaya, birlik ve beraberliğe ihtiyacı vardır.

Turk-İslam tarihi incelendiğinde, ceşitli donemlerde Muslumanların guclu bir birlik kurdukları, tek bir vucut halinde hareket ettikleri, kimi donemlerde ise bu birliğin ceşitli nedenlerle oluşturulamadığı ancak onundeki engellerin aşılmaya calışıldığı gorulmektedir. Gunumuzde ise İslam Birliği kacınılmaz bir ihtiyac olarak karşımıza cıkarken, gercekleşecek olan bu birlik, din ahlakının yeryuzunde hakim olduğu aydınlık bir geleceğin oluşmasını da sağlayacaktır.

Dort Halife Doneminde İslam Birliği ve Sonrası

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in kurduğu birlik ve kardeşlik ortamı, O'nun vefatından sonra Dort Halife doneminde de belirli olcude devam etmiştir. Hz. Ebubekir'den itibaren İslam toplumunun manevi liderlerine "Halifet-i Resulullah" veya "Halife" unvanı verilmiştir. Bu donemden sonra İslam Birliği, sahabenin onde gelen şahsiyetlerinin buyuk cabalarına rağmen bozulmaya başlamış; ve sonuc olarak da ceşitli nedenlerden dolayı ayrılıklar meydana gelmiştir.

Muslumanların icinde bulunduğu bu durum karşısında, hem basiret sahibi yoneticiler hem de bircok bilim adamı ceşitli fikirler one surmuş ve İslam Birliği'nin yeniden oluşması icin caba gostermişlerdir. Bunların arasında Ebu Hasan el-Maverdi, Ebu Hamid Muhammed Gazali ve Bedrettin İbn Cema'nın goruşleri, birliğin yeniden sağlanabilmesi acısından onemlidir. Bu ilim adamları, İslam Birliği'ni yeniden kurabilmek ve Muslumanları tek catı altında toplayabilmek icin; nasıl bir liderin başa gecebileceğini, bu birliğin nasıl gercekleşeceğini araştırmış ve bu konuda ceşitli fetvalar vermişlerdir.

Selahaddin Eyyubi'nin Kurduğu İslam Birliği

Bu donemde İslam aleminde guclu bir birlik olmaması, Haclı Seferleri sırasında buyuk bir felaket yaşanmasına yol acmıştır. Ancak bu gidişatı durduran kişi, buyuk komutan Selahaddin Eyyubi olmuştur. Muslumanları bir bayrak altında birleştiren Eyyubi, hem Haclı işgaline karşı buyuk bir direniş başlatmış, hem de Muslumanlar icin birlik ve beraberlik duygularını pekiştirmiştir. Ayrıca onun doneminde buyuk bir bilim ve kultur seferberliği yaşanmış, universiteler ve kutuphaneler kurulmuş, buyuk sanat eserleri inşa edilmiştir.

Tarihi kaynaklara gore; Selahaddin Eyyubi'nin ve onun onderliğinde kurulan İslam Birliği'nin en dikkat ceken yonu ise, Kuran ahlakının gereği olan adalet, hoşgoru ve barışcılık gibi erdemleri en iyi bicimde temsil etmesidir. Selahaddin Eyyubi genellikle Haclılara karşı kazandığı askeri zaferle anılmış; ancak onun cok belirgin bir diğer ozelliği ise, gerek Haclılara gerekse tum diğer Hıristiyanlara karşı son derece adil ve bağışlayıcı davranması olmuştur. Haclıların Muslumanlara cok buyuk zulumler uygulamalarına rağmen, Selahaddin Eyyubi adaletten ayrılmamış ve Kudus'u fethettiğinde kentteki hicbir Hıristiyana zarar verilmesine izin vermemiştir. Selahaddin Eyyubi'nin bu konudaki dikkat cekici bir başka yonu, kendi tarafındaki sertlik yanlılarını da dizginlemiş olmasıdır. III. Haclı Seferi'nde uc bin Musluman sivilin katledilmesi uzerine, bazı kişiler intikam arayışına girmişler ve bunu da Yafa kentindeki (bugunku Tel-Aviv) Hıristiyanlara karşı toplu bir kıyıma girişerek uygulamak istemişlerdir. Selahaddin Eyyubi, kendi ordusu icindeki bu radikal eğilimi durdurmak, yatıştırmak ve Yafa'daki Hıristiyanlara guvenlik sağlamak icin buyuk caba gostermiş ve bunda da başarılı olmuştur.

Kısacası, Selahaddin Eyyubi'nin kurmuş olduğu İslam Birliği, Muslumanlara hem guc ve zafer vermiş, hem de İslam ahlakının ozundeki adalet, hoşgoru, barışseverlik gibi erdemlerin hayata gecirilmesine imkan tanımıştır. Muslumanlar hem İslam ahlakının yayılmasına hizmet etmek icin harekete gecirilmiş, hem de kendi aralarında doğan bazı radikal eğilimler engellenerek, Kuran ahlakına gore Muslumanların nasıl davranması gerektiği tum dunyaya gosterilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu ve Halifelik Kurumu

Selahaddin Eyyubi'den sonra İslam Birliği'nin yeniden kurulması ve tum Muslumanları temsil edecek guclu bir liderliğe kavuşması ancak Osmanlı İmparatorluğu zamanında olmuştur. Muslumanların yaşadığı eksikliği bilen ve buna bir son vermek isteyen Yavuz Sultan Selim, Memluk Seferi'nin sonunda hilafeti alarak bu ayrılığa bir son vermiştir. Yavuz Sultan "İslam Birliği" gayesiyle cıktığı Mısır seferinde, "Halifelik" kurumunun, şahsında Osmanlı'ya gecişini sağlamıştır. Fethettiği kutsal mekanlara olan saygısını ise şu tarihi sozleriyle ifade etmiştir: "Biz, mukaddes yerlerin hakimi değil; hadimiyiz! (hizmetcisiyiz)." Osmanlılar; kutsal toprakları fethedince vali adı altında idareci olarak atadıkları kişilere "Medine Muhafızı' unvanını vererek bu sozleri hayata gecirmişlerdir. Bu tarihten itibaren İslam dunyası icinde buyuk huzur ve refah dolu bir donem başlamıştır.

Birliği Bozmaya Calışan Dış Gucler ve Birliği Koruma Cabaları

Osmanlı İmparatorluğu'nun oluşturduğu bu birlik ve beraberlik ortamı, 18. yuzyıldan itibaren yayılmakta olan somurgecilik tehdidi altında kalmaya başlamıştır. Bazı ulkeler Balkanlar'da, Guney Asya'da, Afrika'da somurgecilik faaliyetlerine girişmiş, bu bolgelerde yaşayan Muslumanları egemenlikleri altına almaya calışmışlardır. Musluman bilim adamları, bu somurgecilik faaliyetleri karşısında İslam Birliği'ni korumak icin "Halife-yi Ru-yi Zemin" (Yeryuzunun Halifesi) kavramını geliştirmişlerdir.

Bu donemde Musluman Birliğini guclendirmek ve yaygınlaştırmak icin en buyuk cabayı gosteren kişi Sultan II. Abdulhamit Han olmuştur. Oldukca calkantılı bir donemde tahta cıkan Abdulhamit Han, elindeki kısıtlı imkanlarla Osmanlı Devleti'ni yıkılmaktan korumak ve İslam Birliği'ni sağlamak icin buyuk bir cabanın icine girmiştir.

Abdulhamit Han, hilafet kavramını yeniden tanımlayarak, bu makamı, butun Muslumanları temsil eden manevi bir otorite haline getirmiştir. Bu sayede Cin'den Hindistan'a, Afrika'dan Balkanlar'a kadar butun Muslumanları tek bir bayrak altında birleştirmenin yolunu bulmuştur. Abdulhamit Han'ın İslam Birliği politikasının dort ana amacı vardır.

Bunlardan birinci ve en onemlisi;

Musluman ulkelere yonelik somurgeleşme ve işgal faaliyetlerini durdurmaktır.

İkincisi ise;

Ceşitli ulkelerin sahip oldukları ayrıcalıkları kaldırmaktır.

Ucuncu amac;

Hurafeleri ve bidatları ortadan kaldırarak gercek İslam inancını yeniden tesis etmektir.

Dorduncu ve nihai amac ise;

Muslumanları tek bir bayrak ve otorite altında birleştirmenin yolunu bulmaktır.

Bu politika kısa surede ilgi uyandırmış ve İslami birlik kavramı o kadar guclu olmuştur ki, ırkcı, milliyetci fikirlere kapılan bazı Musluman topluluklar bile, bu manevi otorite altında birleşmek konusunda sorun cıkarmamışlardır. Abdulhamit'in cabaları, İslam dunyasında buyuk bir yankı uyandırmıştır. Orneğin, Hindistan'ın ceşitli bolgelerinde faaliyet gosteren Osmanlı Konsolosları (Şehbender) yoğun tebliğ faaliyetleriyle, Muslumanların birliğe katılmalarını sağlamışlardır. Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, yoksulluklarına rağmen Hindistan Muslumanları ciddi yardım kampanyaları duzenlemiş, buyuk fedakarlıklarda bulunmuşlardır. Bu donemde dunyanın dort bir yanındaki İslam ulkelerinde Cuma gunleri okunan hutbelerde Halife-i Muslimin olarak Sultan Abdulhamit Han'ın adı okutulmuştur.

Birliği Koruma Amaclı İletişim Faaliyetleri

Belirtilen politika cercevesinde yapılan faaliyetlerle, Musluman halkın bulunduğu yerlerde konsolosluklar acılmış, halk bu yolla bilinclendirilmiş, birlik ve bağlılık duyguları guclendirilip, somurgeci guclere karşı koymaları sağlanmıştır. Dunyanın her yerinde Muslumanlara ulaşmak icin ceşitli dillerde gazeteler, kitaplar basılmış ve bu yolla Muslumanlar bilinclendirilmiştir. II. Abdulhamid'in Muslumanları fiziki olarak birbirine bağlayacak ve aralarında iletişim ve ulaşımı kolaylaştıracak Hicaz demiryolunu inşa ettirmesi ise bu birliğin korunması icin buyuk bir calışma olmuş ve butun Muslumanları şevklendirmiştir. Hicaz demiryolu projesi icin Hindistan Muslumanları ve bircok Musluman devlet yardımlarda bulunmuş, proje tamamlandığında ise buyuk coşkuyla karşılanmıştır.

Abdulhamit Han'ın tum bu cabalarının yanı sıra aynı donemde cok sayıda bilim adamı ve edebiyatcı da İslam Birliği icin mucadele vermiştir. "Yeni Osmanlılar" adıyla bilinen akımın mensupları bu amacla faaliyetler yurutmuş, "İbret" ve "Basiret" adlı gazeteler cıkarmış, Cemiyet-i İhya-ı İslam gibi dernekler kurmuşlardır. Abdulhamit ile de biraraya gelen ve İslam birliği hakkındaki goruşlerini bildiren Cemaleddin Afgani de, farklı bir acıdan yaklaşarak İslam Birliği'nin kurulması icin uğraşmıştır. Onun ekolunu takip eden bilim adamları, Muslumanların once bağımsızlık kazanmalarını daha sonra da bu milletlerin biraraya gelerek bir ust kurul oluşturmaları gerektiğini savunmuşlardır.

Gunumuzde İslam Birliği

Tarihte yaşanan bu orneklerden de anlaşılacağı gibi, Muslumanları her donemde kurtuluşa, huzur ve refaha ulaştıracak bir irade cevresinde birleştirmeye ihtiyac duyulmuştur. Gunumuzde de İslam dunyasının guclu bir dayanışmaya, birlik ve beraberliğe ihtiyacı vardır. Ancak gunumuzun değişen koşulları karşısında bu birliğin ne şekilde sağlanacağı hususu buyuk bir onem taşımaktadır.

İslam dunyasının, daimi kurumları bulunan, bağlayıcı kararlar alma yetkisine sahip, ortak politika geliştirebilecek ve bunları kararlılıkla uygulayacak, tum Musluman dunyasının ortak sesi olacak, yalnızca belirli bolgelerin değil tum Muslumanların sorunları ile ilgilenip bu sorunlara cozum uretecek kapsamlı bir birliğe ihtiyacı vardır.

Bu birliğin faaliyet alanı Doğulu ve Batılı tum ulkeleri de kucaklayarak, ekonomik, kulturel ve sosyal alanları kapsamalıdır. Bu birlik sayesinde, Musluman ulkeler arasında mutabakat ve uzlaşma ortamı inşa edilecek, dayanışma ruhu geliştirilecektir. Boylece oncelikle birlik altında toplanmış ulkelerin guvenlik sorunları giderilmiş olacak, daha sonra da kurulacak cok yonlu iş birlikleri ile uyelerin refah seviyesinin yukselmesi sağlanacaktır. İslam dunyası -doğrudan veya dolaylı kendisi ile ilgili gelişmelerde- tek bir vucut olarak hareket edecek, boylelikle Musluman toplumların lehine stratejiler geliştirilmesi mumkun olacaktır. Tum dunyaya hoşgoruyu oğretecek, huzur getirip ışık tutacak, hem Muslumanlara hem gayrimuslimlere refah ortamı sunacak, yeryuzune adalet ve barış getirecek olan buyuk İslam medeniyetinin yeniden yeşermesi tum Muslumanların duasıdır. Allah'ın izni ile, İslam Birliği'nin kurulması, tum bu guzelliklere bir vesile olacaktır.

İslam dunyasını bekleyen bu cok onemli ve buyuk gelişmeler, Yuce Rabbimiz'in inananlara bir vaadidir. Muslumanlara buyuk bir mujde olan bu vaadin gercekleşeceği gunler Allah'ın izni ile pek yakındır.

Allah, icinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hic şuphesiz onlardan oncekileri nasıl 'guc ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryuzunde 'guc ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri icin secip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra guvenliğe cevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hicbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
__________________