Vicdan; insanın yureğinden gelen ses, kulak verilmediğinde korelen, bileylenmesi lazım gelen, bazen sahibinin parmağını kesen keskin bir bıcaktır. Peşinen bulunmuş olan, onceden verilmiş olandır kelime anlamı ve belki de bundandır insana en başında Yuce Allah ’ın lutfettiği manevi bir ozellik olarak kabul edilmesi.Kendimi sorguluyorum.

Cocuklarla ilgili haberdar olduğum olumsuz durumlardan cok etkilenirim. Rahat hayatımdan dolayı vicdan azabı cekerim.

Oğrendiğim olumsuz durumu değiştirmek icin mutlaka somut bir adım atar mıyım?

Sıcak evimde bulunurken kışın gelmesiyle sokakta kalanları, yurtsuz kalan multecileri duşunerek vicdan azabı cekerim.

Multecilere ve evsizlere yonelik calışmalar yapan derneklere ve sivil toplum kuruluşlarına en son ne zaman destek verdim?

İsrafa ve tuketimde aşırılığa karşı cıkarım. Toplumumdaki muhtacların malımda hakkı olduğunu duşunurum.

En son ne zaman kendime, cocuklarıma yahut evime bir şey almaktan vazgecip infakta bulundum?

VİCDAN NEDİR?

Vicdan; insanın yureğinden gelen ses, kulak verilmediğinde korelen, bileylenmesi lazım gelen, bazen sahibinin parmağını kesen keskin bir bıcaktır. Bazen sızlayan, azabıyla yakıp tutuşturan terazidir insanın icindeki. Peşinen bulunmuş olan, onceden verilmiş olandır kelime anlamı ve belki de bundandır insana en başında Yuce Allah ’ın lutfettiği manevi bir ozellik olarak kabul edilmesi. İyiyi kotuden ayırt etme kuvveti iken bir yandan, diğer yandan iyilikten huzur ve surur, kotulukten alabildiğine azap duymaktır. Gucunu tam da bundan alır. İnsanın icinden gelir ve ta icine seslenir. Kimse duymasa, gormese, bilmese ve yargılamasa dahi o bilir ve yargılar; mahkûm eder, daraltır, bunaltır ve sigaya ceker. Şayet korelmemiş, uzeri ortulup gorunmez ve tesirsiz kılınmamış ise…

VİCDAN TUM İNSANLIĞIN UMUDUDUR

Vicdanın varlığı yeryuzundeki bunca kotuluğe karşı tum insanlığın umududur. Cunku kotulukte ve fenalıkta coğunluk ittifak etse dahi vicdanlar izin vermez, veremez bu ittifaka. Şahsi menfaatler adaletsizliği mazur gostermeye calışsa da itiraz iceriden, en iceriden gelir. Allah ’ın her insanın icine yerleştirdiği bu “oz”, O ’nun kotuluğe en tesirli mudahalesidir aslında. Zira vicdanın varlığı “Dunyada bunca kotuluğe, her şeye gucu yeten yaratıcı neden mudahale etmiyor?” serzenişini de izale etmektedir. “Vicdan, CenÂb-ı Hakk'ın kalbimizdeki sesidir.” diyen Nurettin Topcu; bu hakikati hatırlatırken insanı inşa eden Rabbine kul, Âlemlere halife kılan Kur ’an-ı AzîmuşşÃ‚n vicdanları harekete gecirir, vicdanları koreltenlere karşı mucadele eder.

Alışkanlığa donuşen kotuluk ve gunah, vicdana en buyuk zararı verendir. Bu sebeple Kur ’an-ı Kerim, gunahın alışkanlığa donuşmemesi icin uğraşır.“Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, cirkin sozun acıklanmasını sevmez. Şuphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (NisÂ, 4/148.) buyuran Yuce Allah; gozlerin, kulakların gunaha alışkın olmasını istememektedir.

Cunku alışkanlığa donuşen kotuluk; vicdanın etkisini, gucunu azaltacak ve onu koreltecektir. Yaşadığı gibi inanmak, inandığı gibi yaşamayanların kaderi olacaktır. İc sesi, ozu tarafından eleştirilen insan ya duzelmek ya da ic sesini susturmak zorunda kalacaktır. Yanlışı, kotuluğu aklileştirmekten; savunma mekanizmaları geliştirmekten başka yolu kalmayacaktır ic sesini susturan insanın. Aklını da ikna edebilir insan. Yaptığının haklılığına inandırabilir kendini, yuruttuğu akıl ile istediği neticeye de varabilir. “Hay kahrolası ne berbat duşunce uretti, ne kotu akıl yuruttu.” buyurmaktadır Yuce Allah. (Muddesir, 74/18.)

Akıl susturulabilmektedir ancak insan icin susturması en zor olan vicdandır. Mahalli, akıldan ote kalptir; ikna edilmesi işte bundan dolayı hayli zordur. Şayet gunah alışkanlığa donuşur, kotulukler sıradanlaşır ise vicdanın sesi kısılır ve Kur ’an ’ın ifadesiyle “kazanmakta oldukları kalplerini paslandırır.” (Mutaffiîin, 83/14.)Kalplerin paslanmaması, vicdanın korelmemesi kotuluk ile olan ilişkimize bağlıdır. Kotuluğe karşı hissettiğim sorumluluğun duzeyi belirler vicdanımın gucunu; onu nasıl gorduğum, nasıl anladığım ve ona karşı ne yaptığım… Faili ben olduğumda ise hissedeceğim pişmanlık ve azabın gucudur onu keskinleştiren. Hissedeceğim pişmanlığın ateşi ne kadar kavi ise o denli pişecek, icine duşeceğim azap ne kadar guclu ise tovbem o denli kati olacaktır. Yeryuzu tum genişliğine rağmen bana dar gelmeli, vicdanım beni sıktıkca sıkmalıdır. (Tevbe, 9/118.)

Ustlendiğim kul olma, yeryuzunun halifesi olma sorumluluğu; tum dunyaya karşı, dunyada işlenen tum kotuluklere karşı beni duyarlı kılmalıdır ki vicdanımın ışığı kalbimden evime, ulkeme ve tum dunyaya ulaşsın. İşte o vakit kotuluğe Yuce Yaradan ’ın mudahalesi olacaktır vicdanım. İşte o vakit vicdanımın azabı değil rahatlığı ve huzuru kaplayacaktır beni. Ve işte o vakit Yuce Allah ’ın icimizdeki sesi bize hÂkim olacaktır.

KORELEN YORGUN VİCDANLAR

İnsanlık tarihinin nice badireler atlatarak geldiği cağımızda artık bizatihi “insanlık” tehdit altında. Yapay zek tartışmaları bir yandan hararetle devam ededursun insan en temel gucu olan vicdanını kaybetmekte. Robotlara duygu ifadeleri kazandırmaya calışan bilim insanları, insanın korelen vicdanını nasıl harekete gecirebileceğinin tartışmalarını yapmıyor maalesef. Anne-babasına zarar verebilen cocukların, aynı yastığa baş koyduğunun canına kastedebilenlerin, bebek katillerinin, dunyanın tum kaynaklarını sadece kendisi icin isteyenlerin arttığı; kole pazarlarının yeniden kurulduğu bir XXI. yuzyıl icinde yaşadığımız.

Cinayetleri, ihanetleri, istismarı, ihmali sıradanlaştıran; guclu olanın haklı olduğu, “oteki” kabul edilenin yaşam hakkının olmadığı bir yuzyıl… Korelen vicdanları yeniden diriltmek, bastırılan sesini gurul gurul yeniden duymak zorunda olduğumuz bu yuzyıl en cok cocuklarımız icin buyuk tehditler ve tehlikeler barındırmakta. Doğuştan getirdikleri pek saf, pek temiz tabiatları ve gur sesli vicdanları gerek cağın gerek biz ebeveynlerinin acımasız hucumları ile karşı karşıya. Zira bugunun yetişkinleri olan bizler cocuklarımızın vicdanlarını koreltmekte pek bir mahir, pek bir gayretliyiz.

COCUK VİCDANI

Sorumluluk ver(e)mediğimiz, sadece başarıya odaklı yetiştirdiğimiz, sahip olmak durtulerini olcusuzce geliştirdiğimiz cocuklarımız nasıl fıtratlarına uygun buyuyebilecekler? İnfak etmeyi, merhametli olmayı ornek olup oğret(e)mediğimiz, rekabet duygularını koruklediğimiz, egolarını ve haz alma hislerini guclendirdiğimiz cocuklarımız nasıl vicdanlarına kulak verecekler?

Ozur dilemeyi eksiklik, teşekkur etmeyi eziklik olarak algılayan; “akran zorbalığı” ile daha kucuk yaşında tanışan; can yakmayı, insan dışlamayı normal goren “kucuk prens ve prenseslerimiz” pişmanlık duymayı, incittiği biri icin gozyaşı dokmeyi nasıl oğrenecekler? Ve ailede, okulda, toplumda oluşan boyle bir eğitim ikliminde cocuklarımızın vicdanları nasıl canlı, guclu ve etkin olacak?Kotuye ve kotuluğe alıştırma, vicdanın korelme surecinin en buyuk yardımcısı konumundadır. Guclendirilmesi gereken vicdan, cocukların kotuluğe once sozle sonra goruntulerle alıştırılması ile ilk yarayı alır. Bilgisayar oyunlarında, videolarda şiddet kol gezer; oldurmek, yaralamak, kesmek, parcalamak ve daha nicesi alabildiğine normalleşir, sıradanlaşır. Oyunun ilk kuralı vicdansızlıktır. Artık cocuk, bir kamyonun altına sıkıştığı icin ayağını kesmek zorunda kalan oyun kahramanının yanlış ayağını kesmesini komik bulur, kanlar icerisinde acı ile kıvranan zavallı adamı goremez olur.

Gerceklik algısı bozulmuştur cunku. Bir sure sonra bozulan gerceklik algısı ile savaş mağduru cocuğun inlemelerini, ağlama ve yalvarmalarını da kayda değer, merhamet edilesi bulamayacaktır. Oysa Aytmatov ’un dediği gibi insanlığı kurtaracak olan “cocuksu vicdandır.” Henuz bozulmamış olan, ortulmemiş, korelmemiş tertemiz vicdanıdır. Bu, tohumdaki oz gibidir ve bu oz olmadan hicbir tohum gelişemez, filizlenemez. Bu yuzden bozduğumuz cocuk ruhunu ozune dondurmektir belki de ilk yapmamız gereken.

Acıya gozlerini kapatmasını değil “Ben ne yapabilirim?” demesini bilen cocuklar yetiştirmelidir. Vicdanı sızlasın, ici cızlasın, gozyaşı aksın diye acıdan fellik fellik kacırmadığımız; cenazeye, hasta ziyaretine alışkın cocuklar… Eziklikten, ezik gorunmekten değil ezmekten korkan cocuklar; varlıkla tatmin olmayan değil yokluğu bilen cocuklar… Almaktan değil vermekten mutlu olan cocuklar… Buyumuş de kuculmuş değil, an be an merhametle buyuyen cocuklar… Elindeki tableti, akıllı telefonu kullanmasında mahir gorup gururlandığımız değil; acıyı, muhtacı fark edebilen bakışa sahip olduğu icin takdir ettiğimiz cocuklar…

ANNEM İCİN BİR YASİN OKUR MUSUNUZ?

Oyle suclar vardır ki cezası sucun kendisidir bazen. Bir yavrunun kendi eliyle kendisini annesiz bırakmasının acısını, oksuzluğunu ve pişmanlığını bir omur sırtında nasıl taşıyacağını gordum.

Cezaevi vaizliğim sırasında yetişkin koğuşunun yanında cocukların kaldığı yedi sekiz kişilik bir koğuşla da ilgilenmem istendi. Cocuklarla kimi zaman film seyrettik, kimi zaman kitap okuduk. Sohbetlerimizle birlikte aramızda ortak bir dil gelişiyordu, hem kısacık omurlerinde yaşadıklarına tanıklık ediyor hem de ic dunyalarına misafir oluyordum. Arada da gonullu olan cocuklara Kur ’an oğretmeye başlamıştım. İlknur'la tanışmamız da bu derslerden birinde olmuştu.

Yeni girmişti iceri ve yuzunde yeni girenlerde hep olan o şaşkın, korku dolu ifade vardı. Ustelik henuz yaşadığı olayın şokunu uzerinden atamamıştı. Guvenini kazanmak icin acele etmedim. Cocuklarla haftada bir gun bir araya geliyorduk. Bu goruşmelerle artık İlknur'un yuzunun renginin değişmeye başladığını fark ediyordum. Dili cozulmuş benimle sohbet etmeye de başlamıştı.

Kızlarla Kur'an derslerinde de İlknur beklediğimden daha iyi bir performans sergileyerek beni şaşırtıyordu. Namaz oğrenmeye başlamıştı ve bazen başortusunu ortup ona namaz kıldırmamı istiyordu. Zaman zaman yuvada kalan kardeşlerini anlatıyordu. Cıkınca kardeşlerini yanına alacak ve onlara annelik yapacaktı. Artık annesinden de bahsetmeye başlamıştı. Hatta bir keresinde beraber cekildikleri bir fotoğrafı gostermişti bana.

Oyle suclar vardır ki cezası sucun kendisidir bazen. Bir yavrunun kendi eliyle kendisini annesiz bırakmasının acısını, oksuzluğunu ve pişmanlığını bir omur sırtında nasıl taşıyacağını gordum. İnsanın kalbinde, vicdan dediği yerde mıhlanıp kalan ıstırabın onlarca yıl ceza cekmekten de ağır olduğunu biliyorum. Koğuşuna her girdiğimde “Annem icin bir Yasin okur musunuz?” diyordu bana. Bazen başını omzuma dayadığını fark ediyorum. Artık hayatımın geri kalanında okuduğum tum Yasinler anne ve kızı icin de hediye olacak diyorum kendime. (Sumeyra SAV)

KENDİNİ SORGULAYAN NEFİS

“Cocuğun masum ve bozulmamış vicdanını korumakta ne denli kabiliyetli, ne denli gayretliyiz?” sorusu bir vicdan muhasebesine donmelidir bizler icin. Ve sadece cocuklarımızın terbiyesinde değil, bugunun kusursuzluk iddiasındaki, kendini mukemmel goren ve gosteren dunyasında da hayatımızın her anında “vicdan muhasebesi” cok daha onemli, cok daha gerekli. Kendini suclamak, kendinden umudunu kesmek icin değil; daha iyi bir insan olmak ve dunyada guzel izler bırakabilmek icin gereklidir bu ic muhasebe. Nitekim Kur ’an-ı Kerim yemin eder “kendini sorgulayan nefse.” (Kıyame, 75/2.)

Zira kendisini hesaba ceken nefistir hatasını fark edebilecek, duzeltebilecek ve yeryuzunu imar edebilecek olan. Tum ızdırabına, nedamet ateşine rağmen sorgulanacak, “doğru mu yaptım/yapıyorum” diyecek, vicdanının cevabına gore sadece sozde değil davranışında da değişikliğe gidebilecek…

Kaynak: Dr. Fatma Bayraktar Karahan, Diyanet Dergi

İslam ve İhsan