
1950'li yıllarda Festinger (1957) tarafından geliştirilen bu teori, bilişsel harmoniyi konu almaktadır ve insanların, bilişsel planda celişki yaratan biliş, duygu ve davranışlardan kacındıklarını, biliş oğeleri arasında bir tutarlılık oluşturmaya ve mevcut tutarlılığı korumaya caba harcadıklarını on gormektedir.
Bilişsel celişki, gunluk hayatımızda oldukca sık karşılaştığımız bir olgudur. Davranışlarımız, coğu kez bir şekilde davranmamızı ve bir başka şekilde davranmamamızı gerektiren bir takım dış talep, emir veya zorlamalara bağlıdır. Oysa, genelde duşunce ve kanaatlerimize gore davrandığımıza, kendimizle tutarlı olduğumuza inanırız.
Davranışlarımız, hareketlerimiz, eylemlerimiz ile tutumlarımız, goruşlerimiz, ideolojimiz arasında bir tutarlılık ararız. Bu nedenledir ki, genellikle bir mesleği secenler, meslekleri hakkında olumlu goruş taşırlar; bir kurum veya iş yerindeki mevkimiz ile iş yerimiz hakkındaki goruşumuz arasında bir ilişki vardır, orneğin hiyerarşik konumumuz yukseldikce, nispeten daha olumlu duşunuruz ("Tac giyen baş akıllanır" sozu, bu cercevede değerlendirilebilir).
Tutarlılık teorisyenlerine gore bilişsel oğelerin celişkisi, insanların kacındığı, istemediği bir durumdur. Dolayısıyla, insanın temel eğilimi bilişsel tutarlılığı olabildiğince sağlamak ve korumaktır. Tutarsızlık, bilişsel oğelerin birinde veya diğerinde değişimi guduleyen bir nitelik taşımaktadır.
Bu temel goruşler, denge, uygunluk ve bilişsel celişki terimleriyle anılan ceşitli tutarlılık teorilerinde az cok ortak olan bir kuramsal cerceve oluşturmaktadır. Bilişsel celişki teorisi, kognitif celişkiye bir motivasyon gucu atfederek onu bir gudu, bir gerilim durumu olarak gormektedir: Bu gudu, insanları, celişkiyi azaltma, indirgeme yonunde davranışlara itmektedir.
Celişkinin azaltılması ceşitli yollardan sağlanmaktadır. Bunun icin ilk yol, celişen oğe sayısını azaltmak veya uyuşan oğe sayısını artırmaktır. İkinci yol, uyuşan oğelerin onemini artırırken celişen oğelerinkini azaltmaktır. Ucuncu yol, bu iki yolu birlikte kullanmak olabilir. Celişkiyi azaltmanın yollarından hangisinin secileceği sorunu, ceşitli etmenlere bağlıdır.
Her şeyden once bireyin realist tutumu ve cevreye başarılı bir uyum, gerceklik hakkında doğru bir şekilde değerlendirme yapmayı gerektirmektedir. Herhangi bir bilişsel oğe, gercekliğin doğru bir yansıması olduğunda, gercekliği değiştirmeksizin, bu gercekliğe tekabul eden bilişsel oğeyi değiştirmek zorlaşmaktadır.
Ancak, diğer pek cok teorisyen gibi, Festinger de fiziksel ve sosyal gerceklikleri ayırtetmektedir. Bu ayrım, emprik yollarla tahkik edilebilen veya sosyal uzlaşmalara dayanan gerceklikler şeklinde de ifade edilebilir. Bu acıdan bakılırsa, celişkinin kaynağı olan davranışların değiştirilmesi zor veya kolay olabilmektedir. Celişkiye yol acan bilişsel Oğeler, bireyin davranışıyla ilgiliyse, bilişsel tutarlılık, davranışların değiştirilmesi yoluyla gercekleştirilmektedir.
Celişkinin kaynağı dış dunya ise, bilişsel oğeyi değiştirmek icin dış dunyayı değiştirmek gerekmektedir. Ancak, fiziksel gerceklik soz konusu olduğunda bu, genellikle imkansızdır; dolayısıyla fiziksel gercekliğe tekabul eden bilişsel oğe de, değişmeye karşı direnecektir.
Bu durumda, celişkiyi azaltmak, diğer oğeler uzerinde oynamayı gerektirmektedir. Fakat fiziksel gerceklik yerine, sosyal gerceklik soz konusu olduğunda, orneğin celişki, bireyin bağlandığı, ornek aldığı, ozdeşleştiği kişilerin konsensusunden ileri geliyorsa, bu konsensusun değiştirilmesine calışılabilir ya da bu kişi veya gruplar terk edilebilir.
Celişkiyi azaltma yolları, aktif veya pasif bir tutum gerektirmesine gore farklılaştırılabilir. Celişkiyi indirgemek icin bireyler, pasif bir tutumla mevcut bilişsel oğeleri değiştiremez veya yenilerini ekleyemezlerse, tutarlılığı destekleyen ve bilişsel sonucları olan davranışlara yonelmektedir. Yeni enformasyon arayışı, bu tur davranışların bir orneğidir.
Ote yandan celişkiyi azaltma bicimleri, celişki olgusunun ozelliğine bağlı olabilir, bilişsel celişki, bir kararın, bir girişimin, bir cabanın, bir emrivaki durumunun, grup etkileşiminin, diğerlerinin onunde kanaatlerinin aksi bir davranışta bulunmanın sonucunda oluşabilir.
Nihayet, bilişsel celişki teorisi, insanların davranışlarını değiştirmek icin, Oncelikle tutumlarının değiştirilmesini gerekli sayan yaygın goruşun aksine, insanların tutumlarını değiştirmenin yolunun, davranışlarını değiştirmekten gectiğini ortaya koymaktadır. Bu anlamda bilişsel celişki teorisi, 'bilincin sosyal gercekliği değil, sosyal gercekliğin bilinci belirlediği' tezini sınıf bilinci (proleter bilinci) oluşumunun temeline koyan Marksist yaklaşımla paralellik gostermektedir.
__________________