Netflix Turkiye yapımı Hakan: Muhafız (The Protector) ilk sezonuyla cok konuşulmuştu. Hem Netflix yapımı ilk yerli dizi olması hem İstanbul ’u merkezine alması hem de Turkiye ’de pek de alışık olmadığımız fantastik drama turunde olması dizinin yarattığı heyecanı katladı. İlk sezonun 190 ’dan fazla ulkede yayınlanmasının ardından dizi buyuk ilgi topladı, 10 milyon izlenme barajını aşarak hızla ikinci, ucuncu ve dorduncu sezon onayını almayı başardı.
Zaman hızla aktı ve ikinci sezonun yayın tarihi gelip cattı. İlk sezonu 14 Aralık 2018 ’de yayınlanan dizi 26 Nisan ’da 2 ’nci sezonuyla izleyicisiyle buluşuyor. Biz de dizinin başrol oyuncuları Cağatay Ulusoy, Engin Ozturk, Okan Yalabık ve Burcin Terzioğlu ’yla yeni sezona dair detayların yanı sıra spoiler ’ı teğet gecen, onemli mesajlar iceren hem eğlenceli hem samimi bir sohbet gercekleştirdik.
Yeni sezonda karakterlerin gecireceği evrimin yanı sıra, oyuncuların burundukleri karakterlere dair onemli şeyler oğrendik. Ozel hayatlarına da bir parca el attık, kacamak cevaplardan kacamasak da. 😌 Kısacası sohbet sırasında biz cok eğlendik, gelin neler konuşmuşuz birlikte bakalım…

İlk sezonda Hakan karakterinin ustlendiği gorev ve yaşamak istediği hayat arasında sıkışıp kaldığını gorduk. İkinci sezonda Hakan ikisi arasında bir denge kurmayı başarabilecek mi, yoksa aynı celişkileri yaşamaya devam mı edecek?
Cağatay Ulusoy: Hakan ilk sezonda duygularıyla verdiği kararların bedellerini odedi zaten. İkinci sezonun devamında da bunu bir sure odemeye devam edecek. Ama daha sonra bunlardan ders cıkarttığını ve kahraman ruhuna burunup artık asıl hedefine konsantre olmaya calıştığını goreceğiz.
Peki, bu guzel bir mesaj bence. 😊
Cağatay: Umut verici değil mi? 😊

Aynı ikilemi kişisel hayatında yaşayacak olsaydın sevdiklerini mi kurtarırdınız, yoksa dunyanın geri kalanını mı?
Cağatay: Bunu soylemem doğru mu bilmiyorum ama galiba olumsuzlerle aynı fikirdeyim. Gercekten insan nufusu cok fazla ve galiba sevdiklerimi kurtarırdım, bilmiyorum. 😊
Bu sırada bizler de yok oluyoruz, bu uzucu oldu. 🙁
Engin Ozturk: Sen haric. 😊
Artık tanıştığımıza gore ben de o cemberin icinde yer alabilirim sanırım. O zaman kurtarabilirsiniz bence sevdiklerinizi, doğru karar. 😊
Cağatay: Bence sevdiklerimi coğaltıp… Ahahah, cok severdim yani, cok fazla insan severdim bu durumda.
Engin Ozturk: Bunu gercekten o gun geldiğinde duşunmek lazım. Şu anda beklenen yanıt “Hayır, tabii ki dunyayı kurtarırım” olur ama bu konuda ben de Cağatay ’a katılıyorum. O gun geldiğinde “Kendi sevdiklerimi secmem, hayır” diyemeyebilirim.

Diziye ikinci sezonda dahil oldunuz ve fragmanlardan da anladığımız kadarıyla hem Hakan karakteri hem de muhafızlık gorevi icin cok onemli ve muhim bir noktadasınız. Levent karakteriyle tanıştığınızda ne hissettiniz? Nasıl hazırlandınız bu role?
Engin: Hikaye acısından onemli mi? Evet, onemli. Cunku dunyada tek kaldığına inanılan muhafız soyundan bir insan var. Aslında tek değilmiş. Bu, pozitif anlamda kullanılırsa dunyaya yarar sağlayabilecekken, negatif anlamda kullanılırsa buyuk zarar verebilecek bir durum. Durduğu yer acısından hikayeyi cok zorlayabilir ya da kolaylaştırabilir bu karakter. Senaryoyu şekillendirebilecek bir karakter olmasının yanı sıra, fantastik bir dunyada yaşayan gercek bir insan gibi işlenmiş olması daha da fazla ilgimi cekti acıkcası.
İstanbul ’u boylesine merkezine alan nadir yapımlardan biri olmasına rağmen ilk sezona gelen bazı eleştiriler vardı: Tarihî olayların yuzeysel işlenmesi gibi. İkinci sezonda bizi daha derin bir İstanbul hikayesi bekliyor mu? Bir de Kapalıcarşı gibi tarihi mekÂnların kalabalığına rahatca karışabilmenin size nasıl hissettirdiğini merak ediyorum. İstanbul ’la ilgili yeni şeyler keşfettiniz mi?

Cağatay: İlk sezonun başrolu tabii ki İstanbul ’un. Tarihi dokusu olsun, kulturu zenginliği olsun; İstanbul ’un tanıtımı gibi bir sezondu. Acıkcası ben şehir icinde pek vakit geciren bir insan değilim. Ozellikle Tarihî Yarımada bolgesinde daha once hic bu kadar detaylı calışmamıştık. Cok fazla yer gorduk. Cok fazla gecmişe gittik. O bolgenin tarihî dokusuyla ve nostaljik havasıyla oldukca değişik bir tecrube oldu. Bu yapımın aynı zamanda Turkiye turizmi acısından hem bilinirlik yaratması hem de kulturumuzu ve tarihimizi yansıtması adına cok guzel geri donuşleri ve uzun vadede de yararları olacağını duşunuyorum.
Engin: İstanbul ’a dışarıdan gelen bir yabancı, 2019 yılında bile develerin ve fesli insanların sokaklarında yuruduğu bir İstanbul gormeyi bekledi. Ancak biz bu yapımla İstanbul ’un nostaljik donemlerini değil, modern zamandaki gunluk yaşam akışını gostermeyi hedefledik. Hatta bu hikaye, İstanbul ’u bir yabancıya tanıtmanın otesine gecip icinde yaşadığımız şehri bile bize tanıtmış oldu bir anlamda. Hareketli kent yaşamı dongusunde işlerimize odaklanmışken ve dış etkenlerin farkına varamıyorken, bizim gozumuzden kacanı da gostermek gibi bir tavrı oldu bu yapımın.

Gunluk hayatta hepimiz bazı guclerimiz olsun istiyoruz. Sizin sahip olmak istediğiniz sıradan bir ozellik ve fantastik guc var mı peki?
Engin: Benim fantastik guc hayalim hic değişmedi, kucukluğumden beri gorunmez olmak istedim. Sıradan ozellik şu an icin aklıma gelmiyor ama biraz duşunursem bir şeyler bulacağıma eminim.
Cağatay: Ben uykumun gelmemesini istedim hep. Ayık olmak, uyanık kalmak isterdim hep. 😊 Surekli ruyalarımda uctuğumu gorurdum mesela. Arada yine goruyorum, herhalde ucmak isterdim ben ya.
O zaman bayağı guclu insanlarsınız gunluk hayatta da?
Engin: Yo, aslında soz ettiğim bu guc fantastik olmayacak ama bir guc verecek bana. Oyle bir şey aklıma gelmedi. Oyle bir şeyin farkında olsan uzerine calışırsın ve zaten yaparsın ya. Demek ki farkında değiliz…

190 ’dan fazla ulkede onlarca farklı dilde milyonlarca insana ulaşan Netflix, dunyaya acılmak icin harika bir platform. İlk Netflix Turkiye yapımında yer almanın kariyerinize katkıları neler oldu? Nasıl donuşler alıyorsunuz?
Engin: Rol aldığım bolumler yayınlanmadığı icin ben bunun geri donuşunu henuz alamadım tabii. İkinci sezon itibarıyla giriş, gelişme ve sonuclarını goruyor olacağım ama.
Cağatay: İlk sezonun izlenme oranları beklentilerin uzerine cıktı. Hem kariyerim acısından hem de Turkiye acısından oldukca muhim bir durum olduğunu duşunuyorum. Bir suru insanla tanıştım, network ’um genişledi. Bilinirliğimizin artmasıyla yeni global projeler ve anlaşmalar da gundeme geliyor. Sektordeki bu tarz platformların coğalması ve uretim yapmasıyla pazar potansiyelinin farkında vardılar. Şu an mesela başka bir iş daha yapıyor Netflix Turkiye. Bunun onculerinden biri olmak, ekibin icinde olmak harika.
Engin: Ve gelecek projelerde de yer alabilme ihtimali…
Cağatay: Evet, onemli olan zaten işin devamlılığıydı. “Biz yaptık, bırakalım”dan ote bir durum soz konusu. Yeni projeler de uretilsin. Daha cok yatırımla gelsinler, cok fazla hikayemiz var, cok fazla…
Turkiye ’deki dizi sektorunu baz aldığımızda yeni medyaya geciş hem oyuncular hem de set calışanları icin oldukca buyuk bir konfor. Ozellikle de 120 dakikalık dizilerden 40 dakikalık bolumlere sadeleşen cekim surelerini duşunduğumuzde. Netflix ’le calışmanın Turkiye ’deki yerleşik dizi kulturunden farkı nedir sizin icin?
Cağatay: Verimlilik anlamında gercekten cok olumlu bir katkısı oldu. Hem oyuncuların hem de set ekibinin calışma sureleri ile setteki ağır işcilik yuku Netflix ’te oldukca dengeli. Anlatılanlardan cok daha iyi şartlarda calıştığımızı soyleyebilirim. Elbette bu durum kamera onunde ve arkasında gorev alan herkesin enerjisine de yansıyor. O yuzden dileriz ki sendika kurallarıyla kontrol edilen bu tarz projeler gelecek donemde daha da coğalır.

Faysal karakteri kotucul profiline rağmen izleyiciler tarafından cok sevildi, benimsendi. Babacan bir karakter olarak kabul edildi. Bu aslında kotu karakterlerin kolayca başarabildiği bir şey değil. İlk sezonda ılımlı tarafıyla one cıkan Faysal ikinci sezonda aşka teslim olurken, Ruya ’nın onu daha da kotucul bir karaktere donuşturmesine izin verecek mi?
Okan Yalabık: Faysal ’ın salt kotuluk yapmaktan cok, bir amaca yuruduğunu soylemek daha doğru olur. Bu karakterlerin olumsuz dunyanın icerisinde bir ana kuralları var: Âşık olmaları yasak. Ancak Ruya ile Faysal bu yasağı ihlal ediyor. Faysal ’ın bu kadar cok sevilmesinin nedeni de bu kuralı ciğnemesinden kaynaklanıyor. Cunku bu bir olumsuzden cok insana, insanlığa ozgu bir davranış bicimi. İzleyicinin Faysal ’ı icselleştirmesinin nedeninin insani yonlerini acığa vurmak olduğunu duşunuyorum. Ruya ’nın uyanmasıyla Faysal artık amacına ulaştı. Ancak bu, uzun bir yol ve başlarına gelecek olaylarla zaaflarına yenik duşup “insanlaşma”ları da ihtimal dahilinde.

Ruya karakterini de ilk sezon boyunca hep Faysal ’ın gozunden izledik. Onun gecmişinden ve anılarından. Şimdi Ruya karakteri diziye gercekten giriş yapacak ve kendini var edecek. Faysal ’ın bakış acısından bağımsız olarak Ruya karakterini nasıl tanımlıyorsunuz? Guclu, dominant bir karakter mi, yoksa fedakÂr mı?
Burcin Terzioğlu: Ruya Âşık bir karakter, Faysal ’a Âşık bir karakter. Aynı zamanda gucunun, elindeki yetilerin ve gorevinin de cok farkında. Bu farkındalığı zaten ikinci sezonda cok daha net goreceğiz. Bir amacı var ve bu amaca ulaşmak icin her şeyi goze alabilecek bir karakter.
Daha once bir internet dizisi olan Masum ’da rol almıştınız. Hakan: Muhafız da ilk Netflix Turkiye dizisi. Bu ayrıcalık sizin icin avantaja donuşebilecek bir durum yarattı mı şimdiye kadar?
Burcin: Okan ilk sezonun başından beri projede yer aldığı icin eminim benden daha cok geri donuş yaşamıştır.
Okan: Dijital bir platformun icinde olmak, hele ki Netflix ’in ilk Turkiye yapımın da yer almak cok guzel, değerli, gurur vesilesi. 40 ’ar dakikalık bolumlerin en başından itibaren tum gelişmelerine vakıf olduğunuz bir senaryo icerisinde olmak tabii ki cok konforlu. Yani ulusal kanal projelerinde bugune kadar yaptığımız calışmalarda boyle bir tecrubemiz olmadı. 120 dakikalar ve seneler suren yapımlar, malum. Hakan: Muhafız ’ı bir geciş projesi olarak kabul edebiliriz. Aslında dijital medya ve platformlar bir suredir tum dunyayı etkisine almıştı, Turkiye ’ye de yeni yeni sirayet ediyor. Bu geciş donemini birlikte yaşıyoruz gibi hissediyorum. Bundan beş sene sonra sosyal ve dijital medya tekrar tanımladığı zaman her şey rayına oturmuş olacak. Şu anda yaşıyor olduğumuz şaşkınlık gececek ve artık normalimiz bu olacak. Bunun icin şu anda bu geciş doneminin tadını cıkarıyoruz.

Gercek hayatta kotuyle iyi arasında cok net bir cizgi olmasa da, dizi ve filmlerde ikisi arasında siyah ve beyaz gibi keskin bir ayrım yaratılıyor. İkiniz de zaman zaman iyi ve kotu rollerde yer aldınız. Senaryo gereği kotu rolde mi daha guclu hissediyorsunuz, iyi rolde mi?
Burcin: Hayatta sadece kotu ve iyi diye bir şey yok dediğin gibi. Bence sağlam bir karakter ve senaryo yaratılırsa, iyi karakter de kotu karakter de tamamen oyuncunun performansına gore değişkenlik gosteriyor. Ruya ’yı “kotu” diye kodluyorsak, acıkcası ben ilk defa boyle bir karaktere hayat veriyorum. Ruya ’yı sevdim. Cunku ayakları yere basıyor, kotu diye kodlandıysa bile altında bir sebebi var ve bu sebebi de gorebiliyoruz dizide. O yuzden bu rolde de guclu hissediyorum kendimi.
Okan: Ben karakterleri iyi ya da kotu olarak tanımlamıyorum. İyi yazılmış ya da kotu yazılmış karakterler vardır. Bir karakterin “oyle” olmasının yeterince sebebi vardır ve ortadadır bu sebepler. Bu uğurda da yolunda yurur. Dolayısıyla karakteri benimseyebilirsiniz, tasvip edebilirsiniz, onaylayabilir veya onaylamayabilirsiniz. Ancak ben bu acıdan yaklaşmıyorum. Seyirci, kendisi iyi bir insan olmasa da izlediği karakterlere “Aman iyi olsun ki ben de onun tarafını tutayım” algısıyla yaklaşır ve coğunlukla iyi olarak tanımlanan karakterlerin safından hikayeye bakmaya calışır.
Peki, gercek hayatta olumsuz olsaydınız tek bir kişiyle birlikte olmak ister miydiniz?
Okan: Bilmiyorum, bunu duşuneceğim. 😊 Kactığımı duşunmeyin bu arada, gercek yanıtım bu. Duşuneceğim bunu.