Umberto Eco, duşunsel birikimini yazınsal dunyasında oldukca etkili bir bicimde kullanarak şekillendirebilen ve bu birikimin donuştuğu noktalardaki hayat belirtilerini gozlemleyebilen yazarların başında geliyor. Yaşamı boyunca yazdığı kitaplarla ve universitede verdiği derslerle soz konusu birikimin donuşumunu sağladı ve geleceğe oldukca nitelikli eserler bıraktı.
İnsan ve iletişim etkileşimi uzerinde onemli calışmalar yapan Eco ’nun edebi anlamda urettiği eserler hakkında “Nasıl yazıyorum?” sorusuna verdiği cevapları, yazarın Edebiyata Dair isimli kitabından alıntılayarak listeledik.
1.”Yazınsal yapıtların yazarı olarak esasında oldukca sıra dışı bir ozne sayılırım…”
“…Aslında sekiz ve on beş yaşları arasındayken oyku ve romanlar yazmaya başladım, sonra yazmayı bıraktım ve elli yaşımın eşiğindeyken tekrar yazmaya başladım…”
2. “On altı yaşındayken icimde şiire yonelik bir ilgi doğdu…”
“…Hermenik şairleri yutarcasına okuyordum, La Ronda dergisi yazarlarının benimsediği klasisizmden ve Vincenzo Cardarelli ’den etkileniyordum…”
3. “Otuz yıldan fazla bir sure aldığım bu kararın acısını hicbir zaman cekmedim…”
“…Soylemek istediğim şey şu: Bilim konusunda yazmaya mahkum olup da sanata gecme arzusuyla yanıp tutuşanlardan olmadım. Bu bicimde kendimi tamamıyla gercekleştirdiğimi kabul ediyordum, hatta Platoncu bir kucumseme tonuyla şairleri, kendi yalanlarının tutsağı, taklitlerin taklitcileri olarak goruyordum…”
4. “Aslında, şimdi fark ettiğim bir şey var…”
“…O sırada bir yandan da ayırdına bile varmadan uc bicimde anlatı tutkumu tatmin etmekteydim. Her şeyden once, surekli olarak bir ozlu anlatı alıştırması yapıyordum…”
5. “İlk romanım Gulun Adı ’nı kırk altı ile kırk sekiz yaşlarımda yazdım…”
“…Beni bir roman yazmaya goturen (Nasıl denir? Varoluşsal?) guduleri tartışmak niyetinde değilim: Bunlar pek cok, muhtemelen kendi aralarında toplanıp bir yekun oluşturuyorlar, bu nedenle bir roman yazma isteğine kapıldığımı soylemenin oldukca yeterli bir gudu olduğunu duşunuyorum…”
6. “Kural yok ya da bir suru, değişken ve esnek kural var ve ilham magması yok…”
“Ama bir ceşit başlangıc fikri olduğu ve yavaş yavaş gelişen bir surecin cok net aşamaları olduğu doğru. Uc romanımın hepsi bir imgeden birazcık daha fazla bir şey olan ufuk acıcı kucuk bir fikirden doğdu…”
7. “Kısıtlamalar her sanatsal calışma icin temel niteliğindedir…”
“…Tempera tekniği yerine yağlıboya, duvar yerine tuval kullanmaya karar veren ressam, bir başlangıc tonalitesi yeğleyen muzisyen (sonra bunu değiştirecek, tekrar değiştirecek ama yine de o tonaliteye donmek zorunda kalacaktır), uyak ve hece olcusu kafiyesini oluşturan şair bir kısıtlama secmiş olur…”
8. “Her şeyden once, bir roman yazmak soz konusu olduğunda yazma eylemi sonradan geldiğinden once okuyorum…”
“…Şemalar ciziyorum, kahramanlarımın portrelerini, yer haritalarını ve zamansal sekans şemalarını tasarlıyorum. Butun bunlar fosforlu kalemle de bilgisayarla da yapılabilir, her şey o an nerede olduğunuza, ne tur bir anlatısal fikir soz konusu olduğuna ve kaydetmek istediğiniz veriye bağlı: Fikir aklınıza trende geldiyse tren biletinin arkasına, bir deftere, bir tarifeye tukenmezkalemle yazabilir, ses kayıt cihazına kaydedebilir hatta gerekirse boğurtlen suyu bile kullanabilirsiniz…”
9. “Sonra başıma gelen şey şu oluyor…”
“…Bu yazdıklarımı atıyorum, buruşturuyorum, yırtıyorum, bir yerlerde unutuyorum ama yine de defterler dolusu kutularım var, iclerinde farklı renklerde sayfaları olan bloknotlar, not kartonları, hatta cizgili not kÂğıtları var. Bana yardım eden ipuclarının duzensiz ceşitliliği, anımsatıcı olarak yardımıma koşuyor; cunku o aradığım notu Londra ’daki bir otelin antetli kÂğıdına karaladığımı, bilmem şu bolumun ilk sayfasının taslağının calışma odamda cizgili soluk mavi bir indeks kartına, Mont Blanc marka dolmakalemle yazıldığını, bu arada sonraki bolumun başlangıc aşamasında sayfiyede, geri donuşumlu bir kÂğıdın arkasında kaleme alındığını hatırlıyorum…”
10. “Bugun bana birileri kozmik bir felaketin evreni yok edeceğini soylese, yani bugun yazdığımı yarın okuyacak hic kimse kalmazsa, yine de yazar mıyım?”
“…İl anda buna hayır yanıtını veriyorum. Kisme beni okuyamayacaksa neden yazayım ki? İkinci anda yanıtım evet oluyor ama sadece galaksilerin yaşadığı felaketlerte birkac yıldızın hayatta kalabileceğine ve yarın bir gun birilerinin benim gostergelerimin sırrını cozebileceğine yonelik umutsuz inancım yuzunden…”
11. “O halde, Kıyamet ’in eşiğindeyken bile yazmanın hÂl bir anlamı var…”
“…Gelecekteki bir okura yonelmeyi beceremeyen kişi mutsuz ve umutsuzdur.”