İhanet nedir? İhanetin neden hicbir bicimi hoş karşılanmaz? İhanet etmekle ilgili ayet ve hadisler nelerdir?HıyĂ‚nette bulunmakla ilgili hadisler ve hadislerin acıklaması…
1- Enes bin MĂ‚lik (r.a) şoyle der:
Nebî, bize yaptığı konuşmalarda coğu zaman şu sozu soylerdi:
“EmĂ‚neti olmayanın imanı yoktur, ahdine riĂ‚yet etmeyenin de dîni yoktur.” (Ahmed, III, 154, 135)
2- Ebû Hureyre ’den (r.a) rivĂ‚yet edildiğine gore Nebiyy-i Ekrem şoyle buyurmuştur:
“MunĂ‚fığın alĂ‚meti uctur:
Konuşunca yalan soyler,
Soz verince sozunden cayar,
Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.” (BuhĂ‚rî, ÎmĂ‚n, 24; Muslim, ÎmĂ‚n, 107-108. Ayrıca bkz. Tirmizî, ÎmĂ‚n, 14/2631-2633)
Bir rivĂ‚yette şu ilĂ‚ve yer alır:
“Oruc tutsa, namaz kılsa ve mu ’min olduğunu iddiĂ‚ etse bile!” (Muslim ÎmĂ‚n, 109)
3- Ebû Hureyre ’den (r.a) rivĂ‚yet edildiğine gore Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Sana emĂ‚net bırakana emĂ‚netini iĂ‚de et! Sana ihĂ‚net edene sen hĂ‚inlik yapma!” (Ebû DĂ‚vûd, Buyû ’, 79/3535; Tirmizî, Buyû ’, 38/1264)
4- Adiy bin Amîre (r.a) şoyle anlatır:
Resûlullah Efendimiz ’in şoyle buyurduğunu işittim:
“Bir işe memur tĂ‚yin ettiğimiz kimse, bizden bir iğneyi veya ondan daha kucuk bir şeyi gizlerse, bu hıyĂ‚net olur ve kıyĂ‚met gunu onunla gelir.”
Bunun uzerine EnsĂ‚r ’dan siyah tenli bir adam ayağa kalktı, -şu anda sanki onu goruyor gibiyim-:
“–Ya Resûlallah! Bana verdiğiniz vazifeyi geri alınız” dedi.
Resûlullah:
“–Sana ne oldu?” diye sordu.
EnsĂ‚rî:
“–Şoyle şoyle dediğinizi işittim” cevabını verdi.
Allah Resûlu:
“–Ben o sozu şimdi de soyluyorum: Sizden kimi (mĂ‚l&#238 bir vazifeye tĂ‚yin edersek, o malın azını da coğunu da getirsin. O maldan kendisine verileni alır, verilmeyenden ise geri durur.” (Muslim, İmĂ‚re, 30. Ayrıca bkz. Ebû DĂ‚vûd, Akdıye, 5/3581)
5- Ebû Hureyre (r.a) der ki:
“Resûlullah şoyle dua ederdi:
«Allah ’ım! Aclıktan sana sığınırım; o ne kotu bir arkadaş, (insanı avucunun icine alan ne fena bir hĂ‚l)dir. EmĂ‚nete ihĂ‚netten de sana sığınırım; o ne kotu bir kalbî haslettir, (huy ve tabiattır).»” (Ebû DĂ‚vûd, Vitir, 32/1547. Ayrıca bkz. NesĂ‚î, İstiĂ‚ze, 19, 20; İbn-i MĂ‚ce, Et ’ime, 53)
HADİSLERİN ACIKLAMASI “Mu ’min” kelimesinin emniyet ve emĂ‚net kelimeleriyle alĂ‚kası olması munĂ‚sebetiyle, dunyanın en guvenilir insanları Allah ’a iman eden Muslumanlar olmalıdır. Cunku CenĂ‚b-ı Hak mu ’minlerin emîn kimseler olmasını istemektedir. Nitekim Peygamberlerin en muhim sıfatlarından biri de “EmĂ‚net”tir. Bizim Peygamberimiz ise emînliğin sembolu olmuş, “Emîn” kelimesi onun ikinci ismi hĂ‚line gelmiştir. Dolayısıyla Muhammedu ’l-Emîn ’in ummeti olan mu ’minler icin emîn ve guvenilir olmaktan daha tabiî bir şey olamaz. Boyle olmayıp hıyĂ‚nete sapan insanların da zamanla hem mu ’minlikle hem de Muhammedu ’l-Emîn ile alĂ‚kası kesilir.
MunĂ‚fıklık alĂ‚metlerinden biri olan hıyĂ‚net; emĂ‚net edilen şeyde, İslĂ‚m ’a aykırı şekilde tasarrufta bulunmak, haksızlık yapmak ve guven hissi vermemektir. Bu durum maddî konularda olduğu gibi mĂ‚nevî mevzûlarda da gecerlidir. Kişi Allah ve Resûlu ’nun emĂ‚neti olan Kitap ve Sunnet ’in hukumlerini eğip buker ve terk ederse onlara ihĂ‚net etmiş olur.
DOSTA VERİLEN SIR Diğer taraftan bir dosta verilen sır da emĂ‚net olduğundan, onu ifşĂ‚ etmek de ihĂ‚net cercevesine girer.
Yuce Rabbimiz ise hÂinleri hic sevmez. (EnfÂl 8/58; Hac 22/38)
Onların hîlelerini kesinlikle muvaffĂ‚kiyete erdirmez. (Yûsuf 12/52)
Muazzez Peygamberi ’ne de hıyĂ‚net ehlinden uzak durmasını emrederek şoyle buyurur:
“HĂ‚inlerden taraf olma!” (NisĂ‚ 4/105)
“Kendilerine hıyĂ‚net edenleri savunma; cunku Allah hĂ‚inliği meslek edinmiş gunahkĂ‚rları sevmez.” (NisĂ‚ 4/107)
İhĂ‚net eden kimseler, peygamberlerin en yakın akrabaları bile olsalar, Ă‚hirette kendilerini kurtaramazlar.
Âyet-i kerimede şoyle buyrulur:
“Allah, inkĂ‚r edenlere, Nuh ’un karısı ile Lût ’un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sĂ‚lih kişinin nikĂ‚hları altında iken onlara hĂ‚inlik ettiler. Kocaları Allah ’tan gelen hicbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: «Haydi, cehenneme girenlerle beraber siz de girin!» denildi.” (Tahrîm 66/10)
CENNETE GİRECEK KİŞİLER Resûlullah, Cehenneme girecek kimleri sayarken şunları da zikretmiştir:
“…TamahkĂ‚rlığını ızhar etmeyen hĂ‚in. Boylesi, hangi kapıyı calsa mutlaka ihanet eder.
Akşam, sabah her fırsatta malın ve ehlin hususunda seni aldatan kimse.” (Muslim, Cennet, 63)
Cehennemden kurtularak Cennete girebilmek icin mu ’min olmak lĂ‚zımdır. İman da ihĂ‚netle bir arada bulunmaz. Nitekim birinci hadisimizde, guvenilmeyen kimsede imanın, ahdine riĂ‚yet etmeyen kimsede de dînin olmayacağı bildirilmiştir. Bu ikisi de guvenilirlikle ilgili konulardır. Hadisimiz, korkutucu uslûbuyla hıyĂ‚netin ne kadar buyuk bir gunah olduğunu ortaya koymaktadır.
Bazı rivĂ‚yetlerde, mu ’minin gunahlara duşebileceği, ancak hıyĂ‚net ile yalanın onda kesinlikle bulunamayacağı ifade edilir. (Ahmed, V, 252; Beyhakî, Şuab, IV, 207)
Burada maksat, hıyĂ‚net ile yalanın buyukluğunu ortaya koymaktır, yoksa mu ’mine diğer gunahların yolunu acmak değildir. Mu ’min butun gunahlardan şiddetle kacınmalıdır, lĂ‚kin hıyĂ‚net ve yalan onda kesinlikle bulunmamalıdır. Cunku bu kotu vasıflar, mu ’mine hic yakışmaz ve imanla kesinlikle bağdaşmaz.
Resûlullah, Muslumanı tĂ‚rif ederken şoyle buyurur:
“Musluman Muslumanın kardeşidir. Ona hiyĂ‚net etmez, yalan soylemez ve yardımı ondan esirgemez. Her Muslumanın, diğer Muslumana ırzı, malı ve kanı haramdır.” (Tirmizî, Birr, 18/1927)
CenĂ‚b-ı Hak ’tan hicbir şeyi gizlemek mumkun değildir. O, hĂ‚inlerin kotu bakışlarını ve cirkin niyetlerini bilmekte ve bunu aleyhlerine delil olarak amel defterlerine kaydetmektedir. Kur ’Ă‚n-ı Kerim ’de şoyle buyrulur:
“Allah, gozlerin hĂ‚in bakışını ve kalplerin gizlediği şeyleri bilir.” (Mu ’min 40/19)
Dolayısıyla, Allah ’a ve Ă‚hiret gunune iman eden bir kimsenin, hıyĂ‚nette bulunması mumkun değildir. Nitekim ikinci hadisimizde, hıyĂ‚netin munĂ‚fıklık alĂ‚meti olduğu ifade edilmiştir. Hadisin devamında, munĂ‚fıklık alĂ‚metleri taşıyan kimselerin konuştuklarında yalan soyledikleri ve soz verince buna riĂ‚yet etmedikleri bildirilmektedir ki, bunların hepsi de hĂ‚inlikten bir şubedir. Yani duşuncesine, sozune ve fiiline guvenilmeyen ve ihĂ‚net etmesinden korkulan kimse, mu ’minlikten uzaklaşıp munĂ‚fıklığa yaklaşmış olmaktadır. Hatta bu kimse oruc, namaz gibi ibadetlere devam etse ve mu ’min olduğunu zannetse bile hakikatte durum boyledir. Bu sebeple mu ’minler, guvenilirlik hususuna cok dikkat ederek, yuksek karakter ve seciye sahibi insanlar hĂ‚line gelmelidir.
“UC İNSANIN DUŞMANIYIM” Diğer bir hadislerinde Resûlullah, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın:
“Ben kıyamet gunu şu uc insanın duşmanıyım” buyurduğunu bildirmiş ve ilk sırada, Allah adına yemin ettikten sonra sozunden donen kişiyi zikretmiştir. (BuhĂ‚rî, Buyû ’, 106)
Başka bir hadisinde de şu korkutucu haberi vermiştir:
“Ahdine vefĂ‚sızlık eden herkes icin kıyamet gunu bir bayrak dikilip bu falanın vefĂ‚sızlık alĂ‚metidir diye ilĂ‚n olunacaktır.” (BuhĂ‚rî, Cizye, 22; Edeb, 99; Hiyel, 99; Muslim, CihĂ‚d, 11-17)
Bu kotu duruma duşmemek icin Resûlullah ucuncu hadisimizde, ummetinin her bir ferdine emîn bir kişi olmayı ve kendisine ihĂ‚net edenlere karşı ihĂ‚netle karşılık vermemeyi tavsiye etmektedir.
Bu iki husus o kadar muhimdir ki, ahlĂ‚k ve ictimĂ‚î nizamın esasını teşkil eder.
İlk madde, hem Allah ’ın hem de insanların haklarını yerine getirmeyi emreder. Yani maddî hususlarda olduğu kadar mĂ‚nevî alanda da emĂ‚nete ihĂ‚net etmemek gerekir.
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın kullarına emĂ‚neti,
“Biz emĂ‚neti goklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunun mes ’ûliyetinden korkarak onu yuklenmekten cekindiler…” Ă‚yetinde işaret edildiği uzere Allah ’ın butun emir ve nehiyleridir. Bunlara tĂ‚bî olan mu ’min, Allah ve Resûlu ’nun emĂ‚netine riĂ‚yet etmiş demektir. İslĂ‚mî emirlere riĂ‚yet etmeyen kimse ise Allah ve Resûlu ’ne karşı hıyĂ‚nette bulunmuş olur. Bunun zararını da kendisinden başka kimse cekmez. Zira “Kişi kazdığı kuyuya kendi duşer.” (FĂ‚tır 35/43)
“HAİNLİK ETMEYİN” Bu hakikati daha acık şekilde haber veren bir Ă‚yet-i kerimede şoyle buyrulur:
“Ey iman edenler! Allah ’a ve Peygamber ’e hĂ‚inlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emĂ‚netlerinize hıyĂ‚net etmiş olursunuz.” (EnfĂ‚l 8/27)
Kendi iyiliğimizi duşunuyorsak, ilĂ‚hî hukumlere ve Efendimiz ’in Sunnet ’ine saygısızlık ve riĂ‚yetsizlikten uzak durup, bize hayat veren bu hukumler sebebiyle Allah ’a şukretmemiz gerekir. Onlara sadakat ve itaatten ayrılmayıp, dînî vazifelerimizi ciddiyet ve samimiyetle yapmamız, saĂ‚det ve selĂ‚metimizin temînĂ‚tıdır. Bir insan boyle davranmaz da Allah ve Resûlu ’ne hıyĂ‚net ederse, insanların emĂ‚netlerine daha fazla hıyĂ‚net eder. Yani insan, karakter ve şahsiyetini yitirip, Allah ve Rasûlu ’ne ihĂ‚net etmeye başladığında, artık insanlar arasında da mala, cana, ırza, namusa, hakka, hukûka, vatana ve milli vazifelere hĂ‚inlik eder.
Kulların emĂ‚netleri acısından bakıldığında, buyuk kucuk her turlu hak ve vazife bir emĂ‚nettir. İnsanlara bile bile haksızlık yapmak ve onları aldatmak hĂ‚inliktir. Taahhud edilen iş, vaktinde ve buyuk bir îtinĂ‚ ile yapılmazsa, ihĂ‚net sayılır. Vaktinde işin başına gelmemek, işleri ihmal ederek gecikmeli ve kusurlu yapmak da hıyĂ‚nettir ve karşılığında alınan haksız ucret haramdır.
Hadisimizde doğrudan hıyĂ‚nette bulunmak yasaklandığı gibi, hıyĂ‚nete hıyĂ‚netle mukĂ‚bele etmek de yasaklanmıştır. Ancak hĂ‚inliğe ilk başlayan kimse her zaman icin daha zĂ‚lim olur ve onun cezası da daha buyuktur.
Âdil olan Yuce Rabbimiz, herkesin ne yaptığını cok iyi bildiğinden, kimin haklı kimin haksız olduğunu, kimin ne kadar alacağı ne kadar vereceği bulunduğunu acıkca ortaya koyacak ve ona gore hukum verecektir. Şu hĂ‚dise bu hususu acıklayan ibretli misallerden biridir:
Bir adam Peygamber Efendimiz ’in onune oturdu ve:
“–Ey Allah ’ın Resulu! Benim kolelerim var. Durmadan bana yalan soyluyor, ihĂ‚net ediyor ve baş kaldırıyorlar. Ben de onlara hakĂ‚ret ediyor ve dovuyorum. Onlar yuzunden hĂ‚lim ne olacak?” diye sordu.
Resûlullah şu cevabı verdi:
“–Onların sana karşı yaptıkları hıyĂ‚net, isyan ve yalanları ile senin onlara verdiğin ceza hesaplanacak, eğer senin verdiğin ceza onların sucuna eşit olursa, senin ne lehine ne de aleyhine bir şey yoktur. Eğer senin verdiğin ceza onların sucundan az ise bu lehine fazilet olacaktır. Eğer verdiğin ceza onların sucunu aşarsa o fazlalığı odemek zorunda kalacaksın, ki bu senden kısas yoluyla alınacaktır.”
Adam bir kenara cekilerek hungur hungur ağlamaya başladı. Bunun uzerine Resûlullah:
“–Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın: «Biz, kıyamet gunu icin adĂ‚let terĂ‚zileri kurarız. Artık kimseye, hicbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tĂ‚nesi kadar dahi olsa, onu (adĂ‚let terazisine) getiririz. Hesap goren olarak biz yeteriz» Ă‚yet-i celîlesini okumuyor musun?” buyurdu.
Adam bunun uzerine şoyle dedi:
“–VallĂ‚hi yĂ‚ Resûlallah, hem kendim hem de onlar icin birbirimizden ayrılmaktan daha hayırlı bir durum kalmadı. Şahit olun, onların hepsi de hurdur.” (Tirmizî, Tefsîr, 21/3165)
İNSAN NEFSİNİN EN COK HIYÂNETE DUŞTUĞU HUSUS Dorduncu hadisimizde, insan nefsinin en cok hıyĂ‚nete duştuğu bir hususa temas edilmektedir. Az olsun cok olsun devlet ve kamu malına ihĂ‚net, Allah ’ın affetmeyeceği buyuk gunahlardandır ve kişinin cehenneme girmesine sebep olur. Cunku onlarda, butun ulke insanının hakkı vardır. Dolayısıyla cezası da o nisbette ağır olmaktadır. Bu nevi buyuk gunahlara dalanlar, dunyada hak sahipleriyle helĂ‚lleşip tevbe etmedikleri takdirde, Ă‚hirette ihĂ‚net ettikleri kişilerle, Allah ’ın huzurunda hesaplaşacaklardır. Yedikleri haklar sebebiyle, sevapları varsa mazlumlara verilecek, onlar bittiğinde de hak sahiplerinin gunahlarını yuklenerek tam mĂ‚nĂ‚sıyla iflĂ‚s edeceklerdir.
İhĂ‚net ehli, kıyĂ‚metin zor Ă‚nında kendilerine yardım ve şefaat edecek kimse de bulamaz. Ebû Hureyre (r.a), Peygamber Efendimiz ’in bu konudaki muhim bir îkazını şoyle nakleder:
Bir keresinde Nebî, aramızda ayağa kalktı, ganîmet malına hiyĂ‚net hakkında konuşma yaptı. HıyĂ‚netin cok buyuk bir fenĂ‚lık olduğunu, gunahının cok fazla olacağını bildirip, bunun şiddetle haram kılındığını îzĂ‚h etti ve şoyle buyurdu:
“Sakın sizden biri, kıyĂ‚met gununde omuzunda (hıyĂ‚netle elde ettiği) bir koyun avaz avaz melerken, oburu de omuzunda bir at kişnerken karşıma cıkarak:
«–YĂ‚ Resûlallah, bana yardım et!» diye yalvarmasın. Aksi takdirde ben ona:
«–Sana hicbir şekilde şefĂ‚at edemem, ben sana dunyada Allah ’ın hukmunu teblîğ etmiştim!» diye cevap veririm.
Biri de omuzunda bir deve boğurduğu hĂ‚lde bana gelip:
«–YĂ‚ Resûlallah, yardım eyle!» demesin! Ben ona da:
«–Senin icin hicbir sûretle şefĂ‚at edemem; cunku ben sana dunyada Allah ’ın hukmunu teblîğ etmiştim!» derim.
Bir başkası da omuzunda altın, gumuş yuklu olarak gelip:
«–YĂ‚ Resûlallah, bana yardım et!» demesin. Ben ona:
«–Sana hicbir turlu yardım edemem. Cunku ben, dunyada sana Allah ’ın hukmunu teblîğ etmiştim» derim.
Bir diğeri de uzerinde (hıyĂ‚netle elde ettiği) elbiseler dalgalandığı hĂ‚lde gelip:
«–YĂ‚ Resûlallah, bana yardım et!» demesin. Ben ona da:
«–Sana hicbir şekilde yardım edemem. Cunku ben dunyada sana Allah ’ın hukmunu teblîğ etmiştim» derim.” (BuhĂ‚rî, CihĂ‚d, 189; Muslim, İmĂ‚ret, 24)
Kıyamet gunu hĂ‚inlerin, haksız yere aldıkları malla birlikte gelmesi, şiddetli bir tehdît olup, onların cehennemlik olduğuna delĂ‚let etmektedir.
Omer (r.a) şoyle anlatır:
Hayber Gazvesi gunu idi. Hz. Peygamber ’in ashĂ‚bından bir grup geldi ve:
“–Falanca şehit, falanca da şehit!” dediler.
Sonra bir adamın yanından gecerken:
“–Falanca kişi de şehit olmuş!” dediler.
Bu def Efendimiz:
“–Hayır, ben onu, ganîmet mallarından haksız yere aldığı bir hırka icinde cehennemde gordum” buyurdu.
Sonra da:
“–Ey İbn-i HattĂ‚b, git ve insanlara «Cennete ancak mu ’minler girebilecektir» diye nidĂ‚ et!” emrini verdi.
Ben de cıktım ve:
“Cennete ancak mu ’minler girebilecektir!” diye nidĂ‚ ettim. (Muslim, ÎmĂ‚n, 182)
Kul hakkı o kadar muhimdir ki en yuksek makamlardan biri olan şehitlik bile onu affettirememiştir. Bu sebeple haksız kazanc ve hıyĂ‚netten şiddetle kacınmak îcĂ‚b eder.
Peygamber Efendimiz ’in cennete sadece mu ’minlerin girebileceğini ilan ettirmesi ise, hıyĂ‚netin iman ile hicbir sûrette bağdaşmadığını gostermektedir.
Diğer taraftan, hĂ‚inlere yardımcı olmak da ayrı bir ihĂ‚nettir. Peygamber Efendimiz:
“Kim emĂ‚nete hiyĂ‚net eden kimseyi gizlerse, o da onun gibidir!” buyurmuştur. (Ebû DĂ‚vud, CihĂ‚d, 135/2716)
DEVLET MALINA İHANET ETMEYİN Dorduncu hadisimizden anlaşıldığına gore, umûmun hak ve hukûkunu ilgilendiren vazifelerin peşinde koşmamalıdır. Ancak vazife verilmişse bunu da en iyi şekilde îfĂ‚ etmeye calışmalıdır. Boyle bir vazifeyi kabul eden kişi, kendisi icin tĂ‚yin edilen ucretin dışında hicbir şey alma hakkına sahip değildir. Ayrıca, vazifesi muddetince hediye kabul etmesi de uygun gorulmemiştir. Cunku, bu tur salĂ‚hiyet sahibi kişilere hediye veren insanlar, toplumun aleyhine bir takım menfaatler elde etme peşinde olabilir. Bu da muhtelif hıyĂ‚net ve suistimallere yol acar.
AshĂ‚b-ı KirĂ‚m bu konuda cok titiz davranırlardı:
Hz. Ebûbekir, MuĂ‚z bin Cebel ’i zekĂ‚t memuru olarak vazifelendirmişti. Muaz (r.a) bazı mallarla geldi ve Hz. Ebûbekir ’e:
“–Bunlar sizin, şunlar da bana hediye edilenler” dedi.
Hz. Omer:
“–Onların tamamını Hz. Ebûbekir ’e teslim et” dedi.
MuĂ‚z (r.a), kendisine hediye edilenleri vermekte yavaş davrandı. Gece uykuya daldığında bir ruyĂ‚ gordu. Sanki kendisi buyuk bir ateşin kenarındaydı. İcine duşmekten korkuyordu. O esnĂ‚da Hz. Omer geldi ve kuşağından yakalayarak onu ateşten kurtardı.
MuĂ‚z (r.a), sabah olunca doğruca Hz. Ebûbekir ’in yanına varıp ruyĂ‚sını anlattı ve yanındaki malların tamamını ona teslim etti.
Hz. Ebûbekir de:
“–MĂ‚dem boyle davranıyorsun, ben de onları sana gonul hoşluğuyla veriyorum” dedi.
Bunun uzerine Hz. Omer:
“–İşte şimdi bunlar sana helĂ‚l u hoş oldu” dedi. (İbnu ’l-Cevzî, MenĂ‚kıb, s. 261)
Resûlullah, kamu malına ihĂ‚net etmeyen insanları methetmiş ve bunun ovulecek bir haslet olduğunu gostermiştir. Bir gun şoyle buyurmuştur:
“Esed ile Eş ’arî kabileleri ne guzel kabiledirler; harbden kacmazlar ve ganimet malına hıyĂ‚net etmezler. Onlar bendendir, ben de onlardanım.” (Tirmizî, MenĂ‚kıb, 74/3947)
CenĂ‚b-ı Hak da hıyĂ‚nette bulunmayanlarla beraberdir. Bir kudsî hadiste bu hakikat şoyle haber verilir:
“Allah TeĂ‚lĂ‚ buyuruyor: «Biri diğerine ihĂ‚net etmediği muddetce, ben iki ortağın ucuncusuyum. Biri arkadaşına hıyĂ‚net ederse, ben aralarından cıkarım.” (Ebû DĂ‚vud, Buyû ’, 26-27/3383)
CenĂ‚b-ı Hak aradan cıkınca oraya hemen şeytanın girip her iki ortağı da hazîn akıbetlere surukleyeceğinde şuphe yoktur.
İhĂ‚netle ilgili bir mevzû da, kişinin kendisiyle istişĂ‚re eden kardeşini yanlış yonlendirmesidir. Doğrunun ne olduğunu bildiği hĂ‚lde ondan hic bahsetmeyip yanlış yolu tavsiye eden kimse, kendisine guvenerek gelen kardeşine buyuk bir ihĂ‚nette bulunmuş olur.
Hadis-i şerifte şoyle buyrulur:
“Kim doğru olmadığını bildiği hĂ‚lde Musluman kardeşine bir işi tavsiye ederse, ona ihĂ‚net etmiş olur.” (Ebû DĂ‚vud, İlim, 8/3657)
Kendisine guvenerek sozunu dinleyen birine kişinin yalan soylemesi kadar buyuk bir ihĂ‚net duşunulemez. Cunku insan, yalan soyleyeceğini hic tahmin etmediği bir tanıdığının sozleri karşısında son derece saf ve tedbirsiz davranır. Dolayısıyla uğrayacağı zarar da diğerlerine nisbetle buyuk olur.
HıyĂ‚netin butun boyutlarını ve zararlarını acıkca beyan eden Resûlullah, ummetine ornek olmak icin dualarında bu kotu huy ve tabiattan Allah ’a sığınmıştır. Beşinci hadisimizde gorulduğu uzere:
“Allah ’ım! EmĂ‚nete ihĂ‚netten sana sığınırım; o ne kotu bir kalbî haslet, huy ve tabiattır” buyurmuş ve bizlere nasıl dua etmemiz gerektiğini gostermiştir. Aynı zamanda, hĂ‚inliğin insanı rezil eden ve onu en aşağı seviyeye indiren korkunc durumunu ummetine gostermek istemiş ve ondan Allah ’a sığınmalarını tavsiye etmiştir.
Tabiî ki burada bahsedilen ihĂ‚net, daha evvel de gectiği uzere, gizlice ahdi bozarak karşı tarafın haklarını ciğnemek, hakka muhĂ‚lif davranmak olduğu gibi daha umûmî mĂ‚nĂ‚da İslĂ‚mî hukumlere riĂ‚yetsizliği de ifade etmektedir. ZîrĂ‚ CenĂ‚b-ı Hak, şerʻî mukellefiyetleri bize emĂ‚net olarak vermiştir. (AhzĂ‚b 33/72; EnfĂ‚l 8/27)
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz ’den Hayat Olculeri, Erkam Yayınları


İslam ve İhsan