Selma Rıza, kadın hakları ve kultur tarihimizin onemli aydınlarından biridir. Başlıkta belirttiğimiz ilk Turk kadın gazetecilik vasfının ona ait olması bir yana, başkaca ilkler de gercekleştirmiştir. Jon Turklerle olan munasebeti, Jon Turklerin liderlerinden Ahmet Rıza Bey ’le olan kardeşliği, meşhur Uhuvvet romanı, harikulade Fransızcasıyla Paris ’te yaptıkları ve donduğunde memleketteki aktif yaşamı onun gercek bir aydın olduğuna kanaat getirmemizi kolaylaştırır. Boylesi bir hayata değinmemek mumkun mu?
1. Genel bilgiler
1872 İstanbul doğumlu Selma Hanım, ilk Turk kadın gazeteci olmasının yanı sıra İttihat ve Terakki Cemiyeti ’nin de bilinen tek kadın uyesi olur. Uhuvvet başta olmak uzere romancılığında ele aldığı konular, kadın hakları konusundaki ilerici bakış acısı bugun halen bir değer ve referans olarak değerlendirilir. Kulturun hakim olduğu bir ailede yetişir; babası Ali Bey Şura-yı Devlet uyelerindendir. Annesi Naile Hanım ise Avusturyalı olup evlendikten sonra Musluman olur. Yedi cocuğun en kucuğu olan Selma Rıza Hanım evde ozel dersler alarak eğitimini surdurur. İleri derecede Fransızca oğrenir. Jon Turk liderlerinden olan ağabeyi Ahmed Rıza da onun eğitiminde buyuk etkendir.
2. Paris zamanı
1889 yılında, İstibdat devrinin hukum surduğu bir atmosferde ağabey Ahmed Rıza Fransa ’ya gider ve Jon Turk hareketine katılır. Selma Rıza da ailesinden habersizce Paris ’e kacar ve burada ağabeyinin yanına gelir. Eğitimini Sorbonne Universitesi ’nde surduren Selma Hanım, bilinene gore Sorbonne ’da okuyan da ilk Turk kızı olur. 10 yıl kadar kaldığı Paris ’te siyasi yaşamını İttihat ve Terakki Cemiyeti ’nin icerisinde surdurur. Burada Fransızca olarak cıkartılan Meşveret ile Turkce yayımlanan Şura-yı Ummet gazetelerinde yoğun bir tempoda calışır. 1908 ’de II. Meşrutiyet ’in ilanıyla beraber ulkesine donen Jon Turklerin arasında Selma Hanım da vardır.
3. ”Kadınlığın tacı” yakıştırması
Oldukca iyi bir eğitimle Fransa ’ya giden Selma Hanım, yaklaşık 10 yıllık Paris yaşamında derin bilgiler oğrenerek memleketine doner. Ondaki bu ilim – irfan yukselişi cevresinin de dikkatini ceker. Devrin meşhur kadın edebiyatcılarından Fatma Aliye, Nigar Hanım gibi kişiler de Selma Hanım ’daki bu koklu entelektuel yonden kadınlık adına gurur duyarlar. Aile dostlarından, unlu edebiyatcımız Sami Paşazade Sezai de, Selma Hanım ’ı ‘ ’kadınlığın tacı ’ ’ olarak niteler.
4. İstanbul yılları
Uzun yıllar gazetecilikle ilgilenen Selma Rıza, meşrutiyetle beraber İstanbul ’a donunce gazetecilikten geri durur. Bundan sonra daha cok toplumsal – sosyal konularla ilgilenir. II. Meşrutiyet ile beraber yeniden organize olan Hilal-i Ahmer Cemiyeti ’nde (bugunku Kızılay) calışır. Burada beş yıl boyunca genel sekreterlik yapar, ardından kurum yoneticileriyle fikir ayrılıkları yaşaması nedeniyle buradan ayrılır. Hanımlara Mahsus Gazete ve Kadınlar Dunyası gibi devrin onemli yayın organlarında yazılarını yayımlar.
5. Turkiye ’nin ilk yatılı kız lisesi
1899 ’dan itibaren ‘ ’kadın sorunsalı ’ ’ uzerine calışan Selma Rıza, kadınlar icin okullar acılması adına da mucadele eder. 1861 yılında yazlık saray olarak inşa edilen Adile Sultan Sarayı, zaten kız okulu olması amacıyla 1868 ’de donemin Milli Eğitim Bakanlığı ’na bağışlanır. Bu potansiyeli goren Selma Hanım 1916 ’da, abisi Ahmed Rıza ’nın da destekleriyle burayı Turkiye ’nin ilk yatılı kız lisesine donuşturmeyi başarır. Kandilli Adile Sultan İnas Mekteb-i Sultanîsi (bugun Kandilli Kız Lisesi) Selma Hanım ’ın bir başarısıdır.
6. Romancılığı
Devrinin feminist bir aydını diyebileceğimiz Selma Rıza, 1910 – 1912 arasında eğitici ve kultur ağırlıklı iki roman yazar, ancak ikisi de yayımlanamaz. 1897 ’de yazdığı meşhur Uhuvvet (Kardeşlik) romanına gelecek olursak; 19. yuzyıl romancılığımızı aşmayı başaran bir yapıttır. Şoyle ki; Selma Rıza bu yapıtında kadın hakları sorununu devrinin oldukca ilerisinde bir goruşle ve canlı bir uslupla ele alır. Roman yazarın yaşadığı devrin sosyal meselelerini ele alması bakımından bir cağ romanıdır. İceriğine dair: romanın kahramanları, Murşid ve Adil adlı iki kardeştir. Birbirinin zıddı yaratılışta olan bu genclerden Murşid; şen, hovarda, bilgisi kıt bir ağabeydir. Adil ise ağırbaşlı, sorumluluk ve sahibi, “ilerici” biridir. Anneleri Dilber Hanım ’sa olay bir kadındır. Sacı – kaşı siyaha boyalı, 50 ’lerinde olsa da yaşı yuzunden belli olmayan kurnaz ve kendini saydırmaya onem veren bir kadındır. İki oğlunu da aynı derece sevdiği gibi kendi cıkarı icin Adil ’e kotuluk etmeyi goze alabilir. Modernizmi, kadın haklarını, evliliği, donemin toplumunu akıcı bir uslupla ele aldığı bu eserine dair Selma Hanım şoyle soyler: “Uhuvvet ’i yaratmak, namım teşhir etmek maksadıyla değil, ihvanıma bir yadigÂr olmak uzere yazıyorum!”
7. Birleşmiş Milletler ’i etkileyen mektubu
Selma Hanım ’ın dikkatimizi celbeden bir diğer ozelliği de devrinin Birleşmiş Milletleri olan Cenevre ’deki Cemiyet-i Akvam ile yazışmasıdır. Selma Rıza ’nın buraya yazdığı mektup oylesine etkili olur ki, gidemese dahi kendisi Cenevre ’ye davet edilir. Kuruma gonderdiği mektubun ozeti şudur: “İstanbul ’un işgalinde, gerek Rusya ’dan gerek diğer ulkelerden hayli sığınmacı bu şehre gelmiş bulunuyor. Bu arada fakirlik ve kadınlık adına utanılacak olaylar da artmıştır. Bu olay, toplumu sarsmakta ve feci akıbetlere goturmektedir. Bu acıdan Cemiyet-i Akvam ’ın harekete gecmesi gerekmektedir. ’ ’ Bu acık cağrı, İstanbul ’a temsilcilerin gelmesini dahi sağlar.
8. Şiir ve kadın
Selma Rıza en solda. Selma Hanım 1931 yılında, sessiz bir şekilde bu dunyadan gocup gider. Cenazesine katılanları saymak icinse ne acı ki bir elin parmakları yeterlidir… 19 Kasım 1917 ’de, yakın dostu Sami Paşazade Sezai ’ye gonderdiği ‘ ’Şiir ve Kadın ’ ’ başlıklı mektubundan: ”… Muhterem biraderim. Hic şiirsiz bir kadın tasavvur edebilir misin? Tarlasında buğday eken, başak toplayan, derede cocuğunu yıkayan, kulubesinde hamur yoğuran bir koylu kadının bile, evza-u etvarında, dikkat edilirse cuz ’ı ve iptidaî bir şiirin mevcudiyeti gorulur. Boyle bir zamanda şiirin luzumsuz, faydasız ve hatta muzır addedilmesine hicbir suretle taaccup etmiyorum. Fakat bir kadının bu hÂli tervic ve halkı da bu yola teşvik etmesini caiz midir? Siz soyleyiniz; şiirden uzaklaşırsak hakikati gorecekmişiz. Ah keşke boyle bir hakikati gormesek, oğrenmesek! Sizden istirham ederim efendim, bu temenni edilen ayrılığın yalınız kadın icin değil, butun beşeriyet icin bir felaket, buyuk bir mahrumiyet olduğunu birkac sozle ilan ediniz… ’ ’