
Sevgi neydi? Sevgi emekti. Bu lafı Sartre ve Simone de Beauvoir ciftinin karşısına gecip soyleyecek olsak herhalde ikili akşama kadar katıla katıla gulerdi. Oyle ya neyin emeğiydi sevgi? Verdiğin emeğin karşılığı olarak bir beklenti miydi? Beklenilen neydi? Dayanışma mı? Peki ne icin dayanışma? Surekli birinin varlığına ihtiyac duymak? Kendini başka bir insan uzerinde tanımlamak? Bir bedene tamamen sahip olmak? Sex? Durup dururken neden emek veriyorduk? Ne bekliyorduk? Bu beklentin karşılığında ne alacaktık? Bunlar bu emeğe dahil miydi? Bu nasıl bir emekti?
Sevgi emek falan değildi. Emek başka bir şeydi, sevgi başka bir şey… Bir defa durup dururken aşkın adı neden sevgi olmuştu da sonra bir de sevgi emek olmuştu? Gonlun başka adamdayken ihtiyaclarını başkası karşıladı diye mi? Gonlun başka adamdayken sen ne yaptın? Neden diğer adama – kadına muhtac kaldın?
20. yuzyıl duşunce hayatının en onemli iki ismi olan Sartre ve Simone de Beauvoir, Sorbonne ’da tanıştılar. Evlenmediler, aynı evde yaşamadılar ama her gun mutlaka goruştuler, hic cocukları olmadı. Evli ciftler gibi birbirlerine yalan soylemeyi reddettiler, cinsel hayatlarında sınırsız ozgurluğe sahiptiler; ama birbirlerine bu konuda her şeyi anlattılar.
Simone de Beauvoir yazdığı otobiyografide diğer erkeklerle olan ilişkilerine de değindi. Kitabında yazdıkları yuzunden, eski sevgililerinden olan Amerikalı yazar Nelson Algren “Dunyanın her yerinde genelevlere gittim, her fahişe beni iceri aldıktan sonra odanın kapısını kapatırdı, Beauvoir bunu bile yapmadı…” diyerek cıkıştı. Oysa aynı Simone de Beauvoir aynı Nelson ’a mektuplarından birinde “Artık seni o kadar cok seviyorum ki, lutfen beni daha az sevmeye başlama” gibi aşkın en yalın ve kırılgan cumlelerinden birini de yazmıştı. Peki aynı Simone De Beauvoir, Sartre ’a neler yazmıştı? Huzurlarınızda yuzyılın en acık ve ozgur ilişkisinden cumleler ve Simone De Beauvoir ’dan, Sartre ’a mektuplar.
Sizin yanınızdayken hicbir şey bana onemli gelmiyor. Hatta sizden ayrılmak bile. Ama sizden uzaktayken en kucuk dert cekilmez oluyor
Verdiğim adreslere hemen yazın. Sizi hafif trajik ve biraz da kendini bırakmış bir bicimde seviyorum
Kendine mukayyet olmak cok hoş. Mutluluk icin eskisine oranla daha az kaygılanıyorum veya…
…en azından mutluluk benim acımdan dunyayı kavrayabilmek icin ayrıcalıklı bir durum. Tıpkı cok iyi bir orkestra tarafından calınan bir senfoni gibi.
Siz en kotu uzuntuleri bile kopuk gibi dağıtan ve neşeyi kolaylıkla olası kılan zeminsiniz ve butun iyiliklerin kaynağısınız. Ve sizi paha bicilmez değerlerinize gore seviyorum
Burada bizim değer yargılarımızın ve yaşam bicimimizin zaferini goruyorum. Sizi başarıya ulaştıran yalnızca ilişkimiz değildi…
… yuzde yuz yaşam tarzınız, ahlak anlayışınız ve benim de kendime ait bir yaşamımın olması sonucuydu.
Birine guvenerek onu sevdiğiniz zaman, benim sizi sevdiğim gibi, o zaman karşınızdakinin her davranışını yumuşak, her sozcuğunu aşağı yukarı doğru ve belirleyici bir unsur gibi alıyorsunuz…
… oysa karşısındakine tam olarak guvenmeden, onu yarım yamalak bir sevgi ve yapay tatlı sozler ve davranışlarla seven kişiler ancak belirlenmiş nesneler olabilirler. Yani onlar bir parantezin icindedir. Ve tek olamamak kendini parantezin icine koymak demek. Ben de bazen parantezlerin arasına giriyorum. Ve işte o zaman bende tuzağa duşmuş oluyorum. Hayatınızda bir şey oluyorum. Şuphesiz her zaman beni gercekten sevdiğinizi duşundum. Oysa şimdi biz tek kişiyiz diyorum ki, bu da az once soylediğimin tam zıddı.
Sizi goremedikten sonra yalnız olmayı tercih ederim. Kendimi bana hicbir şey kazandırmayan insanlar icin harcamaktan tiksiniyorum
Beni merak etmeyin sevgilim, yalnızca gorunurde neşesizim. Sonuc olarak hep yaşadığımızdan fazlasını yazıyoruz…
… cunku yazdığımız anda cevremizde gorduklerimizi betimliyoruz. Dunyanın berbatlığı veya yaşamın tatsızlığı.
Başkalarına olan duygularınızı kıskanmıyorum. Başkalarının size karşı olan duygularını kıskanıyorum
Bir şeyi icinizde saklayıp olgunlaştırabilirsiniz ama zehri akıtmak icin geri donecek zaman yoktur ve butun kotuluğu icinizde tutarsınız
Kendimi o kadar ozgur hissediyorum ki, bu neredeyse beni mutluluktan ağlatacak
Mutluysam bu sizin sayenizde. Benim mutluluğum da sizi mutlu ediyorsa, bu cok adil bir cark olacak
Size daha guzel mektuplar yazacağım. Bugun cok sıkıcı bir gundu, ama yavan değildi. Hicbir zaman kendimi yavan hissetmem
Bugun kendimi mutsuz hissediyorum, uzun zamandır hic boyle olmamıştım. Bu ne karamsarlık, ne de boşluk duygusu, cırılcıplak bir mutsuzluk
Bu aralar cok okumalıyım, yoksa huzunleneceğim
Bonus: Simone de Beauvoir, Sartre ve Che
Feminizmin en onemli duşunurlerinden olan Simone de Beauvoir ve varoluşculuğun kuramcısı Jean-Paul Sartre ’ın ilişkileri her donem dunyanın en cok merak edilen ve konuşulan aşk hikayesi oldu. İkisi de dunyadan ayrıldıktan sonra gizli kalmış mektupları didik didik edildi, ancak meraklı gozer kendilerini tatmin edecek pek birşeye rastlayamadılar. Cunku ikili sozlerini tutmuş ve birbirlerine hep acık olmuşlardı. Duşunceleriyle birbirlerini besleyip yuzyılın onemli eserlerine imza attılar.
Varlıklarını birbirlerinden faydalanmak uzerine değil geliştirmek uzerine kurdular. Her konuda gerceği aradılar. Yazdıkları sayesinde dunyanın dort bir yanında tanınır hale geldikleri halde asla gul bahcesinde yaşamadılar. Sartre ’ın evi Fransa ’nın Cezayir ’de yaptıklarını katliam olarak nitelendirdiği icin iki kere bombalandı.
Bonus 2: Olum onları ayırıncaya dek?
Simone de Beauvoir “Hayatımdaki tartışılmaz en buyuk başarı Sartre ile olan ilişkimdir. 30 seneden fazla suren beraberliğimizde sadece tek bir geceyi dargın gecirdik. Yıllarca konuşmaktan hic sıkılmadık.” demişti. Olumun ardından adettendir, ebediyete dair cumleler beklenir ya hani, o beklentiye karşılık “Oldu, ben de oleceğim ve olum bizi buluşturmayacak. Boyle işte! Beraberliğimize gelince, tek kelimeyle harikaydı” diyerek konuyu kilitlemişti.
Sartre ’nin 1980 ’deki olumunden altı yıl sonra Simone de Beauvoir de dunyaya el sallayarak gitti. Montparnasse mezarlığında sevgilisi Sartre ’nin yanına gomuldu. Olduğunde parmağında bir diğer aşkı olan, okyanusunun diğer ucundaki Amerikalı sevgilisi Nelson Algren ’in hediyesi olan yuzuk vardı. Parmağında Algren ’in yuzuğuyle yazdığı son eser Sartre ’ın anısına olan “Adieux – Sartre ’a Veda” oldu.
Bonus 3: 1967 yılından ikiliye dair belgesel Sartre ve Simone de Beauvoir belki de tarihinin en acık ilişkisini yaşadılar. İnsanın var oluşundan beri uzerinde delirircesine duşunduğu aşk meşk hadiselerini yine varoluşcu ve ozgurlukcu bir yaklaşımla aşmanın yoluna gittiler. Onculeri arasında sayıldıkları cinsel devrim sayesinde modern dunyanın en cok konuşulan ilişkilerini yaşadılar. Bazılarına gore bu iki filozof ahlaksızlıktan başka birşeyin peşinde değildi.
Kendine varoluşculuk diye felsefe akımı inşa etmiş, yuzyılın son kayda değer filozofu haline gelmiş Sartre, ahlakın felsefesi diye kastırılan vesveselere kulak asacak değildi. Yazdı cizdi, anlattı, protesto etti. Kilise boş durur mu, hemen kitaplarını yasakladı, kendisini aforoz etti. Sartre ise “Bir tek kilise tanıyorum: o da insanların toplumudur” dedi. Kilisenin iki yuzlu evlilik ve din anlayışını duşunceleriyle salladı. Dindarların solculara “bunlar ahlaksızdır” falan demelerinin sebebi işte bu Sartre ’dır. 🙂
Bugun Sartre ’ın olum yıl donumu. Acaba bu yazdıklarımıza bakıp “salak mı bunlar, her şey ortada hÂl arkamızdan konuşuyorlar” demişler midir? Sevgi emektir diyerek birbirlerine bakıp gulmuşler midir?