
Nazım Hikmet RAN… Dunya şairi, romantik komunist, buyuk aşık, gozu kara bir dava adamı. Kusurları ve guzellikleriyle baştan aşağı hayatı seven ve ‘ ’yaşamak guzel şey be kardeşim ’ ’ diyen bir yazar. Neredeyse hayatının mucizelerle orulu olmadığı an yok buradan bakınca. Ona sorsak ne derdi? Aslında olumunden iki yıl once yazdığı ‘ ’Otobiyografi ’ ’ şiirinde bunun cevabını veriyor: ‘ ’…bugun Berlin ’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim/ ve daha ne kadar yaşarım/ başımdan neler gecer daha kim bilir. ’ ’ Onumde sayfalarca not, toparlanıp yazıya gecmek icin bekliyor.
Nazım Hikmet, doğduğu donem, aile kokenleri, aldığı eğitim, Milli Mucadele ’ye gonullu destek, Turk şiirine katkıları, aşkları, hapis yılları ve virgulle ayırarak bitiremeyeceğim sayısız macera daha. Her şey diyoruz ama NÂzım ’ı, şair babayı ne kadar anlatsak aslında az.
Nazım Hikmet Eserlerine Ulaşmak İcin Tıkla!
1. İlk yıllar
Nazım Hikmet 15 Ocak 1902 ’de Selanik ’te dunyaya gelir. Yuksek bir aileye mensuptur; babası tarafından dedesi olan Mehmed NÂzım Paşa ceşitli yerlerde valilik yapan bir Mevlevî, babası Hikmet Bey Matbuat Muduru, annesi Celile Hanım ise ilk kadın ressamlarımızdan biridir. Annesinin buyukbabası olan Mustafa Celaleddin Paşa ise İstanbul ’a gelerek Muslumanlığı kabul eden ve ‘ ’Borjenski ’ ’ soyadlı Polonyalı bir muhendis ve Turkologtur. Nazım Hikmet onemli gorevlerde bulunan ve sanatla da yakinen ilgilenen boylesi bir ailede yetişir. Hatta mektepten once, ilk eğitimlerini annesi ve kendisi de bir şair olan Mevlevî dedesi Mehmed NÂzım Paşa tarafından alır. İlave edelim ki NÂzım ’ın 1905 ’te doğan kardeşi İbrahim Ali ertesi yıl kuşpalazından vefat eder. 1907 ’de ise kız kardeşi Samiye dunyaya gelir.
2. İlk şiir
NÂzım şairlikle 11 yaşında, 1913 senesinde tanışır. Belki şaşacaksınız ama ilk şiiri bir aşk şiiri değil, daha sonraları da fikirlerinin yeşereceği ‘ ’toplumsal ’ ’ bir hadise uzerinedir. ‘ ’Feryad-ı Vatan ’ ’ başlığını taşıyan bu şiir hakkında Asım Bezirci, NÂzım ’ı anlattığı kitabında şoyle soyluyor: ‘ ’Defterindeki ilk şiiri 20 Haziran 1329 (3 Temmuz 1913) tarihini taşır. ‘FeryÂd-ı Vatan ’ başlıklı bu şiiri Nazım Hikmet on bir yaşında iken yazmıştır. Balkan Savaşı ’nda Osmanlıların yenik duşmesi ve duşmanların Catalca ’ya kadar gelmesi uzerine kaleme alınan şiirde şairin bundan duyduğu derin uzuntu ile cok sevdiği yurdunu kurtarma istek ve umudu yansıtılmaktadır. Fakat, kendisinin acıklamasına gore, ilk yazdığı şiir ‘Yangın ’dır. Bu şiiri, evlerinin karşısındaki bir binada cıkan yangın uzerine 6 KÂnûn-ı evvel 1330 (19 Aralık 1914) tarihinde kaleme almıştır. Olcusuz, daha doğrusu, bozuk duzenli bir denemedir. Şairin deyimiyle, vezni, buyukbabasının yuksek sesle okuduğu aruzla yazılmış şiirlerin kulağında kalan ses taklitleriyle yapılmıştır. ’ ’
Feryad-ı Vatan
Sisli bir sabahtı henuz
Etrafı burumuştu bir duman
Uzaktan geldi bir ses ah aman aman!
Sen bu feryad-ı vatanı dinle işit
Dinle de vicdanına oyle hukmet
Vatanın parcalanmış bağrı
Bekliyor senden umit
3. Eğitim yılları
NÂzım ’a ilk eğitimi evde ressam annesi Celile Hanım ve bir şair olan Mevlevî dedesi Mehmed NÂzım Paşa tarafından verilir. Celile Hanım zaten ilk Turk kadın ressamlarımızdan, şair Oktay Rıfat ’ın teyzesi, eğitimci bir aileye mensuptur. Evde ozel olarak yetiştirilir, resim dersleri alır. Evdeki bu ortamla ilgili olarak şunları aktarır şair: ‘ ’Buyuk babam, Mevlevi NÂzım Paşa şairdi, anam Lamartin ’e bayılırdı. Evimizde, babamın edebiyatla ilgisizliğine bakmaksızın, şiir başkoşedeydi. ’ ’ Arkadaşı VÂl Nurettin ’le beraber ilkokulu (Taşmektep) bitirdikten sonra, bugunku Galatasaray Lisesi ’ne yazılır. Masraflı bir okul olması dolayısıyla bir yıl sonra buradan alınıp Nişantaşı Lisesi ’ne verilir. Şair burada ornek bir oğrencidir ve oğretmenlerinden pek cok ‘ ’aferin ’ ’ kanaati alır. Gerek aile ici gerekse gorduğu Fransızca eğitimler, onun dil konusunda da gelişimini sağlar. Ardından sıra Bahriye Mektebi ’ne gelir.
4. Bahriyeli NÂzım
Şair Heybeliada Bahriye Mektebi ’ne 15 yaşlarında, 1917 ’de girer. Nişantaşı Lisesi ’nin son zamanlarında, zaten dedesi NÂzım Paşa ’nın şairliğinden etkilenen NÂzım Hikmet bir aile toplantısına katılır ve denizciler icin yazdığı bir kahramanlık şiirini okur. Bunu dinleyenlerin arasında ise Bahriye Nazırı Cemal Paşa da vardır ve bu minik şairden etkilenerek onun Heybeliada Bahriye Mektebi ’ne girmesini ister. Boylece 1917 ’de NÂzım bir Bahriyeli olarak eğitimine devam eder. NÂzım ’ın uvey oğlu yazar Memet Fuat ’ın bu yıllara dair aktardıkları şoyledir: ‘ ’NÂzım Hikmet 1917 ’de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi ’ni 1919 ’da bitirip Hamidiye kruvazorune stajyer guverte subayı olarak atandı. Aynı yılın kışında son sınıftayken gecirdiği zatulcenp hastalığı tekrarladı. Aile dostu olan Deniz Hastanesi Başhekimi Hakkı Şinasi Paşa ’nın gozetiminde iki ay suren bir sağaltım doneminden sonra, kendisine iki ay da evde dinlenme izni verildi. Bu sure sonunda da toparlanamadığı, deniz subayı olarak gorev yapabilecek sağlık durumuna kavuşamadığı gorulunce, 17 Mayıs 1920 ’de, Sağlık Kurulu raporuyla, askerlikten curuğe cıkarıldı. ’ ’
5. Hocası Yahya Kemal Beyatlı
NÂzım Bahriye Mektebi ’nde oğrenciyken tarih ve edebiyat derslerini donemin ve Turk şiirinin onemli ismi Yahya Kemal Beyatlı ’dan alır. Beyatlı NÂzımların ayrıca aile dostudur ve evlerine de gidip gelir. Hatta Beyatlı ile şairin annesi Celile Hanım arasında da o donem bir aşk olduğu bilinir, ancak NÂzım ’ın meşhur “Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz” notu bu aşkı nihayete erdirir. Konumuza donelim; hocasına o donem buyuk hayranlık besleyen NÂzım kendi yazdığı şiirlerini Beyatlı ’ya gosterip onun goruşlerini alır. Bu alışverişle ilgili olarak şair şunları soyler: ‘ ’Sonra ucuncu şiirimi 16 yaşımda galiba yazdım. Buyuk bir Turk şairi, Turk şiirine o devir icin yeni bir şiir dili ve anlayışı getiren Yahya Kemal anama sevdalıydı sanırsam. Evde şiirlerini okurdu anam. Bahriye mektebinde tarih oğretmenimdi şair. Kızkardeşimin kedisi ustuneydi yazdığım şey. Yahya Kemal ’e gosterdim, kediyi de gormek istedi ve şiirimde anlattığım kediyi gorduğu kediye o kadar benzetmedi ki, bana; Sen bu pis, uyuz kediyi boyle ovmesini biliyorsun, şair olacaksın, dedi. ’ ’
6. Yayımlanan ilk şiirleri ve birincilik odulu
NÂzım bu donemde şair cevreleri tarafından yavaş yavaş bilinip sevilen, ‘ ’genc şair ’ ’ olarak bilinen bir isimdir. 1920 senesinde ‘ ’Alemdar ’ ’ gazetesinin actığı bir yarışmaya katılır ve secici kurulda onemli isimlerin olduğu bu yarışmayı birincilikle kazanır. Faruk Nafiz, Yusuf Ziya Ortac, Orhan Seyfi Orhon şairden ovguyle soz etmeye başlar. Bu devreyle ilgili aktardıklarından: ‘ ’17 yaşımda galiba ilk şiirim basıldı. Yani «Serviliklerde», yani mezarlıklarda ağlayan hayatında sevmiş oluler ustuneydi. Yahya Kemal duzeltmişti bircok yerini. Sonra kızlara tutuldum, şiir yazdım. ’ ’
7. Milli Mucadele ’ye destek
Kızlara tutulup yazdığı aşk şiirleri kısa surer, cunku memleketi Batı ’nın ‘ ’Hasta adam ’ ’ olarak addettiği Osmanlı ’da onemli hadiseler cereyan eder. İstanbul işgal altındadır ve NÂzım da memleketini cok seven biri olarak Ataturk ’un onderliğindeki Milli Mucadele ’ye katılmayı ister. 1 Ocak 1921 ’de Mustafa Kemal ’e silah ve cephane kacıran gizli bir orgut sayesinde Faruk Nafiz, Yusuf Ziya ve cocukluk arkadaşı VÂl Nureddin ile beraber Sirkeci ’den kalkan Yeni Dunya vapuruna biner. Amacları Ankara ’ya gecmek ve mucadelenin neferleri olmaktır. İnebolu ’ya vardıklarında birkac gunluk bekleyişin ardından Ankara yalnızca NÂzımla VÂl Nureddin ’e izin verir. İnebolu ’dayken Almanya ’dan tıpkı kendileri gibi gelen genc oğrencilerle tanışırlar. NÂzım ’ın sosyalizm fikriyle tanıştığı ilk zamanlar da bu doneme rastlar, cunku Almanya ’dan gelen bu oğrenciler Turkiye ’nin Misak-ı Milli sınırlarını ilk tanıyan ulke olarak Sovyetler Birliği ’ni, sosyalizmi anlatırlar. NÂzım oğrencilerin anlattıklarından son derece etkilenir, cunku o, memleketindeki yoksulluğun bitmesini can-ı gonulden isteyen insanlardan biridir.
8. Ataturk ’le NÂzım ’ın karşılaşması
İnebolu ’daki kısa sureli devrenin ardından Ankara ’ya giden iki şaire kutsal bir gorev verilir. Buna gore İstanbul ’daki gencleri milli mucadeleye davet eden bir şiir yazmaları istenir. Mart 1921 ’de on bin adet bastırılıp dağıtılan bu şiirin yankısı cok buyuk olur. Oyle ki İstanbullu genclerin Ankara ’ya akın ederlerse onlara nasıl iş bulunacağı tartışılmaya başlanır. Daha sonra genc şairler Ataturk ’e takdim edilir. NÂzım ’ın cocukluktan itibaren arkadaşı ve Ankara ’da da yanında olan VÂl Nureddin ‘ ’Bu Dunyada NÂzım Gecti ’ ’ kitabında olayı şoyle anlatır: “Basmakalıp laflara ihtiyac duymaksızın, Mustafa Kemal, bizim icin cok onemli bir sadede girdi: Bazı genc şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim, gayeli şiirler yazınız, dedi. Daha da konuşacaktı. Fakat aceleyle yanma bir iki kişi yaklaştı. Bir telgraf getirdiler. Paşa goz atınca telgrafla ilgilendi. Eliyle selamlayıp bizden uzaklaştı. ’ ’
9. Moskova ’ya gidiş
NÂzım Hikmet ile VÂl Nureddin Ankara ’dan sonra Bolu ’ya oğretmen olarak atanır ve burada kısa sureliğine oğretmenlik yaparlar. Ancak cevrenin oldukca tutucu olması, muhitteki insanların yeni gelen bu iki oğretmene hoş bakmaması sonucu ikisi de burada rahat edemeyeceklerini anlayıp bir karar alırlar. Bolu ’da kendilerine Sovyetler Birliği ’ni, Lenin ’i anlatan Ağır Ceza Mahkemesi reis vekili Ziya Hilmi ’nin de etkisiyle Moskova ’ya gidip orada eğitim almaya karar verirler. Şairin uvey oğlu ve yazar Memet Fuat bu konuda şunları aktarır: ‘ ’1921 ağustosunda Bolu ’dan ayrılıp doğuda, KÂzım Karabekir Paşanın yanında oğretmenlik etmeye gidiyormuş gibi davranarak, vapurla Zonguldak ’tan Trabzon ’a gectiler, oradan da gene vapurla 30 Eylul 1921 ’de Batum ’a vardılar. Boylece Sovyetler Birliği ’ne ayak basan, yirmi yaşın eşiğindeki iki genc şair Moskova ’ya giderek Doğu Emekcileri Komunist Universitesi ’ne (KUTV) yazıldılar. ’ ’
10. Yeni şiir anlayışı
NÂzım ta cocukluğundan itibaren aruzla şiir yazmaya zorlanır. Daha sonraları, yani Anadolu ’ya gectiği yıllarda memleket uzerine yazdığı şiirlerinde ise temiz bir dil ve hece olcusu gorulur. Ancak dev şaire bu da yetmez, daha başka hal careler arar. Bununla ilgili olarak şoyle soyler: ‘ ’Anadolu ’ya gectim. Millet sıska atlan, nuhtan kalma silÂhı, aclığı ve bitiyle savaşıyordu. Yunan ordularına karşı. Milleti ve savaşını keşfettim. Şaştım, korktum, sevdim, bayıldım ve butun bunları başka turlu yazmak gerektiğini sezdim, ama yazamadım. Daha buyuk bir sarsıntı gerekti… ’ ’ O gereken buyuk sarsıntı Moskova ’ya gidişi sırasında Batum ’da karşısına cıkar. Batum ’daki ‘ ’İzvestiya ’ ’ gazetesinde gorduğu ve muhtemelen Mayakovski ’ye ait olan, bir uzun bir kısa cumlelerden oluşan şiirin duzeninden oldukca etkilenir, Rusca bilmediği icin iceriği anlayamasa da Turk şiirine yeni bir şiir anlayışını getirecek olan kapı da aralanır. Moskova ’ya gittikleri sırada gorduğu aclık ve sefalet uzerine ‘ ’Acların Gozbebekleri ’ ’ şiirini yazmaya koyulur ve tıpkı gazetede gorduğu şiir gibi serbest bir olcude yazar. Bu, Turk şiiri icin yeni bir olcudur ve Cumhuriyetle beraber gelişen bu serbest şiirin oncusu de boylelikle NÂzım Hikmet olur.
Acların Gozbebekleri
Değil birkac
değil beş on
otuz milyon
ac
bizim!
Onlar
bizim!
Biz
onların!
Dalgalar
denizin!
Deniz
dalgaların!
Değil birkac
değil beş on
30.000.000
30.000.000!
Aclar dizilmiş aclar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
sıska cılız
eğri buğru dallarıyla
eğri buğru ağaclar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
aclar dizilmiş aclar!
…
Nazım Hikmet Eserlerine Ulaşmak İcin Tıkla!
11. Turkiye ’ye donuş ve Sovyetler ’e kacış
Nazım Hikmet arkadaşı VÂl Nureddin ile gittiği Moskova ’dan yeni fikirlerle, şiir sistemiyle ve Rusca oğrenerek doner. Universiteyi bitirince memlekete donmek isteyen şair Ekim 1924 ’te gizlice Turkiye ’ye gelir ve ‘ ’Aydınlık ’ ’ dergisinde calışmaya başlar. Ancak NÂzım icin işler o kadar kolay değildir; polis tarafından izlenmeye başladığını anlayınca İzmir ’e bir basımevi kurmak icin gider. 1 Mayıs 1925 ’te ise Aydınlık dergisi kapatılır ve dergide calışanların coğu da tutuklanır. Bu devreyle ilgili yine Memet Fuat ’ın derlediklerinden bir alıntı: ‘ ’Ankara ’da istiklal Mahkemesindeki dava 12 Ağustos 1925 ’te sonuclandığında NÂzım ’ın da gıyaben 15 yıla mahkûm edildiği goruldu. Bunun uzerine Nazım Hikmet saklanmakta olduğu İzmir ’den haziran ayı ortalarında İstanbul ’a gelerek gizlice yurt dışına cıkıp yeniden Sovyetler Birliği ’ne gitti. Cezasının 1926 ’da Cumhuriyet Bayramı nedeniyle cıkarılan af kapsamına girdiğini oğrenince, resmen yurda donebilmek icin pasaport isteğiyle hemen Turk Elciliğine başvurdu. Tekrar tekrar yaptığı başvurulara olumlu karşılık alamadı. Bu arada 28 Eylul 1927 ’de İstanbul ’da dağıtılan bildiriler yuzunden acılan bir davada gizli parti uyesi olmak suclamasıyla, gene gıyaben 3 ay hapse mahkûm edildi. Bir bucuk yıl kadar bekledikten sonra Elcilik ’ten olumlu bir karşılık alamayacağını kesinlikle anlayınca, 1928 ’de Bakû ’da ilk şiir kitabı Guneşi icenlerin Turkusu ’nu yayımlattı. ’ ’
12. Zekeriya Sertel ve Resimli Ay dergisi
Yine aynı yıl, yani 1928 ’in Temmuz ayında kendini aklamak icin gizlice memlekete donen NÂzım Hopa ’da yakalanır ve arkadaşı Laz İsmail ile beraber tutuklanır. 23 Aralık 1928 ’de sona eren dava sonucunda ise ikisi de serbest bırakılır ve Nazım Hikmet hemen sonra Zekeriya Sertel ’in cıkardığı ‘ ’Resimli Ay ’ ’ dergisinin kadrosuna dahil olur. Burada edebiyat dunyasında sansasyon yaratacak yazılar kaleme alır. Şiirlerinin de yayımlandığı dergide ‘ ’Putları Yıkıyoruz ’ ’ adlı yazı dizisi 1929 ortalarında başlar ve Abdulhak HÂmid, Mehmet Emin Yurdakul şairlere saldırır. Mayıs 1929 ’da yayımlanan ‘ ’835 Satır ’ ’ adlı şiir kitabı, NÂzım ’ın Moskova ’da gorduğu ve o donem Turk şiiri icin yeni olan serbest olcu ile yazılır ve ozellikle bu sebeple buyuk yankı uyandırır. Bu acıdan bakılınca NÂzım ’ın avangart bir şair olduğu da ortadadır. 835 Satır kitabındaki bir şiiri:
Kalbimizin ensesinde kıvrılan
Yağlı uzun saclarımız yok,
Gule, bulbule, ruha, mehtaba, falan, filan
Karnımız tok.
Ve şimdilik
Gonul işlerine vermiyoruz metelik…
Sen bize hic korkmadan
Emanet et karını.
Biz
Promete ’nin cığlıklarını
Doldurup pipomuza
Kaba kıyım tutun gibi iciyoruz,
Yangın kulesiyle verip
Omuz omuza
Ufuklarda kızaran gozleri seciyoruz…
13. Tekrar mahkemeye gidiş
NÂzım, ortaya koyduğu yeni şiir anlayışıyla beraber yalnızca edebiyat cevrelerinde değil, polisler nezdinde de yankı uyandırır. Temmuz 1930 olduğunda ‘ ’Salkımsoğut ’ ’ ve ‘ ’Bahri Hazer ’ ’ şiirlerini bir plak firmasıyla anlaşarak seslendirir. Bu kayıtlar lokanta, kahvehane gibi umumî yerlerde de calınmaya başlanınca polis duruma el koyar ve plağın ikinci baskısı yapılmaz. Ancak işler bununla bitecek değildir, buradan sonrasını yine Memet Fuat ’ın aktardıklarıyla ve NÂzım ’ın da kendini mahkeme karşısında savunduğu cumlelerle surdurelim: ‘ ’6 Mayıs 1931 Carşamba gunu saat 15 ’te, 2. Asliye Ceza Mahkemesi ’nde, Turk Ceza Yasası ’nın 311 ile 312. maddelerine dayanılarak başlayan mahkemeye, Nazım Hikmet koyu renk bir giysi, cizgili boyunbağı, elinde fotr şapkayla gelmişti. Az sonra Avukatı irfan Emin Bey de (Kosemihaloğlu) yanında yerini aldı. Kucuk mahkeme odası universite oğrencileri, genc şairler, şapkalı bayanlarla tıklım tıklım doluydu. Sorgulanmasının bir yerinde Nazım Hikmet şoyle dedi: ‘iddianamede beş altı noktadan suclama var. Bunların başında benim komunist olduğumu ilan etmekliğim suc sayılmaktadır. Evet, ben komunistim, bu muhakkaktır. Komunist şairim ve daha esaslı komunist olmaya calışıyorum. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu mucibince ben komunist şair olmakla curum işlemiş olmam. Komunistlik bir tarz-ı telakkidir. Diğer iktisadi ve siyasi meslekler nasıl curum değilse, komunist mefkûresi de curum değildir. Benim bir sınıf halkı diğeri aleyhine tahrik ettiğim iddiası soz konusu değildir. ’ Sorgulama bitince, Savcı esas hakkında goruşunu bildirerek, ‘Mudafaasına nazaran suc icin araştırılan kanuni unsur ve şeraiti goremiyoruz, beraatini talep ederim, ’ dedi. Avukat İrfan Emin Bey ise coşkulu, uzun bir savunma yaptı. Turkiye ’nin emperyalizme karşı verdiği savaşa da değindiği konuşmasını, ‘iddia makamının talebine katılarak beraatimizi talep ederiz, ’ diye bitirdi. Yargıclar dosyayı incelemek icin on dakika ara vererek iceri cekildiler. Mahkeme salonunda aklanma kararı bekleniyordu. Ama oyle olmadı, duruşma 10 Mayıs 1931 Pazar gunu sabahına ertelendi. Kimilerinde kuşku uyandıran bu erteleme ilgiyi busbutun artırmış, pazar sabahı gelen dinleyiciler salona sığmayıp koridora taşmışlardı. Karar oybirliğiyle aklanma olarak okununca, buyuk bir alkış koptu. ’ ’
14. Yeni şiir kitapları ve oyunlar
NÂzım fevkalade uretken bir şair olarak serbest olcuyu surdurur, ayrıca sosyal gerceklikleri ele alarak muhtevada da dikkat cekici bir şiir inşa eder. Benerci Kendini Nicin Oldurdu (1932) basıldıktan sonra Darulbedayi ’de (İstanbul Şehir Tiyatrosu) de sahnelenir. Gece Gelen Telgraf adlı şiir kitabının da 1933 ’te yayımlanmasıyla yine mahkemeler, davalar NÂzım ’ın kaderiymişcesine karşısına cıkar. Karışık bir dava surecinin ardından tekrar iceri duşer, sonra Cumhuriyet ’in onuncu yılı nedeniyle cıkan aftan yararlanır. Şimdi hayatının en onemli kadınlarından, ‘ ’kalbimin kızıl saclı bacısı ’ ’ dediği Piraye ile evlenme vaktidir.
15. Piraye ve NÂzım
‘ ’Buyuk aşktı onlarınki… ’ ’ diye girsek zevat bu iki isim olunca klişe kacmaz. Ta 1930 ’da tanışan NÂzımla Piraye aslında 1931 ’de evleneceklerini tasarlarlar, ancak şairin mahkeme, dava derken bir turlu fırsat bulamamasından oturu bu iş biraz ertelenir. Nihayet 31 Ocak 1935 ’te evlenirler. Bu evlilik aslında NÂzım ’ın ucuncu, Piraye ’nin de ikinci evliliğidir. NÂzım Sovyetler Birliği ’ne gittiği zaman ‘ ’Mavi Gozlu Dev ’ ’ şiirini yazdığı Nuzhet Hanımla evlenir, talihsizlikler nedeniyle boşanırlar. Diğer evliliğini ise bir Rus kızı olan Dr. Lena ile yapar. Piraye ise yonetmen ve oyuncu Vedat Orfi Bengu ’den boşanmış bir kadındır, iki cocuğu vardır. Bu cocuklardan biri de, benim de burada alıntı yaparken adını sık sık gecirdiğim ve edebiyat dunyamız icin onemli bir isim olan Memet Fuat ’tır. NÂzım, bu dort kişilik ailenin gecimini sağlamak adına Akşam gazetesinde calışmaya başlar. Burada ‘ ’Orhan Selim ’ ’ takma adıyla fıkralar yazar, ayrıca İpek Film Studyosu ’nda da senaristlik, film yonetmenliği gibi işlerde yer alır.
16. Uzun hapis donemi
Baştan soyleyelim ki Nazım Hikmet uzun hapis hayatı boyunca pek cok kişiyi eğitir. Aynı yerde iceride oldukları zamanda şiir yazmaya meraklı Orhan Kemal ’i duzyazıya yonlendirir, kendisine ”şair baba” diyen Turk ressam İbrahim Balaban ’a da resmi o oğretir. Birtakım provokasyonlara maruz kalan ve bunları da gayet iyi kavrayan şair tabir caizse kimseye malzeme vermez. Temkinli ve uyanıktır. Yine de uzun hapis yılları artık yakındır. 17 Ocak 1938 gecesi polis tarafından tutuklanır NÂzım. Ankara ’daki Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi ’ne gonderilir. Beraat edeceğini umarken 29 Mart 1938 ’de, ‘ ’askeri ustlerine karşı isyana teşvik ’ ’ sucuyla 15 yıl ağır hapse mahkum edilir. Ardından İstanbul Sultanahmet Cezaevi ’ne getirilir. 10 Ağustos 1938 ’de başlayan ikinci mahkeme ise şairin ‘ ’askeri isyana teşvik ’ ’ ettiği suclamasıyla neticelenir ve buradan da 20 yıl hapse mahkum olur. Toplam 35 yıllık mahkumiyet, ceşitli gerekcelerle 28 yıl 4 aya indirilir. 29 Aralık 1938 ’de İstanbul Tevkifhanesi ’ne, Şubat 1940 ’da da Cankırı Cezaevi ’ne, Aralık ayında da Bursa Cezaevi ’ne gonderilir. Bu surec boyunca toplam 12 yıl hapis yatan şair cezaevinde surekli olarak şiirler yazar. İcerideyken karısı Piraye ’ye yazdığı bir şiir:
Bir tanem!
Son mektubunda:
‘Başım sızlıyor yureğim sersem! ‘ diyorsun.
‘Seni asarlarsa seni kaybedersem;
diyorsun;
‘yaşayamam! ‘
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram ruzgarda; yaşarsın kalbimin
kızıl saclı bacısı
en fazla bir yıl surer
yirminci asırlarda
olum acısı.
Olum
bir ipte sallanan bir olu.
Bu olume bir turlu
razı olmuyor gonlum.
Fakat
emin ol ki sevgilim;
zavallı bir cingenenin
kıllı, siyah bir orumceğe benzeyen eli
gecirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gozlerimde korkuyu gormek icin
boşuna bakacaklar
Nazıma!
…
17. Serbestlik talebi ve aclık grevi
NÂzım icerideyken İkinci Dunya Savaşı biter ve daha pek cok şey değişir. 1949 ’a doğru şairin ‘ ’adli bir hata ’ ’ nedeniyle iceride yattığı fikri giderek yukselmeye başlar. Ankara ve İstanbul ’da aydınlar, sanatcılar, avukatlar NÂzım ’ın serbest bırakılması adına imza kampanyaları duzenlerler. Yurt dışında dahi sanatcı ve avukatlar aynı amac uğruna gosteriler duzenlerler. Bunlardan sonuc alınamadığını goren Nazım Hikmet, 12 yıllık hapis hayatının da ardından 8 Nisan 1950 ’de aclık grevine başlar. Buradan sonrasını yine Memet Fuat ’ın bir gazete yazısıyla devam ettirelim: ‘ ’Kalbinden, karaciğerinden rahatsız olduğu bilindiğinden, Ankara ’dan gelen emirle, hemen ertesi gun İstanbul ’a getirilerek once Sultanahmet Cezaevi revirine, sonra da Cerrahpaşa Hastanesi ’ne yatırıldı. Onun aclık grevi kararı almasını onleyemeyince, doğru Ankara ’ya gitmiş olan avukatı Mehmet Ali Sebuk, ilgililerle yaptığı ilk goruşmelerden sonra Nazım Hikmet ’e bir telgraf cekerek, serbest bırakılması icin careler arandığını, iki kez Başbakan Yardımcısı Nihat Erim ’le, iki kez Adalet Bakanı Fuat Sirmen ’le, uc kez Cezaevleri Genel Muduru Sakıp Guran ’la konuyu ayrıntılarıyla konuştuklarını ertesi gun de Cumhurbaşkanı ismet İnonu ’nun kendisini kabul edeceğini, bu durumda aclık grevini şimdilik ertelemesi gerektiğini bildiriyordu. Nazım Hikmet bunun uzerine avukatının isteğine uyarak 10 Nisan 1950 sabahı aclık grevini erteledi. ’ ’ Fakat hicbir netice alınmaz ve şairin avukatına da bir şey belirtilmez. Tum bu muğlaklık NÂzım ’ın tekrar aclık grevine girişmesine neden olur ve şair 2 Mayıs 1950 ’de hasta kalbine ve hapis hayatına aldırmaksızın tekrar aclık grevine başlar. Dorduncu gunun sonunda iyice bitkin duştuğu gozlenen şair 9 Mayıs 1950 ’de hastaneye goturulur ve neticede tam teşekkullu bir hastanede tedavi edilmesine kanaat getirilir ve Cerrahpaşa Hastanesi ’nde tek kişilik bir odaya yatırılması ongorulur. Şairin ‘ ’Hakkımın verilmesi icin aclık grevi yapıyorum ’ ’ deyip bunu reddetmesi ise tekrar cezaevine gonderilmesine neden olur. Tum bunlar olurken ulke ici ve dışında gosteriler, protestolar duzenlenir ve şairin serbest bırakılması talep edilir.
18. Genel af yasası
Grevine kesin bir şekilde devam eden şair gunden gune bitik hale gelir ve hastaneye yatırılır. Artık hayata devam etmesinin tıbbi mudahaleler sayesinde gercekleştiği soylenir. Bu haber uzerine NÂzım ’a gelen sayısız mektup, şairin grevi bırakması gerektiğine dair ricalar icerir. O da hem meclis tatile girdiği hem bedeni mahvolduğu hem de dostları ısrar ettiği icin nihayet grevi bitirir. 14 Nisan 1950 ’de secimleri kazanan Demokrat Parti ’nin genel af yasası cıkarmasıyla da 15 Temmuz 1950 ’de hastanede yatarken serbest kaldığı kendisine bildirilir. Şimdi ise hayatına yeni yeni giren bir kadına aşık olur. Cezaevindeki son iki yılında onu ziyarete gelen, şairin dayı kızı olan Munevver Hanım NÂzım ’ın yeni aşkıdır ve şair bu uğurda hapisten cıktıktan sonra Piraye ’den ayrılır. NÂzımla Munevver once Kadıkoy ’de şairin anne evinde, sonra da bir apartman dairesinde yaşamaya başlarlar. Ciftin 26 Mart 1951 ’de Mehmet adında bir cocukları dunyaya gelir. Karıştırmayalım, alıntı yaparken adını gecirdiğim Memet Fuat Piraye ’nin onceki evliliğindendir ve NÂzım ’ın da uvey evladıdır. Munevver Hanım ’dan doğan Mehmet NÂzım ise şairin oz oğludur ve babası NÂzım ’a duyduğu ofke, hayal kırıklığı daha sonraları cok konuşulacak bir olay olur. Oğluna yazdığı bir şiirden:
“Anası bir oğlancık doğurdu bana;
Kaşsız, sarı bir oğlan, masmavi kundağında yatan
bir nurtopu, uc kilo ağırlığında.”
19. Munevver Andac
Biraz Munevver Hanım ’dan bahsetmek isterim. Oncelikle belirtelim ki Piraye de, Munevver de, sonra anlatacağımız Galina ile Vera da NÂzım icin buyuk fedakÂrlıklar yaparlar. Yaparlar ama bunlardan cok da şikayetci değillerdir, cunku NÂzım ’ın onlara duyduğu aşk ve yazdığı şiirler şairin kadınları mest eden bir ozelliğidir. Piraye, uzun hapis hayatı boyunca eşi NÂzım ’ı bekler, Munevver şairi cezaevindeyken daha cok ziyaret edebilmek adına işinden istifa eder, Galina onun hasta kalbine 7 yıl bakar, Vera şaire hayatının son zamanlarında buyuk mutluluk verir. Peki NÂzım ’ın tek oz oğlu olan Mehmet NÂzım ’ın annesi Munevver Andac kimdir? Her şeyden once Munevver Hanım (1917 – 1998) onemli bir cevirmenimizdir. Şairin bircok eseri ve Yaşar Kemal ’in neredeyse butun yapıtlarını Fransızcaya ustalıkla cevirir. Oyle ki 1987 ’de Fransız Cevirmenler Derneği Ceviri Buyuk Odulu ’nu Yaşar Kemal ’den yaptığı ‘ ’İnce Memed 3 ’ ’ cevirisiyle kazanır. Nazım Hikmet hapisten cıkmadan iki sene once, 1948 ’de şairi pek cok kere ziyarete gider Munevver Hanım. NÂzım ’ın dayı kızı olan Munevver Hanım ’ın daha oncesinde ressam Nurullah Berk ’le olan bir evliliği ve Renan adında bir kızı vardır. Nazım Hikmet ve Munevver Andac cifti, şairin hapisten cıkması ile yurtdışına kacması arasında beraberdirler. Munevver Hanım Fransa ’da 1998 yılında uzun bir kanser tedavisinin ardından aramızdan ayrılır. NÂzım ’ın ‘ ’Karlı Kayın Ormanı ’ ’ şiirindeki gonca gulu, Munevver Hanım ’dan başkası değildir:
Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gulumu.
Ne olumden korkmak ayıp,
ne de duşunmek olumu.
Nazım Hikmet Eserlerine Ulaşmak İcin Tıkla!
20. Askerlik baskısı
NÂzım tam hapisten cıkmış, hayatını iyi kotu kurmuş ve bir cocuk sahibiyken bu defa askerliğe cağrılır. 1951 yılında, yani şair 49 yaşındayken boylesi bir durum pek de ic acıcı değildir. Dahası, tıpkı buna benzer bir şekilde 1948 ’de oldurulen buyuk yazarımız Sabahattin Ali ’den oturu de bu konuda şerbetlidir. (!) Hal boyleyken cok sevdiği memleketini ve insanlarını bir daha terk etmek zorunda kalan şair 17 Haziran 1951 yılında yakın dostu Refik Erduran ’la beraber Karadeniz ’e acılır, Bulgaristan ’ın Varna limanına gitmeye niyetlenmişken Romanya bandıralı bir şileple Romanya ’ya, oradan da Moskova ’ya gider. Bu, şairin Turkiye ’den son ayrılışıdır ve Munevver ’i de İstanbul ’da bırakmak zorunda kalır…
21. NÂzım ’ın ileride “… 951 ’de bir denizde genc bir arkadaşla yurudum ustune olumun…” diye bahsettiği Refik Erduran bu kacış hikÂyesini anlatıyor
22. Şairin askere alınma niyetinin bir suikast planıyla ilişkili olduğuna dair İlber Ortaylı ’dan bir anekdot
23. Tekrar Moskova
NÂzım Hikmet ’i Moskova ’ya taşıyan ucak 29 Haziran 1951 ’de Moskova ’ya iner. Havaalanında onu Sovyet yazarlar ellerinde ciceklerle beklerler. 1921 ila 1924 yılları arasında burada oğrencilik yapan ve Lenin ’in ulkesine hayran olan NÂzım yine aynı duzeni, guzellikleri bulacağını umit eder. Lakin aradan gecen 30 yılın sonunda NÂzım hayal kırıklığına uğrar. Burada Stalin ’in tamamen putlaştırıldığını soyleyen ve bundan rahatsızlık duyan şair bu goruşunu de ulu orta soylemekten geri durmaz. Oyle ki kendi adına verilen ve Sovyet yazarların bulunduğu etkinlikte Stalin ’in oyunlar ve şiirlerde Guneş ’e benzetilmesini komik bulduğunu soyler ve Stalin ’in tabu olduğu o yıllarda bu yorumlar bir olum sessizliğine yol acar. 1944 ’te ise kendi ulkesinde iktidarı kazanan Bulgar Komunist Partisi tarafından Bulgaristan ’a davet edilir. NÂzım buradaki Turklerin vaziyetlerini, buradan neden goc ettiklerini gozlemler. Devrin Bulgar Başbakanı ’na sorunlar icin cozum onerilerinde bulunan Nazım Hikmet kooperatifleşmeye vurgu yapar ve Bulgar Turklerine daha cok okul, oğretmen verilmesi gerektiğini soyler. Bu tavsiyelerin işe yaradığını ise uygulamaya gecilir gecilmez gorurler. Sofya gunlerinde, 1957 ’de Varna ’da yazdığı şiirden bir parca:
Sofya ’ya bir bahar gunu girdim şekerim,
Ihlamur kokuyor doğduğun şehir.
Dunyayı sensiz dolaşıyorum
Boyleymiş kaderim, Elden ne gelir…
Sofya ’da ağac duvardan once, duvardan guzel
Sofya ’da ağacla insan karışmış birbirine,
Hele kavak, Neredeyse odaya girip,
Kırmızı kilime oturacak..
24. ”Seni Duşunuyorum” şiirinden
Seni duşunuyorum anne.
Busbutun perde indi mi gozlerine?
Karanlıkta mısın?
Karıcığım, seni duşunuyorum.
Sutun kesildi mi busbutun,
emziremiyor musun artık tosunumu
Memed ’imi?
Ev kirasını bu ay verebildin mi?
Ben aklında mıyım?
Mavi bulutlar geciyor altın kubbelerin uzerinden,
kırmızı bacaların,
beyaz kulelerin uzerinden mavi bulutlar geciyor.
Bakıyorum Moskova ’nın pencerelerinden birinden
seni duşunuyorum memleketim
memleketim, Turkiye ’m seni duşunuyorum
zaten bir dakka cıktığın yok aklımdan,
hasretin dayanılır gibi değil
Moskova ’da yaşamanın saadeti olmasa,
burda herkes sormasa seni benden,
Sovyet insanlarından her gun mektup gelmese,
sevmese seni onlar
benim onları sevdiğim kadar.
25. Moskova ’ya donuş ve Galina
NÂzım Sofya ’dan Moskova ’ya donduğu zaman sağlığı da iyiden iyide kotuleşir. Tedavi icin şehrin dışındaki bir sanatoryuma gonderilir. Onu cok sevecek olan Galina Kolesnikova ile de burada tanışır. Galina Hanım hastanedeki doktorlardan biridir ve NÂzım da kendisine hekim olarak onu secer. Galina şair hakkında şunları soyler: “NÂzım o kadar yakışıklı ve guzeldi ki, 16 ’lık kızlardan 80 ’lik kadınlara kadar herkes ona Âşık oluyordu. Ben de Âşık oldum. Ondan 17 yaş kucuktum. Başkasına ait bir mutluluğu calmak istemiyordum.” Ve yalnızca birkac ay, o da hastanedeyken beraber vakit gecirecekleri beklenirken, Galina ve NÂzım tam 7 yıl boyunca beraber yaşarlar. Galina onun hem doktoru hem arkadaşı hem de sevgilisi olur. NÂzım ’ın eşi Munevver ile oğlu Mehmet ise Turkiye ’dedir ve uzun sure haberleşemezler. Şair oğluna duyduğu ozlemi şu dizelerde dile getirir:
Karşı yaka memleket,
sesleniyorum Varna ’dan,
işitiyor musun?
Memet! Memet!
Karadeniz akıyor durmadan,
deli hasret, deli hasret,
oğlum, sana sesleniyorum,
işitiyor musun?
Memet! Memet!
26. Munevver Andac ’ın İstanbul ’dan yazdığı mektup Nazım Hikmet ’in sesiyle https://www.youtube.com/watch?v=GDz_WAc7foo
27. NÂzım ’ın son aşkı: Vera Tulyakova
Vera Tulyakova (1932 – 2001), bir film studyosunda calışır ve 1955 yılının sonunda da bir film cekimiyle ilgili olarak NÂzım ’dan yardım ister. Şair ise Vera ’yı gorur gormez ona buyuk bir aşk duyar. NÂzım ’ınsa o donem hayatında zaten iki kadın vardır: İstanbul ’daki eşi Munevver ve yanındaki Galina. Ustelik kendisinden 30 yaş kucuk olan Vera da evli ve bir cocuk sahibidir. Aradan gecen iki yılın ardından 1957 ’de Vera, uzerinde calıştıkları bir senaryonun kabul edildiğini soylemek icin NÂzım ’ı arar, tekrar bir araya gelmek durumunda kalırlar. Vera medeni hali gereği NÂzım ’la olan muhabbetini bitirmek ister. Oyle ki şairden uzaklaşmak adına Karadeniz ’deki Osipovka koyune eşiyle birlikte tatil yapmaya gider. Ancak korkutuk aşık olan NÂzım 1958 sonbaharında cılgınlık yaparak Vera ve eşinin tatil yaptığı yere gider, ustelik yanında 7 yıldır beraber olduğu Galina da vardır. 1958 ila 1959 yılları arasında birlikte yazdıkları oyun onları yakınlaştırır ve artık Vera da Nazım Hikmet ’e aşıktır. Bunun sonucunda 18 Kasım 1960 ’ta evlenen cift, şairin hayatının son anına kadar dolu dolu yaşar. Gezilere katılır, konferanslara gider, pek cok şehir gezerler. NÂzım ’ın ‘ ’sacları saman sarısı, kirpikleri mavi ’ ’ dediği Vera şairle beraber onun olumune değin beraber olur.
28. NÂzım ’ın kendi sesinden Vera ’ya yazdığı ’ ’Sacları Saman Sarısı ’ ’
29. 3 Haziran 1963
NÂzım ile Vera, şairin hayatının bu donemlerini oldukca guzel ve renkli gecirirler. 3 Haziran 1963 sabahı NÂzım kapıdaki mektupları almak icin eğildiğinde kalp krizi gecirir. Hastaneye gittikleri sırada Nazım Hikmet hayata veda eder. Vera, NÂzım ’ın kimliğini almak adına cuzdanını actığı zaman kendi fotoğrafını ve arkasında da şairin yazdığı şu dizeleri gorur:
“Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gulsene dedi bana
Olsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Guldum
Oldum”
30. Otobiyografi şiiri https://www.youtube.com/watch?v=dVBVptA3JkY
Ve son olarak, şairin baştan sona kendi hayatını anlattığı ‘ ’Otobiyografi ’ ’ şiiriyle hepinize veda ediyorum:
1902 ’de doğdum
doğduğum şehre donmedim bir daha
geriye donmeyi sevmem
uc yaşımda Halep ’te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova ’da komunist Universite oğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova ’da Tseka-Parti konukluğu
ve on dordumden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların ceşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım buyuk otellerde de
aclık cektim aclık gırevi de icinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda gectim dort metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uctum Pırağ ’dan Havana ’ya
Lenin ’i gormedim nobet tuttum tabutunun başında 924 ’de
961 ’de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sokmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951 ’de bir denizde genc bir arkadaşla yurudum ustune olumun
52 ’de catlak bir yurekle dort ay sırtustu bekledim olumu
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo ’ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
ictim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle cıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan soyledim
yalan soyledim başkasını uzmemek icin
ama durup dururken de yalan soyledim
bindim tirene ucağa otomobile
coğunluk binemiyor
operaya gittim
coğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
coğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21 ’den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya buyucuye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Turkiye ’mde Turkcemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filÂn olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da duşmedim pike yapan ucakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sozun kısası yoldaşlar
bugun Berlin ’de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler gecer daha
kim bilir.
Nazım Hikmet Eserlerine Ulaşmak İcin Tıkla!
Kaynak: 1, 2, 3