Hileli fareler, makyajlı fosiller, bir İlluzyondan ibaret ışınlar, "yaratılmış" elementler... Buyuk başarılarla dolu olan bilim tarihi aynı zamanda hata ve hilelerle de dolu.

Bilim dunyası dun olduğu gibi bugun de bilimsel (!) sahtekÂrlıklara sahne olabiliyor. İşte bilim dunyasının kulislerinden kimileri gulunc kimileri duşundurucu ornekler...

Binlerce yıldır tum insanlığın hemen hemen her gun bir şekilde yediği yumurta son yıllarda tıpcılar tarafından zararlı ilan edilmişti. Aniden bir araştırmayla yararlı olduğu keşfedildi. Bilimsel Tavukculuk Derneği'nin duzenlediği "Bilinen Yumurtanın Bilinmeyen Yonleri" sempozyumu, hekimlerin yıllarca zararlı dedikleri yumurtanın aslında sağlığa faydalı olduğunun tespitiyle sonuclandı gecen gunlerde. Sempozyuma katılan bir profesor hekim "Yıllarca yemeyin dedik, neden şimdi yiyin diyoruz? Cunku son yapılan araştırmalara gore yumurta insanlarda kan kolesterol seviyesinde onemli bir artışa yol acmıyor" diyerek yumurtacılar lobisinin de gayretleriyle yumurtaya itibarını iade etti ve yıllarca yumurta yedirmediği hastalardan ozur diledi. Derken bunun hemen ardından, yıllardır antioksidanların yaşlanmayı geciktirici etkilerinden bahseden bilim adamları bu kez "Antioksidanların gencliği koruduğuna dair bir bulguya rastlamadık" deyiverdiler. Elimizde narlar, siyah uzum cekirdekleri, brokoliler kalakaldık... Ancak bilim dunyasında ortaya cıkan hatalar her zaman bu denli basit ve saf değil. Hatta hatayla acıklanamayacak sahtekÂrlıklar ve suiistimaller bazen en gelişmiş laboratuarlara, araştırma merkezlerine kadar girebiliyor. Kimi bilim adamları insani zafiyetlerin tutsağı olabiliyor. Bilim, araştırma ve teknoloji alanında hilekÂrlıklar, sıkca karşılaştığımız "copy-paste" tezler ve "haddini aşan" intihallerle sınırlı değil. Az da olsa ortaya cıkarılabilenler, işin sadece bağış karşılığında şampuanların faydalarını onaylayan universite raporları ya da ulusal bir komedi unsuruna donuşen "Buyuk buluş Erke Donergeci" kadar "masumane" kalmadığını da gosteriyor. işte bilim dunyasının kandırıkcılarından bir demet...
Buyukler de veri carpıtır
Biraz sarsıcı olacak ama ilk orneğimiz, meşhur astronom Johannes Kepler... Aslında doğru olan tezini desteklemek icin hesaplarında tahrifat yapmıştı. Sonuc itibarıyla o zamana kadar gezegenlerin dairesel yorungelerde seyrettiği goruşunu değiştirdiği, bu konuda haklı cıktığı icin, eliptik yorungeler tezini doğrulamak amacıyla hesaplarında tahrifat yapmasına rağmen, bu başarı onu sahtekÂr olarak anılmaktan kurtardı. Şimdi sıkı durun; fiziğin babalarından olan Newton'ın da evrensel cekim teorisi lehine ses hızına kendince bir değer verdiği biliniyor. Ancak Newton, zamanında başkalarının calışmalarını calmak ve kendi calışması olarak sunmak gibi ithamlara hatta davalara konu olmuş bir dÂhi. Robert Hooke tarafından kendi calışmalarını calmakla hatta sahtekÂrlıkla suclanmış. Ancak nufuzu ve şohreti kolayca aklanmasını sağlamış. Unlu kimyacı John Dalton da deneylerinde hile yaptığı daha sonraları ortaya cıkarılanlardan. Ancak bu hileler, başarılarının golgesinde kalmış. Calışmalarıyla genetik bilimine yol acan Mendel'in de deneylerinin sonuclarını tezlerini desteklemek uzere değiştirdiği cok sonraları ortaya cıkmış. Ama o da başarıları tahrifatlarını golgelemeyi başaranlardan.

Ancak tum bilim hilecileri bu saydığımız isimler kadar prestijli olmuyor. Bilim dunyasında gunumuzde de şarlatanlar cıkabiliyor. Hileli laboratuar fareleriyle deney yapan bir Amerikalı immunolog, fosillere makyaj yaparak bilime katkıda bulunan (!) Japon bir paleontolog, deneylerini kacakcılığa alet edebilen Alman bir fizikci ya da klonlama alanındaki sahte super deneyleriyle ulkesinde milli kahramana donuşebilen Koreli bir biyolog olarak karşımıza cıkabiliyor bu sahtekÂrlar.
Bilimsel calışmalardaki sahtecilikler calışmalara supervizorluk eden uzmanların dikkatine ve insafına kalıyor. Oysa ozellikle tıp, farmakoloji ve biyoloji gibi alanların hassasiyeti ele alındığında konu kamusal bir anlam kazanabiliyor.
Biyologların "şupheli" metotları
Bilimsel (!) hilecilik tabu olmasına karşın meşhur bilimsel dergi Nature tarafından 2005'te yapılan bir soruşturmanın sonucları sansasyon yaratmış ve bu tabunun artık sorgulanması gerektiğini gozler onune sermişti. Amerika'da uzmanlar tarafından 3 bin biyologu kapsayan soruşturma araştırmacıların ucte birinin "şupheli" metotlara başvurduğunu gostermişti. Aynı soruşturma araştırmacıların yuzde 15'inin finans kaynaklarının baskısıyla ana proje ile metodolojiyi değiştirdiklerini ve araştırma sonuclarıyla oynamayı kabul ettiklerini ortaya cıkarmıştı. Gecen Haziran ayında yine ABD'de yapılan biyomedikal araştırmalarla ilgili bir başka soruşturma ise tespit edilebilen hileli araştırmaların yuzde 37'sinin ilgililere rapor edilmediğini gostermişti. Bu soruşturmaların sonucları neticede tespit edilebilenlerin buzdağının sadece gorunen kısmı olduğu sonucunda birleşiyordu. Bilimsel sahtekÂrlıklar oncelikle deneysel bilimler alanında goruluyor. Cok farklı yerlerde, farklı konularda kucuk ekipler halinde sayısız calışmanın yapıldığı biyoloji bu konuda onde gelen alanlardan. Farmakoloji, antropoloji ve tıp, aldatmalara acık alanlar olarak goruluyor. Fizik bilimi hilelere kapalı gorunse de istisnai ornekleri yok değil. Bell Laboratuarları'nda yaşanan genc fizikci Jan Henrik Schon vakası bunun en son ve en bariz orneklerinden. Yine, varlığı ispatlanamamış element 118'i bulduğunu iddia ederek Lawrence Berkeley Laboratuarı gibi bir kurumu bile urettiği sahte verilerle kandırmayı başaran nukleer fizikci Ninov vakası da kayda değer olanlardan.
Gerceği ortaya cıkarmak icin yapılan "hile"
Ancak iyi niyetle yapılan hileler de var. Fizikci Alan Sokal'm 1996 yılında bilim dunyasına ders verir mahiyetteki hilesi bu orneklerden biri. Kulaklara hoş gelen bilimsel bir jargon kullanarak ilk bakışta cok ciddi intibaı uyandıran bilimsel bir makale hazırlar Sokal. Başlık şoyledir. "Sınırları aşmak: Kuantum cekiminin donuşturucu hermenotik yorumuna doğru". Gercekte, bu gosterişli isim de dahil olmak uzere tum icerik sacmalıklar ve yanlışlıklarla doludur. Alan Sokal'ın tamamen uydurma ve anlamsız boyle bir "calışma" hazırlamasının amacı sahtekÂrlık değil; bilimsel dergi editorlerinin ideolojik onyargılarını, saplantı ve sığlıklarını ortaya cıkarmaktır. Nitekim Duke Universitesi'nin Social Text dergisiyle beraber, Science Wars adlı dergi de Sokal'ın gercekte baştan aşağı sacma olan makalesini yayımlamakta sakınca gormezler. Sokal, aynı gun bir gazeteye ilan vererek soz konuşu calışmasının aslında hileli olduğunu acıklamayı da ihmal etmez. Onun bu kurnazca hilesi, beraberinde bircok akademik tartışmayı da getirir; Sokal iddiasını kanıtlamıştır.
Ortaya koydukları sayısız paradigmayla mantıki sağlaması pozitif bilimler kadar kolay yapılamayan sosyal bilimler ise aldatıcılığa daha acık olsalar da, ispatı kolay değil. Bu alanlarda herhangi bir sahtecilik rahatlıkla paradigma farklılığıyla izah edilebiliyor.
Maksat fonlardan yararlanmak
Kuresel ısınma problemiyle populerleşen iklimbilimi de son yıllarda karşılıklı hile suclamalarının havada ucuştuğu alanlardan biri oldu. Son bin yıllık hava sıcaklığının son 10 yıllık donemlerde hızla yukselişe gectiğini gosteren "hokey sopası" eğrisi ile buyuk tartışmalar yaratan ve eğri cizelgesi ABD Kongresi tarafından 2006'da incelemeye alınan iklimbilimci Michael Mann, ulaştığı sonuclarla neredeyse kuresel bir muhalefetle karşılaştı. Bulgularına itiraz edenlerse endustri devleri adına bilimsel bulguları carpıtmakla suclandılar. Bunlardan biri de kuresel ısınmanın insan etkisinden değil de guneş ışınlarındaki dalgalanmalardan kaynaklandığını ileri suren Paris'teki "Institut de Physique de Globe" yoneticisi Vincent Courtillot oldu. Fransız bilim adamı pek cok iklimbilimcinin verileri carpıtma ithamıyla ciddi bir polemiğin ortasında buldu kendini.
Bilimsel sahtekÂrlıkları ortaya cıkarmak sabır ve uzmanlık gerektiriyor. Gecen yıl Purdue Universitesi'nden Rusi Taleyarkhan isimli bir fizikci ancak 2,5 yıl suren bir soruşturmanın sonunda suclu bulundu. Taleyarkhan'ın nukleer fuzyonla ilgili yeni bir enerji kaynağı potansiyeli ongoren calışmasının ABD Savunma Bakanlığı fonlarından daha fazla istifade edebilmek icin suiistimal edildiği, araştırma sonuclarının gecerliliğinin bir turlu sağlanamamasıyla ortaya cıktı. Yazımızı sonlandırırken, butun bu orneklere bakıp da guven kaybetmenin, korkuya kapılmanın yanlış olacağını belirtmeden gecmeyelim. Cunku gerceği ararken sahteciliğe başvuran bilim adamlarının sayısıen azından acığa cıkanlar o kadar fazla değil. Ama "bilimsel fonlardan daha cok yararlanabilmek" ya da "isim yapabilmek" gibi bilim adamlarını da kotu yola duşurebilecek tehlikeler her zaman mevcut tabii. Şimdilik ortada sadece ismi bulunan "Erke donergeci"mizin ise bilimin hangi sayfasına yazılacağı merak konusu.
BİR EVRİM SAHTEKÂRLIĞI: PILTD0WN ADAMI


Piltdovvn Adamı sahtekÂrlığı tum bilim tarihinin bir numaralı skandalı sayıldığı gibi, sonucları itibarıyla da en fazla zarara sebep olanı kabul edilir. Amator İngiliz paleontolog Charles Davvson'un 1912'ye kadar Londra yakınlarında Piltdovvn isimli bir kasaba civarında toprak altından cıkardığı kemikler insanın atasını ortaya cıkaracak ve evrim teorisini de neredeyse ispatlayacaktır. Davvson'un buyuk buluşu bir cene kemiği ile kafatasından oluşmaktaydı, cene kemiği maymununkiyle ozdeş olmasına rağmen kafatası ve dişler tam bir insan ozelliğindeydi. Bu kafatası British Museıım tarafından insanın 500 bin yıl once yaşamış atası olarak sunuldu. Piltdovvn Adamı'nın foyası hemen cıkmadı. 1953'e kadar 40 yıl boyunca sayısız makale ve teze konu oldu, yuzlerce akademisyen uzerinde uzun calışmalara girişti. 1953'te yeni tekniklerle yapılan incelemeler bu efsanenin sonu oldu. Piltdovvn Adamı gercekte birkac yuzyıllık maymun ve insan kemiklerinin birleşiminden oluşturulmuştu. 1953'e kadar bilimde devrim yaratan buluş kendisiyle beraber sayısız calışmayı da bir anda copluğe gonderen bir sahtekÂrlıktan ibaretti. Kemiklerin Davvson tarafından kimyasal yolla eskitildiği de ortaya cıkacaktı.
SONUCLARI KENDİNE GORE AYARLAYAN FİZİKCİ SCHON


Jan Henrik Schon meşhur Bell Laboratuarları'nda bir fizikciydi. 1998-2001 yılları arasında saygın bilimsel dergilerde yayımladığı bazı yeni materyallerin elektrik ozellikleri konusunda beş makale ile geleceğin yıldızları arasında gosterilmeye başlamıştı. Neredeyse haftada bir calışma yayımlayan Schon, uretkenliğiyle dikkat cekiyordu. Ancak transistorlar uzerine bir makalesinde kullandığı bir matematik eğrinin daha once yayımlanmış olduğu fark edilince calışmaları incelemeye alındı. Ardı corap sokuğu gibi geldi. 2002 yılında tamamlanan soruşturma acı gerceği ortaya cıkardı: Schon'un 24 makalesinden 16'sı hileli, 6'sı ise şupheliydi. Schon'un istenen sonuclara kolayca ulaşabilmek icin sistematik olarak deneylerinin sonuclarını tahrif ettiği cıktı ortaya.
BİYOLOG WILLIAM SUMMERLIN VE BOYALI FARELERİ
1974'te New York Sloan Kettering Enstitusu'nde bir immunolog olan VVilliam Summerlin, yeni bir organ nakli tekniği iddiasıyla ortaya cıktı. Tavşanlara insan korneası, beyaz fareye ise siyah fare derisi nakledebiliyordu. Geliştirdiği teknikle, turler arası nakillerde gorulen organizmanın yabancı dokuyu reddetmesinin onune gecmeyi başarmıştı. Summerlin'in devrim niteliğindeki calışmaları dunyanın en ciddi bilim dergilerinde yayımlandı. Ancak bu inanılmaz başarıdan şuphelenen meslektaşları deneylerinde kullandığı fareleri incelemeye aldılar ve nakledilen derinin renginin alkollu pamukla silinince değiştiğini fark ettiler. Summerlin'in son derece basit ve ucuz bir hileye başvurduğu ortaya cıktı: Murekkep kullanmıştı! Tavşana naklettiği insan korneası da hileliydi tabii. Summerlin itirafa mecbur kaldı: Calışmalarından sonuc alınması icin kendisine uygulanan baskılar ve ustlerinin gozune girme kaygısıyla bu yola başvurmuştu.
KENDİ GOMDUKLERİNİ KEŞFEDEN (!) ARKEOLOG


Japonya'da amator bir arkeolog olan Shinlchl Fujimura en buyuk uzmanların bile başarısız olduğu kazılarda "sihirli elleriyle" sansasyonel başarılara İmza atarak dikkatleri cekti. Mucizevî şekilde bulduğu arkeolojik parcalarla Japon bilim dunyasında belli bir şohrete ulaşan Fujimura, Tohoku Paleolitik Enstitusu'nun başına gelmeyi de başardı. 19901ı yıllardaki calışmaları ve bulgularıyla Japonya'da ilk insan izleri konusunda onemli gelişmelere imza atmıştı. Fujimura'ın bulgularıyla 600 bin yıl oncesinde yaşamış toplulukların izlerine ulaşıldığı duşunuldu. Ancak sansasyonel keşifleri Japon arkeologların kafasını bir hayli karıştırdı. Fujimura'nin foyası ancak 2000 yılında onu gizlice filme alan gazeteciler tarafından ortaya cıkarıldı. Fujimura, onceden yontularak hazırlanmış taşları gizlice gomerken filme alındığını farkına varmadı. Beş gun sonra ise gomduğu taşları cıkararak yeni bir keşif olarak ilan etti. Ancak bu onun son oyunu oldu. Şupheci gazetecilerin sucustu baskını arkeologun hilesini ortaya cıkarırken kariyerini de sona erdirdi. Hakkında acılan soruşturma daha once yaptığı 168 kazının da aynı sahtekÂrlığa sahne olduğunu ortaya cıkarırken Japon paleolitik donemiyle ilgili tum son bulgular da cope gitti tabii.
FİZİKCİ RENE BLONDLOT'NUN HAYALİ ISINLARI


20. yuzyılın başı ışınların keşfine sahne oldu. 1895'te Alman VVilhelm Rontgen X ışınlarını, ertesi yıl Fransız Becquerel radyoaktiviteyi keşfetti. Fransız Bilimler Akademisi uyesi fizikci Rene Blondlot da bunların gerisinde kalmak istemiyordu. 1903'te yeni buluşunu ilan etti: N ışınları. N ışınları aluminyum veya kÂğıt gibi yuzeyleri rahatlıkla gecmekte ancak ince bir su zarı tarafından durdurulmaktaydı. Buluş uzerine Fransız bilim adamları N ışınlarından ilhamla sayısız makale yayımladılar. Blondlot, bu konu uzerine en az 10 makale daha yayımladı... Blondlot'nun deneylerini başkaları da tekrarladılar ancak aynı sonucları elde edemediler. Amerikalı fizikci Robert Wood, konuyu Blondlot'nun Laboratuarı'nda araştırdı. Wood aletleri deney sonucunu etkileyecek şekilde değiştirdiği halde Blondlot ve ekibinin sonucları değişmemekteydi. Yani aslında N ışını diye bir şey yoktu, olan bir illuzyondan ibaretti. Blondlot ve ekibi kendilerine guven ve hırsın kurbanı olmuştu.
KORE'NİN SAHTE İNSAN KLONCUSU


Son yılların en carpıcı bilimsel sahtekÂrlığı Guney Kore'de yaşandı. Koreli Dr. Hvvang Woo-Suk 2005 yılının en populer bilim adamıydı. Seul Universitesi'nde biyolog olan Woo-Suk kopyalama yoluyla insan kok hucresi elde ettiğini ilan ederek kısa surede efsaneye donuştu. Bu keşfiyle tıpta devrim olacak, hasta organların yerine yenileri uretilebilecekti. Acıklamalarına gore o ve ekibi deriden alınan hucrelerle 11 insan embriyosu kopyalamışlar ve embriyoner kok hucre elde ederek pek cok hastalığın tedavisi icin onemli bir yol acmışlardı. Bu muazzam başarısı onu Kore'de bir milli kahraman haline getirdi. Ancak biyologun mumu yatsıya kadar yandı ve calışmalarında bir dizi etik skandala imza attığı gibi deney sonuclarında da tahrifat yaptığı ortaya cıktı. Woo-Suk, kendi ekibindeki uzmanlardan zorla ovul (yumurtacık) almak, geliştirildiği soylenen 11 kok hucre zinciriyle ilgili sonuclarda kasıtlı tahrifat yapmak, bu sayede topladığı bağışları zimmetine gecirmek, ruşvet vermek gibi pek cok suctan oluşan bir soruşturmaya uğradı. Milli kahraman haline gelen biyologun ortaya cıkan skandalları son yılların en buyuk bilimsel sahtekÂrlıklardandı ve Guney Kore'nin utancına donuştu.

Kaynak
__________________