Cumhuriyet donemi Turk şiirinin en buyuk temsilcilerinden biri. Şiirleri Divan Edebiyatı ile modern şiir arasında kopru gorevi ustlenmiştir.
Turk Edebiyatı tarihi icinde “Dort Aruzcular”dan biri olarak kabul edilen Yahya Kemal (Diğerleri Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Ahmet Haşim) sağlığında Turk edebiyatının baş aktorleri arasında kabul edilmiş ancak hic kitap yayınlamamış bir şairdir.
Sizi şiirin o keyifli ritmik hissiyatıyla dolu bir yolculuğa davet edelim, huzurlarınızda Yahya Kemal Beyatlı şiirleri.
Acık Deniz (1)
Balkan şehirlerinde gecerken cocukluğum;
Her lÂhza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı Byron ’u bedbaht eden melÂl
Gezdim o yaşta dağları, hulyÂm icinde lÂl…
Aldım Rakofca kırlarının hur havÂsını,
Duydum, akıncı cedlerimin ihtirÂsını,
Her yaz, şimÂle doğru asırlarca bir koşu…
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu…
Mağlûpken ordu, yaslı dururken butun vatan,
Ru ’yÂma girdi her gece bir fÂtihÂne zan.
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular…
Mahzun hudutların otesinden akan sular,
Gonlumde hep o zanla berÂber cağıldadı,
Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı!
Bir gun dedim ki “istemem artık ne yer ne yÂr!”
Cıktım surekli gurbete, gezdim diyar diyar;
Gittim son diyÂra ki serhaddidir yerin,
HÂl dilimdedir tuzu engin denizlerin!
1884 yılında Uskup ’te dunyaya geldi. Annesi unlu divan şairi Leskofcalı Galip ’in yeğeni Nakiye Hanım, babası donemin Uskup Belediye Başkanı İbrahim Naci Bey ’dir. Asıl adı Ahmed AgÂh ’tır. İlkoğrenimini Uskup ’te gordu. 1897 yılında ailesiyle Selanik ’e yerleşti. Annesinin veremden olumu onu cok etkiledi. Babasının tekrar evlenmesi uzerine ailesinin yanından ayrılıp Uskup ’e gittiyse de kısa sure sonra Selanik ’e geri dondu. “Esrar” takma adı ile şiirler yazdı. Orta oğrenimine devam etmek uzere 1902 yılında İstanbul ’a gonderildi. Vefa Lisesi ’ne kaydoldu ve 1902 kışını İstanbul ’daki akrabalarının yanında gecirdi.
Acık Deniz (2)
Garbın ucunda, son kıyıdan en gurultulu
Bir med zamÂnı, gokyuzu kurşunla ortulu,
Gordum deniz dedikleri bin başlı ejderi;
Gordum guzel vucûdunu zumrutleyen deri
Keskin bir urperişle kımıldadı anbean;
Baktım ve anladım ki o ejderdi canlanan.
Sonsuz ufuktan Âh o ne coşkun gelişti o!
Birden nasıl toparlanarak kukremişti o!
Yelken, vapur ne varsa kacışmış limanlara,
Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!
Okuduğu Fransız romanlarının etkisi ve Jon Turkler ’e duyduğu ilginin etkisiyle 1903 yılında II. Abdulhamit baskısı altındaki İstanbul ’dan kacarak Paris ’e gitti. Hic dil bilmeden gittiği bu kentte hızlı bir şekilde Fransızca oğrendi. 1904 yılında Sorbonne Universitesi ’nin Siyaset Bilimi Bolumu ’ne kaydoldu. Okulda ders veren tarihci Albert Sorel ’den etkilendi.
Acık Deniz (3)
Yalnız o kalmış ortada, Âsi ve bağrı hûn,
Bin mağra ağzı acmış, ulurken uzun uzun…
Sezdim bir Âşina gibi, heybetli huznunu!
Rûhunla karşı karşıya kaldım o med gunu,
ŞekvÂnı dinledim, ezelî muztarip deniz!
Duydum ki rûhumuzla bu gurbette sendeniz,
Dindirmez anladım bunu hic bir guzel kıyı;
Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı.
1913 yılında İstanbul ’a dondu. Daruşşafaka Lisesi ’nde tarih ve edebiyat oğretmenliği yaptı. Bu yıllarda Uskup ve Rumeli ’nin Osmanlı Devleti ’nin elinden cıkması onu derinden uzdu.
Akıncılar
Bin atlı akınlarda cocuklar gibi şendik
Bin atlı o gun dev gibi bir orduyu yendik
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı “İlerle!”
Bir yaz gunu gectik Tuna ’dan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Turk atlarının gectiği yoldan
Bir gun yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gun gulleri acmış goruruz de
HÂl o kızıl hÂtıra titrer gozumuzde
Bin atlı akınlarda cocuklar gibi şendik
Bin atlı o gun dev gibi bir orduyu yendik
Yahya Kemal, Kurtuluş Savaşı ’nın Turklerin zaferi ile sonuclanmasının ardından İzmir ’den Bursa ’ya gelen Mustafa Kemal ’i tebrik icin Darulfunun tarafından gonderilen heyette yer almıştı. Bursa ’dan Ankara ’ya giderken Mustafa Kemal ’e eşlik etti ve ondan Ankara ’ya gelmesi icin davet aldı.
HayÂl Beste
Roma ’nın şarkını fethettiğin andan sonra,
Yuce dağlar gibidir gorduğun iş, Turk oğlu!
Girdiğin yerde asırlarca kalıştan başka,
Kurduğun devlet asırlarca muzaffer yurudu.
TÂlihinin donduğu en korkulu yıllarda bile,
Yuruyen duşmanı son hamlede doktun denize.
Actığın ulkede, yoktan yaratış kudretini,
Azminin kurduğu yuzlerce şehirden fazla,
İri firûzeye benzer nice gok kubbeyle,
Dehre aksettiriyor, gerci, buyuk mîmÂrî;
Bu eserler seni gostermeğe kÂfî diyemem.
Şiire aksettirebilseydin eğer, dinlerdin,
Yuz fetih şiiri, okundukca, celik tellerden.
Resme aksettirebilseydin eğer, omrunce,
Ebedî cedleri karşında gorurdun canlı.
Gonlum isterdi ki mÂzini dirilten sanat,
Sana tÂrihini her lÂhza hayÂl ettirsin.
1922 yılında başlayan Lozan goruşmelerinde Turk heyetinin danışmanlığını yaptı, Cumhuriyet ’in kurulmasından sonra aralıklarla milletvekilliği ve yurtdışında diplomatlık gorevlerinde bulundu.
İstanbul Ufuktaydı
Gurbetten, uzun yolculuk etmiş, donuyordum.
İstanbul ufuktaydı…
Doğrulduğumuz ufka giderken…
Sevdalı yuzuşlerle yunuslar
Yol gosteriyordu.
İstanbul ufuktan
Simasını gostermeden once,
Kalbimde gorundu;
Ozentili kalbimde butun cizgileriyle,
Bin bir kıyı, bin bir tepesiyle,
Bin bir gecesiyle.
Yıllarca uzaklarda yaşarken,
İstanbul ’u hicranla tahayyul beni yordu.
Yer kalmadı beynimde hayÂle.
İstanbul ’a artık bu donuş, son donuş olsun.
Son yıllarım artık
Gecsin o tahayyullerimin cercevesinde.
Bir saltanat iklimine benzer bu şehirde,
Hulya gibi engin gecelerde,
Yıldızlara karşı,
Cananla beraber,
Allah icecek sıhhati bahş etse…
Bu kafi…!
Yahya Kemal Beyatlı ’nın yaşamı boyunca iki aşkı olduğu soylenir, bunlardan biri NÂzım Hikmet‘in annesi Celile Hanım ’dır, diğeri ise şiirlerinde hep anlattığı İstanbul…
Gecmiş Yaz
Ru ’y gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle,
Her Ânını, her rengini, her şiirini hazdan.
HÂl doludur bahceler en tatlı sesinle!
Bir gun, bir uzak hatıra ozlersen o yazdan
Korfezdeki dalgın suya bir bak, goreceksin:
Gecmiş gecelerden biri durmakta derinde;
MehtÂb, iri guller ve senin en guzel aksin…
Velhasıl o ru ’y duruyor yerli yerinde!
Celile Hanım şiddetli gecimsizlik nedeniyle 1917 ’de NÂzım ’ın babası, eşi Hikmet Bey ’den ayrılır. İlk eşi Hikmet Bey ’den ayrılmak uzere olduğu sırada tanıştığı unlu şair Yahya Kemal ile buyuk bir aşk yaşar. Ancak bu ilişki arzu ettiği gibi evlilikle sonuclanmaz. Bazı kaynaklara gore NÂzım Hikmet, bir gun Celile Hanım ile Yahya Kemal ’i evde samimi bir şekilde gorunce cok ofkelenir ve Yahya Kemal ’in cebine “Oğretmenim olarak geldiğiniz bu evden babam olarak cıkamayacaksınız” yazılı bir kağıt bırakır.
Sessiz Gemi
Artık demir almak gunu gelmişse zamandan,
Mechule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hic yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Gunlerce siyah ufka bakar gozleri nemli.
Bicare gonuller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dunyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer donmeyecekler.
Bircok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bircok seneler gecti; donen yok seferinden.
Yahya Kemal ’in Sessiz Gemi şiiri hep “olume yazılmış bir şiir olarak” bilinir. Oysa “demir alıp bu limandan kalkan gemi” Yahya Kemal ’in, hayatındaki en buyuk aşkı olan Celile ’sinin, Ada ’dan gemiyle İstanbul ’a doğru uzaklaşırken yaşadığı caresizliği anlatır. Olumdur elbette Sessiz Gemi ’nin konusu ama aşkta aranan olumdur ve Celile ’nin ardından Ada limanında bakakalan Yahya Kemal ’in acılarını anlatır aslında.
Aziz İstanbul Sana dun bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Gormedim gezmediğim, sevmediğim hicbir yer.
Omrum oldukca gonul tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir omre değer.
Nice revnaklı şehirler gorunur dunyada,
Lakin efsunlu guzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim en hoş ve uzun ruyÂda
Sende cok yıl yaşayan, sende olen, sende yatan.
Bir dostu anlatıyor: “Yahya Kemal ’e cok kadın Âşık olmuştu. Kız oğrencilerinden biri ona o kadar Âşıktı ki, bir keresinde Kucuksu sırtlarında bir yemek davetinde (ki o gece Necip Fazıl ve başka şairler, arkadaşları ve eşleri ile gelmişlerdi) her şair kadeh kaldırıp sevdiği insana ithafen dizeler okudu. Sıra Yahya Kemal ’e geldiğinde guneş batmak uzereydi, Boğaz butun ihtişamıyla goz kırpıyordu konuklara ve O, kadehini yukarı kaldırdı, birlikte geldiği kız oğrencisine birkac dize okuyacak sandık; ama o ‘Kadehimi aziz İstanbul‘umun Sarayburnu ’ndan batan akşam guneşinin şerefine kaldırıyorum! ’ dedi.”
Guftesiz Beste
Sizi dun bekledim o yollarda
Ki gezindikti bir zaman karda,
Kararan gozlerimle ruzgarda
Sizi dun bekledim o yollarda!…
Sanıyordum unuttunuz adımı,
Dediniz hissedince maksadımı:
“Beni hÂl bu genc unutmadı mı
Ki bugun bekliyor bu yollarda?”
Nice sevdalılarla sevgililer
Aşkı yollarda boyle beklediler!
Nice sevdalılar da var ki diler
Akşam olsun bu kuytu yollarda!…
Olduğunde evraklarının arasından icinde kurumuş iki yaprak bulunan bir zarf cıktı Yahya Kemal ’in… Zarfın icinden cıkan kÂğıtta şoyle yazıyordu: “Bu zarfın icindeki hatıra, 19 Ağustos 1930 ’da Sirkeci garında gece saat 10 ’da veda ettiğim aziz bir kadının goğsundeki cicektendir… Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim…” Celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece Paris ’e giderken, Sirkeci Garı ’nda vermişti Yahya Kemal ’e goğsunde duran o iki yapraklı ciceği…
Endulus ’te Raks
Zil, şal ve gul…bu bahcede raksın butun hızı…
Şevk akşamında Endulus uc defa kırmızı…
Aşkın sihirli şarkısı yuzlerce dildedir.
İspanya neş ’esiyle bu akşam bu zildedir.
Yelpaze cevrilir gibi birden donuşleri,
İşveyle devriliş, sacılış, ortunuşleri…
Her rengi istemez gozumuz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.
Alnında halka halkadır Âşufte kÂkulu,
Goğsunde yosma Gırnata ’nın en guzel gulu…
Altın kadeh her elde, guneş her gonuldedir
İspanya varlığıyla bu akşam bu guldedir.
Raks ortasında bir durup oynar, yurur gibi;
Bir baş cevirmesiyle bakar oldurur gibi…
Gul tenli, kor dudaklı, komur gozlu, surmeli…
Şeytan diyor ki, sarmalı, yuz kerre opmeli…
Gozler kamaştıran şala, meftun eden gule,
Her kalbi dolduran zile, her sineden: “Ole!”
Yahya Kemal, Umit Yaşar Oğuzcan‘la beraber Sanat Muziği ’ne en cok soz veren şairlerdendir. Yahya Kemal – Munir Nurettin Selcuk birlikteliği ise Sanat Muziği ’ne altın cağını yaşatmıştır. Endulus ’te Raks ise şairin diğer eserlerinden oldukca farklıdır. İspanya izlenimlerini aktardığı bu şiirini ancak Munir Nurettin ’in bestelemesinden sonra halka sunmuştur. Yani şiir, şarkı haline gelince paylaşılmıştır. Bu da az yazan şairin Munir Nurettin ’le olan dostluğunu anlamaya yeten bir ornektir.
Rindlerin Akşamı Donulmez akşamın ufkundayız, vakit cok gec;
Bu son fasıldır ey omrum nasıl gecersen gec!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz oyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah acılan
Ve arkasında guneş doğmayan buyuk kapıdan
Gecince başlayacak bitmeyen sukûnlu gece.
Gurûba karşı bu son bahcelerde, keyfince,
Ya şevk icinde harÂb ol, ya aşk icinde gonul!
Ya lÂle acmalıdır goğsumuzde yÂhud gul.
“Omrun son faslı” kacınılmaz sona yaklaşıldığının edebi bir ifadesidir; olum geri donulmez bir sondur ve yaklaşmaktadır.
Rindlerin Olumu
Hafız ’ın kabri olan bahcede bir gul varmış;
Yeniden hergun acarmış kanayan rengiyle,
Gece, bulbul ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz ’ı hayal ettiren Âhengiyle.
Olum Âsude bahar ulkesidir bir rinde;
Gonlu her yerde buhurdan gibi yıllarca tuter,
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gul acar; her gece bir bulbul oter.
Rind, ici sevgi dolu, anlayışlı, musamahalı ve gunahkÂr olsa da dindar, kendisini Tanrı ’ya yakın hisseden bir insandır. Rind aslında, dunyanın maddî şartlarına uymayan bir ruh adamıdır. İcindeki aşk, guzellik ve yucelik duygusu, onu alelÂde insanlardan ayırır. Batılı bir tip olan “bohem”, hayatın dış gorunuşune, paraya, mevkiye değer vermeyişi, ickiyi sevmesi itibarıyla rinde benzer. Ancak “Şark ’ın yetiştirdiği bir insan tipi” olan rindde, bunları aşan ‘derin ’ bir taraf vardır. Kendisi de bir rind olan Yahya Kemal, rind ’in bu ozelliğini “Her rind, bu bezmin nedir encÂmı bilir” dizesiyle dile getirir.
Siste Soyleniş
Birden kapandı birbiri ardınca perdeler…
Kandilli, Goksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?
Som zumrut ortasında, muzaffer, akıp giden
Firûze nehri nerde, bugun saklıdır, neden?
Benzetmek olmasın sana dunyÂda bir yeri;
Eylul sonunda boyledir İsvicre golleri.
Bir devri lÂnetiyle boğan şÃ‚irin Sis ’i.
Vicdan ve rûh elemlerinin en zehirlisi.
HulyÂma bir eza gibi aksetti bir daha;
-Ortun! Muebbeden uyu! Ey şehr! -O beddua…
Hayır bu hÂl uzun suremez, sen yakındasın;
HÂl dağılmayan bu sisin arkasındasın.
Sıyrıl, beyaz karanlık icinden, parıl parıl
Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl.
Huznun, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,
Hic bir zaman kader bizi senden ayırmasın.
Tevfik Fikret‘in istibdat yonetimine karşı yazdığı şaheserlerden biri olan “Sis” şiiri İstanbul ’a bir ovgu şiiri değildir… Şair, Sis şiirinde yalnız sefalet ve kayıtsızlık icinde calkanan İstanbul ’u değil, aynı zamanda yıkılış halinde olan bir toplumu da tasvir etmiştir. İstanbul ’un adı gecmese de şiirde, şair cizdiği tablo ile sisler icinde kalmış şehri anlatmıştır… İşte Yahya Kemal bu şiirini, bir İstanbul sevdalısı olarak “Sis” şiirine nazire olarak yazmıştır.
Kar Mûsîkileri Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl surecek zannedilen kar sesidir bu.
Bir kuytu manastırda duÂlar gibi gamlı,
Yuzlerce ağızdan koro hÂlinde devamlı,
Bir erganun Âhengi yayılmakta derinden…
Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden.
Zihnim bu şehirden, bu devirden cok uzakta,
Tanbûri Cemil Bey calıyor eski plÂkta.
Birdenbire mes ’ûdum işitmek hevesiyle
Gonlum dolu İstanbul ’un en ozlu sesiyle.
Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda butun bir gece Korfez ’deyim artık!
Yahya Kemal İstanbul ’u o kadar cok severdi ki milletvekilliği yaptığı donemlerde Ankara ’da kaldığında hep bu ozlemini dile getirirdi. Bir Ankara donuşu kendisine sorulan; “Ustat, Ankara ’nın en cok neyini seviyorsunuz?” sorusuna, “İstanbul ’a donuşunu seviyorum” diyerek İstanbul sevdasını bir kez daha dile getirmiştir
Mehlika Sultan
Mehlika Sultan ’a Âşık yedi genc
Gece şehrin kapısından cıktı:
Mehlika Sultan ’a Âşık yedi genc
Kara sevdalı birer Âşıktı.
Bir hayÂlet gibi dunya guzeli
Girdiğinden beri ru ’yÂlarına;
Hepsi meshur, o muamm guzeli
Gittiler gormeye Kaf dağlarına.
Hepsi, sırtında aba, gunlerce
Gittiler icleri hicranla dolu;
Her gunun ufkunu sardıkca gece
Dediler: “Belki son akşamdır bu”
Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daim yollar uzar, kalp uzulur:
Omru oldukca yurur her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde olur.
Mehlika ’nın kara sevdalıları
Vardılar cıkrığı yok bir kuyuya,
Mehlika ’nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gozlerle suya.
Gorduler: “Aynada bir gizli cihÂn..
Ufku cepcevre olum servileri…..”
Sandılar doğdu icinden bir Ân
O, uzun gozlu, uzun saclı peri.
Bu hÂzin yolcuların en kucuğu
Bir zaman baktı o virÂn kuyuya.
Ve neden sonra gumuş bir yuzuğu
Parmağından sıyırıp attı suya.
Su cekilmiş gibi ru ’y oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayÂl Âlemi peyd oldu
Goctuler hep o hayÂl Âlemine.
Mehlika Sultan ’a Âşık yedi genc
Seneler gecti, henuz gelmediler;
Mehlika Sultan ’a Âşık yedi genc
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..
Mehlika Sultan şiiri, şairin masal ogeleriyle suslu, Binbir Gece Masalları tadındaki en guzel şiirlerinden biridir.
Sonbahar
FÂnî omur biter, bir uzun sonbahÂr olur.
Yaprak, cicek ve kuş dağılır, tÂrumÂr olur.
Mevsim boyunca kendini hissettirir vedÂ;
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.
Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir;
Gunler hazinleşir, geceler uhrevîleşir;
Teşrinlerin bu huznu gecer t iliklere.
Anlar ki yolcu, yol gorunur serviliklere.
DunyÂnın ufku, gozlere gittikce tÂr olur,
Her gun suruklenip yaşamak rûha bÂr olur.
İnsan duyar yerin dile gelmiş sukûtunu;
Bir başka mûsıkîye geciş farz eder bunu;
Teslîm olunca vÂdesi gelmiş zevÂline,
Benzer cihÂna gelmeden evvelki hÂline.
Yaprak nasıl duşerse akıp kaybolan suya,
Ruh oyle yollanır uyanılmaz bir uykuya,
Duymaz bu Ânda taş gibi kalbinde bir sızı:
Fark etmez anne toprak olum mÂceramızı.
Şair emekli olduktan sonra İstanbul ’da Park Otel ’e yerleşti ve omrunun sonuna kadar bu otelde yaşadı. Yakalandığı bir ceşit bağırsak iltihabı nedeniyle tedavi icin 1957 ’de Paris ’e gitti. Bir yıl sonra 1 Kasım 1958 ’de Cerrahpaşa Hastanesi ’nde hayatını kaybetti. Cenazesi Aşiyan Mezarlığı ’na defnedildi. Yahya Kemal ’in sağlığında hicbir kitabı yayımlanmamıştır. VefÂtından sonra acılan ‘Yahya Kemal Enstitusu ’, şairin, edebiyat tarihcisi Nihad Sami Banarlı tarafından derlenen eserlerini yayımlamıştır.
Saygıyla anıyoruz…