
Kur ’an-ı Kerîm ’de, doğrudan Muslumanlara hitap eden, mu ’minlerin vasıflarını sayan, onları diğer din mensupları ve insanlarla karşılaştıran ayetler, gercek Musluman imajını belirleyen ve itirazı mumkun olmayan ilahî beyanlardır.Bugun dunya kamuoyunda en yanlış tanınan kesim kimlerden oluşuyor diye tarafsız ve bilimsel bir araştırma ve tesbit yapılsa, buyuk bir ihtimalle sonuc “İslam ve Muslumanlar” cıkar. Zira hic de hak etmedikleri halde en ağır suclamalara maruz kalanlar Muslumanlardır. Bu carpıklığın temelinde kitle iletişim araclarının etkisi yatmaktadır.
Boyle olunca, gunumuz basın-yayın organlarının ya da medyasının dunyaya sunduğu İslam ve Musluman imajının gercek yonleriyle anlaşılması bakımından mes ’eleye tarihî perspektiften, daha doğrusu, Kur ’an-ı Kerim ’in konuyla ilgili değişmez gercekleri penceresinden bakmaya buyuk olcude ihtiyac vardır.
Unutulmamalıdır ki Firavun ve ileri gelen adamları, Hz. Musa ve kardeşi Harun ’un Peygamberliğine “bizim gibi iki insan diye karşı cıkıyorlar, ama Firavun -bir insan olduğu halde- kendisini en buyuk tanrı”(Bk Muminun 47; Kasas,38) ilan edebiliyordu.
Hz. Peygamber Allah ’ın birliğini (tevhid) telkin etmeye başlayınca ona yoneltilen deli(el-Hicr (15),6 Bk. el-Mu ’minun,70), buyulenmiş (el-İsra, 47), şair(et-Tur,30), kahin(et-Tur, 29), sihirbaz(Sad, 5; Yunus,2; el-Enbiya,3), peygamber değil(er-Ra ’d,43), ona bir insan oğretiyor(en-Nahl, 103), kendisi uyduruyor(es-Secde,3; el-Enbiya,5), kotuluk sebebi(en-Nisa, 78)... gibi akıl almaz ithamlar yoneltilmişti. Hele bunların arasında biri vardı ki pek ilgincti. “Allah ’a iftira ediyor” diyorlardı.(eş-Şura,24; en-Nahl,101; Sebe,83; bk en-Nahl, 48) Muşrikler Peygamber ’i suclayarak akıllarınca birliğine inanmadıkları Allah ’ı savunmaya kalkıyorlardı.
Dinî hic bir kaygıya sahip olmadıkları, hic bir kulluk eyleminde bulunmadıkları, boyle bir niyet de taşımadıkları halde, Muslumanlara karşı dînî konularda goruş beyan eden ya da İslam hakkında ahkam kesen cağdaş din kackınları da aynı tutarsızlık cizgisinin temsilcileri değil midir? İslam ve Musluman imajı, bunların duşunce ve propagandalarına gore asla resmedilemez. Sevgili Peygamberimiz ’e muşrikler tarafından yoneltilen yukarıda bir kısmını sıraladığımız ithamlar, Peygamber imajıyla ne kadar ilgili ise, bugunkulerin duşunce ve anlayışları da İslam ve Musluman imajıyla ancak o kadar ilgilidir.
Ne gariptir ki aynı Mekkeliler, Peygamberliğini ilan etmeden once ona “Muhammedu ’l-emin” diyorlardı. Peygamberliğini acıkladıktan sonra ise, o gunku muşrik Mekke toplumu ileri gelenleri ve azılı İslam duşmanları Ebû Leheb ve Ebû Cehil gibilerine gore Hz. Peygamber, milleti bolen, birbirine duşuren biri oluvermişti. Ne pahasına olursa olsun, rahat bırakılmamalı, her turlu işkenceye tabî tutulmalı ve hatta ortadan kaldırılmalıydı. Medine ’ye hicret, boylesi bir baskı ortamının sonucuydu. Gecmişte de bircok peygamber benzer gerekcelerle, yurtlarından surulmemişler miydi? Hatta iclerinde Hz. İbrahim gibi ateşe atılıp diri diri yakılmak istenilenler bile yok muydu?
O halde bir kez daha işaret edelim ki, boylesi ortamların propagandalarına gore bir İslam ve Musluman imajı cizilemez. Cizilse bile o, İslam ve Musluman imajı olmaz, olamaz. Cunku imaj aslında bir bakış acışı urunudur. Bakıştan bakışa değişir.
GERCEK MUSLUMAN İMAJIKur ’an-ı Kerîm ’de, doğrudan Muslumanlara hitap eden, mu ’minlerin vasıflarını sayan, onları diğer din mensupları ve insanlarla karşılaştıran ayetler, gercek Musluman imajını belirleyen ve itirazı mumkun olmayan ilahî beyanlardır. Ancak gunumuz dunya kamuoyunun konuyu bu acıdan değerlendirmeye yanaşmadığı bir gercektir. Tarihte de durum maalesef hep aynı olagelmiştir.
İnsanlık tarihi icinde once Peygamberlerin sonra da mu ’minlerin temsil ettikleri gercek mu ’min imajı, o gunun toplumlarındaki guc odakları tarafından cok ceşitli ve olumsuz değerlendirmelere tabi tutulmuştur. Mesela bir şehir halkına gonderilen elcilerin başından gecen olaylar anlatılırken “doğrusu siz bize uğursuz geldiniz”(Yasîn, 18) diyenlere, Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayanların(el A ’raf,131) bulunduğuna dikkat cekilmiştir. Ote yandan yine Hz Musa ve kavmi bozgunculuk yapabilecekleri(el-A ’raf, 127) ithamına maruz kalmıştır. Bazan da beyinsizlik, yalancılık ve sapıklık (el-A ’raf, 60, 66-69; Mutaffıfîn, 29-32; Mu ’minun, 110; en-Necm,60) gibi gercekten cok ağır ve yakışıksız suclamalarda bulunulmuştur.
Allah elcilerini ve onlarla beraber bulunanları uğursuz saymak, bozgunculukla suclamak demek, onları huzursuzluk amili(terorist) kabul etmektir. Neticede Hz. Musa gibi bir Peygamber ve ona inanmış kişiler, Firavun ve yandaşları tarafından teroristlikle suclanmış olmaktadırlar.
Lut (a.s.) ve bağlıları, “namuslu yaşamaya calışmakla”(el-A ’raf, 82; en-Neml,56) suclanmış, Hz. Yusuf, vezirin karısının gayr-ı meşru davetini reddettiği icin zindana atılmıştı.(Yusuf, 32) Yumuşak huylu ve cok akıllı buldukları Şuayb ’ı (a.s.) kıldığı namazdan dolayı itham etmişler(Hud, 87), ilk Muslumanları da Mekkeli muşrikler kulluk yapıp namaz kılmaktan alıkoymuşlardır.(el-Alak,9-10, 14-19)
POTANSİYEL SUCLU BAKIŞI Gunumuzde de Muslumanların davranışları değil, Musluman olmaları, İslam ’ı, gucleri olcusunde yaşamak istemeleri suclanmaları icin yetmektedir. Cunku şimdilerde eyleme değil, duşunce ve inanclara bakılarak fundamentalist, koktenci veya koktendinci suclamaları yapılmaktadır. Muslumanlara “potansiyel suclu” gozuyle bakılmaktadır. Dincilere devlet memuriyeti yolunu kapattığını soyleyen ve bununla sevinen yoneticiler, “devlet kadrolarındaki dincileri tasfiye” şartını ileri surerek koalisyon ortaklığına soyunan siyasiler, imana vize uygulamaya kalkan yonetimler, kimlerin devamı olduklarını ve neyi temsil ettiklerini bir kere daha gozden gecirmelidirler.
Dun olduğu gibi bugun de gecerli olmak uzere, gayr-ı muslim mihrakların ve guc odaklarının Muslumanlara yonelik olarak ortaya koydukları tavır ve değerlendirmelerin temelinde yatan gercek, bir ayette cok acık bir bicimde şoyle belirlenmektedir: “Dinlerine uymadıkca Yahudiler ve Hıristiyanlar asla senden razı olmayacaklardır.” (el-Bakara, 120)
Yahudiler ve Hıristiyanlar, kendi dinlerine girmedikce Hz. Peygamber ’den ve tabii Muslumanlardan hoşnut olmayacaklardır. Yani Muslumanlara karşı cıkmaktan vaz gecmeyeceklerdir. Onlar icin Muslumanlar hic bir şey yapmasalar dahi potansiyel tehlike olmaya devam edeceklerdir. Dinsel teror, fundamentalizm, kokten dinciler suclamalarına haklı haksız, yerli yersiz devam edeceklerdir. Artık goruldu ki icinde uye olarak bulunduğumuz bir savunma paktı olan NATO ’nun bile yeni hedefi, kokten dincilik adı altında İslam ’dır.
Muslumanın, batılılara ve onların gozuyle dunyaya bakanlara şirin gorunmek gibi bir zaafı olamaz. Cunku onun olgun ve has Musluman olma sorumluluğu vardır. Kendisinden rahatsız olanlar varsa, bu onların sorunudur. Onları kendisine tahammul etmeye mecbur bırakacak değerleri ve gucu elde etmek ise, ozellikle Musluman aydınların ve Musluman sermayenin yukumluluğudur.
Propaganda karşısında imaj duzeltmeye calışmak sadece bir taktik olarak duşunulebilir. Ama asıl yapılması gereken, şeytan azapta gerek deyip duşmanın rahatsız olduğu noktada daha kaliteli daha akıllı ve daha samimi davranmaktır. Yani Muslumanlar bugun her zamankinden daha kaliteli Musluman olmakla kendilerinden bekleneni verebilir, Muslumanın asıl imajına sahip cıkabilirler.
Bunca tespitten sonra hadisimize donecek olursak, bazı Muslumanların goruldukleri zaman Allah ’ı hatırlamaya vesile olmaları, ya Allah ’ı cok anmalarından veya ustun takva sahibi olmalarından kaynaklanır. Bulundukları hemen her yerde, bol bol Allah ’ı zikir ve tesbih eden, mu ’minlere doğru yolu gosteren, gereksiz sozler ve konularla vakit gecirmeyen olgun mu ’minler, murşitler, goruldukleri zaman bu ustun nitelikleri dolayısıyla Allah ’ın hatırlanmasına vesile olurlar. Bu sebeple de Muslumanların “en hayırlısı”dırlar.
ALLAH ’I HATIRLATAN MUSLUMANHadis-i şerifte soz konusu olan “Allah ’ı hatırlatan Musluman” herhalde şu ayet-i kerime ’deki sıfatlara sahip olanlardır. “Allah ’a cağıran, iyi işler işleyen ve “ben Muslumanlardanım” diyenden daha guzel sozlu kim vardır?” (Fussilet, 33)
Bu cercevede “Allah ’ı hatırlatan Musluman”lardan olmaya calışmak, en azından boyle olanlarla beraber bulunmaya gayret etmek, herhalde “İslam ve Musluman imajı” gibi meseleleri kokunden halletmek imkanı verecektir.
Allah ’ı hatırlatan Musluman ne kadar onemli ve gerekli ise, İslam ’ı ve İslam ’ın zafer ve hakimiyetini hatırlatan mabetler de o kadar değerli ve gereklidir. Ozellikle Ayasofya gibi bir buyuk fethin sembolu olan mabetlerin değeri hic bir şeyle kıyas edilemez. Bu sebeple de bu gibi mabetleri suskunluğa mahkum etmenin anlaşılabilir bir gerekcesi olamaz. Tarihi cezalandırmak ve istikbali karartmak anlamına gelen bu tur karar ve uygulamalar ancak uygulayıcılarını bağlar.
Yuce kitabımızın tesbitiyle “arslandan urkmuş yaban eşekleri gibi..”(el-Muddessir, 50-51) Kur ’an ’dan, İslam ’dan, mabedden ve Muslumanlardan urkenler ve onları hedef olarak secenler her şeyden once kendi imajlarını yeniden gozden gecirmelidirler. Muslumanlar ise, şu ayet-i kerime ile kendilerini teselli edip musterih olmalıdır. “Onların sozleri (inkar, itham ve propagandaları) seni uzmesin!”(Yasîn, 76)
MUSLUMANIN HEDEFİDunya ne derse desin Muslumanın hedefi, iyi Musluman, kaliteli Musluman, mumkunse en iyi ve kaliteli Musluman olmaktır. Hadisimiz bu hedefi, “gorulduğu zaman Allah ’ı hatırlatan Musluman olmak” diye belirlemektedir.
Bu kutlu yarışta başarılı olmaktan daha buyuk mutluluk olamaz. “Yarışacaklar işte bunun icin yarışsınlar!”(Bk el-Mutaffifîn, 26)
Kaynak: Prof. Dr. İsmail Lutfi Cakan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 111
İslam ve İhsan