Ahlakın Tedavisi
Esselamu aleykum...
İlim uzerine nice duşkunler vardır ki, ders yapmak ve aramakla bulamıyorlar. Eğer bu yanlız calışmakla olsaydı daha cok calışanlarda daha cok olurdu. Goruluyor ki ilim, Allah vergisidir, bunun uzerine şukrederek coğaltmak yerine, bunu vesile ederek gururlanmak yersizdir. Sonra senin bilmediklerin yanında bildiğinin, hatta mutehassıs bulunduğun daldaki bilmediklerin yanında bildiğin cok azdır. Binaenaleyh, sen bilmediklerini duşenerek noksanını gor, bu daha evladır. Senden daha cok şeyler bilenleri duşun, kendini kucuk bulacaksın. Eğer bildiğinle amel etmiyorsan, ilmin lehine değil, aleyhine şahit olacak, o zaman, bilmenden bilmemen daha hayırlı olur. Cahilin hali senin halinden daha selamettir. Oyleyse gururun duşsun. Sonra belki, senin gururuna vesiyle olan oyle onemli ilimler de değildir, belki şiir veya muziktir, benzeridir. Dunya ve ahirette makbul olacak kıymetli ilim ehline bak, onların değerinde değilsin.
Kendini beğenen, ayıplarının keffaretini odesin, faziletleriyle gururlanıyorsa, ahlakî zaaflarını duşunsun, eğer kusurlarını goremez de hic kusuru yok zannederse, onun musibeti ebedidir. İnsanlar icinde noksanı en cok olan, ayıpta en buyuk, akılda en zayıfıdır. Aklı zayıf olan da cahildir. Bu ikisinden daha buyuk ayıp ta yoktur. Zira aklı olan, ayıplarını gorur ve onları gidermek icin gayret gosterir. Ahmak; nefsinin ayıplarını goremeyendir. Bu da ya cehaletten veya duşuncesizlikten ileri gelir. Ama ayıplarını, huner ve maharet olarak kabul ediyorsa, bu yeryuzunun en buyuk ayıbıdır. Nice insanlar vardır ki zinaları ile iftihar ederler. Niceleri vardır ki, livata ve hırsızlıklarıyla, zulum ve tecavuzleriyle oğunurler, bu gibi utanc verici şeyleri yapmalarını kuvvet telakki ederler.
Şu muhakkaktır ki, hic bir insan (peygamberler mustesna) hata ve noksanlıktan hÂlî değildir. Kusurunu goremeyen, duşuktur ki, hafiftir, zayıftır, rezil ve hasistir. Aklı, iyiyi kotuden ayıramıyor, anlayışı, rezaleti bıraktırmaya yetmiyor. Bulaştığı aşağılığın farkında olmadan, onlarla iftihar etmeye kalkışmaktan aşağı densizlik duşunulebilir mi? Bunlar kendi ayıplarını duşunsunler, dunya ve ahirette kendilerini ilgilendirmeyen başkalarının ayıpları ile uğraşmaktan vazgecsinler.
İnsanların ayıplarını duymakta bir menfaat bilmiyorum. Ancak, bunu duyanlar, bunlardan ibret alarak kendilerini bu ayıplardan uzaklaştırırsa menfaati budur. Bu da, Allah'ın inayet ve kuvveti ile olur.
İnsanların ayıplarını konuşmak buyuk ayıptır. Bundan sakınmak vacipdir. Ancak, bu ayıplara yeltenen, bir hataya duşmek uzere olan birini vaz gecirmek veya bunlarla mubtela olan birinin gururunu kırmak icin yuzune soylenebilir, gıyabına değil.
Kendini beğenmiş birine; "yerini bil!" dediğinde, bununla kusurunu hatırladı ve toparlandı ise, fazlaya gitme, gorevini yaptın. Daha fazla ayıplarını sayıp dokecek olursan, rezaleti basitleştirmiş ve şer ehlini taklit etmiş olursun. Şer ehlini değil, hayır ehlini bile taklit hoş gorulmedi. Boylelerine nasihatta bulunuyorken, daha buyuk şahsiyetlerden ornek ver ki, sen de kendi gururunu kırmış olursun. Kimseyi hafife alma. Muhakkak insanlar arasında senden daha kıymetlileri vardır. Sen haksız olarak birini hafife alırsan, onlar haklı olarak seni hafife alırlar. Allah Teala "Kotuluğun cezası kotuluktur" buyurur. Boylece kendi kendini hafife almış, belki hakikatta Allah tarafından cezalandırılmış olursun ve sendeki fazilet te soner.
Eğer sen aklını beğeniyorsan, duşun, nice yanlış duşuncelerinle ve yanlış planlarınla, nice hatalara duştun, nice beklediklerini bulamadın, duşuncelerinle nice yanlış işler yaptın, hesapların yanlış cıkarak beklemediğin neticeler aldın. Demek ki noksanın var. Bunları tarttığın zaman belki isabetinden daha fazla hataların cıkacaktır. Peygamberlerden başka butun insanlar boyledir. Allah'ın salatı ve selamı onlar uzerine olsun!
Eğer ilminle gururlanıyorsan, bil ki o senin şahsına ait hususiyetin değil, yalnız Allah Teala'nın vergisi ve ihsanıdır. Sen onunla Allah'a isyan etme. Hic haberin olmadan, Allah Teala seni bir illetle mubtela eder de butun bildiklerini ve hıfzettiklerini unutturur. Abdulmelik bin Tarif bana şunu anlatmışlardı:
Bu zat, cok zeki ve alim idi, bir işittiğini bir daha işitmeye luzum kalmadan hıfzederdi. İşte bu zat, deniz yolculuğunda buyuk bir korku gecirmiş ve bildiklerinin coğunu unutmuş ve bir daha zekasını toparlayamamıştır. Bana da bir hastalık geldi, bir cok ezberlerimi goturdu, aradan seneler gectikten sonra ancak toparlandım.
İlim uzerine nice duşkunler vardır ki, ders yapmak ve aramakla bulamıyorlar. Eğer bu yanlız calışmakla olsaydı daha cok calışanlarda daha cok olurdu. Goruluyor ki ilim, Allah vergisidir, bunun uzerine şukrederek coğaltmak yerine, bunu vesile ederek gururlanmak yersizdir. Sonra senin bilmediklerin yanında bildiğinin, hatta mutehassıs bulunduğun daldaki bilmediklerin yanında bildiğin cok azdır. Binaenaleyh, sen bilmediklerini duşenerek noksanını gor, bu daha evladır. Senden daha cok şeyler bilenleri duşun, kendini kucuk bulacaksın. Eğer bildiğinle amel etmiyorsan, ilmin lehine değil, aleyhine şahit olacak, o zaman, bilmenden bilmemen daha hayırlı olur. Cahilin hali senin halinden daha selamettir. Oyleyse gururun duşsun. Sonra belki, senin gururuna vesiyle olan oyle onemli ilimler de değildir, belki şiir veya muziktir, benzeridir. Dunya ve ahirette makbul olacak kıymetli ilim ehline bak, onların değerinde değilsin.
Eğer şecaatınla (yiğitliğinle) gururlanıyorsan, bak, Allah'ın sana ihsan ettiği bu nimeti nereye sarf ediyorsun? Eğer masiyette kullanıyorsan sen ahmaksın, nefsim yok yere harcıyorsun. Eğer taatta kullandıysan, gururunla ifsad ediyorsun. Bir gun yaşlanacak, yiğitliğin de gidecek, cocuklardan ve zayıflardan sayılacaksın.
Ben şecaat erbabı arasında kendini beğeneni, diğer gruplara nisbeten daha az gorduğum icin, onların nefislerindeki nezahatin ve yuksekliğin delili olarak kabul ettim.
Eğer cemiyyetteki yetkinden ve makamından dolayı gururlanıyorsan, duşun, belki senin ayarında olan kişiler ve muhaliflerin basit insanlardır. Onlar da senin gibidirler, ama gerek ahlakındaki duşuklukten, gerek nefsindeki hasislikten veya aşırı rezaletlerinden senin kadar olamamışlardır. Ama senin yeryuzunde bulunduğun makamın bir benzeri bulunmaz da sen tek insansan ki bu da cok uzaktır. Yer yuzunun tumunu imar etmiş birini bilmiyoruz. İbn Semmak'in Harun-u Reşid'e soylediği şu sozleri duşun. Harun-u Reşid onu huzuruna cağırmıştı, orada iken Harun-u Reşit, icmek uzere bir bardak su almıştı. İbn Semmak o suya işaret ederek şoyle dedi. "Ey Mu'muminlerin Emiri! Şayet bu suyu icmekten men edilirsen, bir bardak suyu ne ile alırsın? Harun-u Reşid
- "Butun mulkumle' diye cevap verdi. İbn Semmak:
- "Peki bu suyun vucudundan cıkması engellenirse, bunun cıkması icin ne kadar verirdiniz?" deyince, halife yine
- "Tum mulkumu" diye cevap vermişlerdi. O zaman İbn Semmak şoyle dedi:
-Ey Muminlerin Emiri! Bir icim suya veya bir su dokumune musavi olmayan mulkune mi gıpta ediliyor?" demişti.
Allah rahmet etsin, İbn Semmak nasıl da doğru soylemiş? Sen muslumanların başısın ama, işte Sudan'ın başında da siyahi, avret yeri acık ve cahil bir adam var, Senin mulkunden daha geniş bir mulke sahiptir. Eğer desen ki, "Ben bu makama liyakatla geldim", ben de yemin ederim ki, bununla gururlanıyorsan, liyakatla gelmedin. Zira gururun rezalettir. Eğer makamınla adil değilsen halinden utan, o rezalettir onunla gururlanılmaz.
Eğer zenginliğinle gururlanıyorsan bu daha kotudur. Senden nice zenginlere bak, duştuler de yerle bir oldular. Senden daha zengin olanın haline gıbta etme. Mal ile gururlanmak ahmaklıktır. Malın yerinde ve zamanında hakkı odenmiyorsa, faydalanılmayan taştan ibarettir. Sonra mal gelip gecicidir. Bir zaman senin elinde bulunan malın bizzat kendisini başkasının elinde gorursun, belki bu duşmanın da olabilir. Bununla ovunmek hafiflik, gurur ise zayıflıktır.
Eğer guzelliğinle gururlanıyorsan, duşun, bugun bizim ortaya koymaktan utandığımız ve sizin de o yaşa vardıktan sonra gormekten utanacağınız bir durum alacaksınız. Bu kadar yeter.
Başka insanların, dostların seni medhetmelerinden gururlanıyorsan, duşmanlarının seni kınamalarını duşun. O zaman gururun kalkar. Eğer duşmanın yoksa, o zaman sende hayır yoktur. Duşmanı olmayandan daha duşuk insan yoktur. Ancak, Allah korusun, insanın kıskanılacak hic bir nimete nailiyyeti yoksa başka...
Eğer ayıplarını kucuk goruyorsan, bak ki, senin ayıbın başka birinde olsa da, sen de onu gorsen, utanılacak şeymiydi? Bunu duşunursen sende de en ufak temyiz kabiliyeti varsa, noksanını anlarsın.
Şunu da bil ki, tabiatların terkibi, ahlakın tekamulu, nefiste bunları taşıyan unsurların imtizacı keyfiyetlerinden malumatın varsa, yakînen bilirsin ki, faziletlerin senin hasletlerinden değildir. Onlar Allah'ın ihsanlarıdır. Onları senden başkasına da verse, senin gibi olur. Bunları kendine mal edersen helake gidersin. Bunlarla mağdur olacağına bunları sana veren Allah'a şukret ve bunların senden alınmasından kork! Nice guzel ahlaklar fakirlik, hastalık, korku, sinir bozukluğu ve yaşlılık yuzunden değişir ve bozulur, gider. Sana verilinden mahrum kalana acı, hibe eden Allah'a isyanı yuzunden sendeki nimeti kaybedenlere taarruz etme. Senin nimete nailiyetini kendinden bilir, vereni ihmal edersin de dunyada da, ahirette de helake gidersin! Allah korusun!
Benim bir zaman dalağım buyudu ve hastalandım her zaman sıkıntı ve sabırsızlığa mubtela oldum, nefsim daralıyor huzursuz oluyordum. Daha onceki ahlÂkımdaki genişlik değişti. Anladım ki, dalak genişlik sağlıyor, onun bozulması ahlÂkı daraltıyor.
Eğer asaletinle gururlanıyorsan bil ki bu hal diğerlerinden daha da acınılacak bir haldir. Zira senin gururlandığın bu halinden sana ne dunyada ve ne de ahirette bir fayda yoktur. Ne karnını doyurur ne de acığını orter. Sonra bak, asalette senin seviyende, belki daha da ileride olanlar ki, iclerinden Peygamber cıkmış fazıllar cıkmış sahabeler cıkmış, alimler, padişahlar, kisralar, kayserler ve buyuk islam halifeleri cıkmış ailelerden niceleri bugun hasislikte kopekler mesabesindedir. Rezaletin en alcak derecesine duşmuşlerdir. Ceşitli kalıplara girmiş, denÂetin ceşitlerini sergilemiştir. O hal de, senin seviyende ve daha ustte bulunduktan sonra, bugunku duruma duşen kimseler gibi olmakla gururlanma. Sonra senin şimdi onlarla iftihar ettiğin ecdadının gecirdikleri hallerini biliyor musun? Belki de fasıktılar, ickici, zinacı, oyuncak ahmaklardı, gun onlara fırsat verdi, zulum ve haksızlıklarla meydana hakim oldular, geride kalanlara kotu ornek ve hatıralar bıraktı gittiler. Bunların hesabını verdikleri gun cok pişman olacak ve gunahların altında ezileceklerdir. Bunlarla iftihar ediyorsan bunlar oğunulecek şeyler değil, bilakis utanılacak ve kucuk duşurecek şeylerdir.
Eğer faziletli insanların evladı olarak iftihar ediyorsan, bu fazilette sizin hisseniz yoksa, ne kadar da acı mahrumiyettesin. Kendi iyiliğin yoksa, onların fazileti sana ne kazandırır ki? Butun insanlar Adem Aleyhisselamın evladı, onu Allah kudretiyle yarattı cennetine yerleştirdi. Meleklere o'nun icin secde ettirdi, fakat evlatları arasından bunlardan faydalanan ne kadar az. Her turlu ayıp onlardadır. İclerinde fasıkı var, faciri var, kafiri var. Aklı başında kimse bunları duşununce kendisinin kazandığı fazileti ve kendisinin yaptığı iyiliği yoksa, bunlardan kendisine bir fayda gelmeyeceğini anlar, bunlarla oğunmek komşunun malı ile, başkasının makamı ile, yarışı kazanan başka birinin atı ile oğunmek gibidir. Bu gibilere misal olarak, "Babasının zekasıyla suslenen aptal gibi" derler.
Bu gibilerle iftihar eden, bunları vesile ederek oğunuyorsa, bunun duşukluğu kat kat olmuştur. Zira, bu iftiharı ile aklının kendisinden ayrılığından haberi yoktur. Bu doğru uzerinde oğunurse boyledir. Eğer bir de yalan uzerine oğunuyorsa, var duşun halini. Hz. Nuh'un oğlu, Hz. İbrahim'in babası, Resulun amcası Ebu Leheb, insanlar icinden en şereflilerin hatta insanların kendilerine tabi olmakla şeref kazandıkları en buyuk insanların en yakın kimseleriydi ama bundan fayda gormediler. Bazen de nikahsız doğmuş adamlar dunya riyasetinde en ust makamları ihraz ettiler; Ziyad ve Ebu Muslim gibi kendilerini sevmek ve eserlerine iktida etmekle Allah'a yakınlık kazanılan, nice fazilet erbabı da vardır ki, babaları belli değildir. Ancak onların isimlerini bu gibi yerde zikretmek onlara saygısızlık olacağından zikretmiyoruz.
Eğer cismindeki kuvvetinle gururlanıyorsan, duşun ki, katır, eşek, okuz senden daha kuvvetli ve tahammulludur.
Eğer ataklığınla gururlanıyorsan, kopek ve tavşan senden daha atiktir. Bir konuşanın, konuşamayan bir hayvanın ustun olduğu hususiyetle oğunmesi cok acayip değil midir?
Kendini diğer insanlardan daha faziletli kabul eden baksın, karşılaştığı uzuntu, duşme, ağrı, cıban ve musibetlerde sabırsızlanıyorsa, bilsin ki, nice musibetlere ve illetlere muptela olan, fakat halleri mutevazi olduğundan kimselerin farkına varmadığı cilekeşler senden efdaldır. Eğer sabrediyorsa, bilsin ki bu konuda da birinci kendisi değildir. Ya bunlardan geride veya bunlar seviyesindedir, fazla değildir. Sonra Allah'ın kendisine ihsan ettiği nimetlerden zenginliğinin, makamının, nufuz ve itibarının yanında, yaşantısını ve tutumunu bir kontrol etsin, adaletini ve zulmunu yoklasın. Eğer bu nimetleri kendisine ihsan eden Allah'a karşı ve icinde yaşadığı nimetlere karşı adaletinde kusur gorurse kendisinden daha geniş imkanlar icinde yaşayıp onların hakkını odeyen ve adaletine riayet eden insanların kendisinden efdal olduğunu anlasın. Eğer kendini adaletli bulursa, bilsin ki, adaletle gurur bir arada olmaz. O, eşyanın olcusunu ahlakın kıymetini bilir ve itidalden ayrılmaz. Kendim beğenen bir tarafa iltizam eder, iltizam ahlaksızlıktır.
Allah'ın bir insana ihsan ettiği nimetten, hizmetcisine ve maiyyetindeki gorevlilere karşı haşin davranmak nefsin hasisliğinden, himmetin duşukluğunden ve akim zayıflığındandır. Zira himmeti yuksek olan akıllı kişi kuvvetiyle emsalinden ustun olur, rakiblerinden kendini korur. Ama karşı koyma imkanından yoksun olanların uzerine yuklenmek tabiatta duşukluk, ahlakta rezalet, himmetten yoksunluktur, acizliktir. Bunu yapan, fare, pire veya kehle oldurdum diye oğunen gibidir. Bu hasislik yeter.
Nefsi terbiye etmek aslanı terbiye etmekten zordur. Aslanı kendisi icin tahsis edilen bir yere kapatır hapsedersen, şerrinden emin olunur. Ama nefis hapsedilse de şerrinden emin olunmaz.
Kendini beğenmenin birbirine yakın ve coğu kez insanların birini diğerinden ayıramayacakları halleri ve dereceleri vardır. İnsan var, kendinde olan acık faziletten boburlenir. İnsan var, ilmiyle buyuklenir. İnsan var, yaptığı işleriyle insanlar uzerine oğunur durur. İnsan var, goruşunun ustunluğu ile kendini ucurur. İnsan var nesebiyle şımarır. Kimi gururundan gozu kararır, kimi makamı ile tepeden bakar. Kendini beğenmenin en az derecesi, kendini gulmekten, hafif hareketlerden, fazla konuşmaktan nazlanarak gosterilen gururdur. Kimi insan ilmiyle buyuklenir ustunluk arar, kimi goruşuyle gururlanır başkalarını gormez, kimi nesebiyle gururlanır kendisini şişirir, kimi makamı ile gururlanır kendisini toplumun ustunde gorur. Bunlar arasında en az ayıplanacak kimse, az gulerek, az hareket ederek, gereksiz yerde konuşmayarak gosterilen gururdur. Bunun ayıbı da diğerlerine nisbeten azdır. Eğer bunları, kendine duşeni yapmak fikri ile yapsaydı, oğulmeye değer fazilet sayılırdı. Ancak kendini beğenmek ve insanları hafife almak icin yapıldığından duşmuştur.
Ameller niyyetlere goredir. Biri bir iş murad eder de bunun gosteriş icin olmadığını ispatlayan hal gorulmezse belki insanların hafife almasına ve kotulemesine vesile olur, belki onların el ve dilleriyle eğlenmelerine zulum ve tuğyanlarıyla tecavuzlerine yol acar. Bu işi murad eden de aklıyla bunun altından, kalkmazsa diliyle kendini methetmek suretiyle mudafaa eder, kendisiyle eğlenen insanlarla istihza eder.
Bazen de insan, kendini beğenmeye vesiyle olacak hic bir şeysi yokken gurur gosterir. Bu, bu sahada gorulen garipliklerdendir, halkımız bu hale (temetruk) der.
Cok kere kadınlarda ve onların aklına yakın erkeklerde gorulur ki, oğunulecek ilimden şecaattan, himmetten, asaletten zenginlikten bir şeyleri olmadığı halde kendi kendini beğenirler. Kaldı ki bu işlerde bir paylarının olmadığını biliyorlar. Cunku bunları taşlanan deliler de anlar ama coğu zaman aklı zayıf olanlar, ilimden hic bir payı olmadığı halde ilmin sonuna ulaştığını zannedenler vardır.
Bunu karıştıracak insan ilimden birez pay almış, akıldan zayıf, en yuksek tepeye cıktığını tevehhum eder, hayaller. Ya da asaletten bir damar varsa, zulme de dayanmışsa, kendi seviyesinde gormediği insanlara tepeden bakar. Firavun'un oğlu ancak o kadar gururlanırdı. Ya da binicilikte biraz mahareti varsa Hz. Aliyi kacırır, Zubeyir'i esir eder, Halid'i oldurur. Ya da toplum icinde birazcık sayılır tarafı varsa, İskender'i hice sayar. Mali durumu gunluk nafakasından biraz artıyorsa, guneşin iki tarafını ele gecirmişcesine bir tavır takınır. Bunlar gariptir, ancak bunlardan daha garibi, ilimde, nesebde, malda, makamda ve comertlikte hic mi hic payı olmadığı halde, birilerinin koltuğuna sığınmış, zayıf bulduğu insanları ezer, bir meziyetinin olmadığını kendisi de bildiği halde havalarda yaşar, bunlar daha acaiptir.
Bazı insanlara usulen sormuş ve demiştim ki; "Neden siz kendinizi yukseklerde tutuyor da, diğer insanları kucuk goruyor sunuz?" Ancak şoyle cevap verebilmişlerdi; Biz hur'uz kole değiliz. Ben dedim ki, "bu gorduğun insanların coğu, bu fazilette sizinle ortaktır, onlar da sizin gibi hurdur, kole değildir. Hem onlar senden selahiyetlidir, senin ve diğer bir cok insanın uzerinde tasarruf yetkileri vardır", fazla bir şey soyleyemedi. Bunları bu duruma getiren sebepleri araştırdım, topladığım haberlerden edindiğim intibam şudur:
Bunlar kendilerinde bir takım kabiliyet taşıdıklarına inanıyorlar, ellerine imkan ve fırsat verildiği takdirde bir cok başarılar gosterecek, ulkeler idare edecek, faziletler gosterecek ve iyilikler yapabileceklerini hayal ediyorlar, işte onların gozunu kapatan bulut bu kendilerini beğenmeleri de bundandır.
Kendini beğenme konusu uzerine soylenecek soz coktur, tartışma alanıdır, fakat faziletten bir pay yoktur. İnsan faziletten yoksun olduğu nisbette fazilete hakim olduğunu zanneder, sonra bu zan kanaat haline donuşur ve kendini kemal mertebesinde gorur. Ancak akıl ve temyiz sahibi insanlar bu gibi kuruntulara kapılmaz. Devamlı mecnun ve ayıkmayan sarhoş, sağlıklı ve uyanık insanları, cahil biri hukemayı ve faziletli alimleri, cocuklar yetişkin insanları, aklı kıt sefihler akıllı insanları alay konusu yapabiliyor,onlarla alay ediyorlar. Kadınlar şahsiyetli insanları eksik gorebiliyorlar. Yani insanların aklı noksan oldukca kendilerinin daha cok kamil olduğunu zannediyorlar ve akıllılara hor bakabiliyorlar.
Diğer faziletlerde boylesi yoktur. Bu hususiyetlerden tamamen yoksun olan bunların ayıp olduğunu bilir. Ancak bunlardan biraz payı olan az da olsa bir hisse sahibi olduğunu hesap ederek yanılıyor. Temyizde biraz payı olan az da olsa bir hisse sahibi olduğunu hesap ederek yanılıyor. Temyizde biraz zayıf oldu mu, artık bir hastalıktır tutturur devam eder. Bu hastalığın ilacı, fakirlik ve gozden duşmektir. Bundan başka bu hastalığa ilac yoktur. Bu hastalık ilacını bulamazsa insanlar uzerinde son derece tehlikelidir. Zira bu hastalığa mubtela olanlar, her insanı kotuler, ırzları eleştirir, toplumları istihza eder, hakka yanaşmaz, fuzuli işlerde ve sozlerde vakitlerini harcar, atışmayı sever, şohrette yarış icinde, en kucuk sebepler yuzunden atışmak doğuşmek ister.
Bazen de bu hastalık gizli olarak devam eder de, maldan mevkiden bir fırsat bulduktan sonra kendini gosterir. Bundan kurtulmaya aklı yetişmez.
Karşılaştığım garipliklerden biri de şu idi; Aklı zayıf biri, toplumda ve mahfellerde, cocuğuna ve eşine olan meftuniyetini ifade ederken, cocuğu icin "benden akıllıdır" der, ben de tebrik ederdim. Eşini methediyorken, onun guzelliğinden susunden, sihhatinden bahsederken, onunla evlenmek isteyen biri olsa ondan fazlasını soylemezdi. Bu kabil oğunmeler ancak aklı zayıf kimselerde gorulur. Oğunmek ayıptır.
Sakın oğunmeye kalkışma, seni her dinleyen seni tasdik etmez doğru da soylesen. Belki senden işitilen o soz ilk defa senin kınanmana sebebiyet verir. Bir kimseyi de yuzune medhetme, bu zayıf insanların şarlatanlığıdır. Huzurunda veya gıyabında kimseyi kotuleme, seni onlarla uğraştırmayacak nefsinle meşguliyetin olsun! Fakirlik gosterme, bununla ya yalancı ya da hakir olursun, Allah'a karşı nankorluk etmiş olmanın dışında bir menfaat ta edinemezsin, ya da sana acımayacak birine şikayette bulunmuş olursun. Zenginliğinden de bahsetme, dinleyenlerin umidini kendine bağlarsın, Allah'a şukrunu artırmaz, Allah'a muhtac olduğunu, başkasından mustağni olduğunu hatırla. Bu durum sana hem değer kazandırır hem de gereksiz tamahtan kurtulursun.
Akıllı kişi aklının, temyizinin ve vicdanının kabul ettiği şeyden ayrılmayandır.
İnsanların kendisinden bir şeyler beklemesine sebebiyet veren, onlara vermekten başka caresi yoktur, onları doyurma imkanı da olmadığına gore, ya kınanacak ya da kendisine duşman olacaklar. Birine bir şey vereceksen kendisi istemeden ver ki hem daha cok makbule gecer hem de daha buyuk insanlık olur.
Hasette gorulen acaipliklerden biri de, bir insanın ilimden garip bir şey soylediğini duyar da, onceden hic soylenmemiş ve işitilmemiş de olsa, "O, yeni soylenmiş soz değildir" der. Başkasının sozu acıklanırken, onceden soylenmiş ve duyulmuş da olsa; "Bu soz ilk defa soyleniyor." der.
Tabiatı pis olana hikmet kÂr etmez. O herkesi kendisi gibi pis tabiatlı zanneder. Ben bir kavim ile karşılaştım, tabiatları duşuk ve pis, nefislerinde butun insanların kendileri gibi pis tabiatlı olduğunu tasavvur ediyor. Birinin, onların rezalitinden harhangi bir suretle salim kalacağını kabul edemezler. Tabiatın fesade uğramış olmasının en fenası da budur. Bu hÂl hayır ve faziletten de uzaktır, bu hastalığa mubtela olanın afiyeti de beklenilmez. Allah bizleri mu'af eylesin! Amin.
Adalet; her korkanın sığındığı bir kaledir. Zalim de olsa, başka turlu de olsa, zulme uğradığını goren her kes adalete davet eder, o zaman zulmu kotuler, adaleti kotuleyen kimseyi goremezsin. Tabiatında adaleti seven bu kalenin icindedir.
İhanet; (Ucuz gostermek ve kucuk duşurmek) hiyanetin turlerindendir, zira ihanet etmeden, hiyanet oluyor. Seni hafife alan insafta hiyanet etmiştir. Her hiyanet eden ihanet etmiyor, her hain de ihanet etmiyor. Malı hafife almak mal sahibini hafife almaktır, kabahattir.
Başka hallerde kabahat olan şey şu iki halde guzeldir: Kınamada ve ozur dilemede; iyiliklerini saymak ve kendine iyiliğini hatırlatmak. Bu haller dışında, bunların her ikisi de son derece kabahattir.
Tabiatın, kabahata meyletmesi ayıp değildir, ister en buyuk ayıp ve son derce rezalet olsun. Bunları sozuyle ve filiyle izhar etmesi ayıptır. Yoksa tabiatı meylettikten sonra, aklıyla meyline karşı cakarak ona galib gelmek, aklın kuvvetidir ve fazilettir.
Haramda hiyanet, kanda hiyanetten daha şiddetlidir. Irz, maldan daha kıymetlidir. Kerem sahibine layık olan, malıyla cismini, cismi ile nefsini, nefsi ile ırzını ve ırzıyle dinini korumaktır. Din ile hic bir şey korunamaz. Hic bir şey adına dinden taviz verilemez. Irzda hiyanet, malda hiyanetten buyuktur. Zira fazilet erbabından da olsa az-cok ırzda hiyanet etmeyen az bulunur. Ama az veya cok ta olsa faziletten uzak olanlardan başkası bu hiyanete bulaşmaz.
İnsanların halinde gecerli olan kaide şudur:
İşlerinin coğunda yalan soyluyor ve yalanı iptal ediliyor, curutuluyorsa, boyleleri din işinde kullanılmamalıdır.
Bu sıfatta olanların din işinde kullanılması caiz değildir.
Taklitci olan aklının ucuzlamasına razı olmuştur. Ama malın ucuzlaması kendine cok ağır gelir. Boylece iki hatayı birden işlemiş oluyor. Mala kıymet vermek himmetin ucuzluğundan ve nefsin duşukluğundendir. Bu tutumu ile kişi nefsini ucuzlattı, himmette zafiyetini gosterdi.
Faziletin ne olduğunu bilemeyen, Rasûlullah'ın (sav) emrettiği şeylere itimad etsin, o butun faziletleri kendisinde toplamıştır.
Nice korkunc şeyler vardır ki, ondan sakınmak onun başa gelmesine sebep olmuştur. Nice sırlar vardır ki gizlenmekte gosterilen aşırı titizlik yayılıp duyulmasına sebep olmuştur. Nice yan cizmeler ve kacınmalar vardır ki, ısrarla bakmaktan daha cok şuphe cekmektedir. Butun bunlar tutum ve davranışta itidal haddini aşarak fazlaya gitmekten ve aşırı davranışlardan ileri gelmektedir.
Fazilet; ifrat ile tefrit arasında orta halli ve mutedil hareket etmektir. Haddi aşacak kadar ileri gitmek ne kadar anormal ise, normalin gerisinde kalarak sınıra varmamak ta o kadar anormaldir. Bunun her iki tarafı da kotulenmiştir. Bu iki sınır arasında aklı korumak fazilettir. Aşırı derecede acılarak duşmektense, ihtiyatlı hareket ederek tutumluluk gostermek daha isabetlidir.
Hayret edilecek şeydir ki, fazilet sevimlidir ve taşınması ağırdır. Rezalet ise kabahattir ve taşınması hafiftir. İnsaf etmek isteyen hasmına bakacağı yerde kendisine baksın, o zaman yanıldığını ve haksızlığını gorecektir.
Akıllılık dostu duşmanı tanımaktır. Ahmaklık, dostunu duşmanından ayıramamaktır. Zalim olduğu icin duşmanına teslim olma, kendisine de zulmetme. Adalette dostunla duşmanını eşit tut. Yakınlık gostereyim diye duşmanına yaklaşma, bu ahmakların işidir.. İnsanların kendisini sevmesini isteyen, dostunun ve duşmanının hakettikleri yerlerini verendir. Duşmana yakınlık gostermek, size karşı cephe alanların işini kolaylaştırır, gozlerinde kucuk duşurur, doğuşmelerine imkan hazırlar, dostlarının guvenini sarsar, onları da duşmanlarının safına katar.
Not: Adalette musavi tutulsa da, sevgi ve karşılıklı munasebette dostun yerini korumanın luzumu beyan edilmiş, duşmana karşı itidal tavsiye edilerek mazbut bir tutum gosterilmek istenmiştir. (Mutercim)
Hayrın başı, duşmanını şerrinden emin etmek ve ondan gelecek zulum yuzunden onu terketmektir. Duşmana yaklaşmak zevali yaklaşmış ahmakların işidir. Şerrin başı da, dostunun guvenini kazanamamaktır, onu uzaklaştırmak ise, ahmakların işidir, şekavettir. Duşmana yakınlık hilim değildir, ondan sakınarak selamette kalmak hilimdir.
Ele gecen fırsat değerlendirilmeyince kacar ve bunun uzuntusunu en uzun ceken de insanoğlu olur.
İnsanlardan gelecek hastalık, yırtıcı hayvanlardan, zehirli yılanlardan gelecek tehlikeden daha buyuktur, zira olardan sakınmak mumkundur ancak insanlardan gelecek tehlikeden sakınmak asla mumkun değildir.
İnsanları mağlup eden nifaktır, iki yuzluluktur. Buna rağmen, insan kendisine munafıklık yapmayana yer vermez.
Biri kalksa dese ki, tabiatta benzerlik vardır, yuvarlaktır, zira uclar birleşiyor. Bu soz, doğruluktan uzak değildir. Biz de zıtların neticede eşit olduğunu goruyoruz. Adam sevincinden da uzuntusunden de ağlıyor. Aşırı dostlukla aşırı duşmanlık bir yerde birleşiyor. Adam duşmanını araştırır, dostunu da araştırır. Eğer burada sabır ve insaf gosterilmezse aradaki bağlar kopar.
Şunu insafla kabul etmek gerekir ki, bir tabiata mağlup olan biri ne kadar ihtiyatlı davranmak istese yine de tabiatına mağlup olur, o yonuyle yaklaşanların hilesine yenilir.
Bir insanın uzerinde şuphelerin coğalması onu yalancılığa goturur, zira cok yerde ozur beyan etme mecburiyetinde kalacak ve bu durum kendisini zorlayacak, yalan soylemesini kolaylaştıracaktır.
Tabiatında doğruluk olan insanın uzerine en adil şahid kendi yuzudur. Zira o, bir yalan soylediği ya da soylemeyi duşunduğu anda dilinde kekemelik ve sozlerinde tutarsızlık olacak, bir birini bozacaktır.
Doğru sozu geri almanın musibeti, ondan doğacak musibetten buyuktur.
İnsanlar arasında birilerinin ayıplarını en cok dilleriyle buyutmeye calışanlar, onların hatalı işlerini en cok kolaylaştıranlar olacaktır. Bizim bu sozumuzu doğrulayan durum şudur; kadınlı erkekli bir arada ve bir takım basit işlerde calışan insanların gayet rezilce laf atışmaları, duşuk sozlerle bir birlerine kufretmeleridir. Onlar en cirkin sozlerle atışırlar, utanılacak ayıplarla suclanırlar.
İnsanlar dostlarıyla karşılaştıklarında sıkıntılarını atarlar. Gozlerin birbirine bakışması kalbleri ıslah eder. Dostunun duşmanınla goruşmesini yersiz gorme! Aksi halde senden soğuyabilir.
İnsanlara en cok ağır gelen şey, korku, keder, hastalık ve fakirliktir. Bunlar arasında nefse en cok ağır gelen şey dostu kaybetme endişesi ve istenmeyen şeyle karşılaşma korkusudur. Sonra hastalık, sonra korku, sonra fakirliktir. Bunun delili ise, korkuyu gidermek ve emniyeti temin etmek icin malın tamamı harcanabilir, hastalığını gidermek icin malını da, korkuyu da bertaraf edebilir. Sağlığını kazanmak ya da korumak yolunda malının tamamını harcayabilir. Endişeyi gidermek icin korkuyu goze alabilir. Acılar arasında en keskin olanı, belirli bir azada olan acı ve devam eden sancıdır.
Kerem sahibi nefislerin en cok korktuğu şey, ırzlarına gelecek ve dinlerine dokunacak nakışlıktır. Şahsiyetsiz insanlara da en hafif gelen şeydir.
Şiir:
Faziletlerin esası, adalet, anlayış, comertlik ve guctur.
Diğerleri bunlardan murekkeptir.
Kim bunları kazanırsa insanlar icinde baştır.
Bu baş ile de icinde yaşadığı işlerin karışığını acacak, vuzuha kavuşturacaktır.
__________________
Ahlakın Tedavisi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●22 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Ahlakın Tedavisi