İslam itikad nizamında temel iman esaslarından biri de “Ahiret Gunu”ne inanmaktır. İnanclarımız ve amellerimize gore, mutluluk dolu, ya da belirli bir suresi veya butunu azaplarla cevrili ebedî bir hayat yaşamak icin, olumden sonra tekrar dirileceğimize iman etmektir.
İnsan, bu yuceler yucesi gune inanmadıkca, bu mukaddes gunu yakınlardan yakın bilmedikce, bu gunun korkusuyla urpermedikce, bu gunun saadetine arzu duymadıkca dunya hayatını mÂnÂlandıramaz, yaşama aşkı ve emelleriyle dolu canlı ve gayeli bir hayat suremez, iradesi ve imkanlarını faziletlere yonelterek ozlemi duyulan bir “İslam insanı” olamaz.
Bunun icindir ki, ahiret gunune iman konusu Kur’an-ı Kerim’de pek cok kere işlenmekte, bu azim gucun varlığı ve oluş şekli şuurlara yerleştirilmektedir. Bu mutlak adalet gunundeki ilahi muhakeme butun dehşeti ve ayrıntılarıyla birleştirilmekte, cennet ve nimetleri, cehennem ve azabı gayet acık bir şekilde tasvir olunmaktadır.
Bu gercek ve yuce gunun sahibi Rabbimiz şoyle buyurur: “İnkarcılar, oldukten sonra asla diriltilmeyeceklerini zannedip iddia ettiler. (Ey Peygamber! (Onlara) de ki; hayır (zannettiğiniz gibi değil.) Rabbim hakk icin muhakkak yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu ise Allah’a gore kolaydır.” (Tegabun/7)
“Gokler ve yeri yaratan (Allah’ın), Onlar gibisini yaşatmaya gucu yetmez mi? Elbette buna gucu yeter. O, herşeyi yaratandır, herşeyi bilendir.” (Yasin/81)
İnsanların inanmaya cağrıldıkları ahiret gununun kainat nizamının cunku ile başlayacak ilk safhasını ve insanların buyuk bir korku ve dehşet icerisinde kabirlerinden diriltilerek cıkarılacaklarını Kur’an’ımız şoyle acıklamaktadır:
“Gok, yarıldığı zaman.”
“Guneş durulduğu (ve ziyası sondurulduğu zaman.” “Yıldızlar dokulup sacıldığı zaman, dağlar yurutulduğu (toz duman olduğu) zaman, denizler fışkırtıldığı, kabirler (in toprağı) alt-ust edildiği zaman, insan -kacış nereye-? diyecek. Hayır hicbir sığınak yok.” O gun kişi, (Hak iddia ederler korkusuyla) kardeşinden, anasından ve babasından, zevcesinden ve oğullarından kacacaktır. O gun herkesin (varıp) duracağı yer ancak Rabbin (in huzurudur.)” (Tekvir, İnfitar, Abese, Kıyame Sureleri)
Kur’an ayetlerinde oluş şekli acıklanan ahiret gununde insanların Allah’ın huzurunda nasıl muhakeme olunacaklarını da Kur’an’ımız şoyle belirtmektedir: “Herkesin boynuna işledikleri amelleri dolarız ve kıyamet gunu acılmış bulacağı kitabı onune cıkarırır (ve şoyle deriz): (Amel) Kitabını oku. Bugun kendi hesabını kendin goreceksin.” (İsra/13-14)
“Amel kitabı ortaya konunca, sucluların onda yazılı olanlardan korktuklarını gorursun. -Vah bize, eyvah bize! Bu nasıl kitapmış kucuk buyuk birşey bırakmadan hepsini saymış- derler. Yaptıklarını hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.” (Kehf/49)
“(İşte o gun ağızlarını muhurleriz.) Kendi dilleri, elleri ve ayakları yapmış olduklarına tanıklık ederler. O gun Allah onlara kesinleşmiş cezalarını verecektir. Allah’ın apacık hak olduğunu bileceklerdir.” (Nur/24-25)
Mukafat ve ceza tevziinde Allah’ın adaleti tecelli etmeye başlayınca Allah’ı, elcisini ve kanunlarını tanımayan inkarcı ve isyancıların, yoksun kalacakları mutluluktan ve uğrayacakları azaptan oturu pek buyuk nedamet duyguları icerisinde vahlanacaklarını, ama bu sızlanışların bir faydası olmayacağını, zira hicbir dost ve yardımcısının bulunmayacağını da Kur’an’ımız butun tafsilatıyla acıklamaktadır:
“... O gun kişi elleri ile yapıp one surduğu işlere bakar, inkarcı ve isyancı kişi de şoyle der: Ah! Ne olurdu ben bir toprak olaydım. (Keşke dirilmeyeydim.)” (Nebe/40)
Ne olaydı, ben Hak Peygamberle (ve O’nun izindekilerle) beraber bir kurtuluş yolu edineydim. Yazıklar olsun bana! Keşke beni sapıtan falanı dost edinmeyeydim. Vallahi beni, bana geldikten sonra Kur’an (duzeni)nden o sapıttı.” (Furkan/27-29)
“Artık onlara, şefaatcilerin şefaatı fayda vermez.” (Muddesir/48 )
“(Zaten Allah’ı elcisini ve kanunlarını tanımamakla oz nefislerine, hakları ciğnemekle ve fertlere ve topluma) zulmedenlerin ne dostu ne de dinlenir bir şefaatcisi olur.” (Mumin/18 )
Kur’an ve sunnet acıklamalarına gore, iman etmedikce ve tevbe ile arınarak İslam dinini yaşamadıkca, Allah’a, Peygamberlerine ve ahiret gunune inanmayanlar, rabbimizin ve peygamberlerimizin hayatımızı duzenleyen emir ve yasaklarına uymayanlar cehenneme atılacaklar. Evet inancsızlar, namaz kılmayanlar, cemiyetin fakir kesimini kalkındırmak istemeyenler, zekat vermeyenler, ceşitli entrikalarla fert ve toplum haklarına tecavuz edenler, zinacı, ickici ve cekiştiriciler, Hakk’a cağırdıkları halde Hakk’ı yaşamayanlar gibi inkarcılar ve gunahkÂrlar inanmadıkları veya azabından koruyacak hayatı surdurmedikleri icin Cehennem atılacaklar ve Allahu Teala onlara şoyle buyuracaktır: “Bu (ahiret) gunumuze kavuşmayı unutmanıza karşılık tadın azabı. Doğrusu (şimdi) biz de sizi unuttuk. (Sizi cehenneme bıraktık) Yaptıklarınıza karşılık, cekin o, ardı arkası kesilmeyen azabı!” (Secde/14)
İslam dinini hayat duzeni edinerek Allah’a ve Peygamberine itaat edenler de mutluluk yurdu cennetlere gonderilecekler ve onlara şoyle denilecek: “İşte, (soz, iş ve davranışlarınızla) İslam’ı yaşamamız sebebiyle mirascısı olduğunuz cennet” (A’raf/43). “Her turlu elemden arınmışlık) selamet size. Artık mutlusunuz. Ebedi olarak kalmak uzere girin cennete.” (Zumer/73)
İbn-u Omer (r.a.) anlatıyor:
Allah’ın rasulu (s.a.v.) ile beraberdim. Ensar’dan bir sahabi (Allah’ın Rasulune) geldi ve O’na selam verdi. Sonra da sordu:
- (Ya Rasulullah) Mu’minlerin en zekisi hangisidir?
- Onların olumu en cok hatırlayanı, olumden sonrası icin en guzel bir şekilde (ahiret) hazırlığı yapanıdır. İşte onlar, (evet bu gibiler) en zeki mu’minlerdir. (Tac 5/212, İ. Mace 4259)
Yuce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de cehennem ve cennet hayatını idraklerimize yaklaştırarak butun ayrıntılarıyla bildirmektedir. Bu acıklamalar o kadar canlıdır ki, bazen de ruhun etkileneceği şekilde tablolaştırılır ve seslendirilir.
İslam’a inanmayanlar ve bu hak nizamı yaşamayanların, Hz. Peygambere iman edip, O’nun yolunu ve izini takip etmeyenlerin atılacakları Cehennem’in azabını ve bu azabın kalblere korku salıcı dehşetini Kur’an ayetlerinden izleyelim.
“Cehennem, (kendisine atılacaklara) uzak bir yerden gozukunce, onlar, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler.” (Furkan/16)
İşitirler de tam bir nedamet ve husran icinde şoyle vahlarlar: “.......Keşke olum kat’î olaydı (da bir daha dirilmiyeydim) Malım bana fayda vermedi, gucum de kalmadı.” (Hakka/27)
İnkarcı ve isyancı kullar cehenneme atıldığında; azab onları kuşatacak. “... Azab, onları tepelerinden ve ayakları altından saracak.” (Ankebut/55) “.... Derilerinin her yanışında, azabı tadmaları icin onları başka derilerle değiştireceğiz. Allah gucludur, hakimdir.” (Nisa/56)”Gunahkarların (cehennemdeki) yemeği o zakkum ağacıdır. O, kaynar suyun fıkırdadığı gibi karınlar icinde kaynayacak erimiş madenler gibidir.” (Duhan/43-46) “İşte siz, ey sapıklar, yalanlayanlar! Doğrusu bu zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. Onun uzerine (erimiş maden tortusu gibi) kaynar su iceceksiniz. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi iceceksiniz.” (Vakıa/51-56) “... Bu icki, ne fena bir icki ve bu ateş de ne kotu konaklama yeridir.” (Kehf/29)
Pek tabidir ki, azablılar bu korkunc elemden kurtulmak, ızdırabı olumden daha ağır olan cehennemden cıkmak isterler. Ana nafile. “... Oradan her cıkmak istediklerinde, yine o ateş icerisine dondurulurler ve onlara; -tadın bakalım yalanlayıp durduğunuz o ateşin azabını- denilir.” (Secde/20)
Kur’an-ı Kerim’de, cehennem ateşi ve cehennemliklerin azabı canlı tablolar halinde takdim olunduğu gibi, cennet nimetleri ve cennetliklerin mutlu hayatı da ruhları etkileyici bir şekilde sunulmaktadır.
“İnanan ve yararlı işler yapanlar icin hoş bir hayat ve guzel bir istikbal vardır.” (Ra’d/29) “... Onları, altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedi olarak kalıcıdırlar.” (Nisa/57) “Gercekten cennetlik olanlar o gun eğlenceyle meşguldurler.” (Yasin/55) “Onlar dal bastı kirazları, salkımları sarkmış muz ağacları ve yayılmış tatlı golgeler altında, cağlayarak akan sular kenarlarında, bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında, yuksek doşeklerde...” (Vakıa/28/34) “... Cevherlerle orulmuş tahtlar uzerindedirler....” (Vakıa/15) “(Cennette onlar icin) işlediklerine karşılık olarak sedefteki inciler gibi ceylan gozluler vardır.” (Vakıa, 22-23) “Biz ceylan gozluleri (cennetlikler icin) yeniden yaratmışızdır. Onları, bakire, şuh, eşlerine duşkun ve yaşıtları kılmışızdır.” (Vakıa/35-37) “Ebedi gencliğe erdirilmiş genc hizmetciler, baş ağrısı ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler ibrikler ve kaselerle (cennetliklerin) etrafında dolaşırlar.” ( Vakıa/17-19)
İmanlı ve guzel amelli mu’minler oyle nimetler icerisindedirler ki, Kur’anımızın ifadesiyle onları kimsecikler bilmez. “Yaptıklarına karşılık onlar icin saklanan mutlu kılıcı nimetleri hicbir kimse bilmez.” (Secde/17)
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde: “Cennet ehli, cennete girdiklerinde, bir ilgili (melek) şu acıklamayı yapar: Şuphe yok ki, siz cennette ebedî yaşayacak ve hic olmeyeceksiniz. Hastalanmayacak ve daima sıhhatte bulunacak, ihtiyarlamayacak, ebedi genc kalacaksınız. Sonsuz nimetlere mazhar olacak ve hicbir zaman huzun ve keder gormeyeceksiniz.”
__________________
Kuran-da Ahiret Hayati
Dini Bilgiler0 Mesaj
●14 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Kuran-da Ahiret Hayati