FİTNE


‘Fitne’ kelimesinin aslı ‘fetn’dir. ‘Fetn’ sozlukte, altın ve gumuş gibi değerli madenlerin saflığını anlamak icin onları ateşte eritmek demektir.

Fitne, sozlukte, deneme ve sınava tabi tutmak, sınamak, maddi ve manevi sıkıntı, uzuntu, bela ve felaketlerle yoklama gibi anlamlara gelir.

Fitne kelimesi bunlardan başka, kufur, azgınlık, sapıklık, gunah, ayrılık, ic ihtilaf ve kargaşa, kavga, delilik, azap, musibet, aklını celmek, gonlunu calmak, kandırma (iğva), kışkırtma, nifak, ihtilaf, baştan cıkarma, birbirine duşme, cekişme, zulum, baskı, karışıklık ve bir şeye fazla meyletmesi gibi anlamları da vardır.

İnsanın icine aşk ateşi ve aklını celdiği icin kadına, kişinin aklını celip ona azap kazandırdığı icin şeytana, kişiye zarar verdiği icin hırsıza, aynı kokten gelen ‘fettan’ denmiştir.

İnsanın gonlunu celen, hırsını artırıp gunaha surukleyen altın ve gumuşe de ‘iki fettan’ denmiştir.

Aynı kokten gelen ‘meftûn’; aklından zoru olmak anlamından hareketle, deli gibi tutulmak, aşık olmak, cok beğenmek anlamları kazanmıştır. [1]

Fitne, aynı zamanda inanc uğruna uğranılan ağır işkence anlamına da gelmektedir.

Fitne Sayılan Davranışlar


1. Kufur ve Şirk


Kur’an-ı Kerim, “Fitne, (insan) oldurmekten (katil’den) daha buyuk suctur.” demektedir. [2]

İslÂm’a inanmayanların, muslumanların inancına yonelik saldırıları kuşkusuz fitnedir ve savaştan daha tehlikelidir. Kufrun egemenliği, iman, Allah (c.c.)’a kulluk, adalet, huzur ve saadet icin engeldir. Muminler, inkÂrcıların bu cabalarına karşı topluca mucadele vermek zorundadırlar. Burada ‘fitne’ kavramı kişisel sıkıntıya işaret etmekten cıkmakta ve bir iman mucadelesinin sebebi haline gelmektedir.

“Mumin erkekleri ve mumin kadınları fitneye (azaba) uğratıp, sonra da tevbe etmeyenler (var ya); onlar icin Cehennem azabı vardır ve onlar icin ateş azabı vardır.” [3]

Muşriklerin, muslumanları tekrar kendi dinlerine dondurmek icin yaptıkları faaliyetler ve munafıkların iki yuzlu davranışları fitneden başka bir şey değildir. [4]

Kur’an-ı Kerim, Tevhid’den sapmayı, şirke ve kufre duşmeyi fitne kabul etmekte ve bunu katil’den (oldurme) daha kotu saymaktadır. Musluman toplumları bozan, onları saptıran, onları gunaha surukleyen, hatta insanlar arasında kanlı savaşların cıkmasına sebep olan şey fitnedir.

Bu nedenle Kur’an-ı Kerim muminlere ‘din yalnızca Allah (c.c.)’ın oluncaya ve fitne yeryuzunden kalkıncaya kadar fitneye neden olan muşriklerle mucadele etmeyi’ emrediyor. [5]

Muşriklerin ve şeytanın adımlarını izleyenlerin cıkardığı fitneler devam ettiği muddetce dunyada huzurun ve rahatın olması mumkun değildir. Eğer muminler kotuluk odaklarıyla mucadele etmeyi bırakırlarsa, yeryuzunde buyuk fitneler olur, kaos ve bozgun giderek fazlalaşır. [6]

2. Allah’ın Hukumlerinden Yuz Cevirme


Allah (c.c.) insanların uymaları icin genel hukumler ilkeler ve kurallar koymuştur. Bu hukumlere uymamak ve onlardan yuz cevirmek fitnedir.

“O halde gecmiş vahyin mensupları arasında Allah’ın indirdiğine gore hukmet ve onların tutarsız goruşlerine uyma ve onlardan sakın ki Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırmasınlar (fitneye duşurmesinler).” [7]

Peygamber (s.a.v.) de dahil, insanların Allah (c.c.)’ın hukmunden uzaklaştırılmaya calışılması da bir fitne cabasıdır. [8]

3. İşkence ve Zulum


Kur’an-ı Kerim; insanlara yapılan baskı, zulum, işkence, eziyet ve benzeri haksız uygulamaları ‘fitne’ olarak nitelendiriyor. Orneğin, Mekke doneminde Hicret etmek zorunda kalan ilk muslumanlara yapılan zulum, işkence ve baskılar fitnedir. [9]

Kimileri de Allah (c.c.)’ın azabını insanlardan gelebilecek fitneye (eziyet ve sıkıntıya) eş tutarlar. Halbuki bu ikisi arasında benzerlik bile yoktur. [10]

Aziz ve Hamid olan Allah (c.c.)’a inanmış ve O’nun hukumlerine uygun olarak yaşayan, ya da yaşama cabasında olan muslumanlara eziyet edenler, onlara baskı uygulayanlar, ya da onları dinlerinden dondurmeye calışanlar (onları fitneye duşurmeye calışanlar) tıpkı Ashab-ı Uhdûd gibi cehennemlik olurlar. [11]

4. Bela ve Sınama


Fitne aynı zamanda deneme, bel ve sıkıntı anlamına da gelir.

İnsanlardan kimileri gercek bir şekilde değil de iman-kufur sınırındaymış gibi ibadet ederler. Kendisine Allah (c.c.)’tan bir hayır dokunduğunda bununla sevinir. Ancak başına (hikmetin gereği) bir fitne (bel veya deneme) geldiği zaman yuz ustu doner gider. Boyle insanlar dunyayı da ahireti de kaybeder giderler. [12]

Peygamberin cağrısı sıradan bir insanın daveti gibi değildir. O’nun cağrısına uymazlık edilemez, emrine karşı gelinemez.

“..Resûlun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir belÂnın (fitnenin) carpmasından, yahut onlara acı bir azabın uğramasından sakınsınlar.” [13]

Musa (a.s.) kavminin pek coğu Firavun’dan korktukları icin inandıklarını acıkca dile getirememişlerdi. Hz. Musa (a.s.)’nın, '... Allah’a teslim olmuşsanız O’na tevekkul edin.' diyerek onlara cesaret vermesi uzerine:

“Ey Rabbimiz, Allah’a tevekkul ettik, Ey Rabbimiz zalim bir halk ile bizi deneme (fitneye duşurme)” dediler. [14]

5. Karışıklık ve Kargaşa


Fitne, ortalığı karıştırmak, insanları birbirine duşurmek, onları birbirine karşı kışkırtmak, aralarını acmak, kuşku uyandırmak, kargaşaya ve anlaşmazlıklara sebep olmak gibi anlamalara da gelir. Turkce’de yaygın olarak bu anlamlarda kullanılır.

Kuran’da ‘fitne cıkarmak, fitne yaymak’ daha cok munafıkların ozelliği olarak gecmektedir. [15]

Din bilgini ve gorevlilerinin, halkın anlayamayacağı şeyleri soylemeleri ve yazmaları da fitneye sebep olabilir. Herkesin anlayabileceği duzeyde konuları anlatmalıdır. Muslumanlara yapamayacakları ibadetleri yapmalarını emretmemelidir. İyilikleri insanlara anlatırken de, kotuluklerden sakındırırken de fitne cıkarmamaya calışmalıdır. Muslumanın yalnızca kendisine maddi zararı dokunacak şekilde iyiliği emretme ve kotulukten sakındırma hizmeti yapması caizdir. Sonuclarına sabredemeyecekse, bunu da yapmamalıdır.

Farzların yapılmasını, haramlardan sakınılmasını emretmek, farz-ı kifÂyedir. Sunnetlerin yapılmasını emretmek ve mekruhlardan sakındırmak da sunnettir. Haram işlemekte olan insan, fiili mudahele yapılarak el ile men edilmemelidir. Cunku o insan harama başlamıştır ve el ile yapılacak mudÂhele karşı mudÂheleyi getirebilir. Bu da, cekişmeye ve belki kavgaya da sebebiyet verebilir. Guzel soz ile engellenmelidir. Yani işlediği haramın kotuluğu ve zararları anlatılmalıdır. Haram işlemeye hazırlanan kimse el ile engellenebilir. Cunku henuz o harama başlamamıştır. Gerek el ile ve gerekse soz ile men edilirken, fitne ve zarar cıkarmamak gerekir. Yasaklamanın onceden yararlı olacağını bilmek gerekir. İyiliğe yonlendirme ve teşvik ile kotulukten sakındırma hizmeti bir toplumda terk edilirse, orada dualar kabul olmaz, hayır ve bereket kalmaz. Cihad ibadetinde ve zor işlerde başarı sağlanamaz.

Gizli işlenen gunah yalnızca işleyene zarar verir. Fakat gunahlar acık işlenirse bunu toplum bireylerinin hepsine zararı dokunur. İşlenen gunahlar yaygınlaşır ve normal fiiller haline gelir. Bir insanın birisini kotulemesi ile onu kotu kabul etmemelidir. Cunku kotuleyen insanla diğeri arasında ozel bir anlaşmazlık olabilir. Bundan dolayı o insan hakkında yanlış kanaat sahibi olma ihtimali vardır. İnsanlar hakkında hukum verirken temkinli olmak gerekir.

Zalim olan devlet adamlarına soz ile iyiliği tavsiye etmek, onları kotulukten sakındırmak, cihadın en kıymetlisidir. Oğut vermeye gucu yetmezse yapılan zulum ve haksızlıkları kalp ile reddetmek de cihad olur. Devlet adamları el ile, ilim adamları soz ile ve diğer muslumanlar da kalp ile iyiliği emir ve kotulukten sakındırma hizmeti yaparlar. İyiliği emretme ve kotulukten sakındırma hizmeti, yalnızca Allah (c.c.) rızası icin yapılmalı ve soylediklerinin kaynaklarını iyi bilmelidir.

Sozunun yararı olmayacağını ve fitne cıkmayacağını bilirse, bu durumda iyiliği emretme ve kotulukten sakındırma hizmeti vacip değil mustehap olur. Sozunun yararlı olacağını ancak fitneye sebep olabileceğini bilirse bu durumda yine vacip olmaz. Fitne, dovulmek gibi bir kucuk bir zarar ise mustehap olur. Fitne buyuk ve tehlikeli ise, iyiliği emretme ve kotulukten sakındırma haram olur. Bu hizmeti yumuşak tavırla ve guzel sozlerle yapmak gerekir. Sertlik, fitneye sebep olabilir. Muslumanlara ve musluman idaresindeki gayri muslimlere karşı, silÂh ile işaret etmemeli, bunlara da, zulum ve işkence yapmamalıdır.

6. Dunya Nimetleri


Allah’ın (c.c.) insanlara verdiği hem iyilikler, hem de kotulukler birer deneme (fitne) aracıdır. [16]

İnsan nimetlere karşı şukurle ; zorluk, darlık, belalara karşı sabırla denenir. Fakat insan coğu zaman yararlandığı nimetlere karşı nankorluk yapar. Ustesinden gelemeyeceği bir sıkıntıyla karşılaşınca hemen Rabbine yalvarır. Geniş bir nimete, mala ve zenginliğe kavuşunca da kibirlenir, malını kendi bilgisi ve deneyimleri ile elde ettiğini zanneder.

Boyle bir tavra karşı Kur’an şu acıklamayı yapıyor:
“Hayır... o bir fitnedir (imtihandır), fakat cokları bunu bilmiyorlar.” [17]

Rabbimizin dunya nimetlerini ve dunyaya ait butun goz kamaştırıcı guzelliklerin insanların hizmetine sunması, bir deneme sebebidir. Ancak inanan kişi bu gecici guzelliklere ve zenginliklere aldanmamalıdır. Cunku Allah (c.c.)’ın katında olan bu guzellikler, ya da iman edip salih amel işleyen kulları icin hazırladıkları daha cok ve daha kalıcıdır. [18]

Dunya nimetlerinin fitne-deneme olarak nitelendirilmesi insan icin eğitici bir hatırlatmadır. O, insanın ic kuvvetlerini geliştirir, dikkatini kesinleştirir, yaşadığı gerceklerin boyutlarını kavramasına yardımcı olmak uzere onu uyarır. Kur’an-ı Kerim, varlığı ayetler (ibret ve işaretler) olarak değerlendirir ve nimetleri bile bu anlamda fitne olarak nitelendirir.

7. Mal ve Cocuk


İnsana emanet olarak verilen mallar ve cocuklar da onlar icin bir fitnedir, deneme ve sınama aracıdır. Mala ve cocuğa olan tutku ve aşırı ilgi kişiyi Allah yolundan, O’na olan kulluktan alıkoyabilir. İnsan, mal ve dunyalıklar peşinde koşarken Rabbine karşı gorevlerini unutabilir. Hatta malla şımarabilir, kibirlenir ve haddi aşabilir. Malın helÂlından kazanılması ve yine helÂl yollarda harcanması, mal uzerinde hakkı olanların haklarının verilmesi İslÂm’ın getirdiği olculerdir. Bu acıdan mal insan icin denemedir. Cocuk sahibi olmak, onları fıtratlarına uygun olarak terbiye etmek, onları Salih insan olarak yetiştirmek kişinin gorevidir.

Mala ve cocuklara karşı olan tutku, onları ve aileyi koruma ve kollama duygusu insanı bazen adaletten uzaklaştırabilir, haddi aşıp haksızlık yapmaya surukleyebilir. Boyle yapmak da ilÂhi olculerden sapma sonucunu doğurur. Bu da insan icin birer fitnedir.

“Ey iman edenler! Mallarınız ve cocuklarınız birer fitnedir (imtihandır). Allah‘a gelince; buyuk mukÂfat O’nun yanındadır.” [19]

Fitnenin Ortaya Cıkışı ve Zararları


Peygamberimiz (s.a.v.) kendinden sonra meydana gelecek ve Musluman toplumun dirlik ve duzenliğini bozacak ceşitli fitnelerden ummetini sakındırmıştır. Bu fitnelerin ozelliklerini de sayarak bunları ummetine tanıtmıştır.

Ummetin birliğini bozan faaliyetler, fırka fırka olmalar, dinî ve siyasî cekişmeler, Muslumanlar arasında cıkan bağy (azgınlık) gibi olaylar, İslÂm uğruna calışma gayretinin azalması, zalim yoneticilerle mucadele edilmesi gerekirken onlara dalkavukluk yapılması, din bağının zayıflaması, dinden donmelerin artması birer fitnedir. Fitne zamanında bereket azalır, Salih ameller az yapılır, ac gozluluk artar, cıkar ve kan davaları surup gider, dinî konularda cahillik yaygınlaşır, can ve mal guvenliği kalmaz. İnsanlar arasındaki guven kaybolur, hak ve hukuka riayet edilmez. Hatta olduren nicin oldurduğunu, olen de nicin olduğunu bilmeyecek kadar her şey birbirine karışır. Haklı haksız belli olmaz, anarşi, kaos, huzursuzluk ve emniyetsizlik alıp başını gider.

Boyle bir fitne ortamında muminlere duşen, fitnelere karışmadan gucu yetiyorsa fitneyi onlemeye calışmak, yetmiyorsa bir kenara cekilip muminlerin hayrına dua etmek, ya da fitneyi ve fitneye bulaşma tehlikesi olan işleri terk etmektir.

Ebu Musa el-Eş’arî’nin rivayetine gore Peygamberimiz (s.a.v.) şoyle buyurdu:
“Kıyametten hemen once karanlık gecenin parcaları gibi fitneler meydana gelecek. Kişi o fitnelerde mumin olarak sabaha erer, akşama kÂfir olur; mumin olarak akşama erer, sabaha kÂfir cıkar. O fitne zamanında oturan ayakta durandan, ayaktaki yuruyenden, yuruyen koşandan hayırlıdır. Oyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerini parcalayın, kılıclarınızı da taşa vurun. Sizden birinizin evine girerlerse Hz. Âdem’in iki oğlundan hayırlısı olsun.” [20]

Fitneler karşısında dili tutmak (zamanımızda kalemi de tutmak), fitnelerden razı olmamak, fitneye duşenler arasında uzlaştırıcı olmaya calışmak, kendi yandaşına değil hak ve adalete destek olmak en iyisidir.

Muminler fitne ortamını Peygamberimiz (s.a.v.)’in acıklamalarından hareketle tanırlar ve olabildiğince kendilerini bu zararlı fitnelerden korumaya calışırlar.

Fitneler kimi zaman yavaş yavaş ortaya cıkar. Boyle durumlarda insan bunun farkına varmayabilir. Bir yere fitne girince de orasını kolay kolay terk etmez. İyi duşunmedikleri ve iyi hesap etmedikleri icin fitneye karışanlar, pek cok zarara uğrarlar ve coğu zaman fitne icinde olduklarını bile duşunmezler.

Fitneler bazen de dinde grup grup (fırka fırka) olmak yuzunden de cıkabilir. Herkes kendi goruşunu en doğru kabul eder, başkalarını batılda, yanlışta ve sapıklıkta gorurse Musluman cemaat arasına fitne girmiş demektir. Bunun sebebi kimilerinin grubunu veya cemaatini, o gruba ait goruş ve prensipleri Din’in onune koymasıdır. Bu hataya duşenler bundan sonra başkalarına ‘oteki’ gozuyle bakmaya başlarlar. Bu yanlış bakış acısından da anlaşmazlıklar, fitneler ve kavgalar doğar. Bundan dolayı hic kimse bağlı bulunduğu grubu, cemaati, hizbi Din’in ilkelerinin onune koymamalıdır.

Fitne zamanında yalan artar, ilmin getirdiği olculer dinlenilmez, gercekler bir işe yaramaz. İlim ve gercekler cok rahatlıkla istismar edilir, hatta fitneyi arttırıcı bir şekilde kullanılır. Herkes kendi goruşunu doğru kabul eder ve onu gozu kara bir şekilde savunur. Fitneye bulaşanlar icin din ve onun hukumleri sozde kalır. Kişilere ve gruplara bilgisizlik yon verir, akl-ı selimden cok arzulara uyulur. Fitneye duşenlerin hedefleri belli değildir. Kor kuyuya taş atanlar gibidirler. Fitne zamanında dinî hukumler ile fitneye yon veren gucler arasında derin bir ucurum meydana gelir. Onlar, insanlara dinin emir ve yasaklarının zor olduğunu aşılarlar. Dinden donmeyi teşvik ederler ve bunun alt yapısını hazırlarlar. İnsanlar zengin olsa bile Allah (c.c.) yolunda harcama ahlÂkı azalır. Asaletli ve yuce karakterli insanların sozu dinlenmez. Meydan ilkesiz ve kotu kimselere kalır. İnsani değerlere hucum edilir, haysiyetlere dokunulur, belki canlara
bile kıyılır.

Boyle bir ortamda hak ve adaletten yana olanlar, şeref ve haysiyetine değer verenler ile İslÂm’a gonul verenler, olumun yaşamaktan daha hayırlı olduğunu duşunurler.

İnsanların karşılaştıkları butun guclukler ve ellerinde bulunan butun nimetler ve imkanlar birer fitne-deneme sebebidir. Gunumuzde, eskiye oranla insanların ellerinde daha fazla imkan ve eşya var, daha fazla nimetlere sahipler. Eskiden karşılaşılan pek cok zorluklar ve darlıklar giderek azaldı. İşte butun bu imkanlar ve nimetler birer fitne-imtihan’dır.

Bazı Muslumanların karşılaştıkları baskılar, işkenceler, zulumler, haksızlıklar birer fitnedir. Onurlu muminlerin zalimlerle mucadele zorunda kalmaları kendileri hakkında bir fitnedir, sınav sebebidir. Ozellikle modern toplumlarda ortaya cıkan ve giderek butun dunyaya yayılan; şirk, ilhad, ahlÂksızlık, sapıklık, sapmalar, isyan ve gunah ruzgÂrları birer fitnedir.

Musluman nesillerin karşı karşıya kaldığı inkÂrcılık, dunyalıklara aşırı derece bağlanma, Din’in emirleri karşısındaki duyarsızlıklar birer fitnedir. Muslumanların bolunmuşluğu, fırka fırka olmaları, aralarındaki cekişmeler birer fitnedir.

Fitne Hastalığından Kurtuluş Yolu


Her bir Musluman; icinde bulunduğu şartlara, elindeki nimetlere ve karşılaştığı gucluklere gore fitneye uğratılmakta, denemeye tabi tutulmaktadır.

Muslumana duşen, varlık tablosundaki Âyetlerden, oluşlardan ve karşılaştığı denemelerden ibret alması, Allah (c.c.)’tan gelen fitneyi kazanmaya calışması ve bizzat kendisinin fitnelere sebep olmamasıdır.

Kur’an-ı Kerim şoyle buyuruyor:
“Ey muminler! Oyle bir fitneden sakının ki, o, sizden yalnızca zulmedenlere dokunmaz. Bilin ki gercekten Allah, (ceza ile) sonuclandırması pek şiddetli olandır.” [21]

Karşılaşılan olaylardan hangisinin fitne olduğu hangisinin olmadığı konusunda Musluman cok dikkatli olmalıdır. Cunku bircok olaylar insana değişik şekillerde ve kılıflarda sunulmakta ve insan cok kolay bir şekilde yanıltılmaktadır.

Fitnenin nereden geldiği ve nasıl uzaklaştırılacağı noktada muslumanın firaseti, basireti, fetaneti, ilmi, sabrı ve diğer guzel ahlÂk esasları birlikte devreye girecek ve onun yolunu aydınlatarak cozumunu bulacak ve vahdetten ayrılmayacaktır..


[1] İslÂm’ın Temel Kavramları, H. K. Ece.
[2] Bakara sûresi, 2/191.
[3] Burûc sûresi, 85/10.
[4] Tevbe sûresi, 9/47-48.
[5] Bakara sûresi, 2/193.
[6] Enfal sûresi, 8/73.
[7] Maide sûresi, 5/49.
[8] İsra sûresi, 17/73-74.
[9] Nahl sûresi, 16/110.
[10] Ankebut sûresi, 29/10.
[11] Burûc sûresi, 85/4-10.
[12] Hac sûresi, 22/11.
[13] Nur sûresi, 24/63.
[14] Yunus sûresi, 10/85.
[15] Nisa sûresi, 4/91.
16 Enbiya sûresi, 21/35.
17Zumer sûresi, 39/49.
[18] Taha sûresi, 20/131.
[19] Enfal sûresi, 8/28; Teğabun sûresi, 64/14-15.
[20] Ebu Davud, Fiten, 30; Tirmizi, Fiten, 30.
[21] Enfal sûresi, 8/25.


Kaynak

__________________