Hegel tarafından guc ilişkilerini analiz icin ortaya atılan efendi-kole diyalektiği, psikolojide (Mead, Wallon, Zazzo, Lacan, vb.) kimliğin oluşumu konusunda aynayla ve diğer insanlarla ilişkinin onemini vurgulamak icin kullanılmaktadır. Aynayla ilişki, cocukluk yıllarında cocuğun aynada yansıyan goruntusuyle, daha sonraki yıllarda ise diğer insanların bireye ilişkin değerlendirmelerinde yansıyan goruntuyle ilişki bicimini almaktadır.
Bilincin oluşumunda kendini bir obje olarak ele alma kapasitesi onemli bir noktadır. Genetik bir perspektifte, Wallon'un (1959) işaret ettiği uzere, benlik bilincinin oluşumunda ben-diğeri ilişkisi onem taşımakta ve bu ilişki ben ve diğeri arası farklılaşma surecinde katedilen gelişim evrelerine gore değişmektedir.
Wallon'dan sonra Lacan, ayna aşamasını (miror stage), 'kimlik arayışını oluşturan' en onemli an olarak nitelemiştir; O'na gore cocuk, aynadaki goruntusunu, coğu kez, bir tur hayranlıkla ve zevkle seyretmektedir; bu goruntu, "ben'in (Je, I) diğeriyle Ozdeşleşmenin diyalektiğinde objeleşmeden once temel bir bicime girdiği sembolik bir matristir". Cocuk, bu bicim vasıtasıyla, bireyselliğini ve bedensel birliğini keşfeder ve yavaş yavaş kendini tanımayı ve dolayısıyla ozdeşleşmeyi oğrenir.
Ayna aşaması, cocuğun psişik gelişiminde onemli bir evredir. 'Ben' (ego), imajiner temsil değerini diğeri sayesinde ve diğerinin bakışında bulur. Ayna aşaması, bu diyalektiği başlatan surectir. Cocuğun goruntusel imgesiyle ozdeşleşmesi, diğerinin (Anne) bunu tanımasıyla/kabuluyle desteklendiği olcude mumkundur; cocuk kendi oz imgesinde, diğeri onu boyle tanıdığı icin kendini tanır, yani diğerinin gozunde, bu imgenin kendine ait olduğunun tasdikini bulur.
Ayna aşamasında gercekleşen bu temel ozdeşleşme, Hegel'in bilincin diyalektiği kavramına gonderir. Bu duşuncelerin kaynağı, Kojev'in ve daha sonra Lacan'ın vurguladığı uzere Hegel'e kadar uzanmaktadır.
Soz konusu diyalektiği ve yorumunu Kojev'den aktaralım: Hegel, Efendi ve Kole Diyalektiği adlı eserinde, karşılıklı tanımanın butunsel bir analizini yapar. Başlangıcta, insan, ancak yaşayan hayvan statusunde insandır. Bu haliyle ancak bir ihtiyac varlığıdır. Kimliğim kazanması icin, arzunun varlığı, yani arzulayan bilinc ya da kendilik/benlik bilinci haline gelmesi gerekir.
Yaşayan hayvan kendilik bilincine ulaşmak icin, yaşayan hayvan olarak diğerini yok etme mecburiyetindedir, zira kendilik bilincinin ortaya cıkışı, diğerinde kendini tanıyabilmeyi gerektirir. Fakat tersine, bunu yapabilmesi icin, diğerinin de onda (kendilik bilinci) kendini tanıyabilmesi gerekir... Zorunlu olarak birinin diğerinde arzulayan bir başka bilinc bulması gereklidir.
Burada kacınılmaz olarak olumune bir mucadele başlar ve bu kavgada her biri, diğerinde arzulayan bir bilinc bulabilmek icin, yaşayan hayvan olarak diğerini yok etmeyi arzular. Kojev'in (1991) yorumuyla "insanın gercekten insan olması icin, hayvandan ozsel olarak ayrılması icin, onda, insani Arzunun, hayvani Arzuyu yenmesi gereklidir. Oysa her Arzu, bir delerin arzusudur. Hayvanın butun arzuları, son cozumlemede onun hayatını koruma isteğinin sonuclarıdır.
O halde insani arzu, bu korunma Arzusunu yenmek durumundadır. Başka bir deyişle, insan hayvani yaşamını insani Arzusunun sonucu olarak tehlikeye atarsa, insan olarak 'kendini ortaya koyar'. Bu tehlikede ve bu tehlike aracılığıyladır ki, insan gercekliği, gerceklik olarak kendini yaratır ve acımlar".
Bu olum savaşının bir tek cıkış noktası vardır: Madem ki, taraflardan biri boyun eğmek zorundadır, oyleyse işi prestij savaşına dondurmek gerekir. Bir diğer deyişle olum savaşı, bir kolelik ilişkisini kurmaktan başka bir uc noktaya sahip değildir.
Savaşanlardan biri, yaşayan hayvan olarak olumden cekindiğini ve kendilik bilinci olarak tanınmaktan vazgectiğini diğerine gostererek savaşı bırakır. Efendi, bu şekilde kole tarafından tanınır ve onun tarafından tanındığını kendi kendine bilir. Bu andan itibaren, surec, kolece bilincin diyalektiğine girerek tersine doner.
Efendinin kole tarafından tanınması tek yonludur. Bu nedenle, etkisizdir. Efendi, kole tarafından kendilik bilinci olarak tanınmıştır, ama kolede kendilik bilinci olarak hic bulunmaz. Yani Efendi, kendilik bilinci olmayan bir bilinc tarafından kendilik bilinci olarak tanınmıştır. Benzer fakat tersine nedenlerden oturu, kole Efendi'de kendini tanımaz.
Oysa, bilinc olarak, kole de tanınmak ister; korku O'nu bundan vazgecirir, ama otantik bir kendilik bilinci olma isteği yok olmaz; demek ki kole kendisinde-kendisi icin bir bilinctir, yani gelişmesi, sahte bilinc aşamasında durmuş bir bilinctir. Bu kendinde kendi icin bilinc, bu kendinde kendisi icini objektif olarak kendisi icin konumlamamıştır ve bu kendinde kendisi icini subjektif olarak kendinde ortaya koymamıştır.
Kole icin, tanınma, hizmet etmesiyle gercekleşir. Gercekten de Efendi'nin arzusu, arzulayan bilinc olarak değil, kolece bilinc olarak tanınan bir bilinc vasıtasıyla tatmin olur. Bu nedenle, Efendi'nin arzusu, kolenin bilincine yabancılaşmıştır. Sadece kole, Efendi tarafından arzulanan objeye insani bir bicim verebilir. Bu boyleyse, kole objektifliğe subjektif bir anlam verir ve dolayısıyla, aynı zamanda kendi oz subjektifliğine objektif bir anlam verir. Bu koşullarda, kendisi icin kendinde ve kendinde kendisi İcin haline gelir. Oysa, bizzat buradan, otantik olarak kendilik bilincine ulaşır.
Sonuc olarak, her biri, diğeri ona karşıt bilinc olarak var olduğu icin kendilik bilinci olarak vardır. Birey, ancak diğerinin vasıtasıyla kendilik bilinci olarak kendini tanır. Ancak, kendilik bilinci olarak var olmak icin, arzulayan bilinc olarak diğerini inkÂr etmek gerekir. Arzulayan oznenin bilinclenmesi, tanınmak isteyen bir başka arzulayan bilince karşı olduğu olcude anlam taşır.
__________________
Felsefe / Psikoloji / Sosyoloji Efendi-Kole Diyalektiği
Üniversite Ders Notları0 Mesaj
●38 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Üniversiteler
- Üniversite Ders Notları
- Felsefe / Psikoloji / Sosyoloji Efendi-Kole Diyalektiği