OMER B. HATTAB (r.a)

İkinci Raşid Halife. İslÂmı yeryuzune yerleştirip, hakim kılmak icin Resulullah (s.a.s)'ın verdiği tevhidî mucadelede ona en yakın olan sahabilerden biri. Hz. Omer (r.a), Fil Olayından on uc sene sonra Mekke'de doğmuştur. Kendisinden nakledilen bir rivayete gore o, Buyuk Ficar savaşından dort yıl sonra dunyaya gelmiştir (İbnul-Esîr, Usdul-ĞÂbe, Kahire 1970, IV,146). Babası, Hattab b. Nufeyl olup, nesebi Ka'b'da Resulullah (s.a.s) ile birleşmektedir. Kureyş'in Adiy boyuna mensup olup, annesi, Ebu Cehil'in kardeşi veya amcasının kızı olan Hanteme'dir (bk. a.g.e., 145).

Kaynaklar Hz. Omer (r.a)'in musluman olmadan onceki hayatı hakkında fazlaca bir şey soylemezler. Ancak kucukluğunde, babasına ait surulere cobanlık ettiği, sonra da ticarete başladığı bilinmektedir. O, Suriye taraflarına giden ticaret kervanlarına iştirak etmekteydi (H. İbrahim Hasan, Tarihul-İslÂm, Mısır 1979, I, 210). Cahiliyye doneminde Mekke eşrafı arasında yer almakta olup, Mekke şehir devletinin sifare (elcilik) gorevi onun elindeydi. Bir savaş cıkması durumunda karşı tarafa elci olarak Omer gonderilir ve donuşunde onun verdiği bilgi ve goruşlere gore hareket edilirdi. Ayrıca kabileler arasında cıkan anlaşmazlıkların cozumunde etkin rol alır ve verdiği kararlar bağlayıcılık vasfı taşırdı (Suyûtî, Tarihul-HulefÂ, Beyrut 1986, 123; Usdul-ĞÂbe, IV, 146).

Hz. Omer, sert bir mizaca sahip olup, İslÂma karşı aşırı tepki gosterenlerin arasında yer almaktaydı. Sonunda o, dedelerinin dinini inkÂr eden ve tapındıkları putlara hakaret ederek insanları onlardan yuz cevirmeğe cağıran Muhammed (s.a.s)'ı oldurmeye karar vermişti. Kılıcını kuşanarak, Peygamberi oldurmek icin harekete gecmiş, ancak olayın gelişim şekli onun muslumanların arasına katılması sonucunu doğurmuştu. Tarihcilerin ittifakla naklettikleri rivayete gore, Omer (r.a)'in musluman oluşu şoyle gercekleşmişti: Omer, Resulullah (s.a.s)'ı oldurmek icin onun bulunduğu yere doğru giderken, yolda Nuaym b. Abdullah ile karşılaştı. Nuaym ona, boyle ofkeli nereye gittiğini sorduğunda o, Muhammed (s.a.s)'i oldurmeye gittiğini soylemişti. Nuaym, Omer'in ne yapmak istediğini oğrenince ona, kızkardeşi ve eniştesinin yeni dine girmiş olduğunu soyledi ve once kendi ailesi ile uğraşması gerektiğini bildirdi. Bunu oğrenen Omer (r.a), ofkeyle eniştesinin evine yoneldi. Kapıya geldiğinde icerde Kur'an okunmaktaydı. Kapıyı calınca, icerdekiler okumayı kesip, Kur'an sayfalarını sakladılar. İceri giren Omer (r.a), eniştesini dovmeye başlamış, araya giren kızkardeşinin aldığı darbeden dolayı burnu kanamıştı. Kızkardeşinin ona, ne yaparsa yapsın dinlerinden donmeyeceklerini soyleyerek kararlılığını bildirmesi uzerine, ona karşı merhamet duyguları kabarmaya başlamış ve okudukları şeyleri gormek istediğini soylemişti. Kendisine verilen sahifelerden Kur'an ayetlerini okuyan Omer (r.a), hemen orada imÂn etti ve Resulullah (s.a.s)'ın nerede olduğunu sordu. O sıralarda muslumanlar, Safa tepesinin yanında bulunan Erkam (r.a)'ın evinde gizlice toplanıp ibadet ediyorlardı. Resulullah (s.a.s)'ın Daru'l-Erkam'da olduğunu oğrenen Omer (r.a), doğruca oraya gitti. Kapıyı caldığında gelenin Omer olduğunu oğrenen sahabiler endişelenmeye başladılar. Zira Omer silahlarını kuşanmış olduğu halde kapının onunde duruyordu. Hz. Hamza: "Bu Omer'dir. İyi bir niyetle geldiyse mesele yok. Eğer kotu bir duşuncesi varsa, onu oldurmek bizim icin kolaydır" diyerek kapıyı actırdı. Resulullah (s.a.s), Omer (r.a)'ın iki yakasını tutarak;

"Musluman ol ya İbn Hattab! Allahım ona hidayet ver!" dediğinde, Omer (r.a), hemen Kelime-i Şehadet getirerek imÂn ettiğini acıkladı (İbn Sa'd, Tabakatu'l Kubra, II, 268-269; Usdul-ĞÂbe, IV, 148-149; Suyûtî, Tarihu'l-Hulefa, Beyrut 1986, 124 vd.).

Rivayetlere gore Omer (r.a)'ın musluman oluşu, Resulullah (s.a.s)'ın yapmış olduğu; Allahım! İslÂmı Omer b. el-Hattab veya Amr b. Hişam (Ebû Cehil) ile yucelt" şeklinde bir duanın sonucu olarak gercekleşmişti (İbnul-Hacer el-AskalÂnî, el-İsÂbe fi Temyîzi's-SahÂbe, Bağdat t.y., II, 518; İbn Sa'd, aynı yer; Suyûtî, a.g.e., 125).

Omer (r.a), risaletin altıncı yılında musluman olmuştur. O, iman edenlerin arasına katıldığı zaman muslumanların sayısı yetmiş seksen kişi kadardı (İbn Sa'd, aynı yer).

Mekkeli muşriklerin, gosterdiği zorbaca tepkiden dolayı muslumanlar, Beytullah'a gidip namaz kılamıyor ve ancak gizlice bir araya gelebiliyorlardı. Omer (r.a) musluman olunca doğruca Beytullah'ın yanına gitti ve musluman olduğunu haykırdı. Orada bulunanlar şiddetli tepki gosterdi. Ancak o, muşriklere karşı savaşını surdurerek onların, muslumanlara gosterdiği muhalefeti kırdı ve bir avuc muslumanla birlikte herkesin gozu onunde Beytullah'ta namaza durdu. Onun bu şekilde saflarına katılması muslumanlara buyuk bir moral desteği sağlamıştı. Abdullah İbn Mes'ud'un; "Omer'in musluman oluşu bir fetihti" (Usdul-ĞÂbe, IV,151; İbn Sa'd, a.g.e., III, 270) sozu bunu acıkca ortaya koymaktadır. Taberî'nin İbn Abbas'tan tahric ettiği bir hadise gore, muslumanlığını ilk ilÂn eden kimse Hz. Omer (r.a) olmuştur (Suyûtî, a.g.e.,129). Omer (r.a) benliğini kuşatan imanın verdiği heyecanla, kufre karşı acık ve net bir şekilde, hic bir tehdide aldırış etmeden mucadele ediyordu. Muşrikler, şecaat ve kararlılığını eskiden beri bildikleri icin ona sataşmaya cesaret edemiyorlardı.

Musluman olduktan sonra surekli Resulullah (s.a.s)'ın yanında bulunmuş, onu korumak icin elinden gelen gayreti gostermiştir.

O, imÂn ettikten sonra muşriklere karşı cok sert davranmış ve dinini her ortamda, kimseden cekinmeden herkese meydan okuyarak savunmuştur. İslÂm tebliğinin yeni bir veche kazanması icin Medine'ye hicret emrolunduğu zaman muslumanlar Mekke'den gizlice Medine'ye goc etmeye başladıklarında, Hz. Omer, gizlenme ihtiyacı duymamıştı. Omer (r.a), beraberinde yirmi arkadaşı olduğu halde Medine'ye doğru yola cıkmıştı. Hz. Ali (r.a) onun hicretini şu şekilde anlatmaktadır: "Omer'den başka gizlenmeden hicret eden hic bir kimseyi bilmiyorum. O, hicrete hazırlandığında kılıcını kuşandı, yayını omuzuna taktı, eline oklarını aldı ve KÂ'be'ye gitti. Kureyş'in ileri gelenleri KÂ'be'nin avlusunda oturmakta idiler. O, KÂ'be'yi yedi defa tavaf ettikten sonra, MakÂm-ı İbrahim'de iki rek'at namaz kıldı. Halka halka oturan muşrikleri tek tek dolaştı ve onlara; "Yuzler pisleşti. Kim anasını evladsız, cocuklarını yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa şu vadide beni takip etsin" dedi. Onlardan hic biri onu engellemeye cesaret edemedi (Suyûtî, a.g.e., 130). Bunun icindir ki İbn Mes'ud;

"Onun hicreti bir zaferdi" (İbn Sa'd, aynı yer; Usdul-ĞÂbe, IV, 153) demektedir.

Omer (r.a), Medine donemi boyunca İslamın yucelişini etkileyen butun olaylara aktif olarak iştirak etmiştir. Resulullah (s.a.s)'ın onemli kararlar alacağı zaman goruşlerine başvurduğu kimselerin başında Omer (r.a) gelir. Onun ileri surduğu goruşler o kadar isabetliydi ki; bazı ayetler onun daha once işaret ettiğine uygun olarak nazil oluyordu. Resulullah (s.a.s) onun bu durumunu şu sozuyle ifade etmekteydi: "Allah, hakkı Omer'in dili ve kalbi uzere kıldı" (Usdul-ĞÂbe, IV, 151).

Omer (r.a), Bedir, Uhud, Hendek, Hayber vb. gazvelerin hepsine ve cok sayıda seriyyeye katılmış, bunların bansında komutan olarak gorev yapmıştır. Bunlardan biri Hicretin yedinci yılında Havazinliler'e karşı gonderilen seriyyedir.

Omer (r.a), butun meselelere karşı net ve tavizsiz tavır koymakla tanınır. Onun kufre karşı duşmanlığı; muşriklerin, İslÂma karşı olan saldırılarını hazmedememe konusundaki hassasiyeti; bazı kararlara şiddetle karşı cıkmasına sebep olmuştur. Hudeybiye'de yapılan anlaşmanın muşrikler lehine gorunen maddelerine karşı cıkışı bunlardan biridir. Ancak o, Resulun, Allah TeÂlÂ'nın gosterdiği doğrultuda hareket etmekten başka bir şey yapmadığı uyarısı karşısında, hemen kendini toparlamış ve olayın ic gerceğini kavramıştı.

Resulullah (s.a.s)'ın vefatının hemen peşinden ortaya cıkan karışıklığın Hz. Ebû Bekir'in halife secilmesiyle yok edilmesinde Hz. Omer buyuk rol oynamıştır. Hz. Ebû Bekir'in kısa halifelik doneminde en buyuk yardımcısı Omer (r.a) olmuştur.

Hz. Ebû Bekir (r.a) vefat edeceğini anladığında, Hz. Omer'i kendisine halef tayin etmeyi duşunmuş ve bu duşuncesini acıklayarak bazı sahabilerle istişarelerde bulunmuştu. Herkes Omer (r.a)'ın fazilet ve ustunluğunu kabul etmekle beraber, onu bu iş icin biraz sert mizaclı buluyorlardı. Hatta Talha (r.a) ve diğer bazı sahabiler ona; "Rabbin seni Omer'i hafife tayin ettiğinden dolayı sorgularsa ona ne cevap vereceksin? Bilirsin ki Omer oldukca sert bir kimsedir" demişlerdi. Hz. Ebû Bekir onlara; "Derim ki: Allahım! Kullarının en iyisini onlara halife yaptım" karşılığını vermişti. Sonra da Hz. Osman'ı cağırarak bir kÂğıda Hz. Omer'i halife tayin ettiğini yazdırdı. KÂğıt katlanıp muhurlendikten sonra, Hz. Osman dışarı cıkarak insanlardan kÂğıtta yazılı olan kimseye bey'at edilmesini istedi. Oradakilerin bey'at etmesiyle Hz. Omer'in II. Raşid halife olarak iş başına gelişi gercekleşmiş oldu (Usdu'l-ĞÂbe, IV,168-199; İbn Sad, a.g.e., III, 274 vd.; Suyûtî a.g.e., 92-94).

Hz. Omer Doneminde İslam Devleti ve Fetihler

Resulullah (s.a.s)'ın sağlığında Arap yarımadası İslÂmın hakimiyetine boyun eğdirilmiş ve insanlar boluk boluk ihtida ederek muslumanlarla butunleşmişlerdi.

Bunun peşinden Resulullah (s.a.s), İslam tebliğinin insanlara ulaştırılmasının onunde bir set teşkil eden, muşrik zalim guclerden biri olan Bizans imparatorluğuna karşı askerî seferleri başlatmıştı. Ebû Bekir (r.a), Resulullah (s.a.s)'ın vefatından hemen sonra ortaya cıkan Ridde hareketlerini bastırdıktan sonra, Bizans hakimiyetindeki topraklara askerî akınlar başlatmış, ote taraftan cağın despot devletlerinden ikincisi olan İran imparatorluğuna karşı da askerî faaliyetlere girişmişti. Hz. Omer (r.a)'in uzerine duşen, bu siyaseti devam ettirmekten ibaretti. Hz. Omer bir taraftan Suriye'nin fethinin tamamlanması icin gayret gosterirken, ote taraftan İran cephesinde netice almak icin ordular sevkediyordu. Kadisiye savaşıyla İran ordusu hezimete uğratılmış ve KisrÂ, saraylarını İslam ordusuna terk ederek doğuya kacmak zorunda kalmıştı. Peşpeşe gonderilen ordularla İranın bazı bolgeleri savaş ile, bazı bolgeleri de sulh yoluyla İslam'ın hakimiyetine boyun eğdirilmişti. Kuzeye yonelen Muğîre b. Şu'be, Azerbaycanı sulh yoluyla ele gecirmişti. Ermenistan bolgesi fethedilen yerler arasındaydı.

Suriye'nin fethi tamamlandıktan sonra bu bolgedeki askerî harekÂt batıya doğru kaydırıldı. Etraftaki şehir ve kasabalar fethedildikten sonra Kudus kuşatma altına alındı. Şehirdeki hristiyanlar bir sure direndilerse de sonunda barış istemek zorunda kaldılar. Ancak, komutanlardan cekindikleri icin şart olarak şehri bizzat halifeye teslim etmek istediklerini bildirmişlerdi. Durum Ebu Ubeyde tarafından bir mektupla Hz. Omer (r.a)'a bildirildi. Hz. Omer (r.a) Ashabın ileri gelenleriyle istişare ettikten sonra, Medine'den komutanlarıyla buluşmayı kararlaştırdığı Cabiye'ye doğru yola cıktı. Cabiye'de yapılan bir anlaşmadan sonra Hz. Omer, bizzat Kudus'e kadar giderek şehri teslim aldı (H.16-M. 637). Hz. Omer (r.a) kısa bir muddet Kudus'te kaldıktan sonra Medine'ye geri dondu.

Bu arada İran cephesinde durumlar karışmaya başlamıştı. Hz. Omer, bolgede bulunan orduları takviye ederek İran meselesini kesin bir sonuca bağlamaya karar verdi. Hicri 21 yılında başlayan ve surekli takviye edilen akınlarla Azerbaycan ve Ermenistan da dahil olmak uzere, Horasan'a kadar butun İran toprakları İslam devletinin sınırları icine alınmış ve Fars cephesinde askerî harekÂtlar tamamlanmıştı.

Ote taraftan Amr b. el-As, hazırlayıp uygulamaya koyduğu harekÂt planıyla Mısır'ı fethetmeyi başarmış, muslumanları Mısır'dan geri puskurtmek icin İskenderiyede hazırlıklara girişen Bizanslıların uzerine yuruyerek burayı ele gecirmişti (H. 21). Boylece Suriye'den sonra, Mısır'da da Bizans'ın hakimiyetine son verilmiş oluyordu (Şibli Numanî, Butun yonleriyle Hz. Omer ve Devlet İdaresi, Terc. Talip Yasar Alp, İstanbul t.y., I, 285-286).

İslam ordularının fethettiği bolgelerdeki halk, muslumanlardan gordukleri musamaha ve Âdil davranışlardan etkilenerek kitleler halinde İslÂma giriyorlardı. Asırlarca Bizans ve İran devletlerinin zulmu altında ezilen, horlanan topluluklar İslÂmın kuşatıcı merhameti ile yuz yuze geldiklerinde musluman olmakta tereddut gostermiyorlardı. Kendi dinlerinden donmek istemeyenler ise hic bir baskıya maruz kalmadıkları gibi, geniş bir inanc hurriyetine kavuşuyorlardı.

Hz. Omer, bir taraftan İslÂmın insanlığa tebliğinin onundeki engelleri kaldırmak icin ordular sevkederken, ote taraftan da henuz muesseselerine kavuşmamış bulunan devleti teşkilatlandırmaya calışıyordu.

Hz. Omer'den once, orduya katılan askerler ve bunlara dağıtılan paralar belirli defterlere yazılıp kayıt altına alınmazdı. Bu durum normal olarak bazı karışıklıkların cıkmasına sebep olur, gelir ve giderlerin hesabı yapılamazdı. İlk zamanlar buna pek ihtiyac da yoktu. Ancak devletin sınırları genişlemiş ve bu geniş coğrafya icerisinde devletin etkinliğini sağlayabilmek icin idarî duzenlemeler yapılması zarureti doğmuştu. O, ilk olarak askerlerin kayıtlarının tutulduğu ve fey ve ganimet gelirlerinin dağıtımının kaydedildiği "divan" teşkilatını kurdu.

Ayrıca, Suriye ve Irak'ta bulunan divanlar varlıklarını korumuşlardır. Bunlar vergilerin toplanması ile alakalı calışmaları yurutmekteydiler. Suriye ve Irak'taki divanlar her ne kadar İran ve Bizans malî teşkilatından kalma idiyse de, onun Medine'de tesis ettiği divan hicbir yabancı tesir soz konusu olmaksızın, ortaya cıkan ihtiyacları karşılamak icin kurulmuştur.

Hz. Omer, feyden elde edilen gelirlerden verdiği atıyyeleri bir gruplandırmaya tabi tutmuştur.

Hz. Omer, yargı (kaza) işlerini bir duzene koymak icin valilerden ayrı ve bağımsız calışan kadılar tayin eden ilk kimsedir. O, Kufe'ye, Şureyh b. el-Haris'i, Mısır'a da Kays b. Ebil-As es-Sehmî'yi kadı tayin etmiştir. Onun Medine'deki kadısı Ebû Derda (r.a)'dır. Bu donemin tanınmış kadılarından birisi de Ebu Mûsa el-Eşari'dir. Hz. Omer, tayin ettiği kadılara, gorevlerini ne şekilde ifa etmeleri gerektiğine dair talimatlar verir ve onların bu cerceve dışına cıkmamalarını tenbihlerdi (Mustafa Fayda, Doğuştan Gunumuze Buyuk İslÂm Tarihi, İstanbul 1986, II, 176-177).

Hz. Omer (r.a)'ın, uzerinde titizlikle durduğu ve asla musamaha gostermediği en onemli konu adÂlet meselesiydi. O, mevki, rutbe, soyluluk vb. hicbir ayırım gozetmeden hakların sahiplerine verilmesi icin cok şiddetli davranmıştır. Bu konuda onun yanında bir kole ile efendisi arasında bir fark yoktur.

O, her tarafta adÂletin eksiksiz yerine getirilmesi, muhtac ve yoksul kimselerin gozetilmesi icin ulkenin en ucra koşelerindeki durumlardan zamanında haberdar olmak icin imkÂn oluşturmaya calıştı. O, muhtac kimseler konusunda din ayırımı gozetmemiş, hristiyan ve yahudilerden olan yoksullara da yardımlarda bulunmuştur.

Devletin temel gorevlerinden birisi ilmin insanlara ulaştırılmasıdır. Hz. Omer, fethedilen bolgelerde okullar acmış, buralara muderrisler tayin etmiş ve Kur'an-ı Kerim'i okumak ve onunla amel edebilmek icin gerekli olan eğitimin verilmesini sağlama yolunda gayret sarfetmiştir. İslÂm'ın, musluman olan insanlara oğretilmesi ve tebliğ calışmalarının yurutulmesi icin sahabîlerden ve diğer Âlimlerden istifade etmiş ve onları değişik bolgelerde gorevlendirmiştir. Kur'an, Hadis ve Fıkıh oğretimi ile uğraşan bu Âlimlere buyuk meblağlar tutan maaşlar bağlamıştır. Hz. Omer, devletin her tarafında camiler inşa ettirmişti. Onun zamanında dort bin tane cami yapılmış olduğu rivayet edilmektedir (Ahmed en-Nedvi, Asrı Saadet, Terc. Ali Genceli, İstanbul 1985, I, 317).

İlk defa bir takvimin kullanılmasına Hz. Omer zamanında ihtiyac duyulmuş ve boylece Hicret esas alınarak oluşturulan takvimle devlet işlerinde tarihleme acısından ortaya cıkan problemler ortadan kaldırılmıştır (H. 16).

İslÂm devleti, bağımsız bir devlet olmasına ve cok geniş bir coğrafî sahayı kaplayan ekonomik faaliyetlerin yurutulmesine rağmen, kullanılan paralar yabancı kaynaklıydı. Irak ve İran bolgelerinde Fars dirhemleri; Suriye ve Mısır taraflarında da Bizans dinarları tedavulde bulunmaktaydı. Bu durum o devirde henuz hissedilmeye başlanmamış olsa bile, bir ekonomik baskı tehlikesini beraberinde getirmekteydi. Hz. Omer'in, devleti muesseselere kavuşturup yapısını sağlamlaştırmaya calışırken, bu duruma da mudahale etmemesi duşunulmezdi. O, Hicri 17 de para bastırarak piyasaya surdu. Ayrıca Halid b. Velid'in Taberiye'de Hicrî 15 tarihinde dinar darbettirdiği de bilinmektedir (Hassan HallÂk, DırÂsÂt fî Tarihil-HadÂretil-İslamiye, Beyrut 1979, 13-15).

Hz. Omer (r.a), İslÂm devletinin dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı guvenliğini sağlamak ve orduları duşman bolgelerine yakın yerlerde bulundurabilmek icin ordugah şehirler tesis etmiştir. İran ve Hindistan taraflarından gelebilecek deniz akınlarına karşı Basra ordugah şehri kuruldu. Bu şehrin mevkii bizzat Hz. Omer tarafından tesbit edilmiştir. O, bu iş icin Utbe b. Gazvan'ı gorevlendirmişti. Utbe, sekizyuz adamıyla o zaman boş ve ıssız olan Haribe bolgesine gelip H. 14 yılında Basra şehrinin inşasına başladı.

Sa'd b. Ebi Vakkas, Kadisiye'de kazandığı buyuk zaferden sonra İran iclerine akınlara başlamıştı. Onun ordusu MedÂin'de bulunmaktaydı. Ancak buranın ikliminin Arap askerlerin sağlığını olumsuz yonde etkilediği anlaşılınca, Hz. Omer, Sa'd'a iklim bakımından uygun ve merkez ile arasında deniz bulunmayan bir yer bulup burada bir şehir kurması talimatını verdi. Bu iş icin gorevlendirilen SelmÂn ve Huzeyfe, Kufe mevkiini uygun buldular. H. 17 de kurulan bu ordugah şehir kırk bin kişiyi iskÂn edebilecek buyuklukte inşa edildi.

Amr b. el-As, Mısır'ı fethettikten sonra İskenderiye'yi karargah edinmek icin Hz. Omer (r.a)'dan izin istedi. Hz. Omer (r.a), haberleşme acısından endişe duyduğu icin Kendisiyle Mısır'daki kuvvetler arasında bir nehrin bulunmasını kabul etmedi. Amr, Nil'in doğu yakasına gecerek burada Fustat adlı şehri kurdu (H. 21). Bu ordugah şehirlerinden başka yine askerî amaclı merkezler de oluşturulmuştur.

Hz. Omer'in idare anlayışı Hz. Omer, toplumu ilgilendiren meselelerde karar vereceği zaman muslumanların goruşune başvurur, onlarla istişare ederdi. O "istişare etmeden uygulamaya konulan işler başarısızlığa mahkûmdur" demekteydi. İstişarede takip ettiği yontem şuydu: Once meseleyi muslumanların ulaşabildiği coğunluğu ile goruşur, peşinden Kureyşliler'in duşuncesini sorar, son olarak da sahabilerin goruşlerini alırdı. Boylece en isabetli fikir ortaya cıkar ve uygulamaya konulurdu. Hz. Omer, muslumanların yaptığı işlerde bir hata gordukleri zaman kendisini uyarmalarını isterdi. Başka dinlere mensup olup, zımmî statusunde bulunan kimselerle alÂkalı işlerde de onların goruşlerine baş vurur ve meseleyi onlarla istişare ederdi. Bu durum Hz. Omer'in adÂlet anlayışının ne kadar kapsamlı olduğunu ortaya koymaktadır.

Hz. Omer idarede gorevlendirdiği memurlarına karşı oldukca sert davranır, onların bir haksızlıkta bulunmalarına asla goz yummazdı. Halka karşı ise son derece şefkatle yaklaşır, onların varsa gizledikleri problemlerini oğrenip cozumlemek icin gece-gunduz uğraşıp dururdu. O bu hassasiyetini: "Fırat kıyısında bir deve helak olsa, Allah bunu Omer'den sorar diye korkarım" sozu ile ortaya koymaktadır. Hz. Omer, merkezden uzak bolgelerde halkın durumunu yakından gormek icin seyahatler yapma yoluna gitmişti. O, insanların ceşitli dertlerini uzak diyarlarda olmaları sebebiyle kendisine ulaştıramadıklarından endişe ediyordu. Bazı bolgeleri dolaşmasına rağmen başka yerlere gitmeyi tasarladığı halde omru o şehirlere ulaşmasına yetmemişti. İslÂm tarihinde adÂletin timsali olarak yerini alan Hz. Omer (r.a) hakkında rivayet edilen şu olay onun bu sıfatla butunleşmiş olduğunun en acık delilidir.

Bir defasında Eslem'le birlikte Harra taraflarında (Medine'nin dış bolgesi) dolaşırlarken ışık yanan bir yer gordu ve Eslem'e; "Şurada, gecenin ve soğuğun caresizliğine uğramış biri var. Haydi onların yanına gidelim" dedi. Oraya gittiklerinde bir kadını iki cocuğuyla uzerinde tencere bulunan bir ateşin etrafında otururken gorduler. Hz. Omer, onlara; "Işıklı aileye selÂm olsun" dedi. Kadın selÂmı aldıktan sonra yanlarına yaklaşmak icin izin alan Hz. Omer ona yanındaki cocukların neden ağladıklarını sordu. Kadın, karınlarının ac olduğunu soyleyince, Hz. Omer merakla tencerede ne pişirdiğini sordu. Kadın, tencerede su bulunduğunu, cocukları yemek pişiyor diye avuttuğunu soyledi ve; "Allah bunu Omer'den elbette soracaktır" diye ekledi. Hz. Omer, ona; "Omer bu durumu nereden bilsin ki?" diye sorduğunda kadın;

"Madem bilemeyecekti ve unutacaktı neden halife oldu" karşılığını verdi. Hz. Omer bu cevap karşısında irkilerek Eslem'le birlikte doğruca erzak deposuna gitti. Doldurdukları yiyecek cuvalını Eslem taşımak istedi. Ancak Hz. Omer (r.a); "Kıyamet gununde benim yukume ortak olacak değilsin. Onun icin bırak da yukumu kendim taşıyayım" diyerek buna izin vermedi; cuvalı omuzuna aldı ve kadının bulunduğu yere goturdu. Orada bizzat yemeği Hz. Omer (r.a) hazırlayıp pişirdi ve onları doyurdu. Eslem; "O, ateşe uflerken şakakları arasından cıkan dumanları seyrediyordum" demektedir. Hz. Omer oradan ayrılırken kadın; "Siz bu işe Omer'den daha layıksınız" dedi. Hz. Omer;

"Omer'e dua et. Bir gun onu ziyarete gidersen beni orada bulursun" dedi.

Bu onun insanlara yardım etmede ve mağduriyetlerini gidermede gosterdiği hassasiyetin orneklerinden sadece bir tanesidir.

İlmi

Hz. Omer'in fıkıh ilminde ayrı bir yeri vardır. O, her yonuyle devleti teşkilatlandırmaya calışırken diğer taraftan da bu teşkilatlanmanın alt yapısı olan ilmî gelişmeyi sağlayabilmek icin gayret sarfediyordu. Fıkıh usulunun oluşumu Hz. Omer (r.a) ile başlar. Fıkıh ilminin temellerini meydana getiren kaideleri, karşılaştığı kazÂî ve idarî meseleleri cozume kavuştururken takip ettiği yontemlerle belirlemeye başlamıştır. Ondan sahih senetlerle rivayet olunan fıkhî hukumlerin sayısı birkac bini bulmaktadır. Hz. Omer'in ictihadlarının İslÂm hukuku acısından cok buyuk bir onemi vardır ve Resulullah (s.a.s)'ın hadislerinden başka hic bir şey onun bu ictihadlarının uzerinde değildir (Muhammed RevvÂs Kal'acı, Mevsuatu Fıkhı Omer b. el-Hattab, 1981, 8; Bu kitabta Hz. Omer'in Fıkhî ictihadları bir araya toplanarak ansiklopedik bir tarzda tasnif edilmiştir).

Hz. Omer (r.a), Hadis rivayeti konusunda cok titiz davranmıştır. O, Peygamber (s.a.s)'den hadis rivayet eden bazı kimseleri sorguya cekmiş, onlardan rivayet ettikleri hadisler icin şahid istemişti. Hz. Omer'in kendisinden beş yuz otuz dokuz hadis rivayet edilmiştir (Suyutî, a.g.e., 123).

Ayrıca o, Kur'an-ı Kerim'in te'vil ve tefsirinde ilim sahibiydi. İbn Omer'den rivayet edildiğine gore, kendisine Resulullah (s.a.s) hayattayken kimlerin fetva verdiği sorulduğunda: "Ebu Bekir ve Omer'den başkasının fetva verdiğini bilmiyorum" karşılığını vermişti (H.İ. Nasan, İslÂm Tarihi, İstanbul 1985, I, 319).

Şahsiyeti Hz. Omer, inandığı şeyi yerine getirme hususunda şiddetli davranmakla tanınır. O, musluman olmadan once ilk iman edenlere karşı sert muamele etmişti. Musluman olduktan sonra ise bu sertliği İslÂm'ın lehine muşriklere karşı yonelmiştir.

Hz. Omer Halife olduktan sonra da doğruların uygulanması ve hakkın elde edilmesi konusunda titiz davranmaya ve en ufak ayrıntıları bile bizzat takip etmeye aşırı dikkat gostermiştir. O, bir şeyi emrettiği veya yasakladığı zaman ilk once kendi ailesinden başlardı. Aile fertlerini bir araya toplayarak onlara şoyle derdi; "Şunu ve şunu yasakladım. İnsanlar sizi yırtıcı kuşun eti gozetlediği gibi gozetlerler. Allah'a yemin ederim ki, her hangi biriniz bu yasaklara uymazsa onu daha fazlasıyla cezalandırırım".

Sert bir mizaca sahip olmasına rağmen insanlara karşı oldukca mutevÂzî davranırdı. Geniş toprakları, guclu orduları olan bir devletin başkanı olması onu diğer insanlar gibi mutevazî ve sade bir hayat yaşamaktan alıkoyamamıştır. Pahalı, luks elbiseler giymekten kacınır, diğer insanlar gibi gerektiğinde alelade işlerle uğraşmaktan cekinmezdi. Tanımayan kimse onun muslumanların halifesi olduğunu asla anlayamazdı. Cunku coğu zaman giydiği elbise yamalarla doluydu.

Hz. Omer guclu bir hitabet kudretine sahipti ve konuşurken beliğ bir uslubla konuşurdu. Onun ustun kabiliyeti yazı icin de gecerliydi. Valilerine yazmış olduğu talimatları ve mektupları Arap dili icin bir numune addedilmekteydi. Hz. Omer şiire de ilgi duyan ve şiir zevki olan sahabilerden birisidir. Cok sayıda Arap şairlerinin şiirlerini ezberlemiş, az da olsa şiir yazmıştır.

Hz. Omer ibadet ederken butun benliğiyle Rabbine yonelirdi. Halife olduktan sonra gunduz işlerinin yoğun olmasından dolayı nafile namazlarını gece kılar, ev halkını sabah namazına; "ve namazı ailene emret" (TÂhÂ, 20/132) mealindeki ayeti okuyarak uyandırırdı. O, her sene haccetmeyi asla ihmal etmez ve hac farizasını yerine getirmek icin Mekke'ye gelen hacılara bizzat riyaset ederdi. Rabbine karşı duyduğu sorumluluğun altında oylesine ezilirdi ki, kıyamet gunu hesaptan, cezasız kurtulmayı başarabilirse sevineceğini soylerdi. O, olum doşeğinde bu endişesini şu anlamdaki bir beyitle dile getiriyordu:

"Musluman oluşum, namazları kılıp, orucu tuttuğum mustesna, nefsime zulmetmiş bulunuyorum" (Şıblî, a.g.e., II, 373).

Hz. Omer (r.a)'in, şahsi hayatı oldukca sadeydi. Hz. Omer (r.a), Bizans ve İran'a karşı buyuk ordular sevkeden ve onları tarihlerinde pek nadir tattıkları surekli yenilgilerle perişan eden guclu ve muktedir bir devletin başkanıdır. Ama o buna rağmen yamalı elbiseler, eskimiş sarık ve yırtık ayakkabılarla hayatını surduren bir kişidir. O, bazen dul bir kadına su taşırken gorulur, bazan da gunun yorgunluğunu hafifletmek icin mescid'in cıplak zemini uzerinde uyuduğuna şahit olunurdu. Medine'den Mekke'ye cok sayıda yolculuk yapmış olduğu halde hic bir zaman yanına cadır almamış ve yolda, bir carşafı dalların uzerine gererek basit bir şekilde dinlenmeyi tercih etmiştir. Yine bir gun, Ahnef b. Kays yanında Arapların ileri gelenlerinden bazı kimselerle birlikte Hz. Omer (r.a)'i ziyarete gitmiş; onu, elbisesinin eteklerini beline sıkıştırmış olduğu halde koşar bir vaziyette bulmuştu. Omer (r.a), Ahnef'i gorduğunde ona; "Gel de kovalamaya katıl. Devlete ait bir deve kactı. Bu malda kac kişinin hakkı olduğunu biliyorsun" dedi. Bu esnada biri ona neden kendini bu kadar uzduğunu ve deveyi yakalamak icin bir koleyi gorevlendirmediğini soyleyince O; "Benden daha iyi kole kimmiş?" diyerek karşılık vermiştir (Şıblî, a.g.e., I, 384-385). Gunluk yaşayışını gosteren bu ornekler, Hz. Omer (r.a)'ın ummetin sorumluluğunu ustlenen kimselerin yuklenmiş oldukları gorevleri ne şekilde yerine getirmeleri ve makamlarının cazibesine kapılıp sıradan insanların yaşayış tarzından kopmadan hukmetmeleri gerektiğini, cağları aşan bir ornek sergileyerek ortaya koymuştur. Bir devlet başkanı ancak bu şekilde, insanlardan ve onların gunluk yaşamlarından kopmadan Âdil bir yonetim kurabilir. Hz. Omer (r.a)'a Âdil sıfatını kazandıran, onun bu şekilde İslÂm'ı yeryuzune hakim kılma yolunda varlığını ortaya koymuş olmasıdır. Hz. Omer (r.a) gecimini ticaretle temin ederdi. Bunun yanında Peygamber (s.a.s)'in Medine'de ona bazı tarlalar verdiği de bilinmektedir. Hayber'in fethini muteakip burada ele gecirilen araziler, savaşa katılanlar arasında taksim edilmişti. Ancak, Hz. Omer (r.a) kendi payına duşen araziyi vakfetmiş ve bir vakıf şartnamesi de duzenlemişti: "Bu arazi satılamaz, hibe edilemez ve miras yolu ile sahip olunamaz; geliri fakirlere, akrabaya, kolelere, Allah yolunda, yolcu ve misafirlere harcanacaktır. Vakfı yoneten kişinin olculu olarak yemesinde ve yedirmesinde bir sakınca yoktur" (Buharî, Şurût, 19). İslÂmda ilk vakıf olayı budur.

Halife olduktan sonra, devlet işleriyle uğraşmasından dolayı kendi iaşesinin temini icin Ashab'a muracaat etmiş, Hz. Ali (r.a)'ın teklifine uyularak ona ve ailesine normal olculerde devlet malından gecim imkÂnı sağlanmıştı. H. 15 yılında muslumanlara maaş bağlandığı zaman, ona da ileri gelen Ashab'a verilen miktarda, beş bin dirhem maaş tayin edilmişti. Ancak onun gunluk gideri cok mutevazi meblağdı. Omer (r.a), yemek olarak genellikle şunları yerdi: Ekmek (buğdaydan olduğu zaman kepekli), bazen et, sut, sebze ve sirke.

Hz. Omer (r.a)'ın fazileti ve ustunluğu hakkında cok sayıda sahih hadis bulunmaktadır. Hz. Omer din konusunda o kadar tavizsizdi ki, şeytanlar bile onunla karşılaşmaktan cekinirlerdi. Bir defasında Resulullah (s.a.s)'in yanına gitti. Resulullah (s.a.s)'dan bir şey istemek icin orada bulunan kadınlar, Hz. Omer'in sesini duyduklarında hemen kalkıp perdenin arkasına gectiler. Hz. Omer iceri girdiğinde Resulullah (s.a.s) guluyordu. Hz. Omer ona; "Allah yaşını guldursun ya Resulullah" dedi. Bunun uzerine Resulullah (s.a.s); "Şu benim yanımda olanlara şaşarım. Senin sesini işitince perdeye koştular" dediğinde Hz. Omer; "Ya Resulullah, onların cekinmesine sen daha layıksın" dedi. Sonra da kadınlara donerek; "Ey nefislerinin duşmanları! Resulullah (s.a.s)'den cekinmiyorsunuz da benden mi cekiniyorsunuz?" diyerek onlara cıkıştı. Kadınlar; "Evet. Sen Resulullah (s.a.s)'den sert ve haşinsin" dediler. Resulullah (s.a.s), Nefsim yed-i Kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, şeytan sana bir yolda rastlamış olsa, mutlaka yolunu değiştirirdi" (Muslim, FedÂilu's-SahÂbe, 22).

Başka bir rivayette Resulullah (s.a.s) onun icin şoyle buyurmuştu:

"Gokte bir melek bulunmasın ki Omer'e saygı duymasın. Yeryuzunde ise bir şeytan bulunmasın ki Omer'den kacmasın" (Suyûtî, a.g.e., 133).

Resulullah (s.a.s), hakkı gormek ve onu tatbik etmek konusunda Omer (r.a)'ın ustunluğunu şoyle ifade etmekteydi: "Sizden once gecen ummetlerde bazen ilham sahipleri bulunurdu. Eğer benim ummetimde onlardan biri bulunursa, Omer b. Hattab onlardandır" (Muslim, FedÂilu's-SahÂbe, II). Bu, Hz. Omer (r.a)'ın işlerinde ve verdiği kararlarda isabetli davranmasını bir anlamda acıklar niteliktedir. Nitekim Resulullah (s.a.s); Allah doğruyu Omer'in lisanı ve kalbi uzere kılmıştır" (Usdul-ĞÂbe, IV, 151; Suyutî, 132) demektedir. Bir defasında da Hz. Omer'i gostererek şoyle demişti: Bu aranızda yaşadığı surece, sizinle fitne arasında kuvvetlice kapanmış bir kapı bulunacaktır" (Suyûtî, aynı yer).

Omer (r.a)'ın bu durumunu bazı konularda inen ayetlerin daha once onun gosterdiği doğrultuda olması da te'yid etmektedir. Hz. Omer şoyle demiştir: "Rabbime uc şeyde muvafık duştum: Makam-ı İbrahim'de, hicab'da ve Bedir esirlerinde" (Muslim, FedÂilus-Sahabe, II). Hz. Omer otekileri zikretmemiştir. Orneğin munafıkların cenaze namazını kılmaması icin Resulullah (s.a.s)'e inen ayet bunlardan biridir (bk. Muslim, aynı bab; Hz. Omer (r.a)'ın goruşleri doğrultusunda nÂzil olan ayetler icin bk. Suyûtî, a.g.e., 137-140).
__________________