Gectiğimiz hafta “Oğrenince Daha da Anlamlanan Huzunlu Oykuleriyle 10 Turkumuz” listesini yayınlamış ve huzunlu oykuleriyle ilk aklımıza gelen turkulerimizi listelemiştik.
Serinin devam listesini de bugun yapalım dedik. Huzurlarınızda oykulerinin huznuyle tanınan turkulerimizi listelemeye kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Bulbulum Altın Kafeste
Bulbulum altın kafeste
Oter aheste aheste
Otme bulbul yarim haste
Ah neyleyim şu gonlume
Hasret kaldım sevdiğime
Ben sana dayanamam yarim
Ben sana aldanamam
Ben sana dayanamam yarim
Ben sana katlanamam
Bulbulleri har ağlatır
Aşıkları yar ağlatır
Ben feleğe neylemişim
Beni her bahar ağlatır
Melike, teyzesi ile koy ceşmesinin oradan gecerken su icmek ister. Su icmeye indiğinde ciceklerden yapılmış olan tacı gorur. Tacı başına taktığı anda Yusuf ’la karşı karşıya kalır ve cok utanır. O, Yusuf ’un tacı sevdiği kıza yaptığını duşunur ama gercekte Yusuf da ondan etkilenmiştir ve tacı Melike ’ye vermek ister. Bu bakışmalar sırasında Melike ’nin babasının isteğiyle sozlu olduğu Huseyin oradan gecmektedir ve bu yakınlaşmayı gorur. Tepkisini Yusuf ’a yumruk atarak verir ve kavga etmeye başlarlar. Teyzesi Melike ’yi alıp oradan uzaklaştırır. Huseyin bu olaydan sonra vakit kaybetmeden evlenmek ister ve babası Rıza Ağa ’yı alıp Şevket Bey ’lerin yani Melike ’lerin evine ziyarete gider. Melike ’ye hediye olarak altından ayna gotururler ama Melike ’nin gozu cicekten yapılmış tacından başka bir şey gormemektedir. Melike bir gun Yusuf ’la dere kenarında konuşurken Huseyin ’in arkadaşlarından biri onları gorur ve Huseyin ’e soyler. Huseyin cılgına donmuştur ve bu olanların hesabını Şevket Bey ’den sorar. Melike yıllardır gorduğu ruyadaki delikanlının Huseyin değil Yusuf olduğunu anlamıştır. Huseyin ise Melike ’nin kalbini kazanmak icin onu hediyelere boğar. Melike ’ye en son altın kafeste bir bulbul getirir ama Melike ’nin yine de umurunda olmaz. Kendini de o bulbul gibi kafese kapatacaklarını bilir. Nitekim Huseyin Melike ’yi kendi evlerine goturme zamanının geldiğini duşunerek genc kızı alır ve kendi evlerine goturur. Melike burada hastalanır. Gunden gune eriyen genc kızın haline Huseyin ’in babası da artık dur demek ister ama oğluyla başa cıkamaz.
Yuksek Yuksek Tepelere
Yuksek yuksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor gormesinler
Ucan da kuşlara malum olsun
Ben annemi ozledim
Hem annemi hem babamı
Ben koyumu ozledim
Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa ucsa da gelse
Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse
Cok eski bir soylentiye gore Malkara koylerinden birinde Zeynep adında cok guzel bir kız vardr. Onun guzelliği dillere destandır. Gunun birinde Zeynep ’in koyunde buyuk bir duğun olur. Bu duğune cevre koy ve kasabalardan insanlar cağrılır, oyunlar eğlenceler yapılır.Gosterilerin en onemlisi de at yarışlarıdır. Bu duğune uc gun uc gece yol teperek gelen Ali adında bir genc iyi bir at yarışcısıdır. Bu gencin gozu bir ara Zeynep ’e ilişir. Yureğinde sıcak nehirler dolaşmaya başlayan Ali koyune donduğunde durumu babasına acar, aldığı olumlu cevap karşısında aile buyukleri ile Zeynep ’i istemeye gelirler. Kızın babası-anası kızlarını uzak yere vermek istemeseler de kısa zamanda duğunleri olur… Zeynep gelin olduktan sonra yedi sene ailesini kardeşlerini ve koyunu goremez. Tum yalvarmaları boşa giden Zeynep ’in yureğindeki hasret gunden gune buyuyerek dayanılmaz bir hal alır. Zeynep artık teselliyi turkulerde bulur. Ezgiler yakmaya başlar. Kına gecelerinde ve duğunlerde soylediği turkulerle gelinleri kızları buyuler. Zeynep ’in evi koyun en yuksek tepesindedir, turkulerini oradan soyler. Kocası Zeynep ’in hasretine aldırış etmez sevgisi coktan bitmiş, itip kakmalar başlamıştır. Zeynep kocasının bu tutumundan yataklara duşer. Sonunda koy halkı Zeynep ’in anne ve babasının gelmesine karar verir, kocasının da başka caresi kalmamıştır. Uzun yolculuktan sonra Zeynep ’in anne ve babası koye gelirler ama Zeynep son nefesinde “yuksek yuksek tepelere ev kurmasınlar” turkusunu anasına babasına mırıldanırken cevresindeki tum insanlar duygulanıp goz yaşı dokerler. Hasretini biraz olsun gideren Zeynep icin cok gec kalınmıştır. O bir daha yataktan kalkamaz, turkusu de o gunden bu gune soylenip durur.
Selanik Turkusu
Calın davulları caydan aşağıya
Mezarımı kazın bre dostlar belden aşağıya
Suyumu kaynatın kazan doluncaya…
Aman olum zalim olum uc gun ara ver
Al başımdan bu sevdayı gotur yÂre ver
Rustem Ağa Selanik carşısında kumaş satan ve etrafında sevilip sayılan bir esnaftır. Bir gun dukkanına cevre koylerin birinden Mehmet adında bir genc gelir alış veriş icin, kumaşlara bakarken Rustem Ağa ’yla da sohbet ederler. Aslında Mehmet Selanik ’e iş aramak icin gelmiştir ve Rustem Ağa ’nın da gozu Mehmet ’i tutunca dukkanda calışmaya başlar. Hem işi cabuk oğrenir hem de Rustem Ağa ’nın guvenini kazanır. Gel zaman, git zaman Mehmet Rustem Ağa ’nın kızı Fitnat ’a gonlunu kaptırır, aileler de uygun gorunce duğun hazırlıkları başlar. O sırada Selanik ’te kolera salgını başlar ve hastalık halkı kırıp gecirir. Duğune bir hafta kala Fitnat yataklara duşer, kolera onu da bulmuştur, gunden gune sararıp solan Fitnat yakında oleceğini bildiğinden icindeki acıyı, duyguları turkuye doker ve duğunune uc gun kala olur… Mehmet cok sevdiği Fitnat ’ın mezarını kendi kazar ve onun yarım bıraktığı turkuyu de icini yakan acıyı haykırarak tamamlar.
Selanik icinde sal okunur,
SalÂnın sedÂsı cana dokunur.
Gelin olan kıza kına yakılır.
Aman olum zalim olum uc gun ara ver.
Al başımdan bu sevdayı, gotur yare ver.
Selanik Selanik… Issız kalasın.
Taşına toprağına bre dostlar, diken dolasın
Sen de benim gibi yarsız kalasın.
Aman olum zalim olum uc gun ara ver.
Al başımdan bu sevdayı, gotur yare ver
Aman Bre Deryalar
Kırcaliyle Ardanın Arası
Saat sekiz sırası Yusufum
Ardalılar ağlıyor Yusufum
Yoktur caresi
Aman bre deryalar
Kanlıca deryalar
Biz nışanlıyız
İkimiz de bir boydayız
Biz delikanlıyız
Cıkar abe poturunu
Dalgalar artacak
Demedim mi ben sana
Kayığımız batacak
Kırcaliyle Arda boylarında
Kimler gidecek
Garip Yusuf ’un annesine
Kim haber verecek
Yusuf ile Feride birbirlerini cok severler ancak aileleri bir turlu evlenmelerine razı gelmez. Yusuf bir gun kafasında bir plan yapar Arda Nehri ’ni sevdiğiyle gecerek izlerini kaybettirip yeni bir hayat kurmayı duşler. Bu durumu Feride ’ye anlatır. Feride, Arda ’ya bizim kayıklar dayanmaz gitmeyelim, der ama nafiledir. Feride, Yusuf ’un ısrarlarına dayanamaz ve Arda ’yı aşmayı kabul eder. Ancak şans yuzlerine gulmez ve dalgalar kayığı devirir. Yusuf da boğularak olur. Feride bir şekilde kurtulmayı başarır ancak Yusuf ’un olumu O ’nu cok yaralar ve bir ağıt yakar…
Bitlis ’te Beş Minare
Rus işgali sırasında Bitlis, bir harabe şehir goruntusu alır. Duşmanın cekilmesinden sonra savaş esnasında Bitlis ’ten kacan bir baba ve oğul, Bitlis ’e donmek uzere yola cıkarak şehre hakim konumdaki Dideban Dağı eteğine varırlar. Baba, şehirde canlı kalıp kalmadığını oğrenmek icin oğlunu şehre gonderir. Bir sure sonra oğul geri doner ve uzaktan babasına şoyle seslenir: “Şehirde yaşama dair hicbir iz yok; sadece beş tane minare ayakta kalmış.” Bunu duyan baba yıkılır, diz coker ve şoyle bir ağıt yakarak oğlunu yanına cağırır.
Bitlis ’te beş minare
Beri gel oğlan beri gel
Yureğim dolu yÂre
Beri gel oğlan beri gel
İsterem yanen gelem
Beri gel oğlan beri gel
Cebimde yok on pare
Beri gel oğlan beri gel
Tufengim dolu sacma
Beri gel oğlan beri gel
Vururum benden kacma
Beri gel oğlan beri gel
Doksan dokuz yÂrem var
Beri gel oğlan beri gel
Bir yare de sen acma
Beri gel oğlan beri gel
Ah Bir Ataş Ver Cigaramı Yakayım
Ah bir ataş ver cigaramı yakayım
Sen salın gel ben boyuna bakayım
Uzun olur gemilerin direği
Ah catal olur efelerin yureği
Ah vur ataşı gavur sinem ko yansın
Arkadaşlar uykulardan uyansın
Uzun olur gemilerin direği
Ah catal olur efelerin yureği
Canakkale Boğazı, Nağra Burnu acıkları, 4 Nisan 1953, Saat 02:15. Uzun ve yorucu bir seferden donen Dumlupınar denizaltısı, Nağra Burnu acıklarında İsvec bandıralı Nabuland şilebi ile carpıştı. Sessiz, soğuk ve bulanıktı gece. Başından aldığı şiddetli darbe ile Dumlupınar birkac saniye icinde sulara gomuldu. Gemideki 81 kişilik murettebattan sağ kalan 22 kişi, geminin arka bolumundeki torpido dairesine sığındı. Mahsur kalanların su yuzune fırlattıkları telefon şamandırasıyla gemi ile irtibat sağlandı. Sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak icin herkes seferber oldu. Bu arada oksijeni idareli kullanmaları icin, gereksiz yere konuşmamaları, şarkı turku soylememeleri ve sigara icmemeleri konusunda uyarılar yapıldı. Ancak saatler suren kurtarma calışmalarının sonunda, umutların tukendiği anda karanlıkta bekleyen 22 kişiye, her şey yine aynı sozcuklerle anlatıldı; konuşabilirler, turku soyleyebilirler ve hatta sigara bile icebilirler. Şamandıradaki telefon hattının obur ucundan tum Turkiye, denizaltıdaki o kahramanların tevekkulle olume yaptıkları huzunlu ama başı dik turkulerini dinledi.
YÂrim istanbul ’u Mesken mi Tuttun
YÂrim İstanbul ’u mesken mi tuttun,
Gordun guzelleri beni unuttun,
Sılaya donmeye yemin mi ettin;
GÂyrı dayanacak ozum kalmadı,
Mektuba yazacak sozum kalmadı…
YÂrim sen gideli yedi yıl oldu,
Diktiğin fidanlar meyveyle doldu,
Seninle gidenler sılaya dondu;
GÂyrı dayanacak ozum kalmadı,
Mektuba yazacak sozum kalmadı…
YÂrimin giydiği ketenden gomlek,
Yoğumuş dunyada oksuze gulmek,
Gurbet ellerinde kimsesiz olmek;
GÂyrı dayanacak ozum kalmadı,
Mektuba yazacak sozum kalmadı…
Kayserinin bir koyunden İstanbul ’a giden yeni evli bir gencin, tek başına koyunde bıraktığı karısının, ondan hicbir haber alamaması uzerine yaşadığı acının, feryada donuşmesidir bu turku. Kayseri ve koylerinden yazları buyuk şehirlere inşaatlarda calışmak icin giden erkekler, havaların soğumasıyla birlikte biriktirdikleri paralarıyla evlerine, koylerine donerler. Kayserili bu guzel koylu gelinin, yakışıklı kocası da calışmak uzere İstanbul ’a gitmiş ama zaman gecip kış olmasına rağmen bir turlu geri donmemiştir. Guzel gelinin cocuğu da olmadığı icin bir başına kalmıştır koyunde ve hasretlik icini yakıp kavurmaktadır. Aradan yedi yıl gecmiş, gidenler geri donmuş ama bizim gelinin eşi bir turlu donmemiştir koyune. Bu arada koy yerinde “kocan İstanbul ’da başkasını buldu” diye dedikodular da dolanmaya başlamıştır. Bunlara inanmasa da guzel gelinin icine bir ateş daha duşmuştur artık. Bir gece ruyasında kocasının guzel kadınlar arasında pek de keyifli olduğunu gorur ve kan ter icinde uyanır, gozunde yaşlarla ve feryad ederek bu turkuyu soylemeye başlar…
Urfa ’nın Etrafı
Urfa ’nın etrafı dumanlı dağlar
Ciğerim yanıyor aney gozlerim ağlar
Benim zalim derdim cihanı yakar
Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anandan babandan yardan ayrı koyarlar
Urfa dağlarında gezer bir ceylan
Yavrusunu kaybetmiş ağlıyor yaman
Yarimin derdine bulmadım derman
Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anandan babandan yardan ayrı koyarlar
Ceylan senin gibi yureğim yara
Cihanda derdime aney bulmadım care
Bir yavru kaybettim gozleri kara
Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anandan babandan yardan ayrı koyarlar
Avcıların, ceylanların nerede olduğunu merak edip, bulmak icin kopekleri ile (tazı) dağlarda gezmelerini, yani ceylanın peşine duşmelerini anlatır bu turku gorunuşte ama turkunun asıl anlattığı bu değildir. Cocuğunu kaybeden bir annenin, cocuğunu ceylana benzeterek duygularını dile getirmesidir. Bu turkude anne, Urfa ’nın vahşi ve guzel dağlarının tehlikeli bir yer olduğunu anlatır. Cocuğunu kaybetmeden once yaptığı uyarıların bir işe yaramadığını belirtir. Anne cocuğunu kaybetmenin korku ve acısını, ona her baktığında daha iyi anlar.
Fırat Turkusu
Şu Fırat ’ın suyu akar serindir
YÂrimi goturdu kanlı zÂlimdir
Daha gun gormemiş taze gelindir
Soyletmeyin beni yaram derindir
Komurhan koprusu Harput ’a bakar
Korolası fırat ocaklar yıkar
Ahbaplarım gelmiş ağıtlar yakar
Soyletmeyin beni yaram derindir
Zamanın birinde Hamo Dayı, Fırat Nehri ’ni gecerek Urfa ’da askerliğini yapmakta olan oğlunu ziyaret etmek ister. Fırat, insan ve hayvanların birlikte bindirileceği ilkel bir sal ile gecilecektir. Sala sabahın erken saatlerinde binilir. Ama nehrin tam ortasına gelindiğinde, salda bulunan bir atın urkmesi ile sal devrilir ve icindekilerle birlikte Hamo Dayı da boğulur. Ailesi, olaydan habersiz, gunlerce onun yolunu gozler. Ama bir gun kara haber koye ulaşır. Dovulmeler, ağıtlar başlar. Fırat, Hamo Dayı gibi cok canlar yakmıştır.
İki Keklik Bir Kayada Otuyor
İki keklik bir kayada otuyor
Otme de keklik derdim bana yetiyor
Aman aman yetiyor
Annesine kara da haber gidiyor
Yazması oyalı kundurası boyalı
Yar benim aman aman yar benim
Uzunda geceler yar boynuma
Sar benim aman aman sar benim
İki keklik bir dereden su icer
Dertli de keklik dertsizlere dert acar
Aman aman dert acar
Buna yanık sevda derler tez gecer
Balıkesir ’e bağlı Edremit ilcesinin Gure koyunun eşrafından kahveci Mehmet Şevket Efendi ’nin karısı Şohret Hanım tarafından oğluna yakılmış bir turkudur. Şohret hanım zamanın zenginlerinden olduğu icin zeytin toplamaya giderken bile cok suslu giyinirmiş, elbiseleri oldukca guzel ve diğer koylulerden farklıymış; yazmaları oyalı, kunduraları hep boyalı olurmuş. Oğulları Zekeriya Sarıkamış ’a Enver Paşa komutasında askerliğini yapmaya gitmiştir. Bu sırada her yer karlı olduğu icin yol almak amaclı karları teperlermiş. Zekeriya da kar teperken kar kuyusuna duşup şehit olmuş, Şohret Hanım bu haberi alınca yıkılmıştır, ovada kekliklerle soyleşirken acısını haykırır dağlara taşlara…
Yanlış bilinen bonus: Hey Onbeşli Onbeşli
Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gozu yaşlı
Aslan yÂrim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi on yediye
Gidiyom gidemiyom
Az doldur icemiyom
Sevdiğim pek gonullu
Koyup da gidemiyom
Uzerinde pek duşunulmediği icin adeta bir oyun havası muamelesi goren bu turkunun ardında aslında acı bir oyku vardır. 19. yuzyıl sonu ve 20. yuzyıl başında arka arkaya girdiği pek cok savaşta verdiği kayıplar sonunda, askere alacak yetişkin ve sağlıklı erkek bulamayan Osmanlı Devleti, Canakkale savaşı sırasında, doğum tarihi Rumi takvimle 1315 ve daha buyuk, (15 ile 18 yaş arası) erkek ‘cocuk ’ların orduya katılmasına karar verir. İşte bey oğlu Huseyin de bu ‘onbeşli ’ler arasındadır ve ardında sozlusu guzeller guzeli Hediyeyi de bırakmıştır. Savaş her cephede tum hızıyla surmekte gidenler bir turlu geri gelmemektedir. Boynunu bukup asker yolu bekleyen bir suru genc kızdan birdir Hediye de… Salavatlarla uğurladıkları delikanlılarının toprağa duştuğu haberini alan kara bahtlı analar, kara catkılı yavuklular, dul kalan tazeler maşrapalarla su dokup ıslattıkları kapı onlerini gozyaşlarıyla da ıslattılar… Bu ağıtla acılarını dile doktuler…