Once soruyu yanıtlayarak başlayayım: kesinlikle hayır. Bilimi sadece cok zeki insanların yapabileceği bir iş olarak gormek ve oyle tanımlamak; bilimin toplumsal bir eylem olduğunu gormemek, bilimsel gelişmenin bilginin ust uste konmasıyla olduğunu anlamamak, kısacası bilime bilimsel bakmamak demektir.

Doğaldır ki, herhangi ciddi bir işi başarabilecek zekÂnın altında olmamalıdır bilim insanları ama bu cok ustun bir zek gerektiği anlamına gelmez. Nobel odullu pek cok araştırıcının IQ duzeyinin 120 civarında olduğu bilinmektedir. Darwin’in bile zek duzeyinin 130 olduğu tahmin ediliyor.

Amerikalı unlu biyolog, sosyobiyolojinin onculerinden Edward O. Wilson, “Bircok disiplinden bircok başarılı araştırmacıyla tanıştıktan sonra anladım ki ideal bilimci sadece orta derecede zekidir: Neler yapılabileceğini anlayacak kadar zekidir fakat yapmaktan sıkılacak kadar zeki değildir” demektedir. Bunun nedenlerinden biri, ustun zekÂlılara eğitimin başından itibaren her şeyin cok kolay gelmesi olarak gosterilmektedir. Bu tip insanların zorlu veri toplama ve analiz işlerinden sıkıldığı soylenmektedir. Bu goruşe tam olarak katılmamakla birlikte, saatler boyu zevkle calışma becerisinin bilgi uretimi işinde onemli olduğunu ve bunun eğitimle kazanılabileceği/kazandırılabileceği goruşundeyim.

Gasset de aynı goruştedir: “dehanın gerekli olmadığını, bilimin gelişmesinin şaşılacak kadar ortalama ve hatta ortalamanın da altındaki bilimcilerin calışmalarına borclu olduğunu” soyler. Bilimde sıradan zekÂlara da yer vardır, hatta bilimin onlara gereksinimi vardır.

Peki, bilimde sadece ustun zekÂlara ait bir yer yok mudur? Bence vardır. Burası sınırların aşıldığı yerdir. Daha acık ifade etmek gerekirse, bilim işi sınırları zorlama işidir. Sınırlar bazen itekleyerek biraz daha ileriye goturulur, bunun icin ileri zek zorunlu değildir. Bazen de sınırın uzerinden atlayarak sınırlar aşılır. Burası dÂhi olanla olmayanın ayrıldığı yerdir ama sınır atlamak cok sık olmadığı icin ustun zekÂlara da hep gereksinim olmaz.

Bilimde her yaptığınız calışmayı oncekilerin ustune bir şeyler koyarak yaparsınız. Tamamladığınız her calışmada (burada yayınlamayı kastediyorum) dunyanın bir yerlerinde birilerini aynı calışmanın herhangi bir aşamasında(duşunce, deneyi yapma, yazma) yakalamış olursunuz. Cunku hipotez vahiy yoluyla gelmez; insanlığın o ana dek getirdiğinin uzerine eklersiniz sadece. Bu nedenle sizin aklınıza gelen eş zamanlı olarak bircok kişinin aklına da gelir.

Bilim yapabilmek icin zekÂdan once gelen ve eğitimle kazanılabilecek başka ozellikler vardır:

Oncelikle farklı alanlarda okumalar yapmak, uzerinde duşunmek, kritik analiz yapmak ve yazmak, o alanların da duşunce sistematiğine yakınlık sağlar ve esas calışma alanından farklı bir bakışa olanak verir. Bunu yapmak icin olağanustu zeki olmak gerekmez. Bilim eğitiminde, lisans duzeyinde farklı alanlardan dersler, orneğin fizik bolumune edebiyat dersi, konulması sadece iyi olmaz bence zorunluluktur.

İkincisi iyi bir bilim ekibi oluşturmak ve bunun parcası olmak gerekir. Bu ekipte olağanustu zeki uc dort insanın varlığı bilgi uretimiyle sonuclanamayabilecekken, ceşitli ozelikleriyle birbirlerini tamamlayan insanlar onemli bilimsel gelişmelere imza atabilirler. Yukarıda alıntıladığım Gasset’in sozu bu bağlamda değerlendirilebilir.

Ucuncusu, bilim insanının toplumsal pratik ve mucadele icinde olması gereğidir cunku bilgi uretmek, radikalleşmeyle paralel olarak ilerler.

Sozun ozu, bilim insanlığın işidir; “ustunler bilim yapar gibi” duşunceler konuya fizik otesi bir yaklaşım, hatta ırkcı bir yaklaşımdır.

İzge Gunal

Kaynak

__________________