KUR’ÂN’IN Âyetleri henuz inmiş gibi okunduğunda, pek cok defalar insanın “Tam da bugunu tasvir ediyor” diyeceği gelir; Âyetin daha başka zamanlarla ilgisi, okuyucunun gozunde, bu zamana nispetle pek sonuk kalır. Bu Âyetin de zamanımızla ilgisi o kadar aşikÂrdır ki, sanki bugun nazil olmuş gibi bize sesleniyor, gecmiş asırlardan cok modern zamanları tasvir ediyor gibidir.

Gerci her zamanın Kur’Ân Âyetlerinden bir payı vardır. Mekke muşrikleri de taptıkları putları dişi olarak tasavvur etmek ve onlara dişi isimleri vermek suretiyle, bu Âyetin cizdiği tablo icinde yer alıyorlardı. Halbuki onlar kadına değer veren kimseler de değillerdi. Kadın onlar icin bir gucsuzluk simgesi, kız cocuğuna sahip olmak ise bir utanc vesilesiydi. Gercek hayatta kadını boylesine aşağılayan bir toplumun kendi elleriyle icad ettikleri sozumona tanrılara dişi isimleri verip de onlara tapmaları, dua etmeleri, yalvarmaları, kendileri hesabına ne kadar aşağılayıcı bir durumdur! İşte bu, onlara Şeytanın giydirdiği bir kulÂhtır ki, bu Âyetin devamındaki Âyetlerde de anlatıldığı gibi, Şeytan, insan neslinden intikamını boylece almaktadır.

Gelelim gunumuze:“İnsanlardan oylesi vardır ki, başkalarını Allah’a denk tutar da, Allah’ı sever gibi onları sever”1 ve “Heveslerini tanrı edinen kimseyi gordun mu?”2 meÂlindeki Âyetler dikkate alındığında, bu Âyet-i kerimede gecen “dua etmek” deyimiyle neyin kastedildiği de acıklığa kavuşur. Burada kastedilen dua ve kulluk kavramı, birşeyin karşısına gecip secdeye kapanmak, ona el acıp yalvarmak değil; Allah’a lÂyık bir muhabbetle ona bağlanmak ve onu herşeyden ustun tutmak anlamını ifade etmektedir. Modern zamanların yaygın anlayışında ise en ustun mevkii tutan şey nefsÂnî heveslerdir; herşey o uğurda yapılır, herşey ona feda edilir, hayat onu tatmin etmek icin yaşanır. NefsÂnî heveslerin odak noktasında da cinsellik vardır; Batı uygarlığı, dişiliği tum heveslerin hedefine yerleştirmiştir. Buyuk mufessir Elmalılı, bu durumu şu tesbitleriyle ozetler:

Muşrik ruhunun gaye-i mabudu kadındır. Onun nazarında taabbudun en buyuk misali taabbud-u nisvandır. O butun zevkini, butun ilhamını kadından almak ister; kadın zevki onun icin azam-ı lezzÂt olur. Onun icin butun hayalÂtının başında bir kadın hayali vardır. … Bu hal muşriklerin oyle bir dalÂleti ve şeytanların oyle bir desisesidir ki, herhangi birşeyi sevecek olsalar ona mutlaka bir kadın tasavvuru karıştırırlar. Guneşe taparlar, dişi tasavvur ederler. Yıldıza taparlar, dişi tasavvur ederler. MelÂikeye taparlar, inÂs tasavvur ederler ve bu suretle butun zevk-i taabbudu şehevatta toplayıp hakları, hakikatleri hayallere feda ederek kadın hayalleri karşısında hakikî kadınları payimal ederler.”

Butun zamanlar icin gecerli olan bu tesbitler, gunumuz Batı uygarlığını cok daha iyi acıklıyor. Zira Batı uygarlığı bu konuda, insanlığı her taraftan bir şehvet kuşatması altına alacak ve bunun icin de surekli olarak yeni tanrıcalar icad edecek kadar ileri gitmiştir. Batı uygarlığının değer olcusunde mesel 1920’li yılların, ’50’li yılların, ’60’lı yılların, ’80’li yılların ideal tipleri farklıdır. Her donem icin bu uygarlık tapılacak yeni bir dişi modeli bulur. Boyle yapmakla, bir yandan belirli bir kadın tipini sozumona tapılacak mevkie cıkarırken, bir yandan da tum kadınları birden, iki ayrı yonden aşağılamış olur.

Birincisi: Kadın, boylelikle, suflî duyguların bir aracı haline getirilir.

İkincisi: İdeal tip olarak pazara cıkarılan uc beş kadının dışındaki butun kadınlar, onlar gibi olmadıkları icin aşağılanmış bulunurlar. Zaten bu işin bir amacı da budur. Arkasında yuz milyarlarca dolarlık bir sanayi bulunan bir mekanizma, kadınları boylece bir aşağılık duygusu icine atar ve onlara, kendilerini boyle bir durumdan guya kurtaracak kozmetik urunleri, diyet urunleri gibi malları satar. Ne yazık ki, kadınların da boyle tuzaklara duşmekte hic zorlanmayışları, bu dunyanın bir başka gerceğidir.


Şu hadiseye ibret nazarlarıyla baktığımızda, gercekten de ic ice gecmiş garipliklerle karşılaşıyoruz.

Herşeyi kudretinde tutan tek bir Yaratıcıya teslim olmaktan kacınan insanlar, kendilerinden daha gucsuz varlıklara kendi kendilerini kul haline getirmekten kurtulamıyorlar.

Boyle yapmakla sadece kendilerini değil, kulluk ettikleri şeyi de kucultmuş oluyorlar.

Kucultulenlerin onemli bir kısmı da bu cifte hakarete gonullu olarak katlanıyorlar.

Anlaşılmaz gorunen bu durumu, Âyetin ikinci cumlesi acıklayıveriyor:

“Aslında onlar inatcı Şeytandan başkasına yalvarmış olmuyorlar.”


Bu Âyetin devamındaki Âyetlerde de anlatıldığı gibi, Şeytanın, insan neslinden almak istediği bir oc vardır. Manzaraya bakılırsa, Şeytan, bu konuda istediğini elde etmiş gorunuyor.

“Gercekten de İblis onlar hakkındaki zannını doğruladı ve mu’minlerden bir topluluk dışındakiler ona uyup gittiler.”3

1-Bakara Sûresi, 2:165

2-Furkan Sûresi, 25:43

3-Sebe’ Sûresi, 34:20


Umit Şimşek

YAZININ ORJİNALİNİ BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ.
__________________