B i s m i l l  h i r r a h m a n i r r a h i m
EsselÂmu aleykum..

Konu : K a d e r..

İnsanı Kaderi ile birlikte yaratan Cenabı Allah, İnananları kurtardıktan sonra inancsız yaşamlarından dolayı, yaradılış gÂyesinin dışına cıkan, NUH – AD – SEMUD – LUT ve diğer kavimleri helÂk etmiştir.

Eğer murad etseydi yine Dunyada yaradılış gayelerinin dışına cıkıp sorumsuzca davranış sergileyenleri de cezalandırabilirdi.

“Allah dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir mahluk getirir. Bu (yok etme ve yaratma) Allah’a zor değildir.” (Fatır sûresi 16 ve 17. Âyetler)

“Onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gucumuz şuphesiz yeter ve kimse bizim onumuze gecemez.” (MeÂric sûresi 41. Âyetler)

Peki bu kavimleri cenabı Hak neden ortadan kaldırdı? Bunun bir cok nedeni vardır. Onların helÂk olmalarının nedenlerinden biriside, nasıl olsa kaderimiz yazılmıştır diyerek kaza ve kader konusunu kendilerine cıkar kabul edip fani dunyanın zevkine, sefÂsına ve şeytanlarına yenik duşmelerinden kaynaklanmıştır.

“Allah'a şirk koşanlar dediler ki: Allah dileseydi, ne biz, ne babalarımız Ondan başkasına kulluk etmezdik ve Onun emri olmadan hicbir şeyi de haram kılmazdık Kendilerinden oncekiler de boyle demişlerdi.” (Nahl sûresi 35. Âyet)

“Yahut şoyle diyecektir: Allah bana doğru yolu gosterseydi, her halde ben de tÂkva sahiplerinden biri olurdum.” (Zumer sûresi 57. Âyet)

Yukarıdaki Âyeti kerimelerin Kura’n da ki yorumu şoyledir ;
(Muşrikler kader inancını, sadece iradesine ihanet sınırında bırakmayıp, Cenabı MevlÂ’ya iftira etmeye kadar goturduğunun carpıcı bir ifadesidir.)

Yukarıdaki Âyeti kerimelerden anlaşılacağı gibi Gunumuzde de kader konusunu sık sık gundeme taşı*****, kendileri icin cıkar zemini hazırlayıp bundan istifade cihetine gitmek isteyen zavallı insanlar vardır.

Bu konu ile ilgili Peygamber Efendimiz s.a.v. kader konusunda tartışma yapan sahÂbeleri uyararak şoyle buyurmuştur ;

“Siz bununla mı emrolundunuz ? Yoksa ben bunun icin mi gonderildim ? Şunu iyi bilin ki sizden onceki ummetler bu tur tartışmalara daldıkları icin helÂk olmuşlardır.”

Kader ; yuce Rabbimizin yaratacağı butun varlıkların ruhları, dunyaya gelmeden once levhi mahfuzda Rabbimizin ezeli ilmi olarak toptan bulunmasıdır. Kaza ise ; bu mahlukÂtın dunyaya geldikten sonra yazılarının zamanı gelince birer birer gercekleşmesidir.

Kişinin dunyadaki ameli doğrultusunda Allah’u teÂl dilerse bu yazıları yazdığı gibi değiştirmeyi de murat edebilir veya silebilir. Onun gucune, kuvvetine, kudretine, Âlim ve KÂdir sıfatına kimse erişemeyeceği gibi dilediğini yapar. Hic kimsenin karşı gelmeye gucu yetmez.

“Murad ettiği şeyleri mutlaka yapar.” (Buruc sûresi 16. Âyet)

Sahabelerden birisi Peygamber Efendimiz s.a.v.’e Yazımız yazıldığına gore bizim amel etmemize ne gerek var? diye sorunca şoyle cevap almıştır ;

“İyilik yapmak isteyene iyilik yapmak kolaylaştırılır. Kotuluk yapmak isteyene de kotuluk kolaylaştırılmıştır.” Buyurmuş ve şu Âyeti kerimeleri okumuştur ;

“Kim verir ve sakınırsa (itaat ve hayır), guzeli de tasdik ederse biz onu en kolaya hazırlar, onda başarılı kılarız. Kim cimrilik yapar, vermezse, kendini zengin sayıp hakka boyun eğmez, en guzeli de yalanlarsa, biz onu en zora yoneltiriz.”
(Leyl sûresi 5. Âyetten 10. Âyete kadar)

Diğer Âyeti kerimeler ise şoyledir ;
“İşte bu kendi ellerinizle yaptıklarınızdır. Yoksa Allah kullarına zulmedici değildir.” ( Enfal sûresi 51. Âyet )

“Gaybın anahtarı Allah’ın yanındadır. Onun icin gaybı ancak o bilir. O karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Onun ilmi dışında bir yaprak dahi duşmez. Yerin karanlıkları icinde tek bir tane yaş veya kuru ne varsa hepsi apacık bir kitaptadır (Levhi mahfuzda yazılıdır veya Allah’ın ilmindedir).” (Enam sûresi 59.Âyet)

“Şuphesiz ki ne yerde nede gokte hicbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (Âli imran sûresi 5.Âyet)

Muminin kişi akraba ve yakınlarıyla alÂkasını devÂm ettirmesi, onlardan ilgisini kesmemesi onları koruyup gozetmesi, yÂni akraba ziyaretinde bulunması, dinimizin cok onem verdiği esaslardan biridir. Dolayısıyla Musluman, “sıla-i rahim” vazifesini hicbir zaman ihmÂl etmemelidir. CenÂbı Allah Kuran’ı Kerimde şoyle buyurur:

“AkrabÂlık haklarına riÂyetsizlikten sakının. Şuphesiz Allah sizin uzerinizde gozetleyicidir.” (Nisa suresi 1. Âyet.)

Hadisi şerifler şoyle buyuruyor :
“İyilikleri emredenler, kotuluklerin yolunu tıkar. Gizli sadaka Allah’ın gazabını onler. Akraba ziyareti omru uzatır. Her iyilik sadakadır. Dunyada iyilik ehli ahirette iyilik ehlidir. Dunyada kotuluk ehli ahirette de kotuluk ehlidir.” (Faydul kadir hadis no 5041)

“ Buyuklerinizden neslinizi (akrabalarınızı) oğreniniz. Cunku akraba ilişkisi ailede sevgiyi, rızkınızın artmasını, omrunuzun uzamasını ve neslinizin devamını sağlar.” (Faydul kadir hadis no 3319 )

Dolayısıyla sılayı rahim okadar buyuk bir oneme haizdir ki Peygamber s.a.v. yukarıdaki hadisi şeriflerinde, akraba ile ilişki rızgı bollaştırır ve omru uzatır buyurmaktadır. Demek oluyor ki Allah c.c.‘hu murad ederse, kaderini yazarak dunyaya gonderdiği ve iradesini doğru yonde kullanan kullarının kaderlerinde dunyada iken de değişiklikler yapıyor.

“Bir canlıya omur verilmesi de, onun omrunden azaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı) dır. Şuphesiz onlar Allah’a kolaydır.” ( Fatır sûresi 11 . Âyet )

yukarıdaki Âyetin Kura’n da ki yorumu şoyledir;
(once topraktan yaratılan, insanlığın atası Hz. Adem, sonra meniden yaratılan da diğer insanlardır. Her şeyin yazılı olduğu kitap, Yuce Rabbimizin bilgisinin ve yapacağı işlerin tespit edildiği, (levh-i mahfuzdur.)

(Allah dilediğini silip iptal eder, (dilediğini de) sabit bırakır. Butun kitapların aslı onun yanındadır.) (Rad sûresi 39. ayet)

KÂlubelÂda ruhların hepsini yarattığında, Dunyaya gelecek butun İnsanların ruhlarını bir araya toplayan Alemlerin Rabbine itaat konusunda, onları kendi kendilerine şahit tutmuştur.

Cenabı Hak onların dunyaya geldiklerinde nasıl bir kişiliğe sahip olup olmayacaklarını bilmiyor muydu? HÂşÃ‚! Yaratandan başka kim bilebilirdi?

Dunyada hicbir şey karşılıksız olmayacağına gore butun bu nimetlerden istifÂde ettiği icin Yuce Yaradan’a hamd edecek, şukredecek, kulluk gorevlerini yerine getirecektir.

Dunyadaki canlı ve cansız tum varlıklar, Cenabı MevlÂ’nın izni ile kesintisiz İnsanoğluna hizmet ederken, İnsanoğlu da Rabbimizin yap yapma buyruklarına kesintisiz itaat etmelidir, cunku kalubelÂ’da verdiği sozu ve yemini yerine getirmek zorundadır.

Kalubel ile ilgili Kura’nı Kerim şoyle buyuruyor ;
“Hani Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zurriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine karşı şahit tutarak: Rabbiniz değil miyim?" diye şahit tuttuğu zaman" evet Rabbimizsin, şahidiz" dediler. (Bunu) kıyamet gunu "Bizim bundan haberimiz yoktu." demeyesiniz. Yahut: ‘ancak onceden atalarımız şirk koşmuşlar, Biz ise onlardan sonra gelen bir zurriyettik, şimdi o batılı kuranların yaptıklarıyla bizi helÂk mi edeceksin’? demeyesiniz diye (yaptık).” (Araf sûresi 172. 173. Âyetler)

Arapca da kalubelÂ; (Dediler ki kesinlikle evet anlamına gelir). Yuce Rabbimiz boylece dunyaya gelecek butun Âdem oğullarına ait ruhları bir araya topladı ve hepsi birden Allah’a itaat sozu verdiler. Dunyaya gelince de bazıları sozlerinde durmadılar.

Bu ruhların tamamı levhi mahfuzundadır. Hepsinin nasıl bir kişiliğe sahip olacağı Yaradanın ezeli ilminde vardır. Dunyaya gelmesi programlanan ruh, zamanı gelince Alemlerin Rabbi’nin emri ile ana rahmine gorevli bir melek tarafından uflenmektedir.

KalubelÂda verdikleri yemin ve sozlerinde durmayanlarla ilgili Âyeti kerimelerde;
“Allah’a verdiğiniz sozu az bir değer (cıkar, dışlanma, kınanma korkusu, makam, moda ve inat) karşılığı değişmeyin.” (Nahl sûresi 95. Âyet)

“Allah’a verdikleri sozu kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah’ın, riayet edilmesini emrettiği şeyleri (bağları koparıp) terk edenler ve yeryuzunde fesat cıkaranlar: işte lanet onlar icindir. Ve kotu yurt (cehennem) onlarındır.” (Rad sûresi 25. Âyet)

“Onlar ki, Allah'ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmazlar.” (Rad sûresi 20. Âyet)

Yuce Rabbimiz cumlemizi sozunde duran itaatkar bir mumin ve yukarıdaki 20. Ayeti kerimeye mazhar olmamızı nasip etsin.

“ O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada, sizi en iyi bilendir.” ( Necm sûresi 32. Âyet )

“Meryem oğlu İsa dedi ki; Ey İsrail oğulları, ben size Allah’ın elcisiyim. Benden once gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberinde mujdecisiyim” (Saf sûresi 6.Âyet)

Yukarıdaki Ayeti kerimede; AllÂhu teÂl boyle taktir ettiğinden ve levhi mahfuza da boyle yazdığı icin Hz. İsa a.s., Peygamber Efendimiz s.a.v. in dunyaya geleceğini yaklaşık 550 yıl once mujdelemiştir.

Peki Ayeti kerime neden Muhammed değil de Ahmed olarak buyurmuştur? cunku bu isimlerin Arapca da manası, ovgulerin tamamına erişmiş anlamını taşır, ornek verecek olursak ; Ahmed - Muhammed – Mahmud - Memduh - Hamid - Hamdi - Mihmad - Hammad ve Hamdan gibi isimler de aynı turevden gelmektedir. Arapca da, Mustafa ise arıtılmış (filtre edilmiş) tertemiz anlamına gelir.

“Goklerin ve yerin mulku Allah’ındır. Mulk Allah’ın olunca bolluğu ve darlığı dilediği gibi taksim eder. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız cocukları, dilediğine de erkek cocukları verir.Yahut hem erkek hem kız cocuğu verir, dilediğini de kısır bırakır. O her şeyi butunu ile bilendir, gucu yeter.” (Şûr sûresi 49.ve 50.Âyetler)

Bu Âyeti kerimelerden de anlaşılıyor ki;
Ana rahmine girmek icin milyonlarca sperm yarışırken hangisinin gireceğini, erkek veya kız olacağını, iyi veya kotu kişiliğe sahip olup olmayacağını her şeyi onceden ve ezelden olduğunu bilen mutlak ilahi guctur.

Bedenimizdeki damarların uzunluğunun yuz bin kilometre olduğunu, dunyayı 2,5 kez sarabildiğini ve kalbimizin gunde 9000 litre yani 9 ton kan pompaladığını, bir sinek kanatlarını saniyede 500 kez cırptığını biz biliyoruz da yaratanın bilmediğini mi sanıyoruz? HÂşÃ‚! Her şeyi bilen yaratan, odur her şey ezeli ilminde vardır.

Ebû Leheb’in yalancıktan bile olsa İmana gelmeyeceğini onceden bilen Yuce Mevl O hayatta iken cehennemlik olduğu hususundaki Mesed (Tebbet) sûresini indirmesi yine onun ilmi ve buyruğu dahilindedir.

Biz kucucuk aklımızla, bilgisayarımıza USB belleği takarak, yuzlerce sayfayı iceren bilgileri hic noksansız, noktasına virgulune kadar bir saniyeden daha az bir surede aynen ve aynı netlikte, aktarabiliyoruz.

Veya urettiğimiz malı, laboratuarda dayanıklılığını ve diğer ozelliklerini test etmek icin kısa surede 80 yıl yaşlandırıp, nasıl bir şekle donuşeceğini onceden oğrenebiliyoruz.

Peki Allah’u teÂl dunyaya gondermeden once kendi yarattığı ruhların kÂlu belÂda verdikleri sozu ve yemini yerine getirip getirmeyeceklerini, dunyaya gelmeden once, kimin neyin nesi olacağını bilmeyecek kadar aciz midir? HÂşÃ‚! Hayır.

Aciz olan ; benim nasıl olsa yazım ve kaderim yazılmış, ben şeytanın her istediğini yapıyım ve onun arkasından koşturayım diyen zavallılardır.

Bizim zaman ve değer olculerimiz ayrıdır. İlahi zaman ve değer olculeri farklıdır. CenÂbı Hak katında dunyaya gelmiş ve gelecek butun canlı ve cansız varlıkların her şeyini bilmesi onun icin bir andır. Zaman mefhumu yoktur.

“Bizim buyruğumuz ancak bir goz acıp kapanana kadar bir tek andır.” (Kamer Sûresi 50. Âyet)

Aksi halde Yuce Allah Mumin kullarına hÂşÃ‚ zulum etmiş olur.
“Bu dunyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmetmez.” (Âli İmran sûresi 182.ayet)

“İşte bu kendi ellerinizle yaptıklarınızdır. Yoksa Allah kullarına zulmedici değildir.” ( Enfal sûresi 51. Âyet )

“Şuphesiz ki Allah insanlara hicbir şey icin zulmetmez. Fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler.” (Yunus sûresi 44.Âyet)

“Kim iyi bir iş yaparsa bu kendi lehinedir. Kim de kotuluk yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.” (Fussilet sûresi 46.Âyet)

“Nerede olursanız olun olum size ulaşır ; sarp sağlam kalelerde olsanız bile. Kendilerine bir iyilik dokunsa, bu Allah’tan derler ; başlarına bir kotuluk gelince de, bu senden derler. ‘Hepsi Allah’tandır’ de, bu kavme ne oluyor ki bir turlu lÂf anlamıyorlar. Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kotuluk ise nefsindendir. Seni insanlara elci gonderdik, buna Allah’ın şahit olması yeter.” ( Nisa suresi 78. 79. Âyetler )

Yukarıdaki Âyetlerin Kur’an da ki yorumu şoyledir;
(Bu iki Âyet birlikte mutalaa edilirse İslÂm’ın hayır, şer, kaza ve kader mevzularında ki inanc ve duşuncesine ışık tuttuğu gorulur. İnsanlar umumiyetle elde ettikleri başarı ve iyi neticeleri kendilerine mal ederler. FelÂket kotuluk ve başarısızlıklarını yukleyecek birisini ararlar, kendilerini kınamak ve suclamaktan kacınırlar. Halbuki her şeyi yaratan İlÂhi guctur ; her şey onun taktir ve kudreti ile var olur. Ancak Rabbimiz hicbir kimse icin doğrudan doğruya felÂket ve kotuluğe rıza gostermez; kulun işlediği her gunah, suc ve kotulukte bizzat kendi iradesi devreye girer ve Cenabı Hak kulu oyle istediği icin, ve iradesini o yonde sarf ettiği icin oyle yaratır ; şu halde kul iradesi yonunde iyi veya kotuyu Murad eder , Cenabı Mevl hÂliktır kulun iradesine gore yaratır.)

Dunya hayatında kişi iradesini hangi yonde kullanırsa Yuce Rabbimiz iyi veya kotuyu onun icin yaratır. Bu dunya hayatı bizim icin bir testtir. Ve şu anda o teste tÂbi tutulduğumuzun bilinci ve şuuru icinde olmamız gerekir.

Yuce Rabbim muminleri Kuran ve peygamber yolundan ayırmasın. Hepimize Dunyanın ve ahiretin guzellikleri nasip etsin. Hepimizi Peygamberimiz s.a.v. me Cennette komşu eylesin.

Sevgiler ve saygılar… Hoşca kalın… Mekkavi…
__________________