Edebiyatcıların birbirlerine duzenli olarak mektuplar yazması, esasen urettikleri eserlerden bağımsız olamayacak kadar guclu metinler olarak karşımıza cıkıyor. Edebiyatın ve sanatın tartışıldığı, yazın yolculuğunun ilerleyişini belirginleştiren ve aynı zamanda kişilerin kendi ic dunyalarına dair anlatıların da yer aldığı bu mektuplar, okurlar icin elbette ki oldukca onemli bir yer tutuyor.
İlk kez “Her Şeyin Sonundayım” adlı kitapla yayınlanan Tezer Ozlu – Ferit Engu mektuplaşmaları, soz konusu onemin tam da kalbinde yer alıyor. Tezer Ozlu ’nun mektuplarından alıntıladığımız 12 kısa parca, yazarı ve yazarın ic dunyasında olup bitenleri anlayabilmemiz icin yazınımıza da aynı zamanda ışık tutuyor.
1. Gecenlerde duşumde yuksek bir yapının camının altında, bir parmak kadar dar bir yere abanıp kalmıştım. İceriye girsem, girmeye yeltensem, camdan odaya bir adımımı atsam, duşup olecektim…
Ama o cam kenarına yapışıp, boşluğun ustunde kendimi tutacak gucum kalmamıştı. Nasıl olsa cozulecekti ellerim. Ve ben duşecektim boşluğa…
2. Odanın icinde geziniyorum. Bazı bazı burada gezinmem gerekiyor. Resimlere, duvarlara, kendi resmime bakıyorum. Hep Bach ’ın suitlerinin ilk kısmını dinliyorum…
Hic yemek yemedim bugun. Oyle sanıyorum ki artık hic yemek yemeyeceğim. Uyumayacağım. Cunku uyuyan ve yemek yiyen ben değilim. Ben beni bunaltıyor. Ben ’in yazdığı bu satırlar canımı sıkıyor benim.
3. Burada bugun kar yağıyor. Bahar gunlerinin ozlemi icindeyim. Yazı yazmak guc geliyor bana. Hele okumak -hic okuyamıyorum. Bol bol uyuyorum…
Tek şikÂyetim oksuruk, biraz da ilacların verdiği tedirginlik. Belki bu tedirginlik ilaclardan gelmiyor.
4. Burada odamı bakır vazo ve ciceklerle susledim, oda Mimoza kokuyor.
Bu odanın yalnız ağaclar ve bir duvar gormesi cok guzel, senin anlayacağın, telefonunu, daktilosunu, kÂğıdını, hazır cay ve kahvesini bulduğum, gunun uzun bir suresini kendi beğenime ayırdığım ve ustelik iyi sayılabilecek miktarda para kazandığım bu işten cok memnunum… Hareketli bir iş yapmayı bunyemin kaldıramayacağından eminim, belki birkac yıl icin.
5. Beckett ’imsi bir olulukte yalnız, şimdilerde değiliz. Sen Beckett ’i cevirdiğinden beri, HÂkkari ’ye gittiğinden beri, yirmi yaşlarında bilinclendiğimizden beri o olulukteyiz…
Kafka gibi veremden catlamamamız, Beckett kadar olu gorunmememiz, Şarklılığımız yuzunden. İc dunyamızın farklı olduğunu sanmıyorum.
6. Kitap yazmaya gelince, zaman zaman icimde oylesine bir guc duyuyorum ki… Bir gunde oturup iki kitap yazabileceğimi algılıyorum. Oturup sozcukleri hic duşunmeden art arda yazabiliyorum…
Ceşit ceşit duygularla doluyum. Ama bu duygular dayanılmaz, taşınmaz hale gelinceye kadar hicbir şey yazmam.
7. İhtiyarlık diye bir olguya inanmıyorum, cunku gencliğe de inanmıyorum. Cocukken de, genc iken de ihtiyarı icinde taşıyorsun, yaşlanırken de cocuğu. Ancak yaşlandıkca duygusallaşma bicim değiştiriyor…
Genclik duygusallığı ofke, beklenti, başkaldırma, cesaret gibi duygularla ic ice, ama yaşlanmadıkca duygusallığa acımsı tatlar karışıyor, buruk. Sanıyorum, algıladığım kadarıyla sozunu ettiğim duygusallık, bu buruk, acılı duygusallık.
8. Yazmak, ic denge, kırıcılık konusunda butun dediklerine katılıyorum. Duşun, hicbir kitabımız olmasaydı, ic dengemizi kesinlikle kuramazdık…
Gene de kurduk sayılmaz ama taşınması olanaksız bir birikim altında kahrolurduk. Az da olsa yazılanların tek yararı ic dengeyi tutmakta.
9. Ozlemleri de, soru yonelttiğin gibi, gidermeye olanak yok. Sovyetler ’in kullandığı anlamda, “nostalgia” oldurucu bir hastalık…
Ancak şoyle ozlediğin biri ile bir caddede yurumenin, bir kahvede oturmanın da, ozlemden ote bir hazzı var, Berlin ’de onları duyacağına eminim.
10. Her şeyi konuşarak yapmak istiyorum. Konuşarak yazı yazmak, konuşanları dinlemek. Şu sıralar en cok sesleri seviyorum…
En cok seslere ihtiyacım var. Muzik veya insan sesleri…
11. Cok şuurlu bir delilik ve cok buyuk bir espri, Beckett ’i aşan absurd icindeyim…
Durum korkunc. Ya o son cevirdiğim Bergmann ’daki kızın durumuna duşeceğim, ya deli bir yazar, ya cok romantik bir aşık ve aşk (neyse işte) ve kumsal, yuzmek, sessizlik.
12. Ben en cok seni kavrayabiliyorum. Nasıl anlatayım. Senden başka hicbir insanı tam anlamıyla, butunuyle kavrayamıyorum…
Oykulerini ve cevirilerini ve yazılarını da iyi anlıyorum…Galiba en cok da seni seviyorum. Bana mektubun bile Bach kadar dinlendirici geliyor.