Oscar odul toreni icin artık sayılı gunler kaldı. Her zaman tartışmaya acık olan bu odul toreninin en tartışmalı kategorisi elbette En İyi Film kategorisi oldu. Oscar tarihinde odul alan, alamayan hatta aday olamayan filmler uzerinden yıllar gecse de unutulmayıp konuşulmaya devam etti. Oscar ’a aday olmayan filmleri ayrı bir dosyada incelemek gerekir ancak aday olanlar arasında odulu alanlar ve alamayanlar tartışmasına biz de dahil olduk ve kimlerin aslında Oscar ’ı hak ettiği uzerine bir dosya hazırladık. İşte bu dosyamızın 6 yılı iceren ilk bolumu.
1938 – You Can ’t Take It With You / La Grande Illusion
Cok klasik ama bir o kadar da keyifli bir film olan Frank Capra ’nın yonetmenliğini yaptığı You Can ’t Take It With You filminin 1938 yılında Oscar ’ı alması pek şaşırtıcı değil elbette. Turkiye ’de Sev Kardeşim ismiyle bir benzeri cekilen yapım, aynı yıl aday olan filmler icinde odule en yakın film olsa da adaylar arasında bir film dikkat cekiyordu. La Grande Illusion verdiği savaş karşıtı mesajlarla sadece sinemaseverlerin değil Akademi ’nin de ilgisini cekmeyi başarmıştı. Fransa yapımı La Grande Illusion, Oscar odullerinde En İyi Film dalında aday olan ilk yabancı filmdir. Ustelik aradan gecen yıllara rağmen hala guncelliğini koruyan yapım acaba Amerika menşeili olsaydı odulu yine kaptırır mıydı diye sorduruyor.
1944 – Going My Way / Double Indemnity
Belki de Oscar ’ın en surpriz kazananlarından birisi Going My Way. Oldukca guclu rakiplerinin arasından sıyrılıp odulu almasını film ekibi bile beklemiyor olsa gerek. Filmin kotu bir film olmadığı bir gercek olsa da Akademi ’nin sevdiği tarz bir film olması odulu almasını sağlayan en buyuk faktor. Ancak Akademi ’nin 1944 yılındaki tek surprizi bu değil. Gunumuzde dahi hala buyuk keyifle izlenen, ‘film noir ’i en iyi temsil eden filmlerin başında gelen Double Indemnity ’nin aday olduğu yedi daldan da eli boş donmesi o yılın en buyuk surprizi. Bu yıldan sonra Double Indemnity karşıtı oy kullanan bazı Akademi uyelerinin carpılmış olması muhtemel.
1946 – The Best Years of Our Lives / It ’s a Wonderful Life
Sadece It ’s a Wonderful Life filmini izleyenler icin şaşırtıcı bir durum olsa da her iki filmi izleyenler icin normal karşılanacak bir odul dağılımı olabilir. It ’s a Wonderfu Life fantastik hikayesi ve bitmeyen umuduyla dunyaya bakışınızı bile bir nebze olsun değiştirecek bir yapım. James Stewart ’ın buyuk oyunculuğuyla birlikte buyuyen film her turlu odulu hak ediyor elbette. Ancak en buyuk talihsizliği rakipleri arasında The Best Years of Our Lives filminin yer alması. Savaştan donen uc askerin sivil hayatlarının askerdeki konumlarının tam tersine seyretmesi filmin merkezinde anlatılan hikaye. Ayrıca gercekten engelli olan Harold Russell ’ın profesyonel oyuncu olmamasına rağmen sergilediği muthiş oyunculuk filme değer katan bir diğer ozellik. Uzun suresine rağmen zamanın nasıl gectiğini unutturan The Best Years of Our Lives, Oscar ’ı hak eden It ’s a Wonderful Life ’a adeta yanlış yılda aday oldun diyor.
1976 – Rocky / Taxi Driver, Network
Oscar ’ı az da olsa takip eden hemen herkesin bildiği bir yıl 1976. Rocky efsanesinin başladığı filmin odul aldığı ancak Scorsese Robert De Niro işbirliğinin en cesur ve en onemli yapımlarından Taxi Driver ’ın odulu kacırdığı yıl sinemaseverlerin hafızalarında yer eden bir yıl. Ustelik bu iki filmin yanı sıra ne zaman izlenirse izlensin izlendiği doneme ait hissettiren Network filmi de adaylığı ve odulu sonuna kadar hak eden yapımlardan. Rocky icin olumsuz bir şey soylemek pek mumkun değil. Zira ilk filmin uzerinden 39 yıl gecmiş olsa da serinin yeni filminin de aynı heyecanla izlenmesi efsaneyi anlatmaya yeterli diyebiliriz. Oysa başka yıl aday olsalar odulu kimseye kaptırmayacak kalitede olan Taxi Driver ve Network filmleri de adlarından hala soz ettirmeye devam ediyorlar.
1977 – Annie Hall / Star Wars: New Hope
1977 yılı icin farklı bir bakış acısından soz etmek gerek. Fantastik filmlere karşı on yargısı olan Akademi ’nin Star Wars: New Hope filmini gormezden gelmesi sonucu (evet 6 dalda odulu aldı ancak hicbiri ana kategori değildi) En İyi Film adaylıkları dorde indiğinde iş geriye kalan adaylar arasında en iyisini secmek olduğunda odul Annie Hall ’a verilebilirdi. Bu yorumla amacımız Woody Allen ’ın zekasını goz ardı etmek değil elbette ancak zamanının cok otesinde bir serinin başlangıcı olan bir yapımla karşılaştırıldığında Annie Hall ’un daha yerel bir film olarak kaldığını kabul etmemiz gerekir.
1980 – Ordinary People / The Elephant Man, Raging Bull
Robert Redford ’un ilk yonetmenlik deneyimi olan Ordinary People icin kotu film demek doğru olmaz ancak aldığı odul sayesinde hala hatırlandığı bir gercek. Oscar ’ı takip edenler icin hatırlanmasının bir diğer nedeni de The Elephant Man ve Raging Bull ’un arasından En İyi Film odulunu alması. Kaliteli bir dram filmi olan Ordinary People filminin şohreti vaat ettiklerinden daha onde. Oysa muthiş bir senaryoyla derdini anlatmayı başaran, izleyenlere mesajını sıkmadan aktarabilen The Elephant Man ile bir kez daha birlikte iyi bir kimya yakalayan Martin Scorsese-Robert De Niro ikilisinin boksor Jake La Motta ’nın hayat hikayesini anlattığı Raging Bull sinema tarihine adını buyuk harflerle yazmayı başaran yapımlardan. Ordinary People ’ın odulu almasını Akademi uyelerinin sevdiği tarzda film olmasına bağlarsak verilen odulun objektifliğini bir kez daha tartışmaya başlarız ki bu başka bir dosyanın konusu.