Bunu nicin yaptın ?





Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Dunya hayaldir. Oldukten sonra iki yer var: Cennet ve Cehennem. Ortası yok.

İman ve kufrun de, ortası yok. Burada insanın karar vermesi gerekir.

İki yol var: Birisi Cennete, diğeri Cehenneme goturuyor. Bunlardan birine karar verip, orada yurumek lazım. Yolsuz yurumek mumkun değil. Bir anda iki yolda birden yurumek, hic mumkun değil. Aynı anda hem doğuya hem batıya gidemeyiz.

Elhamdulillah, biz Allahu teÂlÂya iman ettik, Peygamber efendimize iman ettik, ne bildirdiyse kabul ettik, beğendik, ahiret gunune iman ettik; ama bu iman ettiğimiz yolda, şuphesiz ki gunahlar işliyoruz. Peki, bizim sonumuz ne olacak?

Bunu, bir talebesi hocasına sorar:
— Efendim biz, dinimizde bildirilen her şeye iman ettik, bu yoldayız; fakat bazen namaz kılarken kac rekÂt kıldığımızı bile şaşırıyoruz. Namazda turlu turlu işler hatırımıza geliyor. Boyle ibadetlerimizin, hicbirisinin kabul olmadığını duşunuyoruz. Hizmetlerimiz de oyle, peki Allahu teÂl ahirette nasıl muamele edecek? Yani butun bu hatalarımıza rağmen, butun kusurlarımıza rağmen, bizim halimiz ne olacak?

Bu soru hepimizin hatırına gelir. Mubarek zatın verdiği cevap şoyle olur:
— Evladım, bana bir bardak su getir!

Talebesi hemen koşup, bir bardak su getirir. Kendisine dort beş adım kala:
— Orada dur, buyurur.

Talebe durur. Hocası devam eder:
— Şimdi aksilik bu ya, ayağın takıldı ve halıya bardakla birlikte duştun, bardak kırıldı; icindeki su da dokuldu. Yani su gelmedi. Suyu bana getirirken, başına gelen bu kazadan dolayı sana, kızar mıyım, acır mıyım? Elbette acırım; cunku o suyu siz bana getiriyordunuz; ama boyle oldu ne yapalım. İşte, bizim ibadetlerimiz de boyle. Allahu teÂl da Ona giderken yaptığımız hatalar ve kazalar sebebiyle kızmaz. Onun merhameti sonsuzdur, acır ve affeder.

Yeter ki biz, suyu Ona goturelim. Yani Ona doğru gittikten sonra korkmayalım; ama Ahmet’e gidip de, Mehmet’ten para istemek olmaz.

Allahu teÂl kalbe ve niyete bakar. Bu kulum bu ibadeti yapıyor; ama nicin? Bu hayır ve hasenatı yapıyor; ama nicin? Doğru olmak şartıyla, ilim oğreniyor, ilim yayıyor; ama nicin? İşte, bunu nicin yaptın sorusu, Muslumanlara ahirette sorulacaktır. Bunun da cevabı var. Ya Allah icin veya meşhur olmak icin yahut zengin olmak icin. Yahut da aferin desinler diye. İşte bu cok kotu... O zaman da Cenab-ı Hak ahirette diyecek ki:
(Sen bunları kimin icin yaptıysan, git ucretini de ondan iste! Eğer benim icin yaptıysan, hatasıyla sevabıyla gel seni affedeyim. Başkası icin yaptıysan, bana niye geliyorsun?)

Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Allahu teÂlÂ, sizin şeklinize, gorunuşunuze ve mallarınıza değil, kalblerinize ve amellerinize [o işi ne niyetle yaptığınıza] bakar.)

Yaptıkları işler bakımından kÂfirlerle muminler arasında farklar vardır. KÂfirler her yerde ve her zaman, nasıl sorusuna cevap arar. Nasıl bina yapılır, nasıl şu yapılır vs. Ama mumin, nicin sorusuna kendini ayarlar. Allahu teÂl ahirette kullarına nicin sorusunu soracaktır. O halde, fark buradadır. Yani birisi dunyalık, diğeri ahiretlik olacaktır. Bu yuzden niyetleri de ıslah etmek, duzeltmek lazımdır. Buyukler, (Allahu teÂl vermek istemeseydi istek vermezdi) buyuruyor. Ondan, hayırlı omur, hayırlı olum istemeli. Hayırlı omrun yanında, hayırlı olumu de unutmamalı. Olumu hic unutmamak gerekir.

Allahu teala nasıl dilerse oyle olur. Mumine lazım ve layık olan, hastalık ve sıkıntıda sabretmek, sağlık ve rahatlıkta şukretmektir. O halde muminin iki vasfı vardır: Sabır ve şukur. Bir musibet gelince, neden benim başıma geldi derse, zarar eder. Bu Rabbimin bana ihsanıdır, hediyesidir derse, o zaman kurtarır. Sağlığa kavuştuğu zaman da azmamalı; cunku cok sağlam insanlar, hastalardan daha cabuk olebilir. Mumin her zaman ve her yerde Rabbiyle beraber olmalı ve başına bir musibet geldiği zaman, sabretmeli. Nimetlere kavuştuğu zaman da şukretmeli; cunku Allahu teÂlÂ, şukretmenin de ayrıca sevabını verir.

İyiliği Allah icin yapmak gerekir: İyilik ticaret, yani tuccarlık değildir. Ben bunu yaptım, sen ne yaptın veya ne yapacaksın denmez. Yaptığımızı unutsak da, hic ummadığımız yerde karşımıza cıkar.

Hazret-i Lokman buyurdu ki: İki şeyi unut, iki şeyi unutma! Yaptığın iyilikleri unut, sakın bir daha bahsetme! Cunku her anlatışta, bir miktar daha sevabı azalır. O yazılmış bir sevab, onu unut! Sana yapılan kotulukleri de unut! Cunku sabrettin, Allahu teÂl sana bir ecir verdi, her soylediğinde kaybediyorsun. İki şeyi de unutma! Allahu teÂlÂyı bir de olumu unutma!






Alıntı


__________________