
Ka­bir­le­ri zi­ya­ret et­mek, ora­da bu­lu­nan­la­ra se­lĂ‚m ve­rip duĂ‚ ve is­tiğ­far­da bu­lun­mak, on­lar adı­na ha­yır-ha­se­nĂ‚t ya­pıp Kur ’Ă‚n ti­lĂ‚­vet et­mek, mev­tĂ‚­lar icin bir rah­met ve­sî­le­si­dir. Rasûlullah sellallahu aleyhi vesellemEfendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“Olumu cokca hatırlayın! Cunku olumu hatırlamak, (insanı) gunahlardan arındırır, dunyaya karşı zĂ‚hid kılar. Eğer zenginken olumu duşunurseniz, sizi zenginliğin Ă‚fetlerinden korur. Fakirken tefekkur ederseniz, hayatınızdan memnun olmanızı sağlar.” (Suyûtî, CĂ‚miu ’s-Sağîr, I, 47)
“Olumu ve oldukten sonra ceset ve kemiklerin curumesini hatırlayın! Âhiret hayatını isteyen, dunya hayatının susunu terk eder.” (Tirmizî, KıyĂ‚met, 24)
“…Kim olumu cokca hatırlarsa Allah onu sever.” (Heysemî, X, 325)
“Butun zevkleri kokunden yok eden olumu cokca hatırlayınız.” (Tirmizî, KıyĂ‚met, 26)
Bu sebeple tasavvuf erbĂ‚bı, her gun bir muddet olumu tefekkur ederek, ruhlarına mĂ‚nevî zindelik kazandırırlar. Zira nefsĂ‚niyetin bertarĂ‚fı ve rûhĂ‚niyetin inkişĂ‚fı icin tefekkur-i mevt, mustesnĂ‚ bir vesîledir. Bu tefekkurden aldıkları mĂ‚nevî zindelikle, yanlış ve boş işlerden sakınır, dĂ‚imĂ‚ faydalı işler yapmaya ve bol bol sĂ‚lih ameller işlemeye gayret ederler.
RivĂ‚yete gore Hazret-i Ali (r.a.) kabirleri sıkca ziyaret ederdi. Bir gun ona:
“‒Nedir bu hĂ‚lin ey Ali, kabirleri komşu edindin?!” dediler. O da şu cevĂ‚bı verdi:
“‒Onların sĂ‚dık komşular olduğunu gordum! Zira hicbir kotuluk yapmıyorlar ve (hĂ‚lleriyle bizlere ibret dersi vererek dĂ‚imĂ‚) Ă‚hireti hatırlatıyorlar!” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 102/34514)
ŞUKRETMEK İCİN UC ZİYÂRETGÂH: HASTAHANE, HAPİSHANE, KABRİSTANLIK
Bir Hak dostu, gafletten kurtulup omur nîmetini sĂ‚lih amellerle değerlendirebilmemiz ve dĂ‚imĂ‚ hamd, şukur ve rızĂ‚ hĂ‚linde, huzurlu bir kulluk hayatı yaşayabilmemiz icin, şu tavsiyelerde bulunur:
“Zaman zaman hastahanelere giderek hastaları ziyaret et! O muzdaripler gibi hastalıklara muptelĂ‚ olmadığını ve uzerindeki sıhhat nîmetini duşunerek hĂ‚line şukret!
Zaman zaman hapishanelere giderek oradaki mahkûmların binbir ıztırapla dolu zindan hayatlarını tefekkur et! CinĂ‚yetlerin bir anlık ofke veya cinnet neticesinde işlendiğini, diğer taraftan mazlum olarak hapse duşup o cefĂ‚ya katlananların da bulunduğunu, onların yerinde kendinin de olabileceğini duşun! Allah TeĂ‚lĂ‚ seni bu hĂ‚le duşmekten muhĂ‚faza ettiği icin O ’na şukret! Oradakilerin selĂ‚meti icin de duĂ‚ et!
Sonra kabristanlara git, oradaki mezar taşlarından hĂ‚l lisĂ‚nıyla yukselen sessiz feryatları dinle! Omur nîmetini kaybettikten sonra pişman olmanın bir fayda vermeyeceğini duşun! Vakitlerinin kıymetini bil! Mezarda yatanlar icin duĂ‚ ve istiğfĂ‚r et! Ve bundan sonraki gunlerini daha cok hamd, şukur ve zikir ile değerlendirmeye calış!”
Hakîkaten, insana olumu ve Ă‚hireti duşunduren en guzel vesîle, kabir ziyaretidir. Rasûlullah Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“Ben size kabir ziyaretini yasaklamıştım... Artık ziyaret edebilirsiniz. Cunku kabir ziyareti size Ă‚hireti hatırlatır.” (Tirmizî, CenĂ‚iz, 60; Bkz. Muslim, CenĂ‚iz, 106)
Peygamber Efendimiz nubuvvetinin başlangıcında, kabir ziyaretini, tekrar şirke donulmesi tehlikesinden dolayı yasaklamıştı. Zira cĂ‚hiliye za­ma­nın­da in­san­lar, ec­dat­la­rı­na Ă‚it ruh­la­rın kud­si­yet ka­zan­dı­ğı­nı du­şu­nur ve olulerinin cokluğunu one surup kavimlerinin buyukluğuyle ovunmek icin ka­bir zi­ya­re­tin­de bu­lu­nur­lar­dı. Efendimiz (s.a.v.), bu cĂ‚­hi­li­ye Ă‚de­tin­den bir eser kal­ma­ma­sı icin, ilk za­man­lar ka­bir zi­ya­re­ti­ni yasaklamıştı.
Fakat İslĂ‚m kuvvet bulup îman ve tevhid kalplere iyice yerleştikten sonra, artık mezarlara tapınma, onlardan bir medet umma ve onlara kudsiyet atfetme endişesine mahal kalmadığı icin, Efendimiz kabir ziyaretlerine izin vermiş ve hattĂ‚ bunu teşvik etmiştir.
Allah Rasûlu, Bakî Kabristanı ’ndaki ashĂ‚bını ve Uhud şehidlerini sık sık ziyaret ederdi. Hazret-i Âişe vĂ‚lidemizin ifĂ‚desine gore, Efendimiz kendisinin yanında kaldığı her gecenin son kısmında Bakî Kabristanı ’na gider, oradakilere selĂ‚m verip duĂ‚ ederdi. [1]
HattĂ‚ bir gece CebrĂ‚il (r.a.) Peygamber Efendimiz ’e gelip:
“–Rabbin Bakî ehline gidip onlar icin istiğfĂ‚r etmeni emrediyor!” buyurmuştur. Efendimiz de hemen bu emre icĂ‚bet edip Cennetu ’l-Bakî ’yi ziyaret etmiştir. (Muslim, CenĂ‚iz, 103)
Abdullah bin Ebî Ferve r.a. şoyle anlatır:
“Nebî r.a. Uhud ’daki şehidlerin kabirlerini ziyaret etti ve şoyle buyurdu:
«AllĂ‚h ’ım! Kulun ve Peygamberin, bunların hakîkî şehîd olduğuna şĂ‚hitlik eder. Ve kıyĂ‚mete kadar kim bu şehidleri ziyaret eder de selĂ‚m verirse onlar da o ziyaretcinin selĂ‚mına karşılık verirler.»” (HĂ‚kim, III, 31/4320)
Yine Hazret-i Peygamber r ashĂ‚b-ı kirĂ‚ma, kabristana gittikleri zaman şoyle demelerini oğretirdi:
“SelĂ‚m size, ey bu diyĂ‚rın mu ’min ve muslim halkı! İnşĂ‚allah yakında biz de aranıza katılacağız. AllĂ‚h ’ın bizi de sizi de bağışlamasını dilerim.” (Muslim, CenĂ‚iz, 104)
TĂ‚biînin buyuklerinden İmĂ‚m Şa‘bî şoyle der:
“EnsĂ‚r ’ın yakınlarından biri vefĂ‚t ettiğinde sık sık kabrini ziyaret eder, yanında Kur ’Ă‚n okurlardı.”[2]
Bir muʼmin de kabristana gittiğinde, once kabir halkına selĂ‚m vermeli, onlar icin duĂ‚ etmeli, mumkun olduğunca KurʼĂ‚n okumalı ve bir gun kendisinin de onlar gibi olacağını tefekkur etmelidir. Nitekim Hak dostlarından HĂ‚tem-i Esam Hazretleri:
“Bir mezarlığa uğrayıp da oradakilere duĂ‚ etmeyen ve kendi (Ă‚kıbeti)ni duşunmeyen biri; hem kendine, hem de oradakilere ihĂ‚net etmiş sayılır.” buyurmuştur. (İhyĂ‚, IV, 868)
SufyĂ‚n bin Uyeyne ’nin nakline gore şoyle denirmiş:
“Olulerin duĂ‚ya olan ihtiyacı, dirilerin yiyeceğe ve iceceğe olan ihtiyacından daha fazladır.” (Suyûtî, Şerhu ’s-Sudûr, LubnĂ‚n 1417, s. 297)
Kabir uzerine Kur ’Ă‚n-ı Kerîm okumanın meşrûiyyeti hususunda butun ulemĂ‚ kesin bir kanaate varmıştır.
İmĂ‚m Nevevî, Şerhu ’l-Muhezzeb ’de şoyle der:
“Kabirleri ziyaret eden kişinin gucu yettiği kadar Kur ’Ă‚n okuması ve akabinde oradakiler icin duĂ‚ etmesi mustehabdır.” (Suyûtî, Şerhu ’s-Sudûr, s. 303)
Kurtubî ’ye gore, kabrin yanında Kur ’Ă‚n okunduğunda, kabirdeki onu işitir ve AllĂ‚h ’ın keremi sĂ‚yesinde hem Kur ’Ă‚n okuma, hem de dinleme sevĂ‚bına nĂ‚il olur. Bu sebeple ilĂ‚hî rahmete erişir. Bunun yanında işitmediği hĂ‚lde kendisine hediye edilen kıraatin sevĂ‚bı da sadaka ve duĂ‚ gibi ona ulaşır.
Hanefî kitaplarından FetĂ‚vĂ‚ KĂ‚dîhĂ‚n ’da şoyle denir:
“Kabirlerin yanında Kur ’Ă‚n okuyan kişi eğer bununla kabirdekileri Kur ’Ă‚n sesiyle unsiyet ettirmeyi duşunuyorsa orada okur, eğer boyle bir kasdı yoksa Allah TeĂ‚lĂ‚ kıraati nerede olsa işitir.” (Suyûtî, Şerhu ’s-Sudûr, s. 304)
Yani kişi, dilediği yerde okuyup sevabını bağışlayabilir. Ama kabrin yanında okursa kabirdekilerin ayrıca Kur ’Ă‚n dinleme sevĂ‚bına nĂ‚il olmalarına ve o esnĂ‚da inen rahmet ve sekînetten istifĂ‚de etmelerine de vesîle olmuş olur.
Kabir ziyaretlerinde Kur ’Ă‚n okumak, 1400 senedir tatbik edilen bir icmĂ‚dır.[3] Kur ’Ă‚n ti­lĂ‚­ve­tiyle hĂ‚sıl olan ilĂ‚­hî rah­met­ten mevtĂ‚ların da is­ti­fĂ‚­de­si icin bil­has­sa YĂ‚­sîn-i Şe­rîf okumak, her­ke­sin bil­di­ği bir usûl­dur.
Ni­te­kim ha­dîs-i şe­rîfte şoyle buy­ru­lur:
“…YĂ‚­sîn, Kur ’Ă‚n ’ın kal­bi­dir. Bir kim­se onu Al­lĂ‚h ’ın rı­zĂ‚­sı­nı ve Ă‚hi­ret yur­du­nu ta­lep ede­rek okur­sa, mu­hak­kak gu­nah­la­rı ba­ğış­la­nır. Olu­le­ri­ni­ze de YĂ‚­sîn Sû­re­si ’ni oku­yu­nuz.” (Ah­med, V, 26)
Kabir ehlinin mĂ‚nevî istifĂ‚desi icin diğer sûre ve Ă‚yetlerden de okunabilir. Buna dĂ‚ir pek cok rivĂ‚yetten biri şoyledir:
“Siz­den bi­ri ve­fĂ‚t et­ti­ğin­de onu faz­la bek­let­me­den kab­re go­tu­ru­nuz. Def­net­ti­ği­niz za­man da bi­ri­niz, ba­ş u­cun­da FĂ‚­ti­ha Sû­re­si ’ni, ayak ucun­da da Ba­ka­ra Sû­re­si ’nin son kıs­mı­nı (Âme­ner­ra­sû­lu) oku­sun.” (Ta­be­rĂ‚­nî, Ke­bîr, XII, 340; Dey­le­mî, I, 284; Hey­se­mî, III, 44)
İmĂ‚m ŞĂ‚­fiî -rah­me­tul­lĂ‚­hi aleyh- de şoyle buyurur:
“Me­za­rın ba­şın­da Kur ’Ă‚n ’dan Ă‚yet ve sû­re­ler oku­mak mus­te­hab­dır. Kur ’Ă‚n ’ın ta­ma­mı­nın okun­ma­sı (ha­tim edil­me­si) ise, da­ha gu­zel­dir.”[4]
Gorulduğu uze­re ka­bir­le­ri zi­ya­ret et­mek, ora­da bu­lu­nan­la­ra se­lĂ‚m ve­rip duĂ‚ ve is­tiğ­far­da bu­lun­mak, on­lar adı­na ha­yır-ha­se­nĂ‚t ya­pıp Kur ’Ă‚n ti­lĂ‚­vet et­mek, mev­tĂ‚­lar icin bir rah­met ve­sî­le­si­dir.
Kabir ziyareti, İslĂ‚mî edep esaslarına riĂ‚yetle icrĂ‚ edildiğinde pek cok hayra vesîledir. Zira olumu tefekkur neticesinde nefislerin ihtirĂ‚sının kırılacağı, insanın daha cok takvĂ‚ya yonelip rikkat-i kalbe sahip olacağı ve dunyada yerli edĂ‚sıyla dolaşma gafletinden sakınacağı muhakkaktır. Kabristanlar, her insanın kendi istikbĂ‚lini gosteren bir ayna gibidir. İnsan bu aynaya sık sık ve ibret nazarıyla bakabilirse, hayatını boş hevesler peşinde ziyan etmekten de uzak durur. Dolayısıyla kabir ziyaretleri, olume ve Ă‚hirete hazırlanma gayretinin en guzel vesîlesidir.
Bunun icindir ki ecdĂ‚dımız, kabristanları bilhassa cĂ‚mi onlerine ve şehir iclerine yapmışlardır. Bu sĂ‚yede, oradan gelip gecen insanların, hem mevtĂ‚lara FĂ‚tiha okuyup rahmete vesîlesi olmalarını, hem de kendi istikballerini seyredip olumu daha cok tefekkur etmelerini temin etmişlerdir.
Diğer taraftan, ka­bir zi­ya­retinde bĂ‚­zı yan­lış tavırlardan da titizlikle sakınmak gerekir: MeselĂ‚ ka­bir­le­rin ba­şın­da mum yak­mak, ca­put bağ­la­mak ve doğ­ru­dan doğ­ru­ya o ka­bir­de ya­tan zĂ‚t­tan medet ummak gi­bi...
AslĂ‚ unutmamak gerekir ki, kabirde yatan kimse ne kadar buyuk bir zĂ‚t olursa olsun, onun şahsından bir şey istenmemelidir. Onun Hak katındaki kıymet ve hatırı vesîlesiyle, yine Allahʼtan istenmelidir.
Cunku kendisinden bir şey istenecek olan yegĂ‚ne mercî, fĂ‚il-i mutlak olan CenĂ‚b-ı Hakʼtır. O dilemedikce hicbir kul, hicbir hayrı meydana getiremez, hicbir şerri de defedemez. Bu yuzden, sĂ‚lih zĂ‚tların gıyĂ‚bında veya kabirlerini ziyaret esnĂ‚sında; “Ey filĂ‚n zĂ‚t! Bana şifĂ‚ ver! Benim şu ihtiyacımı gider!” gibi cĂ‚hilĂ‚ne sozlerle, doğrudan doğruya onlardan talepte bulunmak, şirke kapı aralayabilecek derecede buyuk bir yanlıştır. GĂ‚yet hassas olan tevhid akîdesini zedeleyebilecek bu ve benzeri sozlerden titizlikle sakınmak gerekir.
Maddî-mĂ‚nevî muşkullerin hĂ‚lledilmesinde, kĂ‚inĂ‚tın sevk ve idĂ‚resinde, Allah ’tan başkasının mutlak tasarrufunun bulunabileceği intibĂ‚ını veren her turlu ifĂ‚deden şiddetle kacınılmalıdır.
Gaflet veya cehĂ‚letleri sebebiyle ucu şirke varan davranışlarda bulunanları îkaz etmek, her muʼminin vazifesidir. Fakat bu husustaki aşı­rı­lık­la­ra karşı cıkmak adına, İslĂ‚mî edebe riĂ‚yetle yapılan ka­bir zi­ya­re­tleri­ni de “şirk” sa­ya­cak ka­dar ile­ri gi­den­ler, bu hatĂ‚nın bir benzerini ter­sin­den or­ta­ya koy­muş olmak­ta­dırlar.
İs­lĂ‚m, her me­se­le­de ol­du­ğu gi­bi ka­bir zi­yĂ‚­re­ti hu­su­sun­da da îti­dĂ‚li esas al­mıştır. Pey­gam­ber Efendimiz r ve as­hĂ‚bının soz ve fiilleri, bu hu­sus­ta if­rat ve tef­ri­te kacmadan na­sıl dav­ra­n­mak ge­rek­ti­ği­nin en guzel orneğidir.
DİPNOTLAR
[1] Bkz. Muslim, CenÂiz, 102.
[2] Ebû Bekir bin HallĂ‚l, el-KırĂ‚e ınde ’l-Kubûr, Beyrut 1424, s. 89, no: 7.
[3] İcmĂ‚: İslĂ‚m hukukunda dort aslî delil vardır: KurʼĂ‚n, Sunnet, kıyĂ‚s-ı fukahĂ‚ ve icmĂ‚-ı ummet. İcmĂ‚-ı ummet; butun muslumanların, bilhassa da meseleye vĂ‚kıf olan İslĂ‚m Ă‚limlerinin bir konuda ittifak etmeleridir.
[4] Nevevî, RiyĂ‚zu ’s-SĂ‚lihîn, Beyrut, ts. s. 293.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Muslumanın Kendisi İle İmtihanında Tasavvuf, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan