
Bayıldık tırt cumlelerinden de, dandik aşk anılarından da, beat soslu ergen triplerinden de. Okumayın kardeşim zorla mı diyebilirsiniz, yok işte o kadar kolay değil. Mutlaka cıkıveriyorlar bir yerlerden. Bunların ağababaları eskiden marjinal takılır, oyle her turlu piyasada gozukmezlerdi. Artık oyle değil. Hepsi sosyal medyada fink atıyor. Yetmiyor dandik dergilerde koşe kovalıyor, dandik yazılarını dort bir yandan paylaşıyorlar. Denk gelmemek imkansız. Matah bi halt beceriyormuş gibi puslu esrarlı takılan bu kitlenin yazıları da birbirine aşırı benziyor. Cunku dandikler. Hadi dandik ama esrarlı gozukelim ve yeni nesil yeraltı edebiyatı yazarı olalım.
Cay gecirin yazıda, icinde cay gecirince samimi bir ortam oluşuyor
Bu tip yazarların topu nasıl oluyorsa kendini kahvaltı mutluluk ilişkisinden bahseden Cemal Sureya gibi hissediveriyor.“Yemek ustu icilemeyen cay gibi yarım kaldı aşkımız” gibi şeyler yazın.
Blog tadında yazın
Ne demiştik yazı dilinde samimiyet onemli. İşin icine her sayfada cay katacak kadar demlik yurekli değilseniz blog stiline geciniz. Hem blog stilinde cay romantizminden daha ileri “edepsizliklere” kacabilirsiniz.
“Koltukta yan yanaydık. Sarı teni, dizleri yırtık kotundan bana goz kırpıyordu. Dizi dizime değdiğinde elim minderin arasına girip saklandı. Aslında o el şu anda kıcımın altında değil onun belinde olmalıydı…”
Gibi şeyler yazın… İşin icine kaybeden aşkını da yedirdin mi, OUuvuuvvvuvuv!
Yerellik muhim Yılmaz Erdoğan ’ın “soğuk ve şehirler arası yollardaki Van otlu peynir kokusu” falan dizeleri tahmin edilenden daha fazla etki bıraktı yazın hayatımızda. Nice beat sendromlu genc yazarın Kaliforniya rahatlığı tarzı arasına bu yuzden taksim solcusu cumleler girdi.
“Mucolara gidelim rahat ederiz” gibi…
Arkadaş isimleri uzerinden guvenli sular Bu Mucolar hadisesi onemli. Umut Sarıkaya ’nın Turk edebiyat tarihine buz gibi bir Yusuf Hayaloğlu gercekciliğiyle bıraktığı “Ayı Şiir Akımı” bu hadisenin temel taşlarını oluşturuyor. O eşsiz karikaturu hatırlayalım isterseniz.
Karikaturu net okuyamayanlar icin:
“Nedret abiyi gordum, helva ekmek şarap ictik, sakalımdan su damladı, uşudum… Kalk gidelim, loto oynayalım, parayı bulduk mu karılara yatıralım, cay bardağında rakı icelim, rakı da rakıymış haa! Harcımız değilmiş sevmek, şerefsizlerin kepazesi olduk, madara olduk, Hatice ablayı bilirsin, namazında niyazındadır..
+ Mına koyiim… Nerden bulaştım şu ayı şiir akımına? neyi ovuyoruz neyi yeriyoruz anlamadım. Hayvan gibi olduk. Biri sanki cok buyuk yamuk yapmış da bu hale gelmişiz gibi ama oyle bişey de yok. Durup dururken kurulu duzenimizi bozduk. Napıyoruz lan biz?”
Bilinen şiir dilinden uzak ve dingin sularda sakin sakin yuzun, yuzmeek…
Şiir dediğin her turlu kelimeyi kaldırmaz ya hani, mesela bir şiirin icine “beyin” kelimesini yerleştirmek zordur. Cok gercekci gibi durur, benzetmeye, guzellemeye pek gelmez hani. Yıkın kuralları. Lirizme 90 ’lı yıllarda cocuk olmak dokunuşları getirin. “Jelibon parmaklı cocuk” deyin, “Eticin gozlu kız” deyin, “Soğuktan lolipop gibi kırmızı olmuştu” burnu deyin. Gider.
“Dağlarda kekliktik coplukte karga olduk” tarzı hayata atarlı yaklaşım
Ahmet Kaya ’nın sesinden dinleyince etkileyici oluyor tabi. Ama Cihangir ’de camdan iceri suzulen akordeon sesinden gaza gelip yazar olma cabalarına gir diye yazılmamıştır belki tum o atarlı giderli satırlar ne dersin?
Aforizmadan şaşma
Mesela al orneği Nietzsche ’den: İnsanları sevdiğinizi soyluyorsunuz! Ama daha derine indiğinizde sevdiğinizin onlar olmadığını goreceksiniz. Siz bu sevginin icinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz…
Pulla bunu: Aşk ve nefret, derinde kalan son şey bu, oldum de dirildim ve ayrılmak icin aradığım cumlenin icinde sevgi yok, sende de yok…
Yıaa…
Biri yeraltı edebiyatı mı dedi?
Al sana ozgur alan. Lağımların genc anaları, yaşlı babaları, alkollu enişteleri ve Kucuk İskender ’in cicili hulyaları. Hepsi burada. Bas gitsin anasını satayım, yeni nesil yazar bunlar, hepsi bir İskender.
Şoyle şeyler yazdın mı mesela Ayı, Kafa, vb. gibi dergilerde takılabilirsin “Zayıflıktan doğan gucumun dayanılmaz hafifliği dovdu yine beni. Kafayı yedim yine burnuma, gozlerimin onunde uzay gemisi ışıkları”
Bitmeyen mavi kuş etkisi
Dokulur karanlığa yağdığın yağmurlar, bir yanın kalmalı ıslanmayan, golgesinde bekler durur sanki eski bir masal mavi bir kuş kanadında…
Nasıl harika değil mi? Tuna Kiremitci ’den. Şarkıyı bildin mi? “Senden kalan her şey”, album Denize Doğru, sene 1996, Kumdan Kaleler. Mavi Kuş etkisi de muhakkak yine Bukowski ’den. Sen de kendine esrarlı deyip Kiremitci ’yi makaraya falan mı alıyosun, peh… Tumblr gormuş kotu taklidisin.
Yeraltı edebiyatı cok mu karanlık geldi, tadaam : Dizustu edebiyatı
“Aşkıma kışt bana puşt dedi” gibi bir kitap ismi, rengarenk pop art kapak, Twitter, sozlukler ya da liste sitelerinden bulunan yazarlarla şeettirilen ve ucunda hayvan gibi para olan eğlenceli tur. Bunların yazarları yeraltıcılar gibi İstiklal ya da Kadıkoy ’de takılmaz. Daha cok Moda, Karakoy … Tarz yine aynı: Blog yazar gibi, aaay! Bana bir Smiley ’li cheesecake, fuck buddy ’me de kuru meyveli cookie!
Daha kolay oburunden. Tanınası cumleler “Kaş ’ta aşk dediler, gotumuz dondu Ekim sonunda mini şortlarla”