“Yedi kat gok, yer ve bunların icindekiler hepsi Allah’ı tesbih eder, Onu ovgu ile tesbih etmeyen hicbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlamazsınız. O cok halimdir. cok bağışlayıcıdır.”[8][8]
Yine Kur’an ayrıca bize şunu oğretiyor:
“Goklerde ve yerlerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah’ı tesbih ettiğini gormez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (oğrenmiş) bilmiştir. Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir,”[9][9]-[10][10]
Ebû Abdurrahman Sulemi’nin şoyle dediği nakledilir: Şeyh Ebû Osman’ın yanında bulunuyorken biri kuyudan su cekiyor ve donen carktan ses geliyordu. Şeyh,
— Ey Sulemi! Şu carkın ne dediğini biliyor musun? dedi. Ben,
— Ne diyor ki? dedim. Dedi ki:
— Allah, Allah![11][11]-[12][12]
Lokman (a.s.) oğluna vasiyet ederken şoyle diyordu: “Ey oğlum! Horoz senden daha akıllı olmasın. O her sabah zikr ve tesbih ediyor. Sen ise uyuyorsun.[13][13]
O zaman ne yapmalıyız? İbnu Abbas r.a.’ın dediği gibi “Yani gecede ve gunduzde, karada ve denizde, evde ve yolculukta, zenginlikte ve fakirlikte, hastalıkta ve sağlıkta, gizli ve acık her halde Allah’ı zikretmeye devam etmeliyiz.”[14][14]-[15][15]
4- Zikir İmanı Kuvvetlendirir
Zikir kalpteki imanı kuvvetlendirir, kalbe manevi hayat ve neşe verir, kalpten şek ve şupheyi giderir, boylece insan inandığı şeyleri tereddutsuz kabul eder, Allah’a teslimiyeti tam olur, yakini artar, ihlası elde eder. 0 zaman ibadetler tatlı ve kolay olur. Kul taklitten kurtulur. Balık icin su ne ise, kalp icin de zikir odur. Zikirsiz kalp olur. Kalbi olu bir insandan hayırlı ve tatlı işler cıkmaz.[16][16]
5- Zikreden Kimse Allah’a İtaat Etmektedir
Butun ibadetlerin ozu ve aslı, Allahu Teala’yı hatırlamaktır. İsalm’ın direği namazdır ve namazdan maksat ise Allahu Teala’yı zikir ve anmaktır. Hususen Hak Teala: “…Namazı dosdoğru kıl. Allah’ı zikretmek elbette en buyuk(ibadet) tir.”[17][17]
Kur’an-ı Kerim okumanın ibadetlerin en faziletlisi olmasının sebebi, Allahu Teala’nın kelamı, sozu olması, Allahu Teala’yı hatırlatıcı olması ve icerisindekilerin hepsinin Allahu Teala’yı anmayı, hatırlamayı tazelemesi, yenilemesidir.
Oruc’tan maksat, şehvet ve arzuları zayıf kırmaktır. Cunku vucut şehvetten kurtulunca, temiz ve safi hale gelir ve Allahu Teala’nın zikrine karargah olur. Kalp arzu ve şehvetlerle dolu olursa, zikir etmesi mumkun olmaz ve zikir ona tesir etmez.
Hac’tan maksat ise, ev sahibini hatırlamak, anmak ve zikretmektir. Allahu Teala’nın huzuruna ermeğe ve Onu gormeyi, Onunla konuşmayı candan istemektir.
Demek ki, butun ibadetlerin başı ve aslı zikirdir. Zaten musluman olmak icin “La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah” kelimesini soylemek lazımdır. Bu ise zikrin ta kendisidir. Diğer butun ibadetler bu zikri kuvvetlendirmek icindir.
Allahu Teala’ya itaat edip, emirlerini yerine getiren, Onu zikir ediyor demektir. Onun verdiği emirlere gore hareket etmeyen, ne kadar tesbih cekerse ceksin, ne kadar Kur’an-ı Kerim okursa okusun, zikir etmiyor sayılır.[18][18]
Şeyhzade tefsirinde; Said bin Cubeyr’in şoye buyurduğu rivayet etmiştir:
“Zikir, Allahu Teala’ya taattir. Allahu Teala’ya ibadet eden, Onu zikretmiş olur.
Allahu Teala’ya itaat etmeyen, Onu zikretmiş olmaz. Allahu Teala; “Artık beni zikredin (anın). Ben de sizi zikredeyim (anayım)”[19][19] buyuruyor. Allahu Teala’nın kullarını zikretmesineden murad, kullarına lutufta bulunması, ihsan, hayır ve saadet kapıları acmasıdır.[20][20]
Ayet-i kerimedeki; “Beni anınız” emri, butun taatları icerisine almaktadır. Bu sebepledir ki, Said bin Cubeyr, ayet-i kerimeyi; “Beni taatle zikrediniz” şeklinde acıkladı. Zikrin icerisine tefekkurun butun nev’ilerini ve kısımlarını kattı. Zikir bu mana ile şukurdur.[21][21]
Allah Rasulunun (s.a.v.) Ashabından bir grup Hz Peygambere şoyle demişlerdi: “Ya Rasulallah! Mal mulk sahibi kimseler, ecirlerin tamamını alıp goturduler. Onlar bizim gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruc tutuyorlar. Ayrıca mallarının fazlasını da tasadduk ediyorlar.” Bunun uzerine Efendimiz (s.a.v.) şoyle buyurdu:
“Allah sizin icin de tasadduk edeceğiniz şeyler hazırlamamış mı? Şuphesiz her bir tesbih bir sadaka, her bir tekbir bir sadaka, her bir tahmid bir sadaka, her bir tehlil bir sadaka, iyiliği emretmek, birinizin eşi ile cinsi munasebette bulunması bir sadakadır.”
Bu soz uzerine Ashab: “Ya Rasulallah, birimiz şehvetinden dolayı hanımı ile munasebette bulunur; bundan da sevap olur mu?” deyince Efendimiz şoyle buyurdu:
“Şayet o kimse şehvetini haram bir yolla tatmin etseydi bir gunah işlemiş olmaz mıydı? Aynı şekilde helal bir yolla da şehvetini tatmin ederse ona bir sevap vardır.”[22][22]
Buyuk arif Ahmed el-Haznevî şoyle buyurdular: “Vakitlerin devamlı olarak Allahu Teala’nın ismini anarak gecirilmesi vaciptir. Parlak olan İslam dinine uygun olan her şey alış-veriş de olsa, kişinin yaptığı ameller zikir sayılır. Oyle ise yapılan butun işlerin zikir olması icin butun dav*ranışlarda İslamiyetin hukumlerine uyulması gerekir. Cunku zikir gafleti kov*maktan ibarettir. Butun fiillerde Allahu Teala’nın emirlerine ve yasaklarına riayet edildiğinde gafletin etkisinden kurtuluş mumkun olup, Allahu Teala’ya devamlı zikrin sevabı hasıl olur.”
Abdulvehhab Mutteki Hazretlerine dediler ki: “Talibin devamlı zikirde olması lazımdır, diyorlar. Bu nasıl olur?” şoyle buyurdular:
“Hayırlı amelle meşgul olan, daima zikirdedir. Namaz kılmak zikirdir. Kur’an okumak zikirdir. Din ilimleri oğretmek ve oğrenmek zikirdir. Her hayırlı amel zikirdir.”[23][23]
Ata bin Meysere el-Horasanî şoyle demiştir:
“Zikir meclisleri, Allahu Teala’nın helal ve haram kıldığı şeylerden bahsedilen yerlerdir.”[24][24]-[25][25]
6- Rabbi İle Beraber Olmak İsteyen Kimse Allah’ın Zikrini Yapmak Zorundadır
Zikir kulu Yuce Rabbi ile beraber eder. Kul Yuce Rabbini zikrettiği surece Allah da kulunu zikreder. “Siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim”[26][26] ayeti bunu ifade eder. Bu yuzden arifler, bir insanın Allah’ı zikretmesinin bundan başka faydası olmasa bile, bu mujde zikrin şeref ve faziletini anlatmaya yeterdi, demişlerdir.[27][27]
Allahu Teala: “Ben beni zikiredenle beraberim.”[28][28] buyurur.
Buharî ve Muslim’in rivayet ettiği hadisi şerifte şoyle buyurulur: “Ben kulumun hakkımdaki duşuncesi yanındayım. Beni anınca onunla beraberim. İcinden beni anarsa ben de onu icimde anarım. Beni bir cemaatta anarsa Ben de onu daha iyi bir cemaat icerisinde anarım. Eğer o, bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulac yaklaşırım. Kim bana yuruyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu gunahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.”[29][29]
Ebu Hureyre’den rivayet edilen kudsi bir hadiste Resulullah (s.a.v.) şoyle buyurmuştur:
“Kulum beni anıp dudaklarını benim icin kıpırdattığı anda ben onunla beraberim.”[30][30]
Buyuk arif Ali el-Havvas Hazretleri şoyle demiştir: “Yapılacak en kerametli iş bir kulun Allah’ı anmasından daha ustun ve faziletli değildir. Cunku, kul Allah’ı anmakla Onun yuce meclisinde Onunla birlikte oturmuş bulunur.”[31][31]
Tarikat muridlerinden biri, tam bir sene inzivaya cekildiği halde nefsinden bir keramet cıktığını gormez. Durumunu gider şeyhine anlatır. Şeyhi kendisine: “Hak Teala’nın meclisinde bulunmadan daha buyuk bir keramet mi istersin?” karşılığını verir. Daha sonra: “Sana gosterip kaldırmak istemedim, zira sen bir seneden beri şu azametli keramet icinde bulunduğun halde, bunu duyup hissetmedin. Bunu boyle bilmelisin” der.[32][32]
Bir haberde şoyle nakledilmiştir: Cebrail (a.s.), Hz. Resulullah’a (s.a.v.) gelerek şoyle dedi: “Allahu Teala sana buyuruyor ki: Senin ummetine verdiğim şeyi hicbir ummete vermedim.” Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Ey Cebrail, o nedir?” diye sordu; Cebrail (a.s.), “O, Allahu Teala’nın “Siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim” ayetidir. Allahu Teala bunu senin ummetinden başka hicbir ummete soylemedi” dedi.[33][33]-[34][34]
Şeyh AlÂeddin Âbîz anlatır:
Bir gun pîrimiz MevlÂn Sa‘deddin hazretlerinin evinin kapısında dostlarla oturuyorduk. Arkadaşlardan iki kişi birbirleriyle tartışıyorlardı. Biri dedi ki: “Zikretmek daha faziletlidir.” Oburu, “Kur’an okumak daha faziletlidir” dedi. Bu esnada MevlÂn Sa‘deddin hazretleri dışarı cıktı. Onlara, “Ne konuşuyorsunuz?” dedi. Onlar aralarındaki tartışmayı arzettiler. Bunun uzerine MevlÂn Sa‘deddin hazretleri şoyle buyurdu: “Allah ile birlikte olmak hepsinden daha faziletlidir.”[35][35]-[36][36]
Sabit bin Eslem el-Benanî (r.a.): “Ben, Allah’ın beni ne zaman anacağını bilirim!” deyince sorulur:
-Bunu nasıl bilebilirsin?
-Ben kendisini andığımda o da beni anar, der ve Bakara suresinin yuz elli ikinci ayetinde gecen: “Beni anın ki ben de sizi anayım…” mealindeki cumleleri okur.[37][37]
Sabit bin Eslem el-Benanî’nin (r.a.) şoyle dediği bildirilmiştir:
“Mumin, kıyamet gununde, Allahu Teala’nın huzurunda durur, Allahu Teala ona;
“Ey kulum! Sen, dunyada bana ibadet eden kullarımla beraber ibadet ediyor muydun? diye sorunca, o mumin; “Evet, onlarla birlikte bende ibadet ediyordum ya Rabbi!” der.
Yine Allahu Teala; “Ey kulum, dunyada iken bana dua edip yalvaran ve beni zikredip ananlarla beraber, sen de yalvarıp beni andın mı?” diye sual buyurur. O mumin yine; “Evet ya Rabbi!” diye cevap verir.
Bunun uzerine Allahu Teala; “İzzetim hakkı icin, beni zikredip, andığın her yerde ben de seni andım. Nerede dua edip yalvardınsa, o duanı kabul ettim” buyurur.
Sonra Sabit-i Benanî şu hadis-i şerifi bildirdi: “Muminin hicbir duası red edilip, geri cevrilmez. Karşılığı ya dunyada verilir, ya ahirete tehir edilir, veya gunahlarına keffaret olur.”[38][38]
Yukarıda meali sunulan ayette gecen, “Siz beni anın ki ben de sizi anayım” ifadesi, alimler tarafından ceşitli manalar icin yorumlanmıştır. Bu yorumların şoyle ozetlenmesi mumkundur:
“Siz beni ibadet ve itaatla zikredin ki, ben de sizi rahmetimle zikredeyim. Beni dua ederek zikredin, ben de sizin dualarınızı kabul edeyim. Benim verdiğim nimetleri hamd ve sena ile zikredin, ben de size nimetlerimi artırayım. Siz beni dunyada zikredin, ben de sizi ahirette zikredeyim… Beni, varlık ve refah icinde olduğunuzda zikredin ki, ben de sizi bela, musibet ve sıkıntılarınız zamanında zikredeyim… Beni, benim yolumda cihad ederek zikredin ki, ben de sizi hidayetimle zikredeyim. Beni sıdk, samimiyet ve ihlas ile zikredin, ben de sizi sıkıntılardan kurtarmak ve bilgi ile ihtisasınızı artırmakla zikredeyim. Beni Rabbiniz olarak bilip kulluğunuzla zikredin ki, ben de sizi sevdiğim kullarımdan kabul edip sonunda bağışlamakla zikredeyim”[39][39]
Muhammed bin Omer el-Halebî “el-Menhecu’s-Sedid” adlı eserinde şoyle diyor: Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de;“O halde siz, bana itaat ve ibadet ederek beni anın ki, ben de sizi mağfiretimle anayım. Nimetlerime şukredin de, nankorluk yaparak kufre varmayın” (beni ve nimetlerimi inkar etmeyin)”[40][40] buyuruyor. Allahu Teala, bu ayet-i kerimede muslumanları iki şeyle mukellef kıldı; zikr ve şukur. Ayet-i kerimede zikrin şukrden once buyurulması, zikrin bizzat Allahu Teala ile meşguliyetten, Onun bizzat anılması ve hatırlanmasından, şukrun ise; Allahu Teala’nın nimeti ile meşgul olunmasından dolayıdır.[41][41]
7- Allah’ı Sevmenin Alameti: Allah’ın Zikrini Yapmaktır
Dunya ve ahirette kurtuluş, alemlerin Rabbi olan Allahu Teala’yı sevmek ve Onu hatırdan cıkarmamakla mumkundur. Allahu Teala’yı anmak, kalbe, ruha ve dile hayat verir. Kişinin amellerinin en ustunu, Allahu Teala’yı anmaktır. Onu anmak, en sağlam iptir. Buna sarılanlar, sıkıntılardan kurtulup rahata kavuşmuşlardır.[42][42]
Allahu Teala’yı sevmenin alametlerinden birisi de devamlı olarak kalp ve dili ile Allah’ı hatırlayıp Onun azametini duşunerek Onu zikretmektir. Zira bir şeyi cok seven, onu cok anar. Demek ki Allah’ı sevmenin alameti, Onun zikrini sevmektir. Allahu Teala’yı seven, Allah’ın sevgisine mazhar olur. Nitekim Allahu Teala:
“(Resulum! ) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve gunahlarınızı bağışlasın.”[43][43] buyurmuştur.
Ahmed bin Ebi’l-Havarî (k.s); “Allahu Teala’yı sevmenin alameti zikri sevmektir” demiştir.[44][44]
Mutarrif da: “Seven, sevgilisinin sozunden ve onun bahsi yapılmaktan usanmaz” demiştir.[45][45]
Hekim et-Tirmizî (k.s) demiş ki: “Hakiki manada Allahu Teala’yı sevmek, Onun her an zikredip, Onunla unsiyet etmektir.”[46][46]
Bir kimse birini sevdiği zaman, aklında ve dilinde yalnız aşkı olduğu mahbubunun adı vardır. Bu durum Mecnun bin Kays’a aynen vaki olmuştur.
Kendisine sordular:
-Adın nedir?
-Leyla’dır, diye cevap verdi.
Nereye baksa gozune Leyla’dan başkası gorunmezdi. Gonlu Leyla ile dolu idi. Dilinde gece gunduz virdettiği şey Leyla idi. Leyla’dan başka bir kimse bilmez idi. Butun isimleri unutmuştu. Bu ne kadar acaib bir bilmece ve bir sırdır.
Hakiki aşık, o kimsedir ki dost adından başka adları gonlunden cıkarır.
Bir gun deli-divane Mecnun, Leyla, Leyla deyip şehrin icine duşe kalka dolanıp durmakta idi. Bunun bu sozunu işiten Leyla dedi ki:
-Varayım da şuna kendimi bir gostereyim. O benim icin gece gunduz rahat ve huzurunu terk etti. Beni talep eder oldu. Niyazlarda bulundu. Varıp kendisine bir gozukeyim ve hatırını sorayım.
Aşağı indi. Kapısının onunde Mecnun’un gelmesini bekledi. Mecnun Leyla Leyla diye cağırarak şehrin dışına cıktı. Sahraya vardı. Guneşe karşı bir yere oturdu. Leyla Leyla demeye devam etti Leyla Mecnun’un ardını bırakmadı. Peşini takip etti. O oturduktan sonra varıp o da onun yanı başına oturdu. Kendini Mecnun’a arz etti. Mecnun Leyla’ya hic iltifat etmedi.
-Leyla, Leyla, diyerek devamlı adını soylemekte idi.
Leyla, Leyla diye o kadar fazla ve devamlı soyledi ki nihayet bayılıp duştu ve kendisinden gecti, bihod oldu. Yattığı yerde Mecnun’un butun azalarında Leyla avazları işitiliyordu. Bu da cok acaip bir sırdır. Mecnun bir muddet sonra kendine geldi. Leyla kendisiyle ne kadar alakadar olmaya gayret ettiyse de, o kat’iyyen iltifat etmedi. Nihayet Leyla Mecnun’un guneşinden yana geldi. Leylanın golgesi Mecnun’un uzerine duştu. Mecnun başını kaldırdı. Leyla’nın yuzune baktı ve dedi ki:
-Kimsin sen?
Leyla:
-Aşk elinden halin nedir?
Mecnun cevaben:
-Halimden sana ne? Git, yanıma gelme. Yoksa sen de benim gibi deli olursun. Yad misin, biliş misin? Ben seni bilemedim, dedi.
Leyla:
-Şu Leyla diye istediğin benim. Ben Leyla’yım. Beni nicin bilmezsin? dedi.
Mecnun:
-Var ki alem bana hep Leyla oldu. Benim gonlum Leyla’lar ile doldu. Eğer sen Leyla isen ya bendeki bu Leyla nedir?[47][47]-[48][48]
8- Allah’a Dost Olmanın (Velayetin) Yolu: Zikretmektir
Zafere kavuşmanın tek yolu zikirdir. Kitap ve sunnet, kurtuluş kapısı olarak zikri gostermiştir. Zikir butun hayır kapılarının anahtarı yapılmıştır. Zikir velayetin sancağıdır. Zikirsiz Allah dostluğu mumkun değildir.
Ebu Said el-Harraz (k.s.) şoyle demiştir: “Cenab-ı Hak kullarından birisine dostluk yapmak isterse, kendisine zikir kapısı acar. Zikirden hoşlandığında da, kendisine yakınlık kapısını acar. Sonra onu unsiyet meclisine alır. Sonra tevhid kursisine oturtturur. Hicabı kaldırıp onu ferdaniyyet (tek’lik) dairesine alır, Celal ve Azamet hicabını (perdesini) kaldırır. Gozu Celal ve Azameti gorunce artık o (kişiliği) ortadan kalkar. O zaman kul, zayıf duşerek kendinden gecer. Allah’ın himayesine girer, ve nefsin arzularından uzak kalır, ondan beri olur.”[49][49]
Ustad Ebu Ali ed-Dekkak (k.s.) şoyle derdi: “Zikir velayetin sancağıdır. Zikirde muvaffak olan kimselere velayet sancağı verilir. Muvaffak olmıyanlara veya zikre devam etmeyenlerden de bu sancak geri alınır.”[50][50]
İmam Kuşeyrî (k.s.) zikrin, Allahu Teala’ya giden yolda temel bir esas olduğunu, ilahi rıza ve Allah’a kavuşmanın ancak devamlı zikirle olabileceğini, kul, kalp ve diliyle devamlı zikir haline ulaşınca da “kamil mumin” sıfatını kazanacağını belirtmiştir.[51][51]
İmam-ı Kuşeyrî (k.s.) şoyle diyordu: “Hakk’a vuslat yollarının en kavi ve metini zikrullah yoludur. Hic bir kimse yoktur ki zikrullahsız Hakk’a vuslat olmuş olsun. Ancak ve ancak Hakk’a vuslat zikrullah iledir.”[52][52]
Ahmed Zerruk (k.s.), tasavvufun yuz temel kaidesinden birisinin de devamlı zikir dersini gecemeyenlere velilik diploması verilmeyeceğini belirtmiştir.[53][53]
Bu diplomayı alanlar ne kazandıklarını İmam Şaranî (k.s.), şoyle ifade eder:
“Zikir dersini başarı ile tamamlayan ve zikir diplomasını alanlar manevi alemleri seyr edebilirler. Butun vucudu saran Allah zikri, zikir edeni yuce Mevla’nın sevgisiyle mest eder.”[54][54]-[55][55]
Zikirsiz Allah dostluğu mumkun değildir. Butun ibadet ceşitleri bir tur zikirdir. Ancak asıl zikir kalbin derinliklerine inen, kalbi fetheden ve nefsi terbiye eden zikirdir. Bu zikrin sonucu kalbin Yuce Allah’ı tanıması, O’na bağlanması ve Ondan başkasını aramamasıdır.
Zikir vuslat yoludur. Zikir kulu Yuce Rabbine yaklaştırır. Zikir insanın marifetini ve muhabbeti artırır, manevi derecesini yukseltir. İhlasla yapılan zikir kul ile Rabbi arasındaki butun perdeleri kaldırır, engelleri aştırır. Rasulullah (s.a.v) Efendimizin belirttiği gibi, zikirdeki bu ozellik hicbir amelde yoktur.[56][56]
Zikir manevi zevk kapılarını acar. Zikir sayesinde kul Allahu Teala ile ozel sohbet ve muhabbet eder. Allahu Teala zikredenin en yakın dostu ve sohbet arkadaşı olur, kalbini şenlendirir, onu doyumsuz ve benzersiz zevklere ulaştırır. Buyuk ariflerden İbrahim b. Ethem (rah.) bu zevki şoyle tarif eder:
“Yuce Rabbim kendisini seven ve cokca zikreden dostlarının kalbine oyle bir zevk koymuştur ki, eğer dunya sultanları bunun ne kadar tatlı olduğunu bilselerdi Onu ele gecirmek icin butun ordularıyla ariflerin kalbine hucum ederlerdi. Ancak Allah dostları onu gizlerler, sultanlar da ondan habersizdirler.”[57][57]
9- Allah’ın Bir Kimseye Ceza Vermesinin Alameti, Zikreden Kimsenin Zikri Terketmesidir
Sufyan es-Sevri (k.s.) şoyle demiş: “Herşeyin bir cezası vardır, Allahu Teala’yı tanıyan arifbillah’ın cezası zikirden kesilmesidir. (Maşuku anmamak ve hatırlayamamak aşıka verilen cezadır.)[58][58]
Zunnun el-Mısrî demiştir ki: “Herşeyin bir cezası vardır; arifin cezası da Allahu Teala’nın zikrinden kesilmesidir.”[59][59]
Ebu’l-Huseyin en-Nurî şoyle demiştir: “Her şeyin bir cezası vardır, Allahu Teala’yı bilen ariflerin cezası da zikirden kesilmesidir.”[60][60]-[61][61]
10- Rızkının Bol, Hayatının Huzurlu Ve Sıkıntılardan Uzak Olmasını İsteyen Kimse; Zikre Sarılmalıdır
Zikir kalbi şenlendirir, kalpten gamı, kederi, stresi giderir. Alemlerin Rabbi ile huzur bulmuş kalpten boş sıkıntılar ve yersiz korkular ceker gider. Kalbi zikir ile şenlenmiş bir kul hicbir zaman yalnızlık korkusu yaşamaz, ne olacağım sıkıntısı cekmez, rızık endişesine duşmez. Zindana atılsa saraydaki gibi rahat eder.
“Allah Teala c.c. buyuruyor ki:
— Beni zikretmekten dolayı benden bir şey istemeye fırsat bulamayanlara, dilekte bulunanlara verdiğimin en hayırlısını veririm!”[62][62]
Hikmet sahibi alimlerden biri şoyle der:
“Cenab-ı Hak c.c. buyurur ki: Kalbine nazar kıldığımda bir kulun kalbinde benim zikrimin baskın olduğunu gorursem; onun işlerini yurutmeyi uzerime alırım, onun meclisinde arkadaşı, sohbet ettiği kişi ve yakın dostu olurum.”[63][63]
Sabit bin Eslem el-Benanî (r.a.) Sizden birisi, gunun bir miktarında Allahu Teala’yı anarsa, o gunu kazanclı demektir.
Zikir yoksullukları kanaat zenginliğine, yalnızlıkları ebedi ve bitmez dostluğa, mahrumiyetleri ilahi ilgiye donuşturur.
Zikir dunyalık korkuları giderir, endişeleri umuta cevirir, hayalleri goturur; onun yerine solmaz gercekleri yerleştirir.
Zikir boş kuruntular yerine Allah’ı bilme, takdir etme, onunde kul gibi eğilme ve Ondan isteme cesareti arama umidini verir.
Zikretmeyenler, ya da ‘zikir’den yuz cevirenler ebedi aclığa, doyumsuzluğa, mutsuzluğa, sıkıntılı bir hayata ve yalnızlığa mahkumdurlar.
Allah’ın Zikr’inden kim yuz cevirirse onun hakkı dar bir gecimdir, sıkıntılı bir hayattır, mutsuz bir yaşantıdır.
“Kim de beni anmaktan yuz cevirirse şuphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet gunu kor olarak haşredeceğiz. O: Rabbim! Beni nicin kor olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten gorur idim!, der.[64][64]
“Ey iman edenler! Mallarınız ve cocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.”[65][65]
“Bir topluluk oturup Allah’ı zikrederse melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, uzerine sekine (huzur, feyiz)iner ve Allah onları yanındakilere zikreder.”[66][66]-[67][67]
“Kim bir yere oturur ve orada Allah’ı zikretmez (ve hic zikretmeden kalkar) ise Allah’tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah’ı zikretmezse, ona Allah’tan bir noksanlık vardır. Kim bir muddet yurur ve bu esnÂda Allah’ı zikretmezse, Allah’tan ona bir noksanlık vardır.”[68][68]
Zikir, insanı Allah’ın dışındaki varlıkların her turlu kotuluklerinin tesirinden muhafaza eder, Allah’a bağlılığını sağlar ve her nevi tevhidi muhafaza eder. Bununla beraber, insanın gonlune huzur verir, dunya ve ahiretin mutluluğuna kavuşturur.
“Onlar ki, inanmışlardır ve kalbleri Allah’ı zikretmekle (anmakla) yatışır. İyi bilin ki ancak Allah’ı zikretmek (anmak)la kalbler yatışır“[69][69]-[70][70]
Abdulkadir Geylanî (k.s.) şoyle diyor: “Kalp, Hakk’ı anmaya devam ederse ona marifet, ilim, tevhid hali, tevekkul duygusu ve Hakk’ın zatından uzak olmama hali verilir.”[71][71]
Tabiinin tanınmışlarından ve evliyanın buyuklerinden Kab’ul-Ahbar (r.a) şoyle derdi: “Evlerinizi Allahu Teala’yı anmak suretiyle nurlandırınız. Evlerinizi onda namaz kılarak, nasiplendiriniz. Allah’a yemin ederim ki, boyle yapanlar gok ehli arasında tanınırlar. Gok ehli, “Falan oğlu falan evini, Allahu Teala’yı anarak susluyor” derler.[72][72]-[73][73]

11- Allah’ın Rahmetini ve Duasının Kabul Olmasını İsteyen Kimse Zikrini Yapmalıdır
Zikir insana rahmet kapılarını acar. Kul Yuce Rabbini zikrettiği surece O’nun nazarı ve rahmeti altında bulunur. Allahu Teala kendisini genişlik anında cokca zikreden kullarını dar ve zor zamanında yalnız bırakmaz, dua ve isteğini boş cevirmez. Onu ozel olarak destekler.
Katade (r.a) demiş ki: “Gece gunduz, gizli ve acık Rabbini zikredenin duası kabul olunur.”
Zikir kula semanın kapılarını acar. Zikir meclislerine ilahi rahmet, nur ve feyiz iner. Melekler zikredenlerin meclisine gelir, onların affı icin Allah’a yalvarırlar. Zikreden kimseyi Allahu Teala kendi katındaki melekler arasında zikreder, melekler onu tanır ve kendisiyle dost olurlar. Boylece kulun goklerde ismi anılır, cismi tanınır, hatırı sayılır.[74][74]
12- Kalbi Hastalıklardan Kurtulmanın Yolu: Zikirdir
Zikir, kalpleri doyuran, iştahların ac gozluluğunu gideren, susuzları suya kandıran, akılları hedefine ulaştıran bir ibadettir.
Zikir ilactır, zikir iksirdir, zikir ab-ı hayattır, zikir canlara can katan merhemdir.
Allahu Teala’yı zikir kalbin hayatıdır, tadıdır, ilacıdır, gıdasıdır. Zikirsiz kalp zayıflar, hastalanır, kararır, katılaşır ve sonunda olur. Kalplerimizin Allah’tan gaflet etme tehlikesinden ancak zikrullah ile korunabiliriz.
Amr bin Abdullah bin Kays (r.a.) şoyle diyordu: “Zikrullah şifadır; başkasını anmak derttir.”[75][75]
Musa (a.s.) hastalandı ve karnının ağrısı iyice şiddetlendi de halini, Cenab-ı Allah’a arzetti. Allah da ona, sahradaki bir otu gosterdi. O da, ondan yedi de, Allah’ın izniyle şifa buldu. Sonra, bir başka zamanda bu hastalık ona tekrar musallat oldu. Bunun uzerine, aynı otu yedi. Fakat hastalığı arttı. Hastalığı artınca şoyle dedi: “Ya Rabbi, ilk once bu otu yedim ve ondan faydalandım. İkinci defa onu yediğimde ise, hastalığım arttı.” Bunun uzerine Hak Teala şoyle buyurdu: “Cunku sen, birincide seni ota sevkeden Ben idim, boylece onda şifa meydana geldi. İkincisinde ise, sen kendin ota gittin de, buna mutakip hastalığın erttı. Bilmiyor musun ki, butun dunya oldurucu zehir, onun panzehiri de benim ismim (zikrim)dir.”[76][76]
Hz. Omer de (r.a.), “Allah’ı zikre devam edin. Zira o şifadır. İnsanlardan dilinizi cekin; zira o, hastalıktır.” buyurdu.[77][77]
Ahmed bin Mesruk (k.s) diyor ki: “Muminin kalbi Allahu Teala’nın zikri ile kuvvetlenir.”[78][78]
Ubeydullah-i Ahrar (k.s) demiştir ki: “Zikir bir kazma gibidir ki, onunla gonulden yabancı duygu dikenleri temizlenir.”[79][79]
Ali bin Huseyn (Mevlana Safi) (k.s.) de şoyle demiştir: “Her an Allahu Teala’yı hatırlamak ve anmak bir kazma gibidir ki, o kazma ile gonul yolunda bulunan dikenlerin kokunu kazırlar. Boylece bu yolda ilerlemek icin mani kalmaz.”
Mevlana Halid el-Bağdadî (k.s.), gizli zikrin ve virdlere devam etmenin, kalp hastalıkları icin en tesirli ilac olduğuna dikkat ceker. Bunun buyuk veliler ve keşif sahipleri tarafından tecrube edilmiş bir gercek olduğunu belirtir.[80][80]-[81][81]
Avn b. Abdullah (k.s.)
Cok gunah ve dunya sevgisiyle hastalanan kalblerinizi, dunyadan soğuyarak ve gunahları terk ederek tedÂvî ediniz.[82][82]
13- Gunahlarla Kirlenen ve Paslanan Kalbin Temizlenmesi ve Cilalanması Zikir İle Mumkundur
“Kulun yapacağı en doğru iş, kalbini temizlemenin caresini aramaktır. Kalp tasfiyesinin yolu ise, zikre yapışmak ve tam manasıyla zikre ısınmaktır.”[83][83]
İbn-i Hafif (k.s); “Kalbin olgunlaşması, Allahu Teala’nın zikri ile olur” diyordu.
Yine o derdi ki: “Zikir, kalbin tasfiyesini (saflaşmasını, temizliğini) temin eder.”[84][84]
Allah’tan başka her şeyden sıyrılmanın caresi zikrullaha devam etmektir. Kalplerin cilası zikrullahtır. Aksin iyi olabilmesi icin kalpleri zikrullah ile cilalamak gerekir. Cunku orası Cenab-ı Hakk’ın nazargahıdır. İmanın makarrıdır. Sırların madeni, nurların kaynağıdır. Hz. Peygamberin (s.a.v.) beyan ettiği gibi kalp salih olursa butun vucud salih olur. Eğer kalp salih olmazsa bunca ibadetler neye yarar?
Hz Peygamber (s.a.v.) ise şoyle buyurur: “Her şeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası da zikirdir.”
İbn-i Kayyim el-Cevziye şoyle diyor:
“Muhakkak ki, eşyanın bilhassa bakırın kirlenip paslandığı herkesce malumdur. Bunlar kalaycılar tarafından nasıl temizlenip parlatılıyorsa, paslanan kalplerinde cilası ancak usulu dairesinde ve edebine riayetle yapılan zikrullah iledir.
Bir cilanın ceviz tahtasını parlatıp ayna haline getirdiği gibi, Allah’ı zikir de kalbi parlata parlata ayna haline getirir. Zikri terk edip isyana daldığı vakit, lamba şişesinin is ile karardığı gibi, kalb yine kararır ve silinen lamba camının parlaması gibi, zikir ile yeniden parlar.
Kalbin paslanması, zikrullahtan gaflet ve nisyan neticesinde gorulur ki bu da ancak zikrullah ile cilalanıp parlatılır. Bir de gunahlar sebebiyle kirlenmesi vardır. O zaman gunahların kirini tevbe ve istiğfarla temizlemek lazımdır. Şu halde kalbin cilası iki şeyle mumkundur: Biri tevbe ve istiğfar, biri de zikrullahtır.
Kalp paslanınca da paslı ayna gibi eşyayı olduğu gibi icine alamaz. Hakk’ı batıl ve batıl’ı Hak gorebilir. Pas coğalınca duşunce ve anlayış bozulur. Hakk’ı kabul edemediği gibi batılı da inkar edemez. Boylece felaket cukurlarında helak olur gider. Bu da gaflet ve nefsin arzularına uymaktan gelir. Bu hal ise kalbin nurunu sondurur ve basiret denilen kalb gozunun korluğune sebep olur. Baş gozunun gormesi ise bu işte fayda vermez. Onun icin Kur’an-ı Kerim’de: “Kalpleri benim zikrimden gafil olanlara ve nefs-i hevalarına uyanlara sakın itaat etme”[85][85]buyurulmuştur.[86][86]-[87][87]
14- Kalbin İbadetlere Karşı Yumuşaması Zikir İle Olur. Zikri terk etmek İse Kalp Katılığına Sebep Olur
Mahmûd SÂmî -kuddise sirruh:
-Allah’ı devamlı anmak ise kalbi yumuşatarak, hassas hale getirecek tasfiye edecek en birinci şarttır. Cunku CenÂb-ı Hak: “Siz beni cok cok anın” buyurmuştur.
Zira az yapılan zikir kalbin yumuşamasına kÂfi gelmez. Kalb cok zikirle yumuşar. Hic bir şey buna mÂni olmamalıdır. İnsanın mukerrem oluşu zikr-i daimi ile tecelli eder, beden bununla nurlanır, temizlenir. Her uzvun kendi zikri vardır. Bedenin zikriyle huzur kazandığı zaman insanın vucudu artık toprağın icinde curumekden kurtulur.[88][88]
Şeyh CemÂleddin buyurdu ki:
Efendimiz HÂdim Şeyh, “Yazıklar olsun! Allah’ın zikri hususunda kalpleri katılaşanlara…”[89][89] Âyet-i kerimesini şoyle tefsir ederdi: “Bazı kimseler vardır ki, zikir yapmalarına rağmen kalp katılığından kurtulamazlar. Zira, bunlar zikri edebe uygun yapmazlar. Nefislerine uyup gaflete duşerler. İşte bundan dolayı Âyette gecen,‘Allah’ın zikrinden’ ibaresiyle bu hale işaret edilmiştir. Bazı mufessirler ise bu Âyeti, ‘Allah’ın adını anmaktan gafil olmak’ şeklinde tefsir etmişlerdir.”
“Allah’ı unutarak luzumsuz konuşmalara dalmayın. Cunku Allah hatırlanıp zikredilmeden yapılan uzunca konuşmalar, kalbi katılaştırır. Allah’tan en uzak olan kimse, kalbi katı olandır.”[90][90]-[91][91]
15- Gafletten Kurtulmanın Yolu Allah’ın Zikri İle Mumkun Olur
Zikir kul icin uyanıklılıktır, şuurdur, bilincli olmaktır.
Zikir şuurları diri tutar, gonulleri gafletten korur.
Yahya bin Muaz (k.s.) şoyle derdi: “Allah’ın zikriyle gonullerinizi yenileyiniz, cunku gonuller cabuk gaflete duşerler.”
Bişr bin Mansur (r.a.) halkla birlikte pek az bulunur şoyle derdi: “İnsanlarla bir araya gelinen yerler gaflet mekanları. Vallahi ne zaman birisi yanımda oturmuşsa kalkıp gitmesini hem onun hem de kendim icin daha hayırlı gormuşumdur.”
Arifler: “Zikir, gafletten kurtulmaktır. Gafleti ortadan kaldırdığın zaman sussan da zikirdir” demişlerdir.
Bu yolun buyuklerinden Ya’kub-i Cerhî (k.s.): “Her halde uyanık olmalıdır. Yerken, yatarken, konuşurken, yururken, alış veriş ederken, abdest alırken, namaz kılarken, Kur’an-ı Kerim okurken, yazarken, ders ve va’z verirken, bir goz acıp kapayacak kadar Hak’dan gafil olmamalıdır” diyor.
Buyuk velilerden Ebu’l-Hasen Şazili (k.s) der ki: “Nifak alametlerinin birisi de zikrin dile ağır gelmesidir. Derhal tevbe et, tazarru ve niyaz eyle ki, Allahu Teala zikrini sana kolay ve hafif eylesin ve sana tevfik ve hidayet eylesin.”[92][92]
At es-Sulemî (r.a.)
“Allah’ı zikretmekle O’nun hitab-ı izzetini kalblerinize hakkı ile duyurmaya calışınız! Zira kalbler pek cabuk gaflete dalar”.
Allah Dostlarından Yaşayan Sozler-Muzaffer Taşyurek
Said b. Museyyeb (k.s.)
“Kim Allah’tan gelen şeyleri ve Allah’ın, kulundan ne istediğini bilmezse Rab TeÂl onunla ZÂtı arasına bir engel koyar. Haram arzulara, tereddut etmeden aceleyle koşan kuldan tevfik emÂreleri kaybolur. Allah’tan gafil olmak, Rab TeÂlÂ’yı unutmak, ateşe girmekten daha kotudur.”[93][93]
16- Kalbin Gıdası Zikirdir Zikretmeyen Kalpler Manen Olurler
“Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ile olu gibidirler.”[94][94]
“İcerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile icerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misali, diri ile olunun misali gibidir.”[95][95]
Rasulullah s.a.v. şoyle buyurur:
“Gafillere nisbetle Allah’ı zikreden kimse, kurumuş otlar arasında yeşil ot gibidir!”[96][96]
Buyuk mufessir Fahruddin Razi (rah): ”Bir kalp ancak Yuce Allah’ın muhabbeti ile dirilir, sevgisiyle hayat bulur, zikriyle huzura erer, diyor ve ekliyor: Bir kul ancak diliyle zikir, azalarıyla şukur, kalbiyle fikir icinde kaybolup butun varlığı ile devamlı Allah’a kulluk yaptığında gercek insan olur.”[97][97]-[98][98]
Beyazid-i Bistamî (k.s.) buyurdu ki: “Olen kalplerin hayatı, olmez ve daima diri olan Allah’ın zikri iledir.”
Tebe-i Tabiinin buyuklerinden Sufyan bin Uyeyne(r.a.) demiştir ki: “Maddi hayatın de*vamı icin, dunyadaki su ne kadar muhim ise, manevi hayat icin de; “La ilahe illallah” Kelime-i tevhidi o kadar, hatta daha fazla muhimdir. Bu ke*limenin yuksek manasını ruhuna sindirebilen kimse diridir. Bu yuksek manayı ruhuna işlemeyen kimse oludur. Allahu Teala’nın, kullarına ihsan ettiği nimetlerin en yukseği bu kelimedir.”
Abdulkadir-i Geylanî (k.s.) diyor ki: “Allah’ı anan daima diridir, olmez. Bir hayattan obur aleme gecer. Bir andan fazla olum acısı ona gelmez. Allah’ı anmak kalbe yerleşince, kul daima Allah’ı anar. Dilinden bir şey demese bile o, Allah’ı anmış olur. Kul Allah’ı andıkca Hakk’a uyar ve Onun işlerine muvafakat eder. Onun yaptığı işlere ses cıkarmaz.”[99][99]
Buyuk velilerden Necmuddin İsfehanî (k.s.) Hazretleri, ahibbasından ve ehlullahtan bir zatın vefatında kabri başında murakabe halinde dururken, o esnada imam efendinin olu zata telkin verdiğini gorur ve gayr-i ihtiyari Hz. Şeyh guler.
Her zaman vakur ve ciddi olan Hazretin, hic mutadı olmayan bu guluşune orada bulunanlar hayret ederler… Ve sorarlar:
-Boyle bir yerde neden guldunuz?
Hazret, keşf hali olduğu icin soylemekten cekinir. Fakat ısrar edilince mecburiyette kalarak, buyurur ki:
-Telkini, diri oluye yapar. Bu mezarda ki zatın kalbi manen diridir. O teaccub etti ve manen dedi ki: “Elhamdulillah benim kalbim diridir. Bana telkin veren imamın kalbi oludur. Olunun diriye telkinine hayret ettim” demesi uzerine gayr-i ihtiyari guldum, buyurur.[100][100]-[101][101]
Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki (k.s) Hz.leri, bir sohbetlerinde zikir hakkında şoyle buyurdular:
“Yaptığımız işlerin muhasebesini yapmalıyız. Kendi nefsimizi kandırmayalım. Allah (c.c) kalpleri biliyor. Onun rızası olmayan işte hayır yoktur. Kalbimizi nefis ve şeytana bırakmayalım. Duşman duşmana acımaz.
Kalbin gıdası zikirdir. Gunahlar ise, şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse Yuce Allah’ın zikrini cok yapmalıdır. Allah celle celÂluhû bir kulunu sevmezse onun ağzına zikrini vermez. Zikir cekmeyen sûfî avamdır. Nakşî listesine sadece zikir ceken sûfîler yazılır.
İnsan zikir ceke ceke oyle bir duruma gelir ki; attığı her adımda Allah aklına gelir. İctiği suda Allah aklına gelir. Her şeyde Allah’ın rızasını aramaya başlar. İşte iman budur. İmanı hakiki zikirde bulursun. Vucut Allah demeye başladı mı artık yatarken, otururken, ayaktayken, konuşurken, her halde Allah’ın razı olup olmadığını duşunursun. Allah’ı surekli duşunmek: İşte evliyalık budur.”[102][102]
17- Şeytanın Vesvesesinden Kurtulmak Ancak Zikirle Mumkundur
Gavsımız buyurdu ki: “Vird nurdur, ışıktır, aynen taksinin farı gibidir. Taksinin her şeyi olsa fakat farı olmasa yol gidemez. Kısa zamanda tepe taklak olur. Vird, zikir kalbin kirini pasını temizler. İnsan gunah işlemeye başlayınca kalp yara alır. Bu durum, odanın icinde yanan bir sobaya benzer. Sba devamlı yana yana boruların ici kurum bağlar, temizlenmezse zamanla boruları tıkar, dumanı geri teper, odanın icindekileri zehirler ve oldurur. Aynen bunun gibi, zikir de kalbin isini (kurumunu) tmizler. Zikir cekilmezse kalbe Allah’ın nuru gelmez. Ya ne gelir? Şeytanın vesvesesi gelir ve Allah’ı unutturuncaya kadar (vesvese) devam eder. Sonunda misaldeki boru gibi tıkanıp insanı (manen) zehirleyerek oldurur. Onun icin virdinize dikkat edin.
İnsana gerektir ki zikrullah gibi manevi ilaclara sarılsın. Zikrullahın sesi şeytanı kacırır. O cok korkaktır. Bir ses gelse hemen kacar. Fakat nefs-i emÂre oyle değildir. İnsandan bir an bile gafil olmuyor. Kedinin fareyi beklerken takındığı tavır gibi, sessiz bir şekilde insanın hata yapmasını bekliyor. Ne ibadet yapsa mağrur oluyor. Cok dikkatli uyanık olmalıdır. Cunku nefsin gıdası zulmettir. Letaiflerin gıdası ise, muhabbet ve nurdur. Nefis ancak nefy-i isbat ile Musluman olur.”[103][103]
Zikir şeytanın vesvese, hile ve hakimiyetinden kalbi kurtarır. Allahu Teala şeytanı “hannas” sıfatıyla tanıtmıştır.”[104][104] Hannas, sinsi, korkak, boş bulunca dalan, karşı durunca kacan demektir. Şeytan kalbi boş bulunca dalar, kalp zikre gecince hemen kacar. Zikir devam ettiği surece şeytan kalbe yol bulamaz. Kalbe girmek ister fakat zikrin nuru onu yakar. Boylece insan en buyuk duşmanından kurtulmuş olur. Şeytanı yakan zikir ihlasla edep uzere yapılan ve gafletten uzak olan zikirdir. İcinde Allah rızası ve edep bulmayan zikir, kalpten şeytanı değil, ilahi rahmeti uzaklaştırır. Şeytanı kalbimizden, işimizden, evimizden, ailemizden, cocuklarımızdan, soframızdan uzaklaştırmak istiyorsak bunun tek yolu ihlasla zikirdir.
Kalp bir kal’a, şeytan da kal’aya girmek isteyen bir duşman gibidir. O kal’aya duşmandan korumak, kapılarını sağlamlaştırmak ve gediklerini kapatmakla mumkundur. Kapı ve gedik yerlerini bilmeyen kimse elbette kal’ayı muhafaza edemez. Kalbi şeytanın vesveselerinden korumak borctur ve herkese farzı ayındır. Vacibe ulaşmak icin lazım olan her şey de vaciptir. Şeytanı defetmek de onun giriş yollarını bilmekle mumkundur.
Şu halde şeytanın giriş yollarını da bilmek vaciptir. Şeytanın kalbe giriş yol ve kapıları, kişinin vasıflarıdır. Onlar ne kadar cok ise, şeytanın kapıları da o kadar coktur.
Şehvet ve gazab, şeytanın giriş yollarının en buyuklerindendir. Gazab, aklı yok eder. Aklın askeri zayıflayınca şeytanın ordusu hucuma gecer.
Şeytan, ac bir kopek gibidir. Kopek insana yaklaşır, şayet et, ekmek gibi yiyecek bir madde onunde yoksa, kopeğe “def’ol git” demekle kopek uzaklaşır gider, fakat yiyecek maddesi varsa, o yalnız kovalamakla oradan uzaklaşır.
Şeytan da boyledir. Şayet kalpte bir kuvveti yoksa, yalnız zikir ile oradan uzaklaşır, şayet, şehvet kalbe galebe caldı ise, zikrin hakikati kalbin kenarlarına doğru iner fakat ortasında yerleşemez. Bu suretle yine şeytan, kalbin merkezine hakim olur. Fakat heva ve kotu sıfatlardan temizlenmiş olan muttakilerin kalbi ise, şeytanın buraya girmesi şehvet yonunden değil, zikirden hali olması bakımındandır. Bu kalp, zikre donduğu zaman, şeytan geri cekilir. Bunun delili ise:
“Racim olan şeytandan Allah’a sığın”[105][105] ayet-i celilesidir.
Gazali der ki: Kalpten şeytanın vesvesesini atmak, ancak o vesveseyi veren şeyden başkasını kalbe koymakla mumkundur. Allah’ı zikirden başka da kalbe her ne korsan, şeytanın vesvesesine yardımcı olabilir. Kalbi şeytanın vesvesesinden koruyan, ancak Allah’ı anmaktır. Allah’ı anmakta şeytanın nasibi yoktur. Her şey ancak zıddı ile tedavi edilir. Şeytan vesvesesinin zıddı da Allah’ı anmak ve Ondan yardım dilemektir.[106][106]
Mucahid: “Sinsi şeytanın şerrinden…”[107][107] ayetinin tefsirinde şoyle demiştir:
“O, insanın kalbine iyice yayılıp hakim olmak ister. Kul, yuce Allah’ı zikredince, siner, cekilir. Allah’tan gafil olunca da kalbine yayılıp hakim olur.”[108][108]
Halid bin Madan (r.a.), “Herkesin bir şeytanı vardır. İnsanın icine girer. Kalbinin uzerine kadar varır. Ona vesvese vermeye başlar. O kimse Allahu tealayı zikredince oradan uzaklaşır” demiştir.[109][109]
Adamın biri Hasan Basrî’ye:
-Ya Eba Said, şeytan uyur mu? diye sordu. Hasan el-Basrî gulumsedi ve:
-Biraz uyusa rahat ederdik, dedi.[110][110]
Şoyle denilmiştir: Zikir kalbe iyice yerleşince, şeytan kalbe yaklaştığında zikrin nurundan carpılır. Aynen bazı insanların kendisine yanaşan şeytana carpıldığı gibi. Diğer şeytanlar onun başına toplanıp, “Buna ne oldu?” diye sorarlar; “Onu insan carptı” denir.[111][111]-[112][112]
18- Zikrini Yapmayan Kimse Şeytanın Arkadaşı Ve Oyuncağı Olur
Feriduddin Attar (k.s.): “Allah’ı unuttuğun an, yoldaşın şeytan olur” demiş.
Bu husus ile ilgili Kur’an-ı Kerim ayetleri şoyledir:
“Kim Rahman’ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şuphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.”[113][113]
Allah’ın zikrinden uzaklaşanlar, şeytanın kardeşi olurlar. Şeytan da onları doğru yoldan uzaklaştırır. BÂtıllarla oyalar. Fakat, insanın bundan hic haberi olmaz da kendini hidÂyette zanneder:
“Allah’ın zikrini kim umursamazsa, ona bir şeytanı musallat ederiz de, artık o, ondan hic ayrılmayan bir arkadar olur. O şeytanlar onları doğru yoldan ayırırlar da onlar kendilerinin hÂl doğru yolda olduklarını zannederler.”[114][114]
KıyÂmet gunu Allah’ın zikrinden, yani kitabından uzaklaşmış olan kimse, feryad ederek şoyle der:
“Ah ne olurdu peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Yazıklar olsun bana! Ne olurdu filanı (bÂtıl yolcusunu) dost edinmeseydim! Cunku zikir (Kur’an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (ucuruma surukleyip sonra) yuzustu bırakıp rezil rusvay eder. Peygamber der ki: ‘Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı terkettiler.”[115][115]
Sonucta, Rabbin zikrinden uzaklaşmak, azÂbı getirir:
“Kim Rabbinin zikrinden yuz cevirirse, Allah onu cok ağır bir azÂba sokar.”[116][116]
“Şeytan onları hukmu altına almış ve Allah’ın zikrini unutturmuştur. İşte bunlar, hizbuşşeytandır (şeytanın taraftarlarıdır). İyi bilin ki husrana uğrayacak, kaybedecek olanlar, şeytanın taraftarlarıdır.“[117][117]
Mevlana Halid-i Bağdadî (k.s.) şoyle demiştir: “Sahih keşifle sabittir ki, kalbi zikredene, imanının gitmesi icin şeytan musallat olamaz.”
Kays b. Haccac adında bir veli de şoyle demiştir:
— Şeytanım bana, ‘senin yanına geldiğim zaman besili hayvanlar gibiydim. Şimdi kuş kadar kalmadım’ dedi. Kendisine bu nasıl oldu?’ diye sorduğumda şoyle dedi:
— Zikrullah ile beni erittin! [118][118]-[119][119]
19- Zikir İnsanı Tefekkur Etmeye Goturur
Zikir bir ibadettir. Zikir, zikredeni, tefekkure goturur. Tefekkur de havf ve recaya, korku ve umide goturur. Zikir guclenince muşahede halini alır. Nitekim bir ayette şoyle buyurulmuştur. “Onlar, Allah’ı kıyam halinde zikrederler.” Sonra ayet “Onlar, semaların ve arzın yaratılışını duşunurler.” Şeklinde devam eder. Daha sonra da “Ey Rabbimiz! Bizi ateş azabından koru”[120][120] duaları yer alır.[121][121]
20- Marifet Zikirle Elde Edilir
Zikir kalbin kapılarını acar. Allahu Teala’yı cokca zikreden kul, zikrin nuru ile kendisini tanır, kalbini, ruhunu ve diğer manevi cevherlerini keşfeder. Onları calıştırır, geliştirir ve kullanır. Onlarla yepyeni İlimler elde eder, kalp gozu acılır, dunyanın ve ahiretin gercek yonunu gorur. Allahu Teala’nın kainattaki tecellilerini ve sanatını seyreder. Boylece Yuce Allah’a imanı ve muhabbeti artar. O’na hayran olur, sevgi ve tazimle teslim olur.[122][122]
21- Zikir İnsanı Gunahlardan Korur Ve İşlenen Gunahların Affedilmesine Sebep Olur
Zikir kotuluklere karşı en sağlam bir kaledir, insanı haramlardan kurtarır. Zikirle meşgul olan bir kalp ve dil, gıybet, yalan, laf taşıma, fitne yayma gibi haram ve boş işlere vakit bulamaz. Bir ceşit ibadet, hizmet ve zikir ile meşgul olmayan kimsenin boş işlerden korunması mumkun değildir. Kalbe gelen gunah arzularını zikirle sondurme ve hayra yonlendirme imkanı vardır. Zikir ile desteklenen kalp iyiyi kotuyu fark eder.[123][123]
Mekhul eş-Şamî (r.a) şoyle diyordu: “Kim, bir gecesini Allahu Teala’yı zikir ile ihya eder gecirirse, anadan doğmuş gibi gunahsız ve tertemiz olarak sabahlar.”[124][124]-[125][125]
“Rasulullah s.a.v. buyurdu ki:
— Allah Teala’nın, kulların amellerini yazan katip melekleri dışında yeryuzunde surekli dolaşan melekleri vardır. Bu melekler Allah’ı zikreden bir topluluk buldukları zaman «Haydi gelin, aradığınız burada!» diye seslenirler.
Toplanırlar, goklere kadar onların etrafını sarıp kuşatırlar. Cenab-ı Hak c.c. onlara sorar:
— Kullarımı ne yapıyorlarken terk ettiniz?
— Sana hamd ederlerken, senin adını yuceltirlerken ve seni tesbih ederlerken onları terk ettik! Allah Teala c.c. sorar:
— Onlar beni gormuşler mi?
— Hayır!
— Peki, ya gorselerdi nasıl olurdu?
— Eğer seni gormuş olsalardı, sana daha cok hamd eder, senin adını daha cok yuceltir ve seni daha cok tesbih ederlerdi!
— Peki onlar neden korkarak bana sığınıyorlar?
— Cehennemden!
— Acaba cehennemi hic gormuşler mi?
—Hayır!
— Peki, ya gorselerdi nasıl olurdu?
— Eğer onu gormuş olsalardı, ondan daha şiddetli bir şekilde kacar, daha cok nefret ederlerdi!
— Onlar benden ne istiyorlar?
— Cenneti!
— Peki onu hic gormuşler mi?
— Hayır!
— Peki, ya gorselerdi nasıl olurdu?
— Eğer cenneti gormuş olsalardı, ona karşı arzuları cok daha şiddetli olurdu!
Bunun uzerine Cenab-ı Hak c.c. buyurur ki:
— Ben sizleri şahit tutarak soyluyorum ki; ben onları bağışladım!
Bunun uzerine melekler derler ki:
— Zikir icin toplananlar arasında falan isimde biri vardı. 0 kişi zikir maksadıyla değil, bir ihtiyacı icin onların arasına gelmişti (bu sebeple zikir meclisinde bulundu, 0 da bağışlananlardan mı)?
Cenab-ı Hak c.c. buyurur ki:
— Onlar oyle bir topluluktur ki, onların meclisinde bulunanlar asla bedbaht olmaz!”[126][126]-[127][127]
SufyÂn b. Uyeyne rh.a. şoyle der:
“Muminler bir araya gelip Allah’ı zikrettikleri zaman şeytan ve dunya onlardan uzaklaşır. Şeytan dunyaya şoyle der:
– Goruyor musun, ne yapıyorlar!
Dunya da şoyle der:
– Bırak sen onları! Dağıldıkları zaman ben onları boyunlarından tutar sana getiririm![128][128]-[129][129]
Yine Rasulullah s.a.v. şoyle buyurur:
“Sırf Allah Teala’nın rızasını kazanmak maksadıyla Allah’ı zikretmek icin bir araya gelmiş her topluluk icin semada bir nidacı şoyle ilan eder:
— Meclisinizden gunahlarınız bağışlanmış olarak kalkınız! Gunahlarınız sevaba donuşmuştur artık!”[130][130]
Davud as. şoyle der:
— Allahım! Allah’ı zikredenlerin meclisinden gecip gafillerin meclisine doğru gittiğimi gorduğunde, gafillerin yanına varmadan benim ayaklarımı kır! Boylesi benim icin buyuk bir nimet olur![131][131]
22- Zikir Halkaları Cennet Bahceleridir
“Cennet bahcelerini gorduğunuz zaman orada otlayınız.” ‘Cennet bahceleri nedir?’ diye soruldu. “Zikir halkalarıdır”[132][132] buyurdu.
Rasulullah s.a.v. şoyle buyurur:
“Kim cennet bahcelerinde gezinip ondan kam almak isterse Cenab-ı Hakk’ı cok cok zikretsin!”[133][133]
Rasulullah (sav) Efendimiz zikir meclislerini Cennet bahcelerine benzetmiş ve herkesi bu bahcenin meyvelerini toplamaya davet etmiştir.[134][134] Zikir bahcelerinde, ilahi aşk, muhabbet, rahmet, sekinet, nur, ihlas, edep, tovbe, goz yaşı, sevgi, feyiz, meleklerin teşrifi, istiğfarı ve hayır duası gibi manevi meyveler mevcuttur.[135][135]
23- Kişinin Hakiki Mu’min Olabilmesi İcin Zikir Şarttır. Munafıklar Allah’ı Pek Az Zikrederler
Kul Allah’a kalbiyle bağlanmadıkca mumin olamaz. İmanın sahih olabilmesi icin kalbin akdetmesi lazımdır. Kişinin iman rukunlerine bağlanması lazımdır. Hangi ibadet olursa olsun niyetsiz yapılamaz. Niyet ise kalp ile yapılır. Bu boyle olduğuna gore kalbin iştirak etmediği hangi amelin kıymeti vardır? Bunun icin butun ibadetlerin sıhhati kalbe bağlıdır.
“Şuphesiz munafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; halbuki Allah onların oyunlarını başlarına cevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman uşenerek kalkarlar, insanlara gosteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.”[136][136]-[137][137]
24- İbadetleri Zevkle Yapmanın Yolu Zikirdir
Halaveti (mÂnevî zevki) uc şeyde arayınız.
Namazda
Zikirde
Kur’an okumada
Eğer buralarda halaveti bulursanız ne Â’lÂ, bulamazsanız biliniz ki (zevkle amel etme) kapısı (kalbin hasveti sebebi ile) kapalıdır.[138][138]
Zikir takvaya ulaştırır, takvayı oğretir, takvaya arkadaş eder.
Zikir kullara verilen ata ve ihsanları, başka hic bir ibadet ve amellerde elde etmek mumkun değildir.[139][139]
25- Zikir Kalbi Ve Yuzu Nurlandırır
Zikir kalbini olduğu gibi, yuzunu de nurlandırır.
Zikir kalbi ve bedeni kuvvetlendirir.
Zikir sahibine muhabbet, helavet, guzellik ve parlaklık verir.[140][140]
26- Amellerin En Hayırlısı Zikirdir
“Dunya mel’undur, icindekiler de mel’undur; ancak Allah TeÂlÂ’yı zikir ve zikrullah’a yardımcı olanlarla Âlimler ve ilim oğrenenler hÂric.”[141][141]
“Namaz, oruc ve zikir; Allah yolunda infak (harcama) uzerine yedi yuz misli katlanır.”[142][142]
“Yedi sınıf insan vardır ki Allah onları kendi (arş’ının) golgesinden başka hicbir golge bulunmayan (kıyÂmet) gun(un)de (arş’ının) golgesinde golgelendirecektir. (Bunlar

Ebu’d-Derda r.a. Rasulullah s.a.v.’in şoyle buyurduğunu rivayet eder:
“Size amellerinizin en hayırlısını, Rabb’iniz katında en temiz olanını, sizleri en yuksek dereceye eriştirecek olanı, altın ve gumuş parayı sadaka olarak dağıtmaktan daha hayırlı, duşmanlarınızla karşılaşıp onların boyunlarını vurmaktan ya da onların sizin boynunuzu vurmasından ‘cihaddan) daha hayırlı olan ameli haber vereyim mi?
Sahabe-i kiram dediler ki:
— Bu amel nedir, ey Allah’ın Rasulu!
Rasulullah s.a. v. buyurdular ki:
— Allah Teala’yı c.c. surekli zikretmek!”[144][144]
“(Resulum!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kotulukten alıkoyar. Allah’ı zikretmek elbette (ibadetlerin) en buyuğudur. Allah yaptıklarınızı bilir.”[145][145]-[146][146]
27- Zikir Ehlinin Olumu Kolay Olur
Denilmiştir ki: Olum meleği zikir ehlinin ruhunu alırken (ona bir ikram ve şeref olsun diye) kendisinden izin ister.[147][147]
Davud-ı Taî (k.s.) şoyle der: “Her nefs, dunyadan susuz olarak gidecektir. Ancak Allahu Teala’yı zikreden kullar bundan mustesnadır.”[148][148]
Abdulkadir Geylanî (k.s) şoyle diyordu: “İnsan, kendini Kelim-i tevhid soylemeye, “La ilahe illallah” demeye alıştırmazsa, olum doşeğinde iken onu hatırlaması ve soylemesi guc olur.”[149][149]-[150][150]
28- Zikreden Kimseleri Dunyada ve Kabirde Haşarat Rahatsız Etmez
HÂmîd Esved (k.s) anlatıyor: İbrahim HavvÂs’la (k.s) seferde iken yılanla dolu bir yere vardık. Su tulumunu yere koyup oturdu. Gece olunca yılanlar ortaya cıktılar, şeyhe hitap edip,
— YÂ pir! diye seslendim. Bana,
— Allah’ı zikret, dedi. Oyle yapınca, yılanların hepsi de donup gitti. Bu hal uzere o geceyi orada gecirdik. Ortalık aydınlanınca, dikkat ettim, k&#