Peygamber (s.a.v) Efendimiz Hazretleri bundan 1400 kusur sene evvel, İstanbul'un ehemmiyetine ve bu mubarek beldeyi fethedecek kumandan ve askerlerin şerifine işaret ederek, fethi bu suretle teşvik buyurmuşlardır. Ardarda gelen "Sahabi Orduları" nın uzun colleri aşarak uc bin kilometrelik bir mesafeyi kat edebilmeleri hep bu şerefe nail olabilmek icindi. Surların dışı Eyup civarında sayısız Sahabe'ye mubarek bir medfen olduğundan Osmanlı zamanında aynen Mekke ve Medine gibi, buraya gayr-i muslim ayağı bastırılmazdı. Cunku bilinen yirmi-otuz Sahabi kabrine ilaveten bilinmeyen binlercesinin mevcudiyeti tarihi bir hakikattir. Her gucu yeten mucahidin hayat ve emellerinin ufku olan bu şerefli fetih 1453 (Hicrî 857) yılında hayatının baharını yaşayan Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri'ne nasip olmuştur. Cunku vakit artık tamamdı. Fatih daha fazla gecikemezdi. Kur'an-ı Kerim'in sırrında fethin vakti gelmişti. Nitekim Kur'an'daki "Beldetun Tayyibe"(Sebe,15) ibaresi, Allame Molla Camîi'nin tespitine gore; ebced hesabıyla 857'ye (Miladi 1453) tekabul etmektedir.

Bunun yanında beklenen netice icin hem zahirî ve hem de batınî sebepler kemale ermişti. Şoyle ki, Fatih ve askerlerinin asıl gucu, Peygamber mujdesinden başlayarak binlerce mucahidin ulvî bir heyecan haline gelen arzularının neticesi olan adeta Barigah-ı Uluhiyete yukselen -dua ve fiilî hareket olarak- mustecab ilticalardan kaynaklanıyordu. Cunku binlerce mumin gonulden taşan ulvî fetih iştiyakı artık o noktaya ulaşmıştı ki; yağmur bulutlarının azamî derecede işba haline geldikten sonra mecburi bir surette boşalması gibi fethin, zuhur safhasına intikali de zaruret olmuştu.

Muhyiddin İbnu-l Arabî Fusus'ta şoyle buyurur: "Firavn zuhur edecek olan Hz.Musa'yı imha icin 980.000 masumu katletmiştir. Bu cocukların hepsi Hz.Musa'ya hayatında imdat olmak, onun ruhaniyetini guclendirmek icin olduruluyorlardı. Cunku Firavn ve Firavn ailesi Musa'yı henuz bilmiyorlarsa da Hakk TeÂl biliyordu. Elbette bunların herbirinin alınan hayatı Musa'ya ait olacaktı, zira gaye o idi."

Nitekim İstanbul icin her fetih hamlesi, mustakbel fethi mubînin ruhaniyetini takviye etmiştir.

Musa aleyhisselam'ın zuhuru ile İstanbul'un fethi arasında sanki bir kader benzerliği vardır.

Bir diğer husus da , Allah(cc) bir kula takdir buyurduğu şerefli bir hizmetin zahirde mumkun olabilmesi icin o kula once liyakat ihsan buyurması gerekir. İşte bir de bu yonden bakılınca, Fatih'in şahsiyetindeki zahirî ve batınî kemal de bu fethin gercekleşme sebeplerinden biri olarak gorunmektedir. Bu kemal ve liyakat, Fatih'in butun fiil ve harekatında muşahede olunduğu gibi, O'nun sayısız vakıflarının vakfiyelerinde de gorulur. İşte bunlardan biri:

FATİH VAKFİYESİ

"Ben ki İstanbul Fatihi abd-i aciz (l) Fatih Sultan Mehmed, bizzatihi alun terimle kazanmış olduğum akcelerimle satun aldığım İstanbul'un Taşlık mevkiinde kain(2) ve malumu'l-hudut (3) olan 136 bap dukkanımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfı sahih eylerim. Şoyle ki:

Bu gayri menkulatımdan elde olunacak nemalarla(4) İstanbul'un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim.

Bunlar ki, ellerindeki bir kap icerisinde kirec tozu ve komur kulu olduğu halde gunun belirli saatlerinde bu sokakları gezerler. Bu sokaklara tukurenlerin, tukurukleri uzerine bu tozu dokerler ki yevmiye 20'şer akce alsunlar: ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı tayin ve nasb eyledim.

Bunlar ki, ayın belli gunlerinde İstanbul'a cıkalar bilaistisna her kapuyu vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar: var ise şifası, ya da mumkun ise şifayab(5) olalar. Değilse kendilerinden hic bir karşılık beklemeksizin Daru'laceze'ye (6) kaldırılarak orada salah bulduralar.

Maazallah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vaki olabilir. Boyle bir hal karşısında bırakmış olduğum 100 silah, ehli erbaba verile. Bunlar ki hayvanat-ı vahşiyenin yumurta veya yavruda olmadığı sıralarda balkanlara cıkıp avlanalar ki zinhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar.

Ayrıca kulliyende bina ve inşa eylediğim imarethanede şehit ve şuhedanın harimleri ve Medine-i İstanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizzatihi kenduleri gelmeyup yemekleri guneşin loş bir karanlığında ve kimse gormeden kapalı kaplar icerisinde evlerine goturule"

Gorulduğu gibi Fatih toplumun korunmaya muhtac fertleri icin en hassas edeb olculeri ile kaideler koyuyor. Zamanında cok nadir olan "yere tukurmek" gibi hoş olmayan fiillere karşı tedbir alıyor. Hastaların av etiyle beslenip sıhhat bulmalarını emrederken, diğer taraftan da tabiattaki "ekolojik denge "yi muhafaza icin avlanmayı yumurta ve yavru mevsiminde yasaklıyor. Ummete olan şefkat ve merhametinin yanında hayvanların da hukukunu koruyor.

Bugun dunyanın geleceğini karartan "cevre kirlenmesi" ve "ekolojik denge"nin beşyuz kusur yıl evvel goz onune alınması son derece calib-i dikkattir.

Şehid ailelerine kapalı kaplar icinde ve karanlıkta yemek dağıtılması onların izzet ve haysiyetlerini koruma hususunda ka'bına varılmaz bir ideal ve vefa orneğidir. Gelecek nesillere bir nezaket ve edeb talimidir.

Hazreti Mevlana:

-"İman nedir? diye aklıma sordum. Aklım kalbimin kulağına eğilip "İman edepten ibarettir" diye fısıldadı..." buyurmaktadır.

Butun bunlar onun ruhi olgunluğunun ve şahsiyetinin ummete yansıyan bir pırıltısıdır. İslÂm'ın mahlukata ve insana bakış tarzının hassas, ince ve zarif orneğidir. Nesline ve butun insanlığa bir istikamet mirasıdır. Bu gunun insanının da kaybedip bir turlu elde edemediği buyuk hasletlerdir.

Şimdi bize ne oldu? Ozbenliğimizi kaybettik. Onu aramanın cırpınışları icinde bocalıyoruz.

Ustat Necip Fazıl merhum "Ata Senfoni" isimli eserini şu cumlelerle noktalamaktadır. Biz de onunla bitirelim:

"Yıllardır suren bir ayrılıktan sonra koyune donen bir mucahit, orasını ıssız ve harab bulur. Rastladığı bir ihtiyara sorar:

-"Baba bu koy boyle harab ve ıssız değildi. Cok guzel insanlar ve cok guzel atlar vardı. Onlar ne oldu?"

İhtiyar cevap verir:

-" Evlad, butun guzel insanlar o guzel atlara bindiler ve gittiler!. Bir daha hic biri geriye gelmedi!.."

Dipnotlar: l.Abd-i aciz: Aciz kul 2.Kain: Bulunan 3.Malumu'l-hudud: Hudutları belli olan 4.Nema: Gelir 5.Şıfayab: Şifa bulan 6.Darul-aceze: Şifahane 7.Salah: İyileşmek 8. Balkan: Orman 9.Ekolojik Denge:Tabiat dengesi
__________________