levha tektoniği, nedir, kuramı, teorisi, kuramı nedir, turkiye, hareketleri hakkında merak ettiğiniz bilgiler burada arkadaşlar.


Merhaba Melek'ler...
Bu yazımızda sizlerle levha tektoniği hakkında bilgiler paylaşıyoruz.
Levha Tektoniği Nedir? Erimiş yerkure yuzeyi, en sonunda, altında gaz ve erimiş kayaları hapsedecek bir kabuk oluşturacak kadar soğudu. Gezegenin yuzeyi, lav birikintilerini puskurten volkan patlamalarıyla surekli bir bicimde kırılmaktaydı. Yavaş yavaş tumuyle volkanik kayalardan oluşmuş daha kalın bir kabuk şekillendi. O sıralarda, erimiş kaya denizinden (magmadan) ilk kucuk kıtalar oluştu ve okyanus tabakası oluşmaya başladı. Volkanik patlamalardan cıkan gazlar ve buhar, atmosferi inceltmeye başladı ve bu da sert elektrik fırtınalarına yol actı. Daha yuksek ısıl rejim nedeniyle, bu donem korkunc afetler, patlamalar, kıtasal kabuğun oluşumu ve ardından parcalanışı, sonra yeniden oluşumu, kısmen eriyişi, kristal oluşumu ve carpışmalar donemiydi; her şey o gunden bu yana gorulenlerden cok daha muazzam boyutlarda gercekleşiyordu. Bu ilk mikro kıtalar, bugune kıyasla cok daha hızlı hareket ediyor ve daha sık carpışıyorlardı. Kıtasal kabuğun hızlı bir oluşum ve yeniden işlenmesi sureci soz konusuydu. Kıtasal kabuğun oluşması, gezegen tarihinin en onemli olayıydı. Deniz yatağının tersine, kıtasal kabuk manto icine dalmakla yok olmaz, bilakis zamanla toplam hacmini artırır. Bu yuzden kıtaların oluşumu tersinmez bir olaydır.
Dunya bircok materyal katmanından oluşur. Ana katmanlar, cekirdek (bu da ic ve dış cekirdek olarak ayrılır), kalın manto ve yuzeydeki ince kabuktur. Her katmanın kendine has bir kimyasal bileşimi ve fiziksel ozelliği vardır. Erimiş yeryuzu yaklaşık 4 milyar yıl once soğudukca, ağır materyaller dunyanın merkezine doğru cokerken, hafif elementler tersine yuzeye yakın yerlerde kalmıştırlar. Dunyanın ic cekirdeği, devasa bir basıncla sıkıştırılan katı bir kutledir. Kabuk, yarı-sıvı mantonun etrafında ince bir katman oluşturur, tıpkı elmanın etrafındaki kabuk gibi. Soğumuş ince kabuktan 50 kilometre aşağıda sıcaklık 800°C’dir. Daha aşağılarda, yaklaşık 2000 kilometrede, sıcaklık 2200°C’nin uzerindedir. Bu sıcaklıkta kayalar, daha cok sıvı gibi davranırlar.
Bu kabuk, okyanuslar ve kara parcalarını olduğu kadar her turlu yaşam formunu da ayakta tutar. Kabuğun onda yedisi suyla kaplanmıştır ki, bu durum gezegenin temel bir ozelliğidir. Yuzey kabuğu, hem kara parcaları uzerindeki hem de okyanus derinliklerindeki kocaman dağ silsilelerini de iceren son derece engebeli bir yapıdadır. Bunun orneklerinden biri, dort yeryuzu levhası arasındaki sınırı oluşturan Orta Atlas Sırtıdır. Kabuk, bir yap-boz gibi birbirine tutturulmuş on buyuk levhadan oluşur. Bununla birlikte, bu levhaların kenarları boyunca volkanik faaliyetin ve depremlerin yoğunlaştığı “faylar” yer alır. Kıtalar bu levhalar uzerindedir ve levhalar hareket ettikce onlar da hareket ederler.
Bu levhaların kenarındaki sualtı volkanları, yerkurenin derinliklerinden getirdikleri eriyik kayaları puskurterek yeni bir okyanus zemini oluşturur. Deniz yatağı, bu sırttan başlayarak, kendisiyle birlikte muazzam miktarda kıtasal kabuğu taşıyan bir taşıma bandı gibi yayılır. Volkanlar, yerkurenin muazzam enerjisini ısıya donuşturme kaynaklarıdır. Gunumuzde yaklaşık 430 aktif volkan olduğu tahmin edilmektedir. Paradoksal olarak, volkanik patlamalar, kabuktaki kayaların erimesine neden olan bir enerji acığa cıkarırlar. Dunyanın kabuğu (litosfer) surekli olarak değişir ve yenilenir.
Mantonun (astenosfer) kısmen erimesi sayesinde, Orta Atlas Sırtında magmanın giriş ve cıkışlarıyla surekli olarak yeni litosfer yaratılır. Bu faylarda yeni kabuğun oluşumu, eski zemini ve onunla birlikte de kıtasal levhaları iterek uzaklaştırır. Bu yeni litosfer, kendine daha cok malzeme eklendikce Orta Atlas Sırtından itibaren yayılmaya başlar, ve en sonunda okyanus zeminin haddinden fazla genleşmesi onun başka bir yerde yerkurenin iclerine doğru dalmasına yol acar.
Bu surec kıtaların hareketini acıklar. Bu daimi yeraltı kargaşası buyuk miktarda ısı yaratır ve bu ısı, yeni bir volkanik faaliyet uretir. Bu bolgeler, takımadalarla ve dağ silsileleriyle, volkanlarla ve depremlerle ve derin okyanus kanallarıyla goze carparlar. Bu da, karşıtların diyalektik birliği icerisinde eski ve yeni arasındaki dengeyi sağlar. Levhalar birbirleriyle carpıştıkca depremler oluşur.
Yeryuzunun altındaki bu daimi faaliyet, gezegenin gelişimine etki eden bircok olguya hukmeder. Kara parcaları, okyanuslar ve atmosfer yalnızca guneş ışınlarından değil, aynı zamanda dunyayı saran manyetik alandan ve yercekiminden de etkilenir. “Surekli değişim,” diyor Engels, “yani kendisiyle soyut ozdeşlik durumunun kaldırılması, inorganik maddeler denilen şeylerde de gecerlidir. Jeoloji bu değişimin tarihidir. Yuzeyde, mekanik değişimler (aşınarak soyulma, don), kimyasal değişimler (hava etkisiyle aşınma) ve icte mekanik değişimler (basınc), ısı (volkanik), kimyasal (su, asitler, bağlayıcı maddeler), geniş olcude altust oluşlar, depremler gibi...” Başka bir yerde de şoyle diyor, “Her cisim, onu durmadan değiştiren, kimliğini değişikliğe uğratan mekanik, fiziksel ve kimyasal etkilerle surekli olarak karşı karşıya bulunur.”[5]
Atlas Okyanusun altında, surekli olarak yeni magmanın oluştuğu bir denizaltı volkan silsilesi vardır. Bunun sonucu olarak, okyanus kabuğu surekli buyur, Guney Amerika’yı ve Afrika’yı ve hatta Kuzey Amerika’yı ve Avrupa’yı birbirinden uzaklaştırır. Ama bazı bolgeler gittikce buyuyorsa diğerleri de kuculmelidir. Amerika kıtası muazzam kuvvetlerin etkisiyle Pasifik Okyanusu kabuğuna doğru itildikce, okyanus levhası Amerika kıtasının altına doğru girmeye zorlanır, bu levha orada cozulur, akar ve en sonunda –milyonlarca yıl sonra– bir başka orta okyanus sırtından tekrar ortaya cıkar.
Bunlar duzgun ve lineer surecler değildirler, tersine karşıtlıklar aracılığıyla gercekleşen ve hakikaten kataklizmik* boyutlarda sıcramalar yapan sureclerdir. Yeryuzunun dış kabuğunun altındaki kuvvetlerin, bu kuvvetleri gerisin geriye dondurecek ve yeni bir yon bulmaya zorlayacak tipte direnclerle karşılaştığı anlar vardır. Boylece Pasifik gibi bir okyanus, cok uzun bir donem boyunca genişleyebilir. Ne var ki guc dengesi değiştiğinde tum surec tersine doner. Muazzam buyuklukteki bir okyanus iki kıta arasında sıkışabilir ve sonunda yok olabilir. Bu tur surecler, gezegenin 4,6 milyar yıldan uzun olan tarihinde bircok kez yaşanmıştır. 200 milyon yıl once, Avrasya ve Afrika arasında –Iethys adında– bir okyanus vardı. Gunumuze, bu okyanustan geriye kalan yalnızca Akdeniz’in bir kısmıdır. O buyuk okyanusun geri kalan kısmı tukenip gitti ve Hindistan ve Arap Yarımadasının Asya ile carpışması sonucu, Himalayaların ve Karpat Dağlarının altında yok oldu.
Diğer taraftan, bir orta okyanus sırtı kapandığında (yani bir kıtanın altında tuketildiğinde), yeni litosfer başka bir yerde ortaya cıkacaktır. Kural olarak, litosfer en zayıf noktasında kırılıp yarılır. Tasavvur edilemez kuvvetler milyonlarca yıl birikir, ta ki en sonunda nicel değişim bir kataklizm uretinceye dek. Dış kabuk yırtılır ve yeni okyanusların doğumunun yolunu acan yeni litosfer yarılır. Gunumuzde Doğu Afrika’daki volkanik Afar Vadisinde bu tur bir surecin izleri gorulmektedir. Burada kıta parcalanmaktadır ve gelecek elli milyon yıl icinde yeni bir okyanus oluşacaktır. Aslında Kızıl Deniz, Afrika’yı Guney Arabistan’dan ayıracak bir okyanusun gelişiminin cok erken aşaması olarak karşımıza cıkmaktadır.
Dunyanın statik değil dinamik bir varlık olduğunun kavranılması, jeolojiyi gercekten bilimsel bir temele oturtarak ona guclu bir atılım kazandırdı. Levha tektoniği teorisinin buyuk başarısı, bicimsel mantığa dayalı bilimsel ortodoksluğun muhafazakÂr kavrayışını altust ederek, tum doğal olguları diyalektik bir bicimde birleştirmesidir. Bu teorinin temel duşuncesi, dunya uzerindeki her şeyin surekli hareket halinde olduğu ve bu hareketin de patlayıcı celişkiler sayesinde gercekleştiğidir. Okyanuslar ve kıtalar, dağlar ve ovalar, nehirler, goller ve kıyılar, “huzur” ve “istikrar” donemlerinin kıtasal boyutta devrimlerle şiddetli bir bicimde kesintiye uğradığı surekli bir değişim sureci icerisindedirler. Atmosfer, iklimsel koşullar, manyetizma ve hatta gezegenin manyetik kutuplarının yerleri bile aynı şekilde surekli bir akış durumundadır. Her tekil surecin gelişimi, diğer tum sureclerle ic bağlantılılığı tarafından şu ya da bu olcude etkilenir ve belirlenir. Bir jeolojik sureci diğerlerinden yalıtarak incelemek imkÂnsızdır. Tum bu surecler, tek bir toplam olguyu, dunyamızı oluşturmak uzere birleşirler. Modern jeologlar Marx ve Engels’ten tek bir satır dahi okumamalarına rağmen diyalektik yontemle duşunmek zorunda kalıyorlar. Cunku inceledikleri konular başka hicbir yontemle yeterince ve doğru bir şekilde yorumlanamaz.