Dunyanın en mutlu insanı kimdir? Hic şuphesiz Allah Resûludur (a.s.m.). Peki, o bunu nasıl sağlamıştı?

En imkÂnsızlıklar icinde bir hayat gecirmesine rağmen. Son derece sade bir hayat yaşamış, uc gun ard arda arpa ekmeğiyle karnını doyurmamıştı. İstese, Allah akla hayale gelmedik nimetler verebilecek ken istememiş, boyle bir hayatı tercih etmişti.

Âişe Validemiz, “Zaman olur, bir ay boyunca yemek icin ateş yakmazdık. Sadece hurma ile su bulunurdu” diyor.

Resûlullah (a.s.m.) değil buğday ekmeği, arpa ekmeğiyle olsun doymadan vefat etmişti.

Gunlerce yiyecek bulamadığını, zaman zaman aclıktan kıvrandığını, sesi kısıldığını, ac kaldığı halde oruca niyetlendiğini oğreniyoruz. Birgun Sahabîler aclık sebebiyle karınlarına birer taş bağlamışlar ve Resûlullaha dert yanmışlardı. Bunun uzerine Resûlullah da karnını acmış, karnına bağladığı iki taşı gostermişti. BizzÂt kendisi bir aclık hÂlini şoyle anlatır:

“Uzerimden bir ay gecerdi de, benim ve BilÂl’in azıcık birşey dışında bir kimseyi doyuracak miktarda yiyecek birşeyi bulunmazdı. Onu da BilÂl koltuğunun altına saklasa gorunmezdi.” Vefat ettiğinde evinde ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir koyun ve ne de bir deve vardı. Rafta sadece azıcık bir arpa ekmeği bulunuyordu.

Âişe Validemiz Resûlullahın (a.s.m.) karnının hicbir zaman doymadığını, aclık cektiğini, isteseydi yeryuzunun butun hazineleri emrine verileceğini anlatır. Birgun onun bu hÂlini gorup acıdığını, ağladığını soyler ve “Hic olmazsa yetecek kadar dunyalık edinseydiniz?” diye sorar ve buna şu cevabı alır:

“Ey Âişe dunya benim neyime? Ulu’l-azm olan peygamber kardeşlerim benden cok daha fazla eziyet cekmişler. Onlar o halleriyle Rablerine kavuştular ve yuksek mevkiler kazandılar. Ben dunyada refaha kavuşup da ahirette onlardan geri kalmak istemiyorum. Ebedî hayatta mes’ûd olmak icin şurada birkac gun sıkıntı cekerim. Benim icin en guzel ve sevimli şey kardeşlerime kavuşmam, onlara katılmamdır.”

Allah Resûlunun bu soz ve davranışlarını gorup de dunyaya calışmamak gibi bir mÂn cıkarmak yerine, onca imkÂnlar icinde yuzduğumuz halde ne kadar şukretmemiz, şikÂyete girmememiz gerektiğini anlamalıyız. Yine burdan cıkarılması gereken ders, dunya malına sahip olmamak değil, onlara gonulde yer vermemek olmalı, calışıp cabaladıktan sonra az da kazanılsa kanaat edebilmeli, elde edilenleri de stoklamak yerine hayra kullanabilmelidir. “Dunyayı kesben değil, kalben terk etmek lÂzımdır” ifadesinde de anlatılmak istenen budur. Yoksa Resûl-i Ekremin eline bircok imkÂnlar gecmişti. Mesel ganimetlerin beşte biri devlet başkanı olarak tasarrufuna bırakılmıştı. Ama o ne kadar imkÂna kavuşursa kavuşsun bunlara gonlunde yer vermemiş, başkalarını daima kendine tercih etmiş, gerekli yerlere, ihtiyac sahiplerine vermesini bilmiştir. Bunca imkÂnlara ulaşabilecekken istemeyip sabır, şukur ve kanaatle yaşayan Allah Resûlu (a.s.m.) hic şuphesiz dunyanın en mutlu insanıydı. Kanaatten uzak olan insanın mutlu olması mumkun değildir. “Yeryuzundeki butun ıztıraplar aza kanaat etmemekten doğar” der Firdevsî. Mor Jokai de, insanın en aza kanaat ettiği zaman dunyanın en mutlu insanı olduğunu soyler.

Evet, aza kanaat etmesini bilen insan dunyanın en mutlu insanıdır.
__________________