
Tarih okurken yapılan en sık hatalardan biri; gecmişi, bugunun standartlarıyla değerlendirmeye yeltenmektir. Antik cağdaki bilim calışmalarının, yaşadığımız cağdan bakıldığında, bugunlere gelişimize olan katkısını gorebilmenin kolay olduğunu soylemiyoruz elbette. Fakat orneğin; evrenin merkezinin Dunya olduğunu soyleyen Geosentrik evren modeli ya da yaşamın dort elementten oluştuğunu soyleyen teori gibi bugun tumuyle yanlış olduğunu bildiğimiz ve bize sacma gelen bilgilerin, bilimi geliştirmek bakımından ne derece onemli olduklarını anlamamız gerekir. Bu liste, takdire değer ozverili calışmalarından oturu insanlığa katkılarıyla dunyayı daha ileriye taşıyan antik bilim insanlarına bir nevi saygı duruşu niteliğindedir. Bugun bilim sayılan araştırma alanlarının gelişmesi icin uğraşanlardan oluşturulmuştur. Dolayısıyla adını cok sık duyduklarımız ve gorece diğerlerinden daha iyi bildiklerimiz madde olarak bulunmuyorlarsa da, bir vesileyle bu listenin bir yerlerinde elbette ki geciyor. Az bilinenlere ya da adı bilinip de neler yaptıkları az bilinenlere daha fazla yer vermeye calıştık. Bilimin cinsiyeti olmamasına karşın, binlerce yıldır hakim olan bu erkek egemen duzende, doğuştan gelen fakat ellerinden alınmış ve verilmeyen hakları icin her daim cok daha fazla mucadele etmek durumunda kalmış ve kendini gosterebilmeyi başarmış kadınların, sarf etmek zorunda bırakıldıkları inanılmaz caba gereği, calışmalarının ve katkılarının gorece daha değerli olduğunu duşunuyoruz; dolayısıyla onlar bu listenin bonus kısmında yer alıyorlar.
Thales (MO. 624-546), Anaximander (MO. 611-546) ve Anaximenes (MO. 585-528)
Milet ’de doğmuş, aynı donemde yaşamış, Milet Okulu ’nun uyesi olan ve birbirleriyle calışmış olması muhtemel uc filozof. Anaximander ilk guneş saatini, ilk kureyi yapan ve harita cizen ilk kişi. Anaximenes ise Anaximander ’in oğrencisi. Bazı tartışmalar olmakla birlikte değişim teorisini ilk ortaya atanın Anaximenes olduğu sanılıyor. Anaximander, evrenin “apeiron” olarak adlandırdığı sınırsız bir maddeden oluştuğuna inanıyordu; Anaximenes ise ozellikle yoğunlaşma ve nadir bulunan ceşitli ozellikleri barındırabileceği icin “hava”nın notr olabileceğini ve evrenin temel maddesi olduğunu duşunuyordu. Bu tanım Anaximander ’inkinden daha spesifikti. Thales, doğanın Tanrı ’nın mudahalesi olmaksızın acıklanabileceğini ve bu acıklamanın savunulabilir olması gerektiğini soyleyerek Batı felsefesinin temelini attı. Yazıları gunumuze ulaşmadığından kendisinden sonra gelen filozofların onun inandıklarıyla ilgili soylediklerine guvenmek durumunda kalıyoruz. Thales, her şeyin yapıldığı nihai unsurun su olduğunu soyledi. Dunya ’nın duz olduğuna ve suyun uzerinde yuzduğune inanmış olabilir. Geometri, astronomi ve muhendislikle ilgilendi. Bir gundonumu ile diğeri arasındaki zamanı olcen ilk kişiydi. Ayrıca piramitlerin uzunluğunu golgelerine bakarak hesaplamıştı. Lidya hukumdarı Croesus ’un ordularının kopru olmaksızın gecebilmesi icin Kızılırmak Nehri ’nin akışını değiştirdiği soylenir. Ayrıca bir hikayeye gore; Thales bir gun yıldızlara bakarken bir hendeğe duşmuş. Yardım etmeleri icin seslendiğinde yaşlı bir kadın ona “Ayaklarının onunde ne durduğunu goremezken gokler hakkındaki her şeyi oğrenmeyi nasıl beklersin?” diye sormuş. Thales ve takipcileri, doğaustu olmayan evren acıklamalarını savunan materyalist bakış acılarıyla, bugune kadar gelen eleştirel duşunme ve tartışma geleneğini başlattılar.
Pythagoras (Pisagor) (MO. 570-yaklaşık 500-490)
Pisagor teoremi ile unlu matematikci filozof. Sayıların babası olarak bilinir ve etkisi kendisinden sonraki donemde cokca hissedildiğinden, Sokrat oncesi filozofların en onemlilerinden biridir. Ardında hicbir yazılı eser bırakmayan Pisagor, ozellikle aralarında oruntu olan sayılara takıntılıydı ve felsefesini tumuyle sayılar cercevesinde inşa etmişti. Ayrıca bugun komplo teorisyelerinin bayıldığı dunyanın ilk gizli topluluğunu kuran kişidir. Pisagor, kimilerine gore efsanevi bir karakter olan ve ezoterizmde Antik Yunan ’a bilgeliği, kendisinden ve Platon ’dan once getirmiş en buyuk inisiyelerden biri kabul edilen Orpheus ’tan etkilenmişti. Ruhun var olduğuna ve olumsuz olduğuna inanan, reenkarnasyonu ilke edinen Orpheus ’un, kurduğu inisiyatik organizasyonun merkezi olan Delfi ’deki Apollon Tapınağı ’nın kapısı uzerinde unlu “Kendini bil!” sozu yazılıydı. Pisagor da aynı onun gibi dinsel bir topluluk kurdu. Kendilerini matematikciler olarak adlandıran bu topluluktakiler; kişisel hicbir şeye sahip olmadan okulda yaşıyor ve ruh gocu oğretisi ile et yemiyorlardı. Pisagor matematiğin tum doğada bulunduğunu soyluyor ama bu kadarla da yetinmiyordu. Kendisinden sonra gelen filozoflar, Pisagor ’un sadece doğanın matematik olduğuna inanmakla kalmayıp, hakikatin matematik olduğuna inandığını soylerler. “Her şey sayıdır” onermesini ortaya atmıştı ve belki de gercekliğin Matrix ’e benzediğini duşunen ilk kişiydi. Pisagor ’un sayıların gercek olduğunu duşunmesi abartılıydı belki fakat evrenin matematikle anlaşılabileceğini gostermesi bakımından bilime katkısı inanılmazdır. Matematik olmaksızın bilim, tumuyle teoriden ibaret olur, araştırma yapılamazdı desek abartmış olmayız. Felsefe, mantık uygulamasıyla sorulara cevap aramayı amaclar ve şimdilik sayılardan daha mantıklı bir şey de yok.
Empedocles (Empedokles) (yaklaşık MO. 490-430)
Filozof olduğu kadar bir şair, siyasetci ve hekim olarak bilinir. Felsefi olarak toprak, hava, ateş ve suyun, her şeyin bileşeni olarak dort temel element olduğuna inandı. Tum karışımların bu dort elemente bolunebileceği fikri, bugunden bakılınca umutsuzca naif gorunuyor olabilir ancak bu fikir, tum fizik bilimlerini derinden etkiledi. Hicbir şeyin, hicbir şeyden kaynaklanmadığını soyleyerek boş alan varlığını reddetti. Orneğin hava, maddenin yokluğu değildi, hava bir maddeydi… Değişim dort kokten (toprak, hava, ateş ve su) oluşan bir karışımdı, ancak bazıları daha gozenekli olduğundan daha kolay karışıyordu. Aşk ve mucadele, hareket ve değişime neden oluyordu. Algı, kanalların yani gozeneklerin ozelliklerine dayanıyordu. Nesneler duyu organlarımızla karışan ve kendilerini algılamamıza izin veren kendi kanallarına sahiptiler. Empedocles, Ay ’ın Dunya ’ya; Dunya ’nın Guneş ’e olan uzaklığının ucte biri uzaklıkta olduğunu tahmin etti. Kitabının “Arındırmalar” adlı bolumunde, kan doktukleri icin diğer tanrılardan surgun kalmakla cezalandırılan “daimon”ları (iblis ruhlu varlıklar) tartışır. Nihayet ozgur kalana ve Tanrı haline gelene kadar cok ceşitli canlılar olarak enkarne edilen bu varlıklardan olduğumuzu soyler. Et yemek, her turlu kanibalizm sayıldığından kacınılması gereken bir alışkanlıktır. Bununla birlikte, Empedocles ’in bilime gercek katkısı savunduğu şeyler değil, karşı cıktığı şeylerdir. Orneğin; Heraclitos ve Parmenides ’in felsefelerine karşı cıkıyordu. Heraclitos, gercekliğin surekli değiştiğini ve maddenin değişimin var olabilmesi icin hem var hem de yok olduğunu savunuyordu. Parmenides ise zaman ve hareket dahil tum değişimin bir yanılsamadan ibaret olduğunu savunmuş; oğrencisi Zeno, bunu ceşitli paradokslarla tasvir etmişti. Empedocles ’in dort element teorisinin en onemli etkisi, maddenin temel olarak yok edilemeyeceğini ya da yaratılamayacağını gostermeye calışmasıydı. Değişim, karıştırılan ya da ayrılan şeylerin bir sonucuydu. Empedocles ’in fikirleri, termodinamiğin birinci kanununu iki bin yıldan daha uzun bir sure once ongordu ve maddenin bolunmez unsurlardan oluştuğu fikri fiziksel bilimler icin paha bicilmez bir değerde…
Herodotus (Herodot) (MO. 484-425)
Objektif olmaması, taraflı bakış acılarıyla oluşturulması, deney ve gozleme tabi tutulamaması nedeniyle tarih, kimi cevrelerce bilim olarak kabul edilmiyor fakat tarih yazmanın da kendine gore prensipleri ve kriterleri mevcut. Tarih bilimi, olayların sağlam kaynaklara dayandırılması, bu kaynakların karşılaştırmalı olarak donemin koşullarına gore incelenmesi, gectiği yer ve zamanın doğru bir bicimde belirtilmesi, genelleme yapılmaması, yeni belge ve bulguların ortaya cıkması halinde olayların tekraren incelenmesini gerektirir. Tarih yazan insanların bu kriterler cercevesinde uyguladıkları kendine ozgu bir yontem ve tarafsızlıklarını koruma prensipleri vardır; olmalıdır. Tum sosyal bilimlerin temeli sayılan tarih, gecmişte yaşanan hataların tekrarlanmasını onlemek ve gelecekte yaşanabilecek problemlere cozum bulmayı kolaylaştırmak bakımından onemli. Heredot ’u “Tarihin babası” olarak adlandıran ilk kişi, Romalı devlet adamı, hatip ve yazar Cicero. Bir Dor kolonisi olan Halikarnas ’ta doğan Herodot, uzun sure Atina ’da yaşamış, Mısır ’a gitmiş, Mezopotamya ve Filistin ’i gezmiş, gezilerinde gorduğu yerleri ve insanları anlattığı, “Herodot Tarihi” olarak bilinen eserini ise İtalya ’da gecirdiği yaşlılık doneminde kaleme almış. Pers İmparatorluğu ile Antik Yunan kent devletleri arasında MO. 499 ile MO. 449 yılları arasında yapılan Pers savaşlarını anlattığı eserine konu olan Maraton Savaşı (MO. 490) ’nda Herodot henuz doğmamıştı ve Persler ’in Spartalıları ve muttefiklerini yendiği Thermopylae Savaşı ’nda (MO. 480) henuz kucuk bir cocuktu. Kimilerince kaynaklarını icat etmekle, yaptığı gezileri ve yaşanan olayları abartmakla, bunların gercek olmadığını bile bile, eserinde gercekliklerine inanarak geniş bicimde yer vermekle itham edilse de Herodot, belli bir olay veya surec hakkında gerceği bilmiyorsa veya kendine bildirilen sıkıcı gercekler kendi fikir ve inanclarına uymuyorsa, o olay veya surec hakkında birkac değişik alternatif verirdi. Bunlardan hangisinin kendi fikrine gore daha olası olduğunu illa ki soyleyen Herodot, Yunan ve Atina değerlerine bağlılığını vurgulamakla birlikte, eserinde olağanustu bir hoşgoru ve tarafsızlık duygusuna sahip olduğunu gosterir ve tarih biliminin ilk kez onun uyguladığı bu kriterler cercevesinde gelişim gostermeye başladığı kabul edilir.
Hippocrates (Hipokrat) (MO. 460-yaklaşık 370-77)
Tıbbın babası sayılan Hipokrat, adını taşıyan doktorluk yemini dolayısıyla en unlulerinden biri. Onun inandıklarıyla, oğrencilerinin inandığı şeyleri birbirinden ayırmak zor. Yazdığı varsayılan metinlerin bircoğu tarihsel acıdan buyuk farklılık gosterdiğinden, hicbirinin doğrudan kendisinden geldiği kesin olarak soylenemiyor. Hipokrat ’ın insan fizyolojisinin temeli olan “dort mizac” teorisi, 19. yuzyılda gelişmeye başlayan modern tıp tarafından yerinden edilene kadar kabul gordu. Dort mizac teorisi, vucudun ana sıvılarının kan, balgam, kara safra ve sarı safra olduğunu soyluyor. Hastalıklar, bu dort sıvının yapısından ve orantısızlığından kaynaklanıyordu. Teşhis koydu; diyet, egzersiz değişikliği, hijyen ve uyku gibi basit tedaviler vererek bunların dengesinin duzeltilmesini amacladı. Hastalıkların doğal bir nedeni olduğuna, Tanrı ’nın bir cezası olmadığına diğer doktorları ikna ederek bilime katkıda bulundu. “Hayat kısa ve sanat uzun” onun onemli sozlerinden biri. Tıp ilaclarının kocakarı ilaclarından ayrılmasına yardımcı oldu. Onun ve takipcilerinin uygulamaları tıbbın meşru bir bilim olarak yukselmesini sağladı.
Aristotales (Aristo) (MO. 384-322)
Tarihin en onemli filozoflarından sayılan Aristo, Platon ’un Atina ’daki okulunda Makedon bir oğrenciydi. “Academia” adı verilen bu okulun akılcı bir duşunceyle temellendirildiğinin ispatı girişinde yazan “Geometri bilmeyen giremez” mottosuydu. Konuştuğu erdemleri uygulayan ve olumu pahasına da olsa onlardan odun vermeyen Sokrates ’in sağlam karakteri, Platon ’u derinden etkilemiş ve ozellikle bu okulu kurarak hocasına olan saygısını, minnettarlığını ve sadakatini gostermişti. Nesilden nesile aktarılan bu oğretmen-oğrenci ilişkisi, Aristo ’yu da Buyuk İskender ’in hocası yapmış, onun tarihe yon veren fikirlerinin tohumlarını bizzat atmış, filizlenmelerine şahitlik etmişti. Aristo daha sonra Ortacağ donemini başlıbaşına derinden etkilemişti. Mantık, metafizik, doğa, psikoloji, etik, siyaset ve sanat uzerine calışmalarda bulundu. Hakkında herkesin bilmediği şey ise, Aristo ’nun deniz biyolojisine olan tutkusu… Deniz hayvanları uzerine yaptığı anatomik calışmaların doğruluğu, 19. yuzyıla kadar teyit edilememişti. Anatomik calışmaları daha doğru olsa da, fizyoloji ve teori uzerine yaptığı calışmaları buyuk oranda yanlıştır. Orneğin; karmaşıklık hiyerarşisinin canlının vucut ısısına gore şekillendiğini ve insanların bu hiyerarşinin en tepesinde, boceklerin ve solucanların ise en altta yer aldığını savunuyordu. Ayrıca akciğerlerin ve solungacların vucut ısısını duşurduğunu soyluyordu. Aristo ve oncesindeki filozoflar, fizik ve astronomi calışmalarının en yuksek seviyeye ulaştığı goruşunu benimsemişlerdi. Aristo ise, biyolojik bilimlerin icerdikleri bilgi birikimi nedeniyle incelenmeye değer bir alan olduğunu savundu. Bu goruşu, biyolojik bilimlerin felsefe icinde yukselmesine ve daha ileriye taşınmasına yardımcı oldu.
Herophilos (Herofilos) (MO. 335-280) ve Erasistratos (MO. 304-250)
Herophilos, İstanbul Boğazı ’nın Anadolu yakasındaki Kalkedon ’da doğdu. Mısır ’daki İskenderiye ’de bir okul kurarak Ptolemaios hanedanının hizmetine girdi. Antik donem boyunca, Akdeniz kulturlerinde olulerin kesilmesi veya parcalanmasına karşı guclu bir tabu vardı. Herophilos ve oğrencilerine, olulerin kutsallığını bozma ve otopsi yapma izni verildi. Onlar anatomik inceleme yapabilmek icin bu tabuyu ihlal eden bilinen ilk Yunanlılar. Hatta istenmeyen suclular uzerinde, “dirikesim” uygulamasını gercekleştirmiş olma ihtimalleri var. Bu deneylerden elde ettikleri bulgular, insan anatomisi bilgisini geliştirmek bakımından cok işe yaradı. Herophilos ’un urettiği terminolojinin coğu modern tıpta hala kullanılıyor. Oğrencisi Erasistratos, Herophilos ’un bulgularını toparladı ve “pnoma”nın atardamarlar ve sinirler yoluyla gectiğini savundu. Pnoma (Yunanca “nefes”) vucudun coğunu calıştıran ve yaşam gucu olarak duşunulen bir madde. Ruh ya da cevher olarak da bilinir. Erasistratos, pnomanın akciğerler vasıtasıyla havadan cekildiğini ve atardamarlardan gonderildiğini varsaydı. Arıtılan pnoma nihayet beyne ulaştığında vucudu kontrol etmek ve hissedebilmek icin sinirler yoluyla vucudun tamamına gonderiliyordu.
Euclid (Oklid) (MO. 330-275)
Geometriye yaptığı katkılarıyla meşhur ancak astronomi ve optik uzerine de tezler yazmış. Hayatı hakkında hicbir bilgiye sahip olmadığımız İskenderiyeli Euclid ’in geometrisi, 19. yuzyıla kadar rakipsiz kalmayı başarmıştı. Her onermeyi daha onceki onermelerden cıkarma yontemi, kendisine atfedilen “geometrinin babası” sozunu hak ettiğini gosterir. Optik calışmaları geometriye olan sevgisini yansıtır. Oklid, ışığın bir koni oluşturmak uzere gozlerden yayıldığı goruşunu savundu. Işınların dokunduğu her şeyin gorulebileceğini soyleyen Oklid, gormeyi bir geometrik egzersize donuşturdu. Konuyla ilgili calışmaları, Batlamyus cağına kadar etkili olacaktır.
Aristarchos (Aristarkus) (MO. 310-230)
Aristarchos, Sisam adasında doğmuş bir astronomdu. Evrenin Heliosentrik (Guneş merkezli) bir modelini one cıkaran ilk gok bilimci olduğu biliniyor. Ay ve Guneş ’in goreli acılarını dikkatlice olctu. O zamanki teknolojik imkanlar goz onune alındığında, olcumlerinin hatalı olması şaşırtıcı değildir. Bu olcumlere dayanarak Guneş ’in capının Dunya ’nın capının yedi katı olduğu ve Ay ’a nazaran Dunya ’dan 18-20 kat daha uzak olduğu sonucuna vardı. Aslında, Dunya ’nın capından 109 kat fazla ve 400 kat daha uzak. Aristarchos ’un Guneş ’in cevresinde donen Dunya yorungesi teorisi, antik cağda hemen reddedildi. Ona karşı cıkanlar arasında o donemin en buyuk aydınlarından Assos ’lu Cleanthes vardı. Cleanthes, Dunya ’nın hareket ettiğini soylediği icin Aristarkhos ’u hakaret etmekle sucladı. Aristarchos ’un modelini reddetmesinin en onemli nedeni, yıldızın ıraklık acısıydı. Eğer Dunya, Guneş ’in etrafında donuyorsa, o zaman yıldızların acısı Dunya ’ya gore yıl boyunca değişmeliydi; zira Dunya ’nın bakış noktası surekli değişmektedir. Aristarchos yıldızların ıraklık acılarının cok uzak olduklarından oturu olculebilir olmadığını kabul etti. O gunlerde bu teorisini destekleyecek kanıt yukumluluğunu karşılayamamış ve bu sebeple makul olarak reddedilmiş olsa da bugun teorisinin doğru olduğunu biliyoruz. “Olağanustu iddialar, olağanustu ispatlar gerektirir” diye bir laf var; ki bu da sanıldığı gibi Carl Sagan ’a değil, “şuphecilerin şuphecisi” olarak nitelenen ve uzakgoru, astral seyahat, falcılık/kehanet gibi paranormal vakaları inceleyen sosyolog Marcello Truzzi ’ye ait.
Archimedes (Arşimed) (MO. 287-212)
“Euraka!”diye bağırarak hamamdan heyecanla cırılcıplak cıktığını ve bunun sebebinin suyun kaldırma kuvvetini bulmuş olması olduğunu biliyoruz en cok. Arşimed dengesi adı verilen bu buluşunda suya batan maddelerin kendi ağırlıkları kadar su taşırdığını keşfetti. Pi sayısının kesin değerini belirleyen matematik, geometri, hidrostatik, mekanik ustası ve mucit Archimedes, o donemde yapılan bazı savaşlardaki stratejik rolu ve geliştirdiği askeri tekniklerle de bilinir. Once Kartacalılar, daha sonra Romalılar, Archimedes ’in doğduğu Sicilya ’daki Syracuse şehrini kuşatır. Sonunda Roma ’nın kazandığı ve ele gecirdiği vatanını korumak icin oncelikle duşmana taş ve kaya atan bir duzenek; makara, kaldırac ve palanga kullanarak “Arşimed Pencesi” adı verilen ve gemileri once havaya kaldırıp sonra batıran bir vinc sistemi icat eder. “Bana bir dayanak noktası verin, dunyayı yerinden oynatayım” diyen Arşimed ’in bilinen en onemli icatlarından bir diğeri de Nil sularının taşması sonucu şehirlerini su basan Mısırlılar icin geliştirdiği suları kontrol altına almaya yarayan ve bugun hala kullanılan Arşimed vidası. Bir efsaneye gore; Guneş ışınlarını ayna ya da kalkan kullanarak yansıtmak suretiyle duşman gemilerini ateşe verir. Teoride gecerli olan bu uygulamanın ozellikle o gunun imkanlarıyla pratikte mumkun olabileceğine ihtimal vermeyen bazı bilim insanları deneyi tekrarlamaya calıştıklarında başarılı olamadılar, fakat bu denemeler efsaneyi ne doğruladı ne de curuttu. Gemilerin, Guneş ışınlarını tek bir noktada odaklayan icbukey aynalara yakın bir mesafede olması, hareketsiz kalmaları ve aynaların da kıpırdamaması gerekiyordu.
Eratosthenes (MO. 276-194)
Matematiksel hesaplamalarıyla unlu coğrafyacı ve astronom… Coğrafya kelimesini kullanan ve bu bilimin temellerini atan ilk kişi. İskenderiye kutuphanesinin ikinci başkanı olduğu icin kendisine Yunan alfabesinin ikinci harfi olan “Beta” lakabı verilmiş. Oğretmenleri olan “Alpha” yoneticilerin bugun adları dahi bilinmezken, onu daha unlu yapan ise yaptığı keşiflerin hala kullanılması. Enlem ve boylamları icat etti, yeryuzunun cevresini dikkate değer bir doğrulukla hesapladı. Bunun yanında eksen eğikliğini yine dikkate değer bir doğrulukla hesaplayan ilk kişi. Dunya ’nın Guneş ’e olan uzaklığını tam olarak hesapladı ve 29 Şubat ’ı kullanarak takvimde ortaya cıkan senkronizasyon problemini ortadan kaldırdı. Coğrafi ve kartografik bilgilerini kullanarak paralel ve meridyenlerle yapılmış ilk Dunya haritasını cizdi. Ayrıca 675 yıldızı katalogladı ve haritalandırdı. Asal sayıların secilmesinde temel algoritma olarak kabul edilen Eratosten Kalburu ’nu icat etti. Nil ’in kaynağının bir gol olduğunu ve gol bolgesine duşen yağışların nehirde taşmalara neden olduğunu ilk fark eden kişi.
Ptolemaios (Batlamyus) (yaklaşık MS. 85-168)
İskenderiyeli matematikci, gok bilimci ve coğrafyacı. Kopernik ’e kadar, Geosentrik teorisi evrenin standart modeli olarak kabul edildi. Buna gore, evren kureseldi ve Dunya bu evrenin merkezinde hareketsiz olarak durmaktaydı. Ay, Merkur, Venus, Guneş, Mars, Jupiter, Saturn ve sabit yıldızlar Dunya ’nın cevresinde, duzenli hızlarla, dairesel hareketler yapıyorlardı. Sabit yıldızlar kuresi evrenin sonuydu. Erken donem astronomisinde oldukca etkili olan Ptolemaios ’un yazıları, bin yılı aşkın bir sure Avrupa ve Arabistan ’da saygı gordu. Antik cağlarda takımyıldızları en esaslı bicimde derleyen de oydu. Yıldızların hareketlerini gozlemleyerek matematiksel modeller oluşturdu. Eski gok bilimciler gezegenlerin hareketini acıklamak icin kuresel cemberlere dayanıyorlardı; Kopernik ’e kadar yorungelerinin elips olduğu ispatlanabilmiş değildi. Onun calışmaları, daha sonraki gok bilimcilerin daha iyi acıklamalar aramaya devam etmesini sağlayarak işte bu ispat surecini başlatmış oldu. Coğrafya araştırmalarına da onculuk eden Ptolemeios “Coğrafya” adlı yapıtıyla matematiksel coğrafya alanını kurdu. Hazırladığı haritalarda koordinatlarıyla birlikte 8000 yerin adı yer alıyor. Bu kitap, Kristof Kolomb ’a kadar, coğrafyacılar tarafından başvuru kitabı olarak kullanıldı.
Galen (MS. 129-210)
Bergama ’da doğan Galen, Antik cağda Hipokrat ’dan sonra gelen en saygın ikinci hekimdi. 30 yaşında tıp uygulamak icin Roma ’ya gitti. İmparatorlar Marcus Aurelius, Lucius Verus, Commodus ve Septimius Severus ’a mahkeme doktorluğu yaptı. Antik dunyadaki en uretken yazarlardan biriydi. Felsefe, anatomi, fizyoloji ve tedavi bilimi hakkında yazan Galen ’in katkıları sayısız ve derin. İnsana otopsi yapılması Roma ’da yasaklanmıştı, bu yuzden Galen anatomiyi anlamak icin domuz ve maymun kullandı. Dikkatli ve titiz diseksiyonları, arterlerin kan icerdiğinin keşfedilmesi gibi, başkaları tarafından kacırılmış bircok anatomik ozellik ortaya koydu. İnsan fizyolojisi ve hastalığı uzerine teorileri doğrudan bu araştırmaya dayanıyordu. Maalesef, Galen ’in dikkatli araştırmaları, kan fazlalığının sıklıkla hastalıkların nedeni olduğuna karar vermesine yol actı ve tedavilerde kan alınmasını Doğu Akdeniz ’de geleneksel bir tıp uygulaması haline getirdi. Modern tıp, az sayıdaki durum haricinde, kan almanın faydasız ve aslında zararlı olduğunu gosterdi, ancak Galen ’in bu uygulaması 19. yuzyıla kadar kabul edilmiş bir prosedur haline gelecekti. Kurgusal bir karakter olan Gregory House gibi Galen de, bir hastalığın sebebini anlamaya, hastaların rahatından daha fazla onem verdiği icin onlara birer denek gibi davranıyordu. Galen ’i bu listeye koymamızın sebebi, yaptığı herhangi bir keşif ya da urettiği teori değil, tıbbi bilginin geliştirilmesine yonelik gosterdiği mutlak titizlik ve uyguladığı yuksek standartlar…
BONUS 1: Theano (yaklaşık MO. 546-?)
Hakkındaki bilgiler muphem ve celişkili olmakla birlikte, Pisagor oğretilerinin ilk savunucularından biri, onun oğrencisi olmanın yanısıra eşi. Tıpkı Pisagor gibi matematik, doğa, felsefe, ahlak, sanat ve muziğe olan tutkusuyla bilinir. Tarihte bilinen ilk Pisagorcu kadın filozof. Reenkarnasyonu savunan Theano, insanın oldukten sonra ruhunun yeniden doğacağına inanıyor; esasen reenkarnasyonun amacının tekrar tekrar bu dunyaya doğmak değil, tersine bu donguden cıkmak olması nedeniyle insan, erdemli bir birey olmalı ve hayatını erdemli yaşamalı. Pisagor oldukten sonra, okulunun başına gecti ve kızlara erdem hakkında dersler verdi. Kurucusundan sonra 200 yıl daha devam eden okulda, kayıtlara gore eğitim alan 16 kız oğrenci olmuş. Theano ’nun diğer felsefi goruşleri de yine Pisagor ’la ortuşur bicimde. Evrende yalnızca madde yoktur; birey icin her zaman ruh on planda olmalıdır. Evren sayılardan oluşur; bu yuzden tum bilimler icerisinde en onemlileri matematik ve muzik; cunku bu iki bilim de sayılardan meydana gelir. Matematik olmazsa evrene sonsuz bir kaos hakim olur. Sayılar, evrende duzeni sağlayan tek unsurdur. Theano ’ya atfedilen evren modeline gore, Guneş, Ay, Saturn, Jupiter, Mars, Venus, Merkur, Dunya, Karşı Dunya, ve yıldızlar olmak uzere 10 eşmerkezli kure vardı. Yıldızlar sabitti ve hareket etmiyordu. Bu kureler ve merkezdeki ateş arasındaki mesafeler muzikal olcekteki aralıklar gibi aritmetik olarak orantılıydı. Doneminin ileri goruşlu isimlerinden biri olmasına karşın, derslerinde kadınların geri planda kalarak, nasıl iyi bir eş olacaklarını anlatması buyuk olcude o donemin sosyal hayatını ve muhtemelen kendisinin de katıldığı kadına bakışını yansıtmakla birlikte celişkili.
BONUS 2: Aspasia (MO. 460-401)
Milet ’te zengin bir aileden doğan Aspasia, cocukluğundan itibaren iyi bir eğitim gorur. Yaklaşık yirmili yaşlarında Atina ’ya gelir. Tum bilimlerin anası olan felsefeyle fazlasıyla ilgili olan Aspasia gunumuzden pek de farklı olmayarak, Eski Atina ’da felsefenin erkeklere ozgu bir bilim olduğunu ve kadınların olabildiğince bunun dışında tutulduğunu gorur. Eski Atina ’da kadınlar; koleler, fahişeler ve ev kadınları olarak sınıflandırılmıştı. Aspasia ise bu sınıflandırmaların hicbirine uymuyordu. O donemin onemli devlet adamlarından biri olan Perikles ’le ilişkisi vardı. Antik yazarlar Aspasia ’nın aynı zamanda bir genelev işlettiğini ve yalnızca seckinlere hizmet eden bir fahişe (hetaera) olduğunu da yazar. Ancak bu bilgiler, Perikles ’i kucuk duşurmeye calışan yazarlar tarafından ileri surulduğu icin gunumuz bazı bilim insanları tarafından kabul gormez. Bazıları ise, hem yabancı hem de vergi veren bir hetaera olmasından oturu diğer kadınlardan farklı bir konumda olduğunu ve bunun da ona doneminin seckinleriyle bir arada olma fırsatını verdiğini savunur. Aspasia, 440 ’lı yılların başında Perikles ’in metresi olur. Karısından boşandıktan sonra Aspasia ile birlikte yaşamaya başlayan Perikles ile evlilik durumları tartışmalı bir konu. Aspasia ’nın Atina ’daki evi, felsefe, sanat ve diğer bilimlerle ilgilenen tum kadınların toplanma ve yardımlaşma sığınağı haline gelir. Kadınların yanı sıra Sokrates, Sophokles, Platon ve Anaxagoras gibi bircok filozofa da ev sahipliği yapar. Sosyal cevrelerde Aspasia, bir guzellik objesi olmaktan ote hitabet yeteneği, siyaset ile felsefe bilgisi ve akıl hocalığıyla dikkat ceker. Sokrates ’in ondan ders aldığı ve ona hayranlık duyduğu Platon tarafından kaleme alınmış. Xenephon “Sokrates ’ten Anılar ’ eserinde Aspasia ’dan saygıyla bahsetmiş. Kendisinden sonraki donemde yaşamış olan biyografi yazarı Plutarkhos ise; onu hem siyasi hem de fikri yonden onemli bir kişilik olarak kabul etmiş ve ona olan hayranlığını belirtmiş.
BONUS 3: Hypatia (MS. 370-415)
Gunumuzde hala kadının hem toplumdaki hem bilimdeki yeri tartışılırken, yaklaşık 1600 sene once yaşamış İskenderiyeli Hypatia, felsefe ve bilim alanında dunyaya onemli katkılarda bulundu. Onu, İskenderiye Universitesi ’nde matematik hocası olan Theon ’un kızı ve eserleri gunumuze dek ulaşmış en eski kadın filozof, matematikci ve astronom olarak tanıyoruz. Babasının bilim, sanat ve felsefenin en zengin kaynaklarıyla besleyip buyuttuğu Hypatia, zarafeti ve guzelliği ile de unludur. Babası, ona son gercek olarak hicbir bilginin kabul edilmemesi gerektiğini, duşunme hakkını hep kullanmasını, yanlış duşunmenin hic duşunmemekten iyi olduğunu oğretti. Hypatia, yıllar sonra gittiği Roma ve Atina gezilerinde Platon ’un oğretilerinden etkilendi ve İskenderiye ’ye donduğunde universitede matematik ve felsefe dersleri vermeye başladı. Bu okul, hangi inanca, felsefi tarza sahip olursa olsun, herkese actı. Farklılıkları, bir catışma unsuru olarak algılamak yerine, ceşitli gorunumlerdeki tek ve aynı kaynağın, insanlık tarihinin belleğindeki kadim bilgiyi, inisiyelerden filozoflara ve topluma aktarma cabasındaki bir okuldu. Eğer Hypatia ve Theon olmasaydı Batlamyus, Oklid ve diğer Yunanlı matematikcilerin eserleri gunumuze ulaşmayacaktı. Hypatia, doğayı mantık, matematik ve deneyle acıklamaya calıştı. Gok cisimlerinin sınıflandırılmasında, hidrometrenin bulunmasında, sıvıların yoğunluk derecesinin belirlenmesinde ve daha bircok konuda katkısı oldu. Sahip olduğu bilgileri cesurca ve korku duymadan oğrencilerine anlattı, donemin onemli siyaset, bilim, din insanlarıyla goruşmeler yaptı. Ne var ki Roma ’nın cokuş doneminde olduğu ve İskenderiye ’nin bu değişimin merkezlerinden biri olduğu calkantılı bir dunyaya yon veren Hypatia, İskenderiye ’deki başpiskopos Timotheus ile piskopos Cyril ’in arasında alevlenen rekabetin ilgi odağıydı. Cyril, onu dinsiz, cadı ve “susturulması gereken bir kadın” olarak nitelendirip, oldurulmesi icin halkı kışkırttı. Bir gun Hypatia ’yı saclarından surukleyerek kiliseye goturduler, cırılcıplak soydukları bedenini parcalara ayırarak, sokaklarda sergileyip ardından ateşe verdiler. Hypatia duşunce ozgurluğu istedi, duşunduğunu soyledi, adaletsizliğe isyan etti, inandığı ve savunduğu bilim ve akıl icin olduruldu. Hayatını, 2009 yapımı “Agora” adlı filmde izleyebilirsiniz.
Yararlanılan Kaynaklar: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24