
Parada bir sır vardır; o, geldiği yoldan gider. Yani helÂl para, gercek mÂnÂda hayra sarf edilirken; şer yoldan gelen para ise, yine şerrin sermayesi olur. Herkes zanneder ki ben parama hukmederek istediğim yere harcıyorum. HÂlbuki para, kazanılışındaki mÂnevî temizlik durumuna gore, lÂyık olduğu yere gider; sahibinin irÂdesini de kendi gittiği yere doğru istikÂmetlendirir. Yani hÂkimiyet coğu zaman paradadır; sahibinde değil.
İmÂm-ı ŞÃ‚fiî Hazretleri buyurur:
“Bir adam, gorunuşte ne kadar guzel ahlÂklı olursa olsun, bile bile vicdansız ve kotu huylu adamları dost edinirse ahlÂksızlıkta onlarla muşterek sayılır.”
İNSANIN ŞAHSİYETİNE TESİR EDEN İKİ ŞEY
İnsan şahsiyetine tesir eden iki buyuk muessir vardır:
Yediği lokmanın helÂliyet derecesi.
Beraber olduğu kimselerin mÂnevî keyfiyeti. Zira hayırlı biriyse hayra sevk eder, şerli biriyse şerre surukler.
Bu yuzden, gonlumuzde muhabbetini taşıdığımız insanlara cok dikkat selerin teşvik ve telkinleriyle gider.
İkinci olarak da cebimizdeki paraya dikkat etmeliyiz. Ona haram karıştırmamalıyız. İnsanın gonul Âlemi, coğu zaman bu iki muessirin mÂnevî keyfiyetine gore şekillenir. Ameller de bu şekillenişe gore gercekleşir.
HELAL PARA HAYRA SARF EDİLİR
Parada bir sır vardır; o, geldiği yoldan gider. Yani helÂl para, gercek mÂnÂda hayra sarf edilirken; şer yoldan gelen para ise, yine şerrin sermayesi olur.
Paranın kaderi, kişinin kaderine mudÂhil olur. Herkes zanneder ki, ben parama hukmederek istediğim yere harcıyorum. HÂlbuki para, kazanılışındaki mÂnevî temizlik durumuna gore, lÂyık olduğu yere gider; sahibinin irÂdesini de kendi gittiği yere doğru istikÂmetlendirir. Yani hÂkimiyet coğu zaman paradadır; sahibinde değil…
CEBİNE HARAM PARA GİRENİN AMELİ BOZULUR
Para, yılan gibidir. Hangi delikten girdiyse oradan cıkar. Cebine haram para girenin ameli bozulur. En azından amellerindeki ihlÂs kaybolur. Dolayısıyla paranın nereden ve nasıl kazanıldığı cok muhimdir. Maddî mÂnevî huzurumuz icin, kazancımızın helÂl yoldan olmasına son derece dikkat etmeliyiz.
Bu hususta Behlul DÂn Hazretleriʼnin cok ibretli bir kıssası var:
Behlul DÂn bir gun Harun Reşid ’den bir vazife ister. Harun Reşid de ona carşı-pazar ağalığını (denetimini) verir. Behlul hemen işe koyulur. İlk olarak bir fırına gider. Birkac ekmek tartar. Hepsi normal ağırlığından noksan gelir. Fırıncıya donup:
“–Hayatından memnun musun, gecinebiliyor musun, coluk-cocuğun ağız tadıyla yaşayıp gidiyor mu?” diye sorar.
Fırıncı ise butun sorulara menfî cevap verir. Hayatta memnun olduğu bir şey yoktur. Behlul bir şey demeden ayrılır ve bir başka fırına gecer. Orada da birkac ekmek tartar ve gorur ki butun ekmekler normal gramajından fazla geliyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sorar ve butun sorulara musbet cevap alır. Yani fırıncı gÂyet huzurludur.
MADDİ-MANEVİ HUZURUN İLK ŞARTI
Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid ’in huzuruna cıkıp başka bir vazife ister. Harun Reşid:
“–Behlul, daha yeni vazife verdik sana, ne cabuk bıktın?” deyince Behlul şu îzÂhı yapar:
“–Efendim, carşı-pazarın ağası varmış. Benden once ekmekleri de tartmış, vicdanları da. Buna gore herkes zÂten hesabını odeyip duruyor. Bana ihtiyac kalmamış…”
Demek ki kazancın helÂliyeti, kişinin maddî-mÂnevî huzur ve saÂdetinin ilk şartıdır. Cunku ağızdan gecen her lokma, eğer helÂl ise kişiye feyiz ve mÂnevî zindelik verir. Fakat haram veya şupheli bir lokma ise, gaflet ve hantallık verir; duyuşları kısırlaştırır; kalbe bir perde olur.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Muslumanın Para İle İmtihÂnı, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan