Hz. Ali (599-662
Hz. Ali (radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anh), Resulullahın damadı, Hz. Omerin kayınpederidir. Resulullahın amcası olan Ebu Talibin dorduncu oğludur. Nesebi, Ali bin Ebi Talib bin Abdulmuttalib olup, Resulullahın nesebiyle ikinci babada [atada] birleşir. Neseb yonunden bundan yakın yoktur. Ama, ustunluk sırası, hilafet sırasıdır. İslam halifelerinin ve ismen Cennetle mujdelenen on kişinin dorduncusudur. Ehl-i beytin birincisidir. Allahu teĂ‚lĂ‚nın arslanı idi. Ceşitli hadisi şeriflerde meth edildi. Ehl-i sunnetin gozbebeğidir. Evliyanın buyuğu, vilayet yolunun reisidir. Her tarikatta herkese Vilayetin feyizleri ve marifetleri Hz. Aliden gelmektedir.
Hz. Ebu Bekir Hz. Aliyi gorunce buyurdu ki: Resulullahın huzurunda, makam yonunden en ustunune ve yakınlık yonunden yakınına ve kanaat yonuyle zenginine bakarak mesrur olmak isteyen, Ali bin Ebi Talibe baksın.
Hicretten 23 yıl once Mekkede doğdu. Annesi, Fatıma bint-i Esed bin Haşim idi. On yaşında iken iman etti. İslamiyeti kabul ettikten sonra, butun Mekke devrini teşkil eden on uc sene Peygamber efendimizin yanında, O’nun huzur ve hizmetlerinde bulundu. Peygamber efendimizin sevgi ve iltifatlarına kavuştu. Mekkeli muşriklerin butun eza ve cefalarına katlanarak Peygamber efendimizin en yakın yardımcılarından oldu.
Resulullaha hicret icin musaade edilince, her tehlikeyi goze alarak, O’nun yatağına yatıp, hic kimseden cekinmedi. Ertesi gun kendisine emanet edilen şeyleri sahiplerine verip, Mekke-i mukerremeden yola cıktı ve Peygamber efendimize Kuba’da yetişti.
Butun gazalarda kahramanlıklar gosterdi. Yalnız Uhudda on altı yerinden yaralanmıştı. Tebuk gazasında, Medinede muhafız olarak bırakılmıştı. Âyet-i kerime ile meth ve sena buyurulmuştur.
Peygamber efendimiz vefat edince, o yıkayıp kefenledi. Bu son mubarek vazife, ona ve Hz.Abbas, Usame bin Zeyd, Fadl ve Kusem’e nasip oldu. Definden sonra halife secilen Hz.Ebu Bekire biat edip onun devlet işlerini yurutmede istişare ettiği zatlardan oldu ve kadılık (hakimlik) gorevlerinde bulundu. Hz. Omerin halifeliğine de biat edip, halifenin danışmanı ve hakimliğini yaptı. Hz. Osmanın da halifeliğine biat edip, hilafet işlerinde onun vezirliğini yaptı.
Hz. Osmanın şehid edilmesinden sonra 656 (H. 35) Zilhicce ayında halife oldu. Hz. Osmanı şehid edenlerin cezalandırılmaları hususunda cıkan ictihad ayrılıklarından dolayı karşı karşıya gelen iki ordu arasında tam anlaşma olmuştu ki, Abdullah bin Sebe ismindeki yahudi, gece karanlığında grubu ile birlikte Basralıların uzerine saldırdı. Gece karanlığında kimse ne olduğunu anlayamadı. Uc gun savaş devam etti. Cemel (Deve) Vak’ası olarak bilinen bu hadisede Aişe-i Sıddıka esir alınınca, Hz. Ali hurmet ve ikram edip Medine’ye gonderdi. Bir sene sonra Sıffin denilen yerde Hz. Muaviyenin ordusu ile yuz gunde doksan meydan muharebesi yaptı. Askerlerinden yirmi beş bin, karşı taraftan kırk beş bin kişi şehid oldu. Karşı taraftan gelen sulh teklifi ile antlaşma olunca, ordusundan yedi bin kişi ayrıldı. Bunlara harici denildi. Halid bin Zeydi, bunlara nasihat icin gonderdi ise de, faydası olmadı. Bunların uzerine yuruyup, perişan etti. Hariciler, kendisine cok iftira ediyorlar.
Hz. Ali, haricilerden Abdurrahman ibni Mulcem tarafından kırkıncı [40] yıl Ramazanın onyedinci Cuma gunu, sabah namazında, kılıcla alnına vurularak yaralandı. İki gun sonra şehid oldu. Kufede yani Necef denilen yerde medfundur.
Resulullah, Hz. Alinin İbni Mulcemin kılıcı ile şehid olacağını bildirmişti. Hz. Ali, İbni Mulcemi gordukce; mubarek başını gosterip, (Bunu ne zaman kana bulayacaksın) buyururdu. İbni Mulcem de, (Ya Ali, bu kotu işi, Peygamberimiz bildirmiştir. Sen beni oldur de, kıyamete kadar lanete maruz kalmayayım) derdi. Hz. Ali de, (Oldurmeden once ceza olamaz) buyururdu.
Hz. Ali, şehid edileceği gun sabah namazına giderken yolda şu beyti okuyordu:
Olume hazır ol ki, olum elbet gecikmez.
Olum gelince artık feryad fayda vermez.
Hz. Alinin kızı ve aynı zamanda Hz. Omerin hanımı olan Ummu Gulsum, hadiseyi duyunca (Babam da, kocam Omer gibi sabah namazında suikasde uğradı) dedi.
Hz. Ali, olmek uzere iken (Yeminle soyluyorum ki umduğuma kavuştum) buyurdu. Kelime-i şehadet getirerek vefat etti. Vefatına yakın da şoyle buyurmuştu: (Tabutumu Arneyn’e goturun, orada ışık sacan bir kaya vardır. Beni oraya defnedin.) Oyle yaptılar ve buyurduğu gibi buldular. (Şevahid)
Hz. Alinin Hz. Fatımadan Hasan, Huseyin ve Muhsin adında 3 erkek, Zeynep ve Ummu Gulsum adında iki kızı olmuştur. Muhsin kucuk yaşta iken vefat etmiştir. Hz. Fatımadan sonra evlendiği hanımlarından da başka cocukları olmuştur.
Hz. Ali, buğday benizli, uzun gerdanlı, guler yuzlu, iri ve siyah gozlu, geniş goğuslu, iri yapılı idi. Sakalı sık olup savaşta uzatırdı ve omuzlarına kadar yayılırdı. Son zamanlarda sacı ve sakalı pamuk gibi beyaz olmuştu.
Hz. Ali ve Hz. Fatıma ve cocuklarının herkes uzerinde hakları vardır. İnsanların en şereflileri onlardır. Onlara tazim, dinimizin emridir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ali Cennettedir.) [Tirmizi, İbni Mace, Taberani, ibni Asakir, Beyheki, Darekutni, Hakim, Ebu Nuaym, ibni Sa’d]
(Ali’yi ancak mumin olan sever ve ona ancak munafık olan buğzeder.) [NesĂ‚î]
(Ali’yi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, muslumanların gunahını yok eder.) [İ. Asakir]
(Ali’ye duşman olanın duşmanı Allahtır.) [Ramuz]
(İlim on kısımdır. Dokuzu Ali’de, biri diğer halktadır. O, bu biri de onlardan iyi bilir.) [E. Nuaym]
(Ali’nin yuzune bakmak ibĂ‚dettir.) [Hakim]
(Ali’yi seven, beni sevmiştir. Ona duşmanlık, bana duşmanlıktır. Onu inciten beni incitmiştir. Beni inciten de elbette Allahı incitmiş olur.) [TaberĂ‚nî]
(Ben kimin mevlası [efendisi] isem, Ali de onun mevlasıdır!) [Nesai]
(Ya Ali, senin sevdiğini sever, senin buğzettiğine buğzederim.) [TaberĂ‚nî]
(İmanın alametleri vardır. Birinci alameti Ali’yi sevmektir.) [M. C. Guzin]
(Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır.) [Deylemî]
(Ali’yi sevmek, iman, ona duşmanlık, nifak alametidir.) [Kurret-ul-ayneyn]
(Ya Ali, bana, Harun’un Musa’ya yakınlığı gibisin. Yalnız benden sonra peygamberlik yoktur.) [Buharî]
(Ya Ali! Fatıma bana senden daha sevgilidir. Sen bana, ondan daha kıymetlisin.) [E. KirĂ‚m]
(Her şeyin bir kanadı vardır, bu ummetin kolu kanadı da Ebu Bekir ve Omer’dir. Her şeyin bir kalkanı vardır, bu ummetin kalkanı da Ali’dir.) [Hatîb]
(Bir kimseyi, Ebu Bekir, Omer, Osman ve Ali’den ustun goren beni yalanlamış olur.) [RĂ‚fi'î]
(Cebrail dedi ki: Allah buyuruyor ki "Her ummet kıyamette susuzluk gorecek, yalnız Ebu Bekir Omer Osman ve Ali’yi sevenler mustesna.) [RĂ‚fi'î]
(Şu dort kişinin sevgisi bir munafığın kalbinde toplanmaz. Ebu Bekir, Omer, Osman ve Ali) [İbni AsĂ‚kir]
(Allah, namazı, zekĂ‚tı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekiri, Omeri, Osmanı ve Aliyi sevmeyi de farz etti) [Vesile]
(Başınıza Ebu Bekir gelince, onu zahid ve ahirete ragıb bulursunuz. Başınıza Omer gelince, onu kuvvetli, emin ve Allah yolunda kimseden cekinmez gorursunuz. Başınıza Ali gelince, hadi ve muhdi olur. Sizi doğru yola goturur bulursunuz) [Hakim, İ.Ahmed]
(Sunnetime ve hulefa-i raşidinin yoluna sımsıkı sarılın!) [Buharî]
(Ebu Bekri Sıddık vezirim ve benden sonra halifemdir. Omer benim lisanım uzerine konuşur; amcam oğlu Ali kardeşimdir, bayrağımı taşır. Osman benden, ben de Osmandanım.) [TaberĂ‚nî]
(Ummetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Omer, en hayalısı Osman, en iyi hukum vereni ise Alidir.) [İbni AsĂ‚kir, Ebu Ya’la]
(Her peygambere eşraf ve kerimden 7 kimse verildi. Bana ise 14 kişi verildi. Ali, Hasan, Huseyin, Cafer-i TayyĂ‚r, Hamza, Ebu Bekir, Omer, Mus'ab ibni Umeyr, BilĂ‚l, Selman, Ammar, Abdullah ibni Mes'ud, Mikdat ve Huzeyfe ibni Yemani) [HĂ‚kim, Ebu Nuaym]
(Ensara, Ehli beyte, Ebu Bekir ve Omere ancak munafık buğzeder.) [İ.AsĂ‚kir]
(Ya Ali, muşrik olan bazı kimseler sana aşırı bağlılık gosterecek, sende olmayan şeyleri, sana soyleyecekler ve Ebu Bekirle Omeri kotuleyecekler. Allah onlara lanet etsin.) [Darekutni]
(Ya Ali! Sen İsa gibisin! Yahudiler, Ona duşman oldu. Mubarek annesi Meryem’e iftira etti. Hıristiyanlar da, Onu aşırı yukselttiler. Ona yakışan dereceden daha yukarı cıkardılar.) [İ. Ahmed]
Hz. Ali bu hadis-i şerifi haber verdikten sonra, (Benim yuzumden iki turlu insanlar helak olur. Birisi, beni aşırı severek, bende olmayan şeyleri bana takarlar. Otekiler de, bana duşman olup, bircok iftira yaparlar) buyurdu. Bu hadis-i şerifte, hariciler, Yahudilere; EshĂ‚b-ı kirĂ‚ma duşmanlık edenler de, Hıristiyanlara benzetilmiştir.
Allah hepsine Cenneti soz vermiştir
Hz. Ali, Medine'ye hicretle şereflenen, Allahın ovduğu muhacirlerden ve ilk iman edenlerdendir. Kur’anı kerimde buyuruluyor ki
(Muhacirlerin ve Ensarın once imana gelenlerinden ve Onların yolunda gidenlerden Allah razıdır. Onlar da Allahdan razıdır. Allah, Onlar icin Cennetler hazırladı.) [Tevbe 100]
Sadece Hz. Ali değil, EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın hepsi cennetlik idi. İşte bir Ă‚yet-i kerime meali:
(Mekke’nin fethinden once Allah icin mal veren ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yuksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en guzel olanı [Cenneti] va’detmiştir.) [Hadid 10]
Âyet-i kerimede, sapıklara fırsat vermemek icin, ve kullen vaadallahu husna buyuruluyor. Yani Allah hepsine Cenneti soz vermiştir buyuruluyor. Fazilet bakımından elbette, Hz. Ebu Bekir, Hz. Omer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi Mekke’nin fethinden once Musluman olup, butun savaşlara katılanlar, Hz. İkrime, Hz. Vahşi gibi fetihten sonra Musluman olanlardan ustundur. Ama hepsi de Cennetliktir.
Allahu teĂ‚lĂ‚, sadece EshĂ‚bı kirĂ‚mın Cennetlik olduğunu bildirmekle kalmadı, o mubarek insanları sevip onların yolundan giden Muslumanlardan da razı olduğunu, onları da Cennete koyacağını bildirdi. İşte bir Ă‚yet-i kerime meali:
(Muhacirlerin [Mekke’den hicret eden eshĂ‚bın] ve Ensarın [Medine’de muhacir eshĂ‚ba yardım edenlerin] once gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allahtan razıdır. Allah bunlar icin, altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.) [Tevbe 100]
Allahu teĂ‚lĂ‚nın zatı gibi sıfatları da sonsuzdur. Razı olması da sonsuzdur. Allah, EshĂ‚bdan birkac sene razı oldu sonra vazgecti denilemez. Allah sozunden donmez. Allahu teĂ‚lĂ‚, ağac altında sozleşme yapılan EshĂ‚bdan da razı olduğunu bildirmiştir.
İşte Ă‚yet-i kerime meali:
(Ağac altında, sana soz veren muminlerden, Allah razıdır. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara guven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle odullendirmiştir.) [Fetih 18]
Hz. Ali, ağac altında soz verenlerden idi. Cabir bin Abdullah dedi ki, Resulullah, (Ağac altında benimle sozleşenlerden hicbiri Cehenneme girmez!) buyurdu. [Muslim, Ebu Davud, Tirmizi] Bu sozleşmeye, (Biat-ur-rıdvan) denir. Cunku, Allahu teĂ‚lĂ‚, bunlardan razıdır. (İmam-ı Begavi MeĂ‚limuttenzil)
İbni Sebeciler, rafiziler, hurufiler, birkac sahĂ‚bi haric hepsine kĂ‚fir diyorlar. Allahu teĂ‚lĂ‚, sahĂ‚bi duşmanlarına fırsat vermemek icin, sadece Hz. Ebu Bekir, Hz. Omer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi cihad edenlerin değil, evlerinde oturanların da cennetlik olduğunu bildirmiştir. İşte Ă‚yet-i kerime meali:
(Muminlerden, oturanlarla malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan ustun kılmıştır. Bununla beraber Allah hepsine de en guzel olanı [Cennet] va’detmiştir; ama cihad edenleri, oturanlardan cok buyuk bir ecirle ustun kılmıştır.) [Nisa 95] Bu Ă‚yette de, “hepsi cennetliktir” buyuruluyor.
EshĂ‚b-ı kirĂ‚m birbirlerini cok sever ve birbirlerinin dostu idi. İşte Ă‚yet-i kerime meali:
(İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve [hicret eden eshĂ‚bı] barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır.) [Enfal 72]
EshĂ‚bı kirĂ‚mın birbirine karşı cok merhametli olduğunu bildiren bir Ă‚yet-i kerime meali de şudur:
(Muhammed aleyhisselam, Allahın Resuludur ve Onunla birlikte bulunanların [EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın] hepsi, kĂ‚firlere karşı cetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.) [Feth 29]
Hz. Ali, Allah Resulunun damadıdır
Hz. Ali, Peygamber efendimizin damadıdır. Resulullahla akraba olmak şerefi cok buyuktur. İmanlı olan her akrabası muhakkak cennetliktir. Cunku hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahu teĂ‚lĂ‚ bana soz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemî]
(Allahu teĂ‚lĂ‚ bana insanların en iyilerini sahĂ‚bi olarak ayırdı. Bunlardan birkacını bana vezir olarak, İslam dinini bildirmekte yardımcı olarak secti. Bunlardan bazılarını da eshar [hanım tarafından akraba] olarak ayırdı. Onlara dil uzatanlara Allahın, meleklerin ve butun insanları lĂ‚neti olsun!) [Hakim]
(Allahu teĂ‚lĂ‚, bana eshĂ‚b ve akraba olarak en iyileri secti. Bircok kimse, eshĂ‚bıma ve akrabama dil uzatır, kotulemeye calışırlar. Boyle kimselerle oturmayın! Birlikte yiyip icmeyin, bunlardan kız alıp vermeyin.) [Dare Kutni]
(EshĂ‚bımı, zevcelerimi ve Ehl-i beytimi seven ve onlara dil uzatmayan, Cennette benimle beraber olur.) [Ramuz]
(Esharımın [Hanım tarafından olan hısımlarımın] Cennetlik olmasını istedim. Rabbim de bu isteğimi kesin olarak kabul etti.) [Hakim]
(Benimle evlenen veya kız alıp verdiklerim, Cehenneme girmez.) [Deylemî İ. Neccar]
Sırf bu hadis-i şerifler bile Hz. Alinin cennetlik olduğunu gostermektedir.
Hz. Ali de Bedire ve butun savaşlara katılan ve Ă‚yetlerle ovulen bir sahĂ‚bidir.
Bedir ehlinin şanı icin hadisi şeriflerde buyuruldu ki:
(Bedir savaşına katılan Muslumanlar Cennetliktir.) [Dare Kutnî]
(Allah Bedir ehline rahmetiyle tecelli edip şoyle buyurdu: "Ne yaparsanız yapınız, Ben sizi şimdiden affettim.") [HĂ‚kim]
(Cebrail geldi ve bana "Bedirde hazır olanları nasıl sayarsınız?" dedi. Dedim ki, Hayırlılarımızdır. Dedi ki, Melaikeden Bedirde bulunanlar da bizim nazarımızda meleklerin hayırlılarıdır.) [BuhĂ‚rî]
(Ya Halid, EshĂ‚bı Bedirden birine nasıl soz soylersin? Eğer sen uhud dağı kadar altını infak etsen, onun derecesini bulamazsın.) [HĂ‚kim]
Hz.Alinin menkıbeleri
Hz. Alinin menkıbeleri coktur. Birkacı şoyle:
Sevgili Peygamberimiz Allahu teĂ‚lĂ‚nın emriyle Mekke’den Medîne’ye hicret ederken Hz. Ali’ye kendi yatağında yatmasını, bıraktığı emĂ‚netleri sahiplerine vermesini soyleyerek buyurdu ki: (Bu gece yatağımda yat, uyu! Şu hırkamı da uzerine ort! Korkma, sana hicbir zarar gelmez!)
Hz. Ali, Peygamber efendimizin emrettiği şekilde yattı. Resulullahın yerine, hic korkmadan, kendi nefsini feda etmeye hazırdı.
Hicret gecesi muşrikler, Resulullahın evinin etrafını sarmışlardı. Peygamber efendimiz, evden cıktı. Yasin-i şerif suresinin başından on Ă‚yet-i kerimeyi okudu ve bir avuc toprak alıp kĂ‚firlerin başına sactı. Sıhhat ve selametle aralarından gecip, Hz. Ebu Bekir’in evine ulaştı. Muşriklerden hicbiri onu gorememişti.
Bir muddet sonra muşriklerin yanına biri gelip sordu:
- Burada ne bekliyorsunuz?
- Evden cıkmasını bekliyoruz.
- Yemin ederim ki, Muhammed aranızdan gecip gitti, başınıza da toprak sactı.
Muşrikler, ellerini başlarına goturduler. Hakikaten, başlarında toprak buldular. Derhal kapıya hucum edip iceri girdiler. Hz. Ali’yi, Resul aleyhisselamın yatağında gorunce, Resul-i ekremin nerede olduğunu sordular. Hz. Ali cevap verdi:
- Bilmem! Beni, onun muhafazasına memur mu ettiniz?
Bunun uzerine Hz. Ali’yi tartakladılar. KĂ‚be’nin yanında bir muddet hapsettikten sonra bıraktılar. Hz. Ali, Resulullahın KĂ‚be-i şerifte devamlı bulundukları makama oturdu. Resul-i ekremde kimin nesi var ise, gelsin alsın diye nida ettirdi. Herkes gelip, nişanını soyleyerek emanetini aldı. Boylece emanetler sahiplerine teslim edildi.
Mekke-i mukerremede kalan EshĂ‚b-ı guzin, Hz. Ali’nin kanadı altına sığındılar. Allahın arslanı Hz. Ali, Kureyş kĂ‚firlerinin toplandıkları yere giderek dedi ki:
- İnşĂ‚allah yarın Medine-i munevvereye gidiyorum. Bir diyeceğiniz var mı? Ben burada iken soyleyin!
Hepsi başlarını eğip, hicbir şey soylemediler. Sabah olunca, Hz. Ali, Resul-i ekrem efendimizin eşyalarını toplayıp, Peygamber efendimizin Ehl-i Beyti ve kendi akrabaları ile beraber yola koyuldu. Resulullaha, şişmiş olan ayaklarından kanlar akar vaziyette, KubĂ‚’da yetişti.
Gunduzleri saklanıp, geceleri yaya olarak yuruduğu bu yolculuğun sonunda, Peygamberimizin huzuruna gidemeyecek bir hĂ‚le gelmişti. Resul-i ekrem efendimiz bunu haber alınca, bizzat kendisi teşrif etmişti. Hz. Ali’yi gorunce hĂ‚line acımış, Onu kucaklamış, mubĂ‚rek elleriyle nĂ‚rin, nĂ‚zik ayaklarını okşamış, kendisine afiyeti icin dua buyurmuştu. Bunun uzerine Bekara suresinin, (İnsanlardan oyleleri vardır ki, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sı icin nefsini fedĂ‚ eder) mealindeki 207.ci Ă‚yeti kerimesi nazil oldu.
Hz. Ali, Hendek savaşında muşriklerin en azılıları ile savaştı. Savaşın iyice şiddetlendiği 22. gun, Amr bin Abdûd adlı muşriklerin en azılılarından biri, Hendek kenarlarına gelip meydana er istedi.
Amr cok kuvvetli olup, omrunde hicbir cenkten yenilerek donmemişti. Yalnız Bedir cenginde yaralanıp duşmuştu. Yarası iyi olmuş, tekrar cenge gelmesiyle muşrikler kuvvet bulmuştu.
Muslumanlardan kimse Amr’ın davetine cevap vermedi. Cunku Resulullahtan emir bekliyorlardı. Amr’ın meydan okuması yedi kere devam etti. Yedincide Resulullah efendimiz, Hz. Ali’yi cağırıp huzuruna oturttu ve (Ya Ali, benim atıma bin, kılıcımı al, Amr bin Abdûd’un onune yiğitce, cesaretle var! Onun heybetinden, uzun boyundan endişe etme! Ben, Hak teĂ‚lĂ‚dan sana yardım etmesi icin, senin elinle Muslumanların, bunun şerrinden kurtulmaları icin duĂ‚ ediyorum) buyurdu.
Hz. Ali kılıcını kuşanıp atına bindi. Avını gozetleyerek giden bir arslan gibi, Amr’ın onune varıp dedi ki:
- Ya Amr! Duydum ki sen KĂ‚be’nin karşısında ahdetmişsin ki, Kureyşten bir kişi senden iki şey istese, birini yaparmışsın.
- Evet oyle soz verdim.
- Biliyorsun ben Kureyş’tenim. Senden iki şey isteyeceğim. Hic olmazsa birini kabul et! Birinci isteğim, Allahın birliğini ve Muhammed aleyhisselamın O’nun Resulu olduğunu kabul ve tasdik etmendir.
- Bunu kabul etmiyorum, başka ne istiyorsun?
- İkinci isteğim, bu iki kuvveti hallerine bırakıp, Mekke-i mukerreme’ye gitmendir.
- Bunu kabul ettim, yalnız Ebu Bekir, Omer ve Osmanın başlarını keserim.
- Ey ahmak, benim başımı kesmeden onların başını nasıl kesersin?
- Ya Ali, sen henuz gencsin, dunyanın tadını almamışsın, ben senin başını kesmek istemem.
- Ben Allahu teĂ‚lĂ‚nın yardımı ve Resulunun duası ile senin başını kesmek isterim.
Hz. Ali’nin bu sozu uzerine Amr, atından inip Hz. Ali’ye doğru yurudu. Hz. Ali de atından indi. Birbirlerine hamle ettiler. Hz. Ali bir fırsatını bulup, Amr’ın uyluğunu, bir kılıc darbesiyle kopardı. Artık işi bitti, diyerek geriye donmuş gelirken, Amr, kendi kopmuş bacağını Hz. Ali’ye oyle bir fırlattı ki, eğer değseydi o devin ayak parcası ile helak olabilirdi. Hz. Ali de hemen geri donup Amr’ı oldurdu.
Resulullah tekbir getirip buyurdu ki: (Ali’nin Amr bin Abdûd ile bir kere karşılaşması, ummetimin kıyamete kadar olan ibadetinden hayırlıdır.) (Mcguzin)
Peygamber efendimiz, kuş kebabını yemek icin sofraya oturunca, (Ya Rabbi en cok sevdiğimi gonder de, şu kebabı onunla beraber yiyelim) dedi. Hemen Hz. Ali geldi, beraber yediler. (Tirmizi)
Peygamber efendimiz, Muhacirlerle Ensarı birbirleriyle kardeş yapmıştı. Hz. Ali gozleri yaşlı, (Ya Resulallah, EshĂ‚b-ı kirĂ‚mı birbirleriyle kardeş yaptın. Beni kimseyle kardeş yapmadın) dedi. Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Ya Ali, sen benim dunya ve ahırette kardeşimsin.) [Tirmizi]
Kusuru var zannı ile Hz. Aliyi Peygamber efendimize şikayet ettiklerinde, Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Ali’den ne istiyorsunuz, o benden, ben de ondanım. Benden sonra Ali her muminin velisidir.) [Tirmizi] Aynı konuda Peygamber efendimize bir de mektup yazmışlardı. Mektup okununca Resulullah efendimizin rengi değişip buyurdu ki: (Allah ve Resulunu seven, Allahın ve Resulunun de kendisini sevdiği bir zat hakkında ne denebilir?) [Tirmizi]
Peygamber efendimiz, Hz. Aliyi aile efradına vekil bırakarak, Tebuk seferine cıktı. Munafıklar, (Resulullah, Aliden hoşlanmadığı icin sefere goturmedi) dediler. Hz. Ali hemen silahlanıp yola cıktı. Resulullaha vasıl olup soylenilenleri anlattı. Peygamber efendimiz onların yalan soylediklerini, onu Medinede bıraktıklarına halife yaptığını bildirip buyurdu ki: (Ya Ali, sen bana, Harunun Musaya yakınlığı gibisin. Ancak benden sonra peygamberlik yoktur.) [Buhari]
Harun aleyhisselam Hz. Aliye benzetilmiştir. Musa aleyhisselamdan sonra Harun aleyhisselam halife olmadı. Musa aleyhisselamın vefatından meşhur rivayete gore kırk yıl sonra vefat etti. Dediler ki, o vefat ettiğinde onu halife yapmadı. Rabbine munacat etmeye giderken onu yerine halife yaptı. (Mesabih)
Hz. Ali, Hayber kalesinin fethinde, kalenin kapısını koparıp, kalkan olarak kullanmıştır. Bu savaşta Hz. Ali'nin gozleri ağrıyordu. Resulullah efendimiz onu cağırtarak gozlerine ufledi ve şifa bulması icin Allahu teĂ‚lĂ‚ya dua etti. Hz. Ali'nin gozlerinde bir ağrı sızı kalmadı.
Bu savaşta, yahudilerin meşhur pehlivanı Merhab, (Hayber halkı iyi bilir ki, ben, gelip catan harplerin tutuştuğu, kızıştığı zamanlarda, tepeden tırnağa kadar silahlanmış, cesaret ve kahramanlığı denenmiş Merhab'ımdır. Ben, kukreyerek geldikleri zaman aslanları bile kĂ‚h mızrakla, kĂ‚h kılıcla vurup yere sermişimdir) diyerek Muslumanlardan er istedi.
Bunun uzerine Hz. Ali, (Ben oyum ki, anam bana Haydar, Arslan adını takmıştır! Ben, ormanların heybetli gorunuşlu arslanı gibiyimdir. Sizi, geniş olcude ve carcabuk tepeleyici bir er kişiyimdir) diye şiir soyleyerek Merhab'ın karşısına dikildi.
Bu şiir Merhab'a o gece gorduğu ruyayı hatırlattı. Ruyasında kendisini bir arslanın parcaladığını gormuştu. Hz. Ali, Merhab'la karşı karşıya geldiğinde, Merhab'ın tepesine oyle bir kılıc indirdi ki, kılıc, Merhab'ın siperlendiği kalkanını ve demirden miğferini kesti. Başını, ikiye ayırdı. Merhab'ın başına inen kılıcın cıkardığı ses o kadar fazla idi ki, Hayber karargĂ‚hında bulunan Umm-i Seleme, (Merhab'ın dişlerine kadar inen kılıcın sesini ben de işittim) demiştir.
Hz. Ali, o gun yahudilerin en namlı kişilerinden sekizini oldurmuştur.
Hayber gazĂ‚sından donen Hz. Ali'ye Peygamber efendimiz: (Ya Ali, eğer halk, İsa'ya soylediklerini soylemeyecek olsalardı, senin hakkında cok sozler soylerdim. O zaman herkes, bereketlenmek icin, ayağının tozunu alır, abdest suyunu şifa icin hastalarına verirlerdi. Seni şehid ederler. Âhırette havzımın uzerinde halifemsin. Cennete en once sen girersin. Seni sevenler nurdan minberler uzerinde olur) buyurunca, Hz. Ali şukur secdesi yaptı.
Hz. Ali Hendek savaşında, cok kuvvetli olup muslumanlara zarar veren bir kĂ‚fir askerini altedip, yere yatırdı. Kılıcını cekti. Oldurmeden once son defa islama davet etti. Yenilmeyi hazmedemeyen cengaver cabuk oldursun diye kılıcı havada bekleyen Hz. Ali’nin yuzune tukurdu.
Bunun uzerine Hz. Ali onun uzerinden kalktı, kılıcını kınına koydu. Onu oldurmekten vazgecti. Olumunu bekleyen kĂ‚fir, bu işten bir şey anlamadı. Hayretle kendisine sordu, (Kılıcını cekmiştin. Beni oldurmene hicbir engel yokken neden vazgectin, neden ofken birden yatıştı?) Hz. Ali, (Ben kılıcımı Allah icin vuruyordum. Ben Allahın arslanıyım, nefsin esiri değilim. Once seni Allah icin oldurecektim. Ancak, şahsıma karşı yaptığın hareketten sonra seni oldurseydim, nefsim icin oldurmuş olabilirdim. Halbuki her yaptığımı Allah icin yapmam lĂ‚zımdır.)
Hz. Alinin bu sozu uzerine o pehlivan dedi ki, bu halis niyet ve bu futuvvet sizde vardır. Dininiz hak dindir. Bana imanı telkin eyle. İmana geleyim. Hz. Ali ona kelime-i şehadet telkin edip, Musluman oldu.
Peygamber aleyhisselam (Fakirlikle oğunurum) buyurunca, Hz. Ali, dunya malına hic kıymet vermedi. Eline bin altın gecse, ertesi gune bırakmazdı. Hepsini fakirlere dağıtırdı. Resul-i ekrem bu yuzden Hz. Aliye (Sultan-ul Eshiya), yani comertler sultanı buyurmuştur. Hz. Ali, Haydar [aslan], Kerrar [duşmana defalarca hamle eden], Ebutturab [toprak babası], Esedullah [Allahın aslanı] gibi ceşitli isimlerle anılmıştır.
Hz. Ali, yanına oturan fakir bedeviye (Bir isteğin mi var?) buyurur. Bedevi utancından diliyle bir şey soylemeyip işaretle bildirir. Hz. Ali, yanında bulunan iki giyeceğin ikisini de bedeviye verir. Bedevi sevinerek guzel bir beyit okur. Beyit Hz. Alinin cok hoşuna gider. Cocukları icin ayırdığı uc altının hepsini bedeviye verir. Bedevi (Ey muminlerin emiri, beni kendi ailemin en buyuk zengini ettin) der. Hz. Ali de, şu hadis-i şerifi nakleder: (Herkesin değeri, soylediği guzel sozlere, yaptığı iyi işlere gore olculur.) [M.Cami]
Hz. Ali, hayvanlarını kuyudan su cekerek sulayan bir bedevi ile anlaştı. Kuyudan cekeceği her kova su icin, bedeviden bir avuc hurma alacaktı. Hz. Ali su cekmeye başladı. Son kovayı cekerken, kovanın ipi kopup, kova, derin kuyunun icine duştu. Bedevi, kızgınlıkla Hz. Ali’nin mubĂ‚rek yuzune bir tokat vurup ucreti olan hurmayı da verdi. Hz. Ali mubarek elini uzatıp kovayı kuyudan cıkardı. Bedeviye verip oradan uzaklaştı. Bedevi, Hz. Ali’nin derin kuyudan kovayı cıkarmasına hayret edip, kendi kendine, eğer onun dini hak olmasaydı, bu derin kuyudan kovayı cıkaramazdı. Kustahlık yapan el bana lĂ‚zım değil diyerek elini kesip Hz. Ali’nin evine gitti.
Hz. Ali kapıyı acıp diğer elinde kesik elini tutan bedeviyi gorunce, iceride bulunan Resulullaha haber verdi. Peygamber efendimiz, Bedeviye, nicin boyle hata ettiğini sordu. Bedevi, ağlayarak yaptığı kustahlıktan ozur dileyip imana geldi. Resulullah, kesik eli yerine koyup dua buyurdu. Hak teĂ‚lĂ‚nın izni ile eli sapasağlam oldu.
Bir gun Hz. Ali, Hz. Fatımaya, Ya Fatıma, yiyecek bir nesne var mı cok acıktım dedi. Hz. Fatıma, şu anda hicbir şey yok. Lakin mendil ucunda bağlı, altı akce var. Onları al, pazardan birşeyler getir. Hem Hasan ve Huseyin meyve istemişlerdi, onlar icin de bir miktar meyve alırsın dedi.
Hz. Ali o altı akceyi alıp, pazara gitti. Yolda giderken, bir Muslumanın eteğine yapışmış birisini gordu, artık seni bırakmam, ya hakkımı ver ya da gel mahkemeye gidelim diyordu. O dertli adam ise, bir kac gun daha bana muhlet ver diye yalvarıyordu. O da, hayır, benim de sıkıntım var diyordu.
Hz. Ali bunların cekişmelerini gorunce, yanlarına varıp, davanız kac akcedir dedi. Altı akcedir dediler. Hz. Ali, bu muslumanı sıkıntıdan kurtarayım, Fatımaya bir yol ile cevap veririm diye duşundu ve altı akceyi alacaklıya verip, o muslumanı ızdıraptan kurtardı.
Hz. Ali bir zaman Fatımaya ne cevap vereyim diye tefekkure vardı. Bir miktar zaman uzuldu. Sonra, Fatıma Resulullahın kızıdır, buna bir şey demez, o da memnun olur dedi. Eli boş eve gelip, kapıyı caldı. Hasan ve Huseyin babalarının meyve getirdiklerini zan edip koşarak geldiler. Bir şey getirmediğini gorunce ağlamaya başladılar. Hz. Ali Hz. Fatımaya, o altı akce ile bir muslumanı hapisten kurtardım deyip olayı anlattı. Hz. Fatıma, ne guzel yapmışsın ya Ali, elhamdulillah bir muslumanı sıkıntıdan kurtarmışsın, Allahu teĂ‚lĂ‚ bize kĂ‚fidir, dedi.
Hz. Ali, iki şehzadenin ağladıklarını gorunce; mubarek gonullerine uzuntu gelip, bu elem ile dışarı cıktı. Resulullahın huzuruna varıp, cemali şerifini muşahede ederek, bu gamdan kurtulayım niyeti ile gitti. Zira bir kimsenin yuzbin gamı olsa, Resulullahın mubarek cemaline nazar eylese [baksa], butun gamı ve gussası gittikten başka, kalbine bircok sururlar ve safalar hasıl olurdu. Onun icin Hz. Ali, Sultanı kainat hazretlerinin mubarek ayaklarına yuz surmeye gitti.
Biraz gittikten sonra, yolda elinde bir besili deve tutan bir kişiye rast geldi. Hz. Aliye dedi ki, ey yiğit, bu deveyi satarım, alır mısın? Hz. Ali, hazır akcem yoktur dedi. O şahıs, sana veresiye veririm dedi. Hz. Ali, ne kadara verirsin diye sordu. Yuz akceye veririm dedi. Hz. Ali, kabul, alırım deyince o şahıs da razı olup, oyle olsun dedi. Deveyi Hz. Aliye teslim etti.
Hz. Ali, devenin yularından tutup biraz gittikten sonra bir başka şahsa daha rast geldi. O şahıs, ya Ali ne guzel deveymiş bu, bana satar mısın dedi. Hz. Ali, evet satarım dedi. O şahıs, daha fazla eder ama ucyuz akceye bana verir misin diye sordu. Veririm dedi. O şahıs cıkarıp ucyuz akceyi verdi Hz. Ali de deveyi teslim etti.
Hz. Ali doğru pazara gitti. Yiyecekler ve meyveler alıp eve geldi. Kapıyı acıp iceri girdiğinde şehzadeler sevinip meyveleri alıp yemeye başladılar. Hz. Fatıma, ya Ali bu akceyi nereden aldın diye sordu. Hz. Ali meydana gelen hadiseyi anlattı. Ondan sonra yemeği yiyip, Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamd ettiler. Hz. Ali, şimdi ben, Resulullahın meclisine gideyim dedi ve kalkıp dışarı cıktı. Az gitmişti ki, karşıdan Resulullah gorundu. Hz. Aliye tebessum ederek buyurdu ki, (Ya Ali, deveyi kimden satın aldın kime sattın bilir misin?) Hz. Ali, Allah ve Resulu bilir dedi. Resulullah, (Ya Ali, sana deveyi satan Cebrail aleyhisselam, satın alan da İsrafil aleyhisselam idi. O deve Cennet develerinden idi. Ya Ali, sen o muslumanın sıkıntısını giderdiğin icin, Allahu teĂ‚lĂ‚ razı oldu ve senin sıkıntını gidermek icin bunu ihsan etti. Ahirette vereceğinin, ihsan edeceğinin hesabını ise Ondan gayri kimse bilmez) buyurdu.
Ammar bin Yaser hazretleri dedi ki, Resulullah buyurdu ki: (Ya Ali, Allahu teĂ‚lĂ‚ seni bir zinet ile zinetlendirdi. Dunyayı terk etmek olan ve kendisine sevgili olan zuhd ile zinetledi. Oyle takdir etti ki dunyadan birşeye nail olmayasın!)
Hz. Ali namaza durunca dunya yıkılsa haberi olmazdı. Bir harpte Hz. Alinin mubarek ayağına bir ok saplanmıştı. Oku cıkaramadılar. Doktor geldi. (Bayıltıcı ilac vermeli ki, ancak o zaman ok cıkarılır. Yoksa, bunun ağrısına tahammul edilemez) dedi. Hz. Ali (Bayıltıcı ilaca luzum yok, ben namaza durunca cıkarın) buyurdu. Hz. Ali namaza başladı. Doktor da Hz. Alinin mubarek ayağını yarıp oku cıkardı. Yarayı sardı. Hz. Ali, namazını bitirince (Oku cıkardınız mı?) buyurdu. Doktor (Evet cıkardım) dedi. Hz. Ali (Hic farkına varmadım) buyurdu. [İbni Mulcem bunu bildiği icin Hz. Aliyi namaz kılarken yaralamış, şehit etmiştir.]
Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Nitekim, Hz. Yusufun guzelliği karşısında da Mısır kadınları hayran olup, kendilerini oyle unutmuşlardı ki, ellerini kestiklerinden haberleri olmamıştı. Muminler de vefat anında Resulullah efendimizin guzel yuzunu gorup olum acısını duymazlar.
Kays bin Haris anlatıyor:
Birisi gelip Muaviye bin Ebi Sufyandan bir mesele sordu. Muaviye dedi ki, bunu git Aliden sor ki, o benden iyi bilir. O kişi, ben bu meselede senin cevabını isterim. Senin vereceğin cevabı Alinin cevabından cok severim dedi. Muaviye celallenip, sen ne bedbaht kişiymişsin. Muhakkak sen, Allah resulunun ilimde muazzez ve mukerrem tuttuğu kimseyi beğenmiyorsun. Resulullah buyurdu ki: (Ya Ali, bana, Harun’un Musa’ya yakınlığı gibisin. Yalnız benden sonra peygamberlik yoktur.)
Cok gordum ki, Omer onun ile meşveret ederdi. Eğer bir meselede muşkili olsa idi, Ali burada mıdır, derdi. Sen şimdi kalk, yıkıl karşımdan, Allahu teĂ‚lĂ‚ ayaklarına kuvvet vermesin.
Amr bin el Cumi rivayet eder:
Ben Resulullahın huzurunda oturmuş idim. (Ya Amr!) buyurdu. (Lebbeyk ya Resulallah!) dedim. (İster misin ki, Cennetin direğini sana gostereyim!) buyurdu. İsterim ya Resulallah dedim. O sırada Ali bin Ebi Talib oradan gecti. Buyurdu ki: (Bu kişi ve bunun ehli Cennetin direğidirler.)
Hz. Ali bir kalabalığı eğlence icinde gorup, boyle eğlenip neşelenmelerinin sebebini sorduğunda, onlar, bugun bayramımızdır dediler. Bunun uzerine Hz. Ali de (GunĂ‚h işlemediğimiz gunler de bizim bayramımızdır) dedi.
Hz. Ali buyurdu ki: (Bir taife beni Ebu Bekir, Omer ve Osmandan ustun tutarlar. Bu taifenin gonullerinde nifak vardır. Bununla ehli İslam arasına ihtilaf ve fitne salarlar. Bana Resulullah bunları haber verdi. Zahiren ehli İslam'a kardeş olduklarını soylerler. Batınlarında din duşmanıdırlar. Yalanı guzel, kotulukleri temiz gorurler. Mushaf-ı şerifi iptal ederler. [Kur'an-ı kerimin hukmunu kaldırırlar.] Kotuluk uzerine birbirleri ile yarışırlar. Resulullaha ve EshĂ‚bı kirĂ‚mın buyuklerine dil uzatırlar. Hak teĂ‚lĂ‚ onları af etmez. Sunneti İslamı harap ederler. Bidat-ı seyyieleri yayarlar. O zamanda Resulullahın sunnetine yapışan kimse şehidlerin ve abidlerin efdalidir. Seadet onlarındır. (Fasıl-ul-hitab)
Hz. Aliye dediler ki: Abdullah bin Sebe seni Ebu Bekir, Omer ve Osman uzerine tafdil eder [ustun tutar]. Hz. Ali yemin ederek, vallahi onu oldururum buyurdu. Ya emir-el muminin! Sana muhabbet edeni oldurur musun dediler. Elbette, benim olduğum şehirde olmasın buyurdu.
Hemen bulunduğu şehirden surdu. (Şevahid-un nubuvve)
Hz. Ali buyurdu ki: Ebu Bekir ve Omer hakkında kalbimde iyilik ve guzellikten başka birşey bulundurmaktan Allahu teĂ‚lĂ‚ya sığınırım. Nedir o kavimlerin hali ki, Kureyşin iki seyyidini kotulerler. Beni de oyle zan ediyorlarsa, ben o şeyden pakım, onların dediklerinden beriyim [uzağım]. Her kim ki o ikisini sever, muhakkak beni sever. Her kim o ikisine buğz eder, bana buğz eder. Bilmiş olun ki, muhakkak cumle insanların hayırlısı bu ummette, Peygamberden sonra Ebu Bekri Sıddıktır. En once Musluman olan odur. Resulullahın en sevdiği odur. Allah indinde bu ummetin en mukerremi odur. Bu ummette Peygamber efendimizden sonra ondan efdal ve ondan hayırlı kimse yoktur. Ebu Bekirden sonra da, dunyada ve ahirette bu ummetin en hayırlısı, en buyuğu Omer-ul Faruktur. Ondan sonra Osman-ı Zinnureyndir. (Şevahid-un nubuvve)
Birgun birisi gelip kinayeli bir şekilde Hz. Aliye, Ebu Bekir ve Omerin zamanında, birlik vardı, huzur vardı, hilafetleri cekişme, kavga, fitne ve ihtilaflı değildi. Senin ve Osmanın hilafetlerinin zamanları sıkıntı ve değişiklik ve fitneden hali olmadı. Sebebi nedir diye sordu. Hz. Ali buyurdu ki: Sebebi şudur: Ebu Bekir ve Omerin yardımcıları Osman ve bendim. Sen ve senin emsalin gibiler de benim ve Osmanın yardımcıları oldunuz. Boyle oldu. (Şevahid-un nubuvve)
Said bin Cubeyr, Abdullah bin Abbas hazretlerinin elini tutup, gidiyordu. Zemzem kuyusuna geldiler. Orada bazıları oturmuş, Hz. Aliyi kotuluyorlardı. Bunu işitince, İbni Abbas hazretleri buyurdu ki, donun, beni onların yanına goturun. Onlardan yana donup yanlarına geldiler. İbni Abbas hazretleri, Allah ve Resulune yaramaz sozler soyleyen kimdir diye sordu. Bizim aramızda hic kimse Allaha ve Resulune yaramaz soz soylemez dediler. Ali bin Ebi Talibe yaramaz soyleyen, onu kotuleyen var mı diye sordu. Evet var dediler. Bunun uzerine İbni Abbas hazretleri dedi ki: İyi dinleyin, Allaha yemin ederim ki Resulullahdan bizzat işittim, buyurdu ki: (Her kim Aliyi kotuler, muhakkak beni kotulemiş olur. Her kim beni kotuler, muhakkak Allahı kotulemiş olur. Her kim Allahı kotuler, Allah onu yuzu uzerine Cehenneme atar.)
Mekke feth edildiği zaman butun putlar parcalandılar. Ancak, Beyti şerifin icinde buyuk bir put var idi ki, taştan yapılmıştı, o kaldı. O putu zincirler ve civiler ile tavana ve duvara bağlamışlar idi.
Resulullah KĂ‚be-i şerife geldi. Hz. Aliyi cağırıp buyurdu ki, (Ya Ali, Benim omuzum uzerine cık. Bu putun bendlerini yerinden kopar.) Hz. Ali, Ya Resulallah, ben kim olayım ki, ayağımı mubarek omuzunuz uzerine koyayım. Buyrun siz benim omuzum uzerine basın dedi. Resulullah, (Ya Ali, sen benim gayret ve hamiyyet, nubuvvet ve risalet yukumu cekecek kuvvet ve takati bulamazsın) buyurdu.
Sonra, emri şerifleri ile Resulullahın mubarek omuzuna basıp, o putu butun zincirleri, civileri ve bentleri ile o yerden ayırıp, attı.
[Hz. Ebu Bekri Sıddıkın, hicret gecesinde [mağarada] Resulullahı bir miktar kendi omuzunda goturduğu hadisi şerifler ile sabittir.]
Bir gun sabah namazı vaktinde, Hz. Ali mescide giderken, yolda bir ihtiyara rast geldi. İhtiyarın ak sakalına hurmet edip, onune gecmeyip, yavaş yavaş ardınca giderdi. Mescid kapısına vardığında ihtiyar iceri girmeyip, yoluna devam edip gitti. Hz. Ali onun hıristiyan olduğunu anladı.
Mescidde Resulullahı rukuda buldu. Guneşin doğma zamanı yaklaşmış idi. Cemaate uyup, namazı kıldılar. Namazdan sonra, eshĂ‚bı guzin Resulullaha, Ya Resulallah, birinci rukuda adeti şerifinizden fazla durdunuz. O kadar ki, guneşin doğması yaklaştı. Sebebi ne idi diye sordular. Resulullah, (Adet miktarı ruku tesbihini eda ettikten sonra, Semiallahulimen hamideh deyip, kıyama kalkmak istediğimde, Cebrail aleyhisselam başımı tutup, kalkmama engel oldu. Bundan başka, hikmetinin ne olduğunu ben de bilmiyorum) buyurdu.
Allahu teĂ‚lĂ‚ Cebrail aleyhisselama, Habibime sebebini bildir, eshĂ‚bına bu sırrı acıklasın buyurdu. Bunun uzerine Cebrail aleyhisselam dedi ki: ya Resulallah, mubarek başınızı rukudan kaldırmak istediğiniz zaman, Allahu teĂ‚lĂ‚ bana, (Habibimin arkasını tut; rukudan kalkmasın ki, Ali, yolda bir ak sakallı ihtiyarın, sakalına hurmet edip, yavaş yurumekle, cemaat sevabından mahrum kalıyor. Kalmasın, Habibime yetişsin. İftitah tekbirinin sevabına nail olsun) diye emretti. Ben de gelip emredileni yaptım, Ali de yetişmiş oldu. İşte hikmeti budur.
Resulullah bu haberi eshĂ‚bı kirĂ‚m hazretlerine nakil buyurdu.
Bir gun emir-ul muminin Hz. Ali pazara varıp, bir gomlek satın aldı. Terziye bunun yenleri [kol ucları] uzundur, kes dedi. Terzi, uzun değildir, kesmem, zira kusurlu olur dedi. Hz. Ali, aybı benim, sen kes diye emir verip kestirdi. Terzi, Hz. Alinin kim olduğunu bilmiyor, onu tanımıyordu. Hey, gorun bu kişi mecnun olmuş dedi. Hz. Ali bunu işittiğinde cok sevindi, elhamdulillah dedi.
Ya emir-el muminin, bu beyhude ve makul olmayan soze nicin hamd ettiniz diye sordular. Dedi ki, bir gun Resulullahtan işittim, buyurdu ki: (Bir kimseye deli denilmedikce imanı tamam olmaz!) Bu mujdeye kavuşmak icin boyle yaptım. Terzi o sozu soylemekle, benim imanıma şehadet etti, bu yuzden de hamdettim.
Resulullah buyurdu ki, (Ben ilmin şehriyim. Ali kapısıdır.) Hariciler bu hadisi şerif icin, Hz.Aliye hased ettiler. Hatta haricilerin buyuklerinden on kimse, Aliden hepimiz aynı meseleyi soralım, eğer herbirimize ayrı ayrı cevap verirse, Ă‚lim olduğunu anlarız diye karar verdiler.
O on kişi Hz. Alinin huzuruna gelip birisi sordu:
-Ya Ali, ilim mi efdaldir, mal mı efdaldir?
-İlim efdaldir.
-Ne delil ile soylersin?
-İlim Enbiyadan mirasdır. Mal Karundan ve Firavundan ve Hamandan mirasdır.
İkincisi sordu:
-İlim mi efdaldir, mal mı?
-İlim maldan efdaldir. Zira ilim, sahibini saklar. Malı, sahibi saklar.
Ucuncusu sordu:
-İlim mi efdaldir, mal mı?
-İlim efdaldir. Zira, mal sahibinin duşmanı coktur. İlim sahibinin dostu coktur.
Dorduncusu sordu:
-İlim mi efdaldir, mal mı?
-İlim efdaldir. Zira malı tasarruf etseler eksilir. İlmi tasarruf etseler artar.
Beşincisi sordu:
-İlim mi efdaldir, mal mı?
-İlim efdaldir. Mal sahibi cimri diye [şupheyle] anılır. İlim sahibi buyuk isimler ile anılır.
Altıncısı sordu:
-İlim mi efdaldir, mal mı?
-İlim efdaldir. Mal haramiden hıfz olunur. İlim haramiden hıfz olunmaz.
Yedincisi sordu:
-İlim mi efdaldir, mal mı?
-İlim efdaldir. Mal cok durmakla zayi olur. İlim her ne kadar durur ise de zayi olmaz.
Sekizincisi sordu:
-İlim mi efdaldir, mal mı?
-İlim efdaldir. Mal kalbe kasavet verir [katılaştırır]. İlim kalbi nurlandırır.
Dokuzuncusu sordu:
-İlim mi efdaldir mal mı?
-İlim efdaldir. Mal sahibi, mal sebebi ile tanrılık davasında bulunur. İlim sahibi boyle etmez, aciz bir kul olduğunu bilir.
Onuncusu sordu:
-İlim mi efdaldir mal mı?
-İlim efdaldir. Mal, sebebi isyandır. İlim, sebebi rahmettir.
Bunun uzerine o on harici tovbe edip, Hz. Aliye muti oldular. (Mişkat-ul envar)
Hz. Ali’nin hikmetli sozleri coktur. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Muslumanlar, Ă‚hirete inanıyor. Kitapsız kĂ‚firler, inkĂ‚r ediyor. Tekrar dirilmek olmasaydı, inanmayanlar birşey kazanmaz, muslumanlar da, zarar etmezdi. Fakat, kĂ‚firlerin dediği olmayınca, sonsuz azĂ‚b cekeceklerdir.
- İnsan bilmediğinin duşmanıdır.
- Allaha yemin ederim ki, beni yalnız mumin sever ve bana yalnız munafık buğz eder.
- Cahil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, icinden cıkamayacağı bir meselede en iyisini Allahu teĂ‚lĂ‚ bilir demekten sakınmasın.
- Amellerin en zoru uctur; nefsin hakkını verebilmek, her halde Allahu teĂ‚lĂ‚yı hatırlayabilmek, din kardeşine bol bol ikramda bulunabilmektir.
- Takva, hataya devamı bırakmak, aldanmamaktır.
- Kalpler kaplara benzer. Hayırlı olanı hayırla dolu olanıdır.
- Bana bir harf oğretenin kolesi olurum.
- Affetmek fazilettir. Kararlı olmak metĂ‚’dır, sahip olunan maldır. Kararsız olmak ise zĂ‚yi olmaktır. Yalancılık hıyĂ‚nettir. İnsaf rahatlık, şer kustahlıktır. Guleryuzluluk ihsĂ‚ndandır. Doğruluk kurtarır, yalan felĂ‚kete surukler. KanĂ‚at insanı zengin yapar, yerinde kullanılmayan zenginlik azdırır. Dunya aldatır, şehvet kandırır. Haset yıpratır, nefret cokertir.
- Amellerin en faziletlisi, iyiliği emredip kotulukten vazgecirmek ve gunĂ‚h işleyeni sevmemektir. Kim ki iyiliği emrederse, muminin sırtını muhkemleştirmiş, sağlamlaştırmış olur. Kim de kotuluğu men eder ve ondan vaz gecirirse, munafığın burnunu yere surtmuş olur.
- Akıllı kimse, gunahlarını tovbe ile ortendir. Comert, kotuluk yapana iyilikle karşılık verendir.
- Âlim; sozu, işine uygun olandır. Âlim ilme doymaz.
Hz. Ali bir mufreze gonderdiği vakit başına tayin ettiği kimseye şoyle derdi:
Sana Allahtan korkmanı tavsiye ederim. O, hem dunyaya, hem de ahirete maliktir. Vazifene sarıl. Seni Allaha yaklaştıracak olana yapış. Cunku dunyada yapıp da bıraktıklarını, yarın karşında hazır bulacaksın.
Peygamber efendimiz Hz. Ali’ye buyurdu ki:
- Ya Ali, altıyuz bin koyun mu istersin, yahut altıyuz bin altın mı veya altıyuz bin nasihat mı istersin?
- Altıyuz bin nasihat isterim ya Resulallah.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Şu altı nasihata uyarsan, altıyuz bin nasihata uymuş olursun:
1) Herkes nafilelerle meşgul olurken, sen farzları ifa et. [Yani farzlardaki rukunleri, vacibleri, sunnetleri, mustehabları ifa et!]
2) Herkes dunya ile meşgul olurken, sen Allahu teĂ‚lĂ‚yı hatırla! [Yani din ile meşgul ol, dine uygun yaşa, dine uygun kazan, dîne uygun harca!]
3) Herkes birbirinin ayıbını araştırırken, sen kendi ayıplarını ara! Kendi ayıplarınla meşgul ol!
4) Herkes, dunyayı imar ederken, sen dinini imar et, zinetlendir!
5) Herkes halka yaklaşmak icin vasıta ararken, halkın rızasını gozetirken, sen Hakkın rızasını gozet! Hakka yaklaştırıcı sebep ve vasıtaları ara!
6) Herkes cok amel işlerken, sen amelinin cok olmasına değil, ihlĂ‚slı olmasına dikkat et!
Hz. Ali, Peygamber efendimize on mesele sual etti. Dedi ki:
-Ya Resulallah, Allahu teĂ‚lĂ‚ya nasıl ibadet edeyim?
-Sıdk ve safa ile!
-Ya Resulallah, Hak teÂlÂdan ne isteyeyim?
-Dunyada ve ahirette afiyet ve mağfiret iste.
-Ya Resulallah, benim uzerime ne lazımdır?
-Allah ve Resulunun buyurduğunu tutmak.
-Ya Resulallah, ne edeyim ki, benim kurtuluşum onda olsun?
-Helal ye ve doğru soyle!
-Ya Resulallah, rahat ne şeydedir?
-Allahu teĂ‚lĂ‚nın didarında!
-Ya Resulallah, fesat nedir?
-KĂ‚fir olmak, Hak teĂ‚lĂ‚ya şirk koşmak.
-Ya Resulallah, vefa nedir?
-Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah!
__________________
Hz Alİ (r.a)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●38 Görüntüleme