CAĞDAŞ BAKIŞLA DİN
--------------------------------------------------------------------------------
Ahmed Hulûsi
Değerli Dost;
Bu yazıda bazı yeni bakış acılarıyla karşılaşacaksın. Dileğimiz odur ki, bunlar uzerinde onyargısız olarak duşunur, araştırır ve ondan sonra da cevrenle tartışarak gerceği farkedersin. Sonrası ise elbette senin bileceğin iş!. Bize duşen yalnızca kararına saygı duymaktır.
Dostum; USA Stanford Universitesinden unlu bilimadamı norofizyolog Karl PRIBRAM ve unlu fizikci Einstein’in oğrencisi David BOHM’un yaptığı araştırmalara ve en son bilimsel tesbitlere gore; EVRENİN ASLI, KUANTSAL YAPIDAN OLUŞAN ve HOLOGRAFİK OZELLİK GOSTEREN BİR TUMELLİKTİR.
Aynı şekilde, BEYİN de titreşimlerden (dalgalardan) meydana gelen ve bir HOLOGRAF olarak calışan kutledir.. “OLUM, Holografik bir boyuttan, başka bir holografik boyuta gecmek suretiyle bilincin yaşamının devamıdır.”
Beyin, gıdalardan analiz yoluyla elde ettiği bioenerjiyi bir tur ışınsal enerjiye donuşturerek, “RUH” adı verilmiş olan olan ışınsal bedeni uretir. Aynı anda, tum zihinsel fonksiyonlarını da titreşimler (anlamlı dalgalar) halinde, hem uretmekte olduğu bu ışınsal bedene yukler, hem de dışarı yayar.
Her beyin kendi “RUH”unu urettiği icindir ki, bedenden ayrılan bir “Ruh”un geri donup yeni bir bedene girmesi anlamına gelen “reenkarnasyon” goruşu kesinlikle gercek dışı aldatmacadır. (Reenkarnasyon orijini itibariyle Hindu inancıdır).
İslÂm’ın kutsal kitabı KUR’ÂN, “olum”u, “tadılacak bir olay” olarak tanımlarken; “olumu tadan kimselerin dunyaya yeniden geri gelişini olanaksız” olarak vurgular Mu’minun suresi 99-100. Âyetlerinde.
Şimdi tekrar Holografik Evren konusuna donelim biraz daha... Atomaltı parcacıkların bulutumsu hareketlerinin Holografik ozellik gosterdiği deneylerle gosterilmiştir. BOHM’un tesbit ettiği ilginc bir durum da, ATOMALTI PARCACIKLARIN BİRBİRİ İLE İLİŞKİLİ olduğudur. Bu ilişki, parcaların butun tarafından organize edildiğini ortaya koymaktadır.
Yani, atomaltı parcalar bağımsız değildir; Gizli bir duzen tarafından organize edilmektedir. İşte butun bu araştırma ve incelemeler sonucunda BOHM, “Evrenin dev bir hologram olduğu” sonucuna vardı.
Holografik yapının ozelliğine gore, varlığın tumunde olan her ozellik, varlığın her zerresinde tam olarak mevcuttur. Herşey birbirinin devamı olarak sureklilik arzetmektedir; herşey, bir diğer şeyin taşıdığı tum uzellikleri bunyesinde barındırmaktadır ve aynı diğer “şey”dir. Varlık, bildiğimiz “evren” kavramı otesinde, Bolunmez, parcalanmaz, parcaların butunu olarak meydana gelmemiş TEK bir yapıdır!.
BOHM’un, KUANTUM acıklamasında yeni boyut dediği ve “KUANTUM POTANSİYELİ” diye adlandırdığı bu goruşe gore;
-Atomaltı parcacıklarda sabit bir yer sozkonusu olmadığından, uzayda heryer eşittir.. Bu ozelliğe mekÂnsızlık diyoruz. Butun atomaltı parcacıklar birbiri ile ilişkili ve iletişimlidir.
-Holografik ozelliğinden dolayı da kucuk bir parcanın tumdeki bilgiyi taşıması, bilginin de mekÂn kavramı sozkonusu olmaksızın tumde eşit olarak dağıldığını gostermektedir.
Butun bunların sonucunda ortaya cıkan gercek, evrende mekÂnı olan herhangi bir yerdeki bir TANRININ varlığından sozedilemiyeceğidir.
Ote yandan İslÂm’ın kutsal kitabı Kur’Ân’a gore de, “TANRI YOKTUR, SADECE ALLAH VARDIR”.
Bu “ALLAH”, “AHAD”dır!. Yani, oyle bir TEK ki, varlığı yanısıra ikinci bir varlıktan sozedilemiyeceği gibi; O’nun parcaların birleşmesiyle oluşan bir tumel yapı olduğundan da sozedilemez; yani Panteist goruş bu yuzden “ALLAH” ismiyle işaret edilen anlamı vermez!.
Algılamaya GORE var kabuledilen her ŞEY, O’nun varlığıyla vardır; ne var ki, O, şeylerin toplamı değildir!. Gercekte SADECE “O” VARDIR; evrendeki cokluk kavramını oluşturan şeyler, algılayanın algılama ozelliğinden kaynaklanan bir sanı ve hayÂldir!.
Holografik bir tumellik olan anayapı, bizim “Evren” değimiz halde algılanmak icin, dilediği algılayıcıların dilediği kapasitelerinde goresel farklılıklar meydana getirmek suretiyle, “cokluk” goruntusu oluşturmaktadır. Gercekte, sadece “ALLAH” vardır ve O’nun yanısıra hic bir şey yoktur!.
-Holografik Kuantsal yapıya gore, her şey bilincli ve hatta canlıdır!. (Esasen bilimsellikte canlı-cansız kavramları artık bir değer ifade etmemektedir.)
Tumel yapıda, cok ceşitli titreşimlerin oluşturduğu cok farklı bilincli birimler ve katmanlar mevcuttur. Biz insanlık, mevcut olan sayısız boyutlardaki sayısız katmanlardan yalnızca birini oluşturuyoruz.
Evrende yaşam, sayısız boyutlarda, ceşitli katmanlardan bir diğerine donuşmeler ve boyut değiştirmeler şeklinde surekli devam eder.. İnsan adıyla işaret edilen bilincli varlık da, ceşitli donuşumlerle farklı boyutlarda yaşamına sonsuz bir bicimde devam eder.
Son Rasûl Hz. Muhammed aleyhisselÂm bu evrensel gerceği kendi Hakikat’ı olan “ALLAH”tan aldığı ilimle, sistemi “OKUMAK” suretiyle, 1400 yıl once acıklamış; insanların tanrıya tapınmamalarını, “ALLAH”ın TEK’liğini; insanların biyolojik beden boyutundan “RUH” beden boyutuna (bir tur ışınsal boyut) geciş yaparak yaşamlarına devam edeceklerini belirtmiştir.
Bunun yanısıra insanların gececekleri bu yeni boyuta ancak dunyada iken hazırlanabilecekleri gerceğine dayalı bir bicimde bir takım calışmalar yapmaları zorunluluğunu da acıklamış ve bu konudaki onerileri bildirmiştir.
Rasûl bu konuda Allah ADINA uyarılarını yapmış ve gorevini tamamlamıştır. Artık O’ndan sonra hic kimse Allah ADINA konuşma ve yargılama yetkisine sahip değildir. Herkes ilmi kadar Allah ve İslÂm “HAKKINDA” konuşabilir; fakat “ADINA” asla!.
Nebilerin onerileri, yaşamı olum otesinde devam edecek olan insanadır, devlete değil!. Olum otesinde devlet yoktur, insan vardır!. “İnsan kendisini olumotesi yaşamın şartlarına hazırlasın” diye DİN gelmiştir.
Devlet rejiminin dinle alÂkası yoktur; Dinin muhatabı devlet değil, ferd’dir. Ferdin muhatabı da, dini unvan veya etiketli kişiler, kuruluşlar, teşkilatlar, topluluklar değil, bizatihi, dini kendisine tebliğ eden Rasûl Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselÂmdır.
İslÂm dini’nde Kur’Âna gore “zorlama yoktur”!..
Kişiye, olum otesinde kendisine yarar sağlayacak oneriler yapılmıştır; isteyen bunları gonul hoşluğuyla değerlendirir, isteyen de aldırmaz; sonuclarına olum otesi yaşamda da kendisi katlanır!.. Zorlama, iki yuzluluk ve munafıklığı oluşturur ki, bu da İslÂm’da yerilmiştir.
İslÂm’daki oneriler bir “paket” değildir!.
Yani, “Ya hepsini yaparsın, ya da hicbirini yapma!.” anlayışı, tumuyle İslÂm dışı bir anlayış ve anlatıştır. Herkes bu onerilerden gucunun yettiği kadarını yerine getirir, bu kazancıdır; yapamadıkları ise eksiği..
Din’de, para karşılığı yapılan her calışma gecersizdir!. Para odenmediği takdirde yapılmayacak olan butun fiiller, para icin yapılıyordur ki, bunlar asla ibadet sayılmaz.
İslÂm Dini’nde, din adamları sınıfı yoktur!. Kişi ile, bildirimi yapan Rasûl arasına, hangi dinsel huviyet ve etiketi taşırsa taşısın, kimse giremez!. Kimse, Rasûl dışında bir şahsa tabi olmakla mukellef değildir. İslÂm dini, hic bir ferd veya kuruluşun kaydında veya tekelinde değildir. Herkes kendi Dinini orijinal kaynaklarından aslına uygun şekilde oğrenmek, bildiklerini elinden geldiğince uygulamak durumundadır. Yanlış bilgilenen kişi, bunun sorumluluğunu yuklenir ve bu, asla mazeret olmaz!.
İbadet adı altında, Rasûl tarafından bize ulaştırılan her calışma, tumuyle bilimsel gerceklere dayanır. Kesinlikle, yukarıdaki, otemizdeki bir tanrının gonlunu hoş etme amacına donuk değildir. Evreni yoktan var kılan Allah’ın, insanların hic bir calışmasına ihtiyacı yoktur. Aldığın gıdalar, nasıl bedenin bir ihtiyacını karşılama amacına donukse; ibadet adı verilen calışmalar da, senin olum otesi yaşamının ihtiyacları ile ilgilidir. Beyin gucunun, bir tur ışınsal yapı olan bedenine, yani, ruhuna yukleyeceği bilgi ve enerji ile ilgilidir.
Yapılan tum ibadetler, fiziksel ve zihinsel yanlı yararlar olmak uzere ikiye ayrılır. Fiziksel yanın yararları, zihinsel calışmaları guclendirerek, beyin kapasitesini artırır ve dolayısıyla ruhu kuvvetlendirir.
Zikir denilen kelime tekrarları, holografik esasa gore varlığında mevcut olan evrensel ozellikleri -Allah isimlerinin manÂlarını- beyin kapasitesini artırmak suretiyle sana farkettirir. Beyin kapasitesini ve enerjisini artırır. Mesela; Allah’ın irade sıfatının adı olan “Murîd” isminin belli bir sayıda tekrarı, kişinin irade kuvvetini artırır. “Kuddus” isminin, “Murîd” ismi ile birlikte tekrarı; kişinin her turlu kotu alışkanlıklardan arınması sonucunu doğurur. Sert mizaclı, insanları kıran, taşkın, kontrol problemleri olan sinirli kişiler, “Halîm” ismini tekrarlamaları sonucu, kısa zamanda hoşgorulu hale gelirler.
Bunlar hep, beynin bu frekanslarda, beyin hucrelerini programlamasıyla gercekleşir. Bu olay, bilimsel olarak yeni ispatlanmış ve Scientific American adlı unlu Amerikan bilim dergisinin 1993 Aralık sayısında “John Morgan” imzasıyla yayınlanmıştır.
Beyinde kapasite genişledikce, kişi, acığa cıkan ozelliklerinin hakikatı olan ALLAH’ı daha iyi farkedip tanımaya başlar.
Allah, otede bir tanrı değil, evren ve icindeki her şeyi kendi varlığıyla, ilmiyle, ilminde, “yok” iken “var” kılan, yuce varlığın adıdır. Holografik esasa gore, her zerrede tumuyle, -Tasavvufa gore, zatıyla, sıfatıyla, isimleriyle- mevcuttur.
Biz, bu yolda yapacağımız calışmalarla ne olcude beyin kapasitemizi geliştirirsek, o kadar, Allah’ı varlığımızda bulur, O’na erer, O’nu farkederiz.
Evrende sayısız dalga boyları katmanlarında, sayısız bilinc turleri vardır. Dunyamızda, bu alt katmanda yaşayan canlı turlerinin bir kısmına da Din’de “cin” adı verilmiştir.
Bunlar, kendilerini, iletişim kurdukları insanlara, gecmişte yaşamış insanların veya evliyaların ruhları, ya da uzaylılar olarak tanıtıp, onları aldatmaktadırlar.
Bunların en buyuk hilesi de İslÂm dışı, Hind kabulu olan reenkarnasyonu kendilerine tÂbi olanlara kabullendirmeleridir. Butun amacları insanların olum otesi, ışınsal yaşam boyutuna gucsuz, “ruh” denilen, bir tur ışınsal bedenlerle gecmelerini sağlamaktır ki, boylelikle onları o boyutta da esir alabilsinler. Bunun icin de cinler, Kur’Ân oğretisinden uzaklaştırıcı bilgilerle insanları şartlandırırlar...
Buyuculuk ve cincilik, tumuyle İslÂm dışı bir olgudur!.. Kur’Ân bunu reddeder.
İslÂm Dininde ilk ana prensip Rasûl tarafından şoyle konulmuştur:
“Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz; Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız!”..
İslÂm Dininin en buyuk duşmanları, Dinden gorunup, şartları alabildiğince zorlaştırarak, insanları İslÂm’dan, Allah ve Rasûlunden uzaklaştıranlardır. Bunlar, olum otesinde, Rasûl’un değil yuzune bakmak, yanına yaklaşamayacaklardır.
Tamamiyle bilimsel gercekler uzerine bina olunmuş İslÂm, geldiği zamandaki şartlar nedeni ile pek cok konuda “mecÂz”, benzetme yollu sembollerle anlatılmak zorunda kalındığı icin, gunumuzde, mantıksal bir temele oturtulamamakta ve bu yuzden de inkÂra gidilmektedir. Oysa konu, on yargısız ve bilimsel bir bakışla irdelenirse, gorulecektir ki, İslÂm, bırakınız cağımızı, daha bir kac asır sonrasının bilimine dahi ışık tutacak gercekleri ihtiva etmektedir.
Ne var ki, olayın yuzeyinde kalan bazı insanlar, on yargılı bicimde, bilimsel ya da duşunsel boyuttaki gercekleri tartışmak yerine, Peygamberin bedensel, o devrin şartlarına, orf ve adetlerine uygun duşen yaşam bicimi ile ilgilenerek, kısacık omurlerini dedikodularla israf etmektedirler.
Bizim icin onemli olan; dikkatle ve gercekci bir bicimde olayları değerlendirmektir..
Kur’an nazil olmadan once, o toplulukta bir erkek, cok sayıda kadını mal gibi (!) alıp satarken, bunları cocuklarına miras bırakırken, Kur’an’ın erkekleri, azamî dort eş ile sınırlaması ne kadar buyuk bir devrimdir, acaba farkında mıyız?.
Yirmi beş yaşında iken, 40 yaşında dul bir kadın ile evlenen; yirmi beş sene yalnızca onunla beraber olan; 50 yaşında iken yalnızca 65 yaşındaki bu hanımla yetinen bir Zat’ın, kadına duşkunluğunu hangi normal akıl sahibi one surebilir?.
Hz. Muhammed’in Varlığın ozu, aslı, hakikatı “Allah”ı bildiren “Rasûl” oluşunu değerlendiremiyorsak; hic olmazsa, olum otesi sonsuz yaşam saadetine vesile olma goreviyle gelen “Rasûl” oluşunun yuceliğini farkedelim de, işin dedikodusunu bir yana bırakalım.
Farkedelim ki, O yuce Zat, ne dunya saltanatı surmek, ne din devleti kurmak, sosyal, ya da iktisadî duzen getirmek; kısacası, insanların dunya saltanatı surmelerini sağlamak icin gonderilmemiştir!.
İnsanların ırkı, dili, rengi ne olursa olsun, O’nun icin hic onemli değildir. O’nun icin onemli olan tek şey, insanların bilgisizlik yuzunden olum otesi yaşam gerceğini farkedememeleri ve o yaşama hazırlanamayarak, bu gafletten buyuk zarar gorecek olmalarıdır.
Evet dostum...
Cağdaş insan, ilme acık, yeniye acık, on yargısız dinleyen ve okuyan, fikirleri tartışmaktan kacınmayan, her şeyi mantıksal butunluk icinde irdeleyen insandır..
İslÂm Dini de, orijinali itibariyle, ozellikle cağdaş aydın insana hitabedecek ozelliklere sahiptir. Oyle ise, siz de İslÂm Dinini, cağdaş aydın ve duşunurlerin maddi kazanc kaygısından uzak olarak hazırlanmış eserlerinden araştırarak değerlendiriniz.
Bu yazıda, en son bilimsel bilimsel veriler eşliğinde Kur’an ve Rasûl goruşlerine dayalı Din oğretisine dayanan bazı verileri fevkalÂde ozet bir şekilde ulaştırmaya calıştık. Aslında bu konuları, butun detayları ile ve akla gelebilecek tum soruları cevaplayabilecek bir tarzda kaleme almış olduğumuz kitaplarımızda, derinlemesine araştırabilirsiniz.
Dunyaya ikinci bir geliş şansımız olmadığına gore, bu yaşamı cok iyi değerlendirmek zorundayız!..
Dileriz ki, yarının bazı gercekleri karşısında, bu gun yaşadıklarımızdan ve yaptıklarımız veya yapamadıklarımızdan pişmanlık duymayalım.
Allah, yaşamın gerceklerini bize farkettirsin, idrak ettirsin.
Allah kolaylaştırsın...
__________________
CaĞdaŞ BakiŞla Dİn
Dini Bilgiler0 Mesaj
●16 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- CaĞdaŞ BakiŞla Dİn