Hamd nedir? Şukur nedir? Hamd ve şukur arasındaki fark nedir? Hamd nedir, nasıl edilir? Şukur nedir, nasıl şukredilir? Allaha hamd ve şukretmenin onemi ve fazileti nedir? Hamd ve şukurle ilgili ayet ve hadisler nelerdir?Hamd ve şukurle ilgili hadisler ve hadislerin acıklaması...
1- Ebû Hureyre ’den (r.a.) rivÂyet edildiğine gore Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Allah ’a hamdederek başlanmayan her muhim iş bereketsiz olur.” (İbn-i MÂce, NikÂh, 19. Ayrıca bkz. Ebû DÂvûd, Edeb, 18/4840)
2- Enes bin MÂlik (r.a.) der ki: Resûlullah şoyle buyurdu:
“Allah TeÂlÂ, kulun yemek yedikten veya bir şey ictikten sonra, bunlar sebebiyle hamd etmesinden rÂzı olur.” (Muslim, Zikir, 89. Ayrıca bk, Tirmizî, Et ’ime, 18/1816)
3- Ebû Mûs el-Eş ’arî ’den (r.a) rivÂyet edildiğine gore Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Bir kulun cocuğu olduğu zaman Allah TeÂl meleklerine:
«–Kulumun cocuğunun ruhunu mu aldınız?» buyurur.
Melekler:
«–Evet» derler.
Allah TeÂlÂ:
«–Kulumun gonul meyvesini (ciğerpÂresini) mi kopardınız?» buyurur.
Melekler:
«–Evet» derler.
Allah TeÂlÂ:
«–Peki, kulum ne dedi?» buyurur.
Melekler:
«–Sana hamd etti ve “İnn lillahi ve inn ileyhi rÂciûn/biz Allah ’a Âidiz ve O ’na doneceğiz” diye istircÂda bulundu» derler.
Bunun uzerine Allah TeÂlÂ:
«–O hÂlde kulum icin cennette bir ev yapın ve adını da “Hamd Evi” koyun!» buyurur.” (Tirmizî, CenÂiz, 36/1021)
4- CÂbir bin Abdullah (r.a.) der ki: Resûlullah Efendimiz ’i şoyle buyururken işittim:
“En faziletli zikir «LÂ ilÂhe illallah», en faziletli dua da «el-HamdulillÂh»tır.” (Tirmizî, DeavÂt, 9/3383)
5- Hz. Ayşe vÂlidemizden rivÂyet edildiğine gore Nebiyyullah, geceleri ayakları şişip catlayıncaya kadar namaz kılardı.
Ayşe (r.a.):
“–Nicin boyle yapıyorsunuz (neden bu kadar meşakkate katlanıyorsunuz) ey Allah ’ın Resûlu? Oysa Allah sizin gecmiş ve gelecek hatalarınızı bağışlamıştır” dedi.
Resûlullah:
“–Cok şukreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?” buyurdu. (BuhÂrî, Tefsîr, 48/2; Muslim, MunÂfikîn, 81. Ayrıca bkz. BuhÂrî, Teheccud, 6; Rikak, 20; Muslim, MunÂfikîn, 79-80; Tirmizî, SalÂt, 187/412; NesÂî, KıyÂmu ’l-leyl, 17/1642; İbn-i MÂce, İkÂmet, 200)
6- Suheyb bin SinÂn (r.a.) der ki: Resûlullah şoyle buyurdu:
“Mu ’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Cunku her hÂli kendisi icin bir hayır sebebidir. Boyle bir hususiyet sadece mu ’minde vardır: Sevinecek olsa, şukreder; bu onun icin hayırdır. Başına bir bel gelecek olsa, sabreder; bu da onun icin hayırdır.” (Muslim, Zuhd, 64)
HADİSLERİN ACIKLAMASI
Bir kimsenin lûtufkÂrlığını, iyiliğini ve hayırseverliğini dile getirmeye “hamd” denir.
Kişinin kendisine yapılan iyiliği bilip sahibine ovgu ile mukÂbelede bulunması ve bunu diğer insanlara duyurmasına da “şukur” denir. Dolayısıyla hamd, şukurden daha geniş bir mÂnÂya sahiptir.
Allah TeÂl ’ya duyulan tÂzim, muhabbet ve minneti, hamd kadar guzel ifade eden başka bir soz yoktur. Cunku “el-HamdulillÂh” diyen bir mu ’min, her turlu yuceltme ve ovgunun ezelden ebede kadar sadece Allah ’a mahsus olduğunu bildirir.
“HAMD MAKAMI”NIN OZELLİKLERİ
Allah ’ın sÂlih kulları icin, “Hamd MakÂmı”ndan daha yuce ve daha ulvî bir makam yoktur. Zira:
KÂinÂtın Fahr-i Ebedîsi, dunya ve Âhirette insanların Allah ’ı en cok hamd edenidir. Bu sebeple ona “Ahmed” ismi verilmiştir. KÂinÂtın Efendisi ’nin cennette taşıyacağı sancağın ismi “Hamd”dir. Hz. Âdem ’den kıyamete kadar gelen butun Peygamberler, “LivÂu ’l-Hamd” denilen bu “Hamd Sancağı”nın altına sığınacaklardır. Allah ’ın kullarından sadece bir kişiye nasib olacak, yani Allah ’ın Habîbi ’ne verilecek en yuce şefaat makamının ismi, MakÂm-ı Mahmûd ’dur. Allah Resûlu, kıyametin en dehşetli Ânında butun insanlığa şefaat etmek icin secdeye vardığında, Allah TeÂlÂ, ona, daha evvel kimseye bildirmediği en guzel “hamd”i ilham edecek ve Resûlullah de onunla hamd ettikten sonra şefaatci olacaktır. Şefaati sayesinde kurtulan insanlar da o yuce Ahmed ’i ovecekler ve bu sefer de onun Mahmûd ve Muhammed isimleri anlam kazanacaktır. Onceki kitaplarda kendilerinden ovguyle bahsedilen Muhammed Ummeti ’nin muhim bir vasfı da, “HammÂdûn/Cokca hamd edenler”dir. Nitekim CenÂb-ı Hak, husûsî olarak Ummet-i Muhammed ’e “Hamd Sûresi”ni (FÂtiha ’yı) ikram etmiş, onlar da bu sûreyi namazlarının her rekÂtında okumaktadırlar. NEREDE O İNSANLAR?
Resûlullah Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“KıyÂmet gunu insanlar duz bir arÂzide toplanırlar. Bakıldığında hepsini de gormek mumkundur, biri seslendiğinde sesini hepsine de işittirebilir. O gun bir munÂdî uc defÂ:
«‒Bugun herkes asıl değerli insanların kimler olduğunu bilecek!» diye nid ettikten sonra:
«‒Nerede korku ve umidle Rablerine yalvarmak uzere (teheccude kalktıkları icin) vucutları yataklardan uzak kalan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda infÂk edenler?
Nerede o ticaretin ve alışverişin kendilerini Allah ’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekÂt vermekten alıkoyamadığı insanlar?»
Daha sonra bir başka munÂdî:
«‒Bugun herkes en değerli insanların kimler olduğunu oğrenecek!» diye nid ettikten sonra:
«‒Nerede Rablerine cok cok hamdeden HammÂdûn!» diye nid eder.” (HÂkim, Mustedrek, II, 432; Beyhakî, Şuab, IV, 539)
MELEKLERİN BUTUN İŞİ
CenÂb-ı Hakk ’a yakın ve seckin varlıklar olan meleklerin butun işi, Allah ’a hamd etmektir.
Âyet-i kerimelerde bu durum şoyle haber verilir:
“Melekleri, Arş ’ın etrafını kuşatmış Rab ’lerini hamd ile tesbih ederken gorursun.” (Zumer 39/75)
“Arş ’ı yuklenen ve bir de onun cevresinde bulunanlar (melekler), Rab ’lerini hamd ile tesbih ederler.” (Mu ’min 40/7)
Butun varlıklar da Allah ’ı hamd ile tesbîh etmektedir, ancak insanoğlu onların tesbîhini anlayamaz. (İsr 17/44)
Hatta gok gurultusu bile bu tesbîhe yuksek sesle iştirÂk etmektedir. CenÂb-ı Hak bunu şoyle haber verir:
“Gok gurultusu, Allah ’ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O ’nu heybetinden dolayı tesbih ederler.” (Ra ’d 13/13)
“HAMD ALLAH ’A MAHSUSTUR”
CenÂb-ı Hak son derece lûtufkÂr, merhametli ve comerttir. Butun mahlûkÂtına gece gunduz sayısız infaklarda bulunmaktadır. Dolayısıyla butun varlıklar, sahip oldukları her şeyi Allah ’a borcludurlar. O hÂlde Allah ’ın lûtuf ve ihsanları karşısında hamd ile dolu bir hayat yaşamak, insanoğlunun vef borcudur. İbrÂhim (a.s) vefÂkÂr bir kul olduğu icin Yuce Rabbimizin medhine mazhar olmuştur. VefÂkÂrlık vasfını da Allah ’a cok hamd etmesi sebebiyle kazanmıştır.
Bir gun Resûlullah:
“Allah TeÂlÂ, Halîli Hz. İbrÂhim ’i nicin: «Cok vefÂkÂr olan İbrÂhîm» diye tavsîf etti, size haber vereyim mi?” diye sordu ve şoyle devam etti:
“Cunku o, her sabah ve akşam şoyle derdi:
«Akşama ulaştığınızda ve sabaha kavuştuğunuzda tesbih Allah ’adır (O ’nu tesbîh edin!). Goklerde ve yerde, hamd O ’na mahsustur. Gunduzun sonunda ve oğle vaktine eriştiğinizde de (Allah ’ı tesbih edin!) (Rûm 30/17-18) (Ahmed, III, 439)
CenÂb-ı Hak, hamd ’in ehemmiyetine binÂen, Kur ’Ân-ı Kerim ’i “Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah ’a mahsustur” cumlesiyle başlatmış ve pek cok Âyette bu hakikati tekrar tekrar hatırlatmıştır.
Her bir kuluna da tek tek hitap ederek:
“Allah ’a hamdolsun, de!” buyurmuştur. (İsr 17/111)
Dolayısıyla, Allah ’a hamd etmek, cok muhim bir ibadet ve buyuk bir şereftir. Allah ’a yaklaşmak isteyen akıllı bir mu ’min, hamd ’in mÂnÂsını kendi sığ idrÂkine gore sınırlandırmadan, “Y Rabbî, senin katında nasıl bir mÂn ifade ediyorsa, sana oylece hamd ederim” diye Allah ’ın katındaki mÂn zenginliğine havÂle ederek hamd etmelidir. Hayatını hamd ile tezyin etmeli ve her işinin başı hamd olmalıdır. Her turlu soze ve işe hamd ile başlamalıdır. ZÂten birinci hadisimizde ifade edildiği uzere, boyle olmayan bir işin bereket ve hayrını ummak mumkun değildir.
YEMEKTEN SONRA DUA ETMENİN FAZİLETİ
İkinci hadisimizde bildirildiğine gore, CenÂb-ı Hak, kullarının yemek yedikten ve su ictikten sonra kendisine hamd etmesinden rÂzı olmaktadır. Efendimiz, yemek yedikten sonra hamd eden kişilerin gunahlarının affedileceğini mujdeleyerek:
“Bir kimse yemek yedikten sonra:
«Bana bu yemeği yediren, sonucu etkileyecek bir guc ve kudretim olmaksızın onu bana nasip eden Allah ’a hamd olsun!» derse, gecmiş gunahları mağfiret edilir” buyurmuştur. (Ebû DÂvûd, LibÂs, 1/4023; Tirmizî, DeavÂt, 55/3458. Ayrıca bkz. İbn-i MÂce, Et ’ime, 16)
Yiyip icmek, insanın hayatiyetini devam ettirmesi icin zarûrî olan şeylerin başında gelir ve en acık nimetler cumlesindendir. Bunlara hamd etmeyen kimsenin, diğer nimetleri gorup Allah ’a şukretmesi daha zordur.
HAMD ETMENİN UC ŞARTI
Şakîk bin İbrÂhîm der ki:
Allah ’ın verdiği nîmetler karşısında kemal derecesinde bir hamdde bulunabilmenin uc şartı vardır. Bunlar:
Allah sana bir şey lûtfettiğinde, bunun kimden geldiğini bilmen, Allah ’ın sana ihsan ettiği şeye, az cok demeden rız gostermen, Allah ’ın verdiği nimetten elde ettiğin kuvvet bedeninde bulunduğu muddetce, O ’na Âsî olmamandır. (Kurtubî, I, 134) COCUK SAHİBİ OLMANIN ŞUKRU
Sadece yiyip ictikten sonra değil, her hÂlukÂrda hamd ve şukur hÂlinde olmak îcÂb eder. Hz. Ayşe vÂlidemizin hamd ve dua hÂlini gosteren şu guzel misÂl, ne ibretlidir:
Kesîr bin Ubeyd şoyle anlatır:
“Âilesinden birinin cocuğu olduğunda Hz. Ayşe vÂlidemiz:
«–Erkek mi, kız mı?» diye sormazdı. Ancak:
«–Sıhhatli ve kusursuz doğdu mu?» diye sorardı.
Kendisine:
«–Evet, hicbir noksanı yok” denildiğinde:
«–el-Hamdu li ’llÂhi Rabbi ’l-Âlemîn» derdi. (BuhÂrî, el-Edebu ’l-mufred, no: 1256)
Uzerimizdeki nimetlerin kıymetini idrÂk edip hamd ve şukur hÂline ulaşabilmek icin, insaflı davranarak bizden aşağıda olanlara bakmamız îcÂb eder. Boyle yapmayıp da kendimizden daha zengin olanlara baktığımızda, hamd ve şukur duygularına yaklaşmamız zorlaşır.
Allah Resûlu bu hususta ummetini îkaz ederek şoyle buyurur:
“…Kim dîni hususunda kendisinden ustun olana bakıp, ona tÂbî olur, dunyası hususunda da kendinden aşağı olana bakıp, Allah ’ın kendine vermiş olduğu ustunluğe hamdederse, Allah o kişiyi şukredici ve sabredici olarak yazar. Kim de dînî hususlarda kendisinden aşağı olana, dunyevî hususlarda kendisinden ustun olana bakar ve elde edemediği dunyalık icin uzulurse, Allah onu şukredici ve sabredici olarak yazmaz.” (Tirmizî, KıyÂmet, 58/2512)
OLUM KARŞISINDA HAMD ETMEK
Ucuncu hadisimizde, evlÂdını kaybetmek gibi buyuk bir mûsîbet karşısında isyÂn etmeyip sabırla tahammul gosteren ve Allah ’a hamd edebilen kimselerin, Allah katında ne kadar değerli ve ustun olduğu anlatılmaktadır.
Olum karşısında hamd edebilmek, cok zor ulaşılacak bir makÂm olduğundan, karşılığı cennette guzel bir koşktur. Aslına bakılırsa boyle belÂlar karşısında kişi hamd etmeyip başka şeyler yapsa da, başa gelen bu durum değişecek değildir. Artık olen kişi geri gelmez. O hÂlde mu ’min, belÂlar karşısında sabır ve hamde sarılarak, dunyevî kaybını ebedî kazanca cevirmeye gayret etmelidir.
CenÂb-ı Hak, her şeyi en iyi bilen olduğu hÂlde, musîbetler karşısında hamd etmenin ehemmiyetine dikkat cekmek maksadıyla meleklerine, kulunun ne dediği-ni sorar. Melekler de, kulun hamd edip istircÂda bulunduğunu soyleyince, Allah TeÂlÂ, herkesin başaramadığı bu guzel davranışın karşılığında o kulu icin cennette bir ev yapılmasını ve isminin de “Hamd Evi” konulmasını emreder. Dolayısıyla bu sabırlı kulun cennete girmesinin kesinleştiği de boylece mujdelenmiş olmaktadır.
Konumuzla alÂkalı diğer bir hadiste Resûlullah şoyle buyurur:
“Kul hastalandığı zaman Allah TeÂl ona iki melek gonderir ve der ki:
«–Bakınız, kulum ziyaretcilerine ne soyluyor.»
Eğer hasta, ziyaretciler geldiğinde Allah ’a hamd u sen ediyorsa, melekler bunu her şeyi en iyi bilen Allah -azze ve celle- Hazretlerine ulaştırırlar. Bunun uzerine Allah da şoyle buyurur:
«–Eğer o kulumu vefat ettirirsem Cennete koyarım. Şif verirsem, onun etini oncekinden daha hayırlı bir etle, kanını da daha hayırlı bir kanla değiştirir ve gunahlarını da affederim.»” (Muvatta ’, Ayn, 5)
EN GUZEL DUA
Dorduncu hadisimizde, en ustun duanın “Hamd Allah ’a mahsustur” cumlesi olduğu haber verilmektedir. Zira CenÂb-ı Hak, kendisine hamd ve şukurde bulunan kuluna nimetlerini daha o istemeden artırmaktadır. Dolayısıyla, evvel uzerimizdeki nimetlerin kadrini bilmeli, onlar icin gerekli olan vef borcumuzu hamd ve şukur ile ed etmeli, sonra başka şeyler istemeliyiz. Boyle olduğu takdirde, hem Allah ’a en guzel şekilde dua etmiş oluruz, hem de uzerimizdeki nimetler kendiliğinden artmaya başlar.
CenÂb-ı Hak bunu şoyle haber verir:
“Eğer şukrederseniz, nimetlerimi muhakkak artırırım.” (İbrÂhim 14/7)
Hamd, Âyette bahsedilen şukru de ihtiv ettiği icin, kulu maksûduna erdiren en ustun dua olmaktadır. Bu sebeple de dualara başlarken once hamd ederiz. Zira Resûlullah, Allah ’a hamd ve Resûlu ’ne salÂt ile başlayan kişinin, duasına icÂbet edileceğini mujdelemiş, boyle yapmayıp acele eden kimseye de duaya hamd ve salevÂtla başlamasını tavsiye etmiştir. (Tirmizî, DeavÂt, 64/3476; Ebû DÂvûd, Vitir, 23/1481)
ALLAH ’A HAMD ETMENİN DERECELERİ
Diğer taraftan, Allah TeÂl ’ya “hamd” etmenin de dereceleri vardır. Resûlullah, Allah ’a yapılan hamdin en faziletlilerinden birini şoyle haber verir:
“Allah ’ın kullarından bir kul:
«YÂ Rabbî! Yuzunun (zÂtının) celÂline, kudret ve hÂkimiyetinin azametine lÂyık şekilde sana hamd olsun!» dedi.
Bu hamd, kulun amelini yazmakla vazifeli iki meleği Âciz bıraktı. Onlar bu hamdin sevÂbını nasıl yazacaklarını bilemediler. SemÂya cıktılar ve:
«–Ey Rabbimiz! Senin kulun oyle bir soz soyledi ki, sevÂbını nasıl yazacağımızı bilemiyoruz» dediler.
Allah TeÂl Hazretleri -kulunun ne soylediğini en iyi şekilde bildiği hÂlde-:
«–Benim kulum ne soyledi?» diye sordu.
Melekler şoyle cevap verdi:
«–Ey Rabbimiz! O kul şu şekilde hamd etti: “YÂ Rabbî! Yuzunun (zÂtının) celÂline, kudret ve hÂkimiyetinin azametine lÂyık şekilde sana hamd olsun!”»
Bunun uzerine Allah TeÂl o iki meleğe:
«–Kulum bana kavuşup da ben onu soylediği soze (hamde) karşılık mukÂfatlandırıncaya kadar, siz o sozu kulumun soylediği gibi yazınız!» buyurdu.” (İbn-i MÂce, Edeb, 55; Beyhakî, Şuab, VI, 225/4077)
Allah ’a hamd etmek, kulu cehennemden kurtarıp cennete nÂil eyleyen sÂlih amellerden biridir.
Beşinci hadisimiz, hamd ve şukrun, Resûlullah Efendimiz ’in hayatında nasıl bir yer işgÂl ettiğini anlatmaktadır.
Allah ’ı en iyi tanıyan bir kul olarak Resûlullah, ayakları şişip catlayıncaya kadar ibadet etmekte ve hÂl lisÂnıyla, “O ’na ne kadar şukretsek az gelir” buyurmaktadır.
Bu hadisten, gunahların affedilmesinin de şukru gerektirdiği anlaşılmaktadır.
Allah Resûlu aynı zamanda burada, ibadet ve şukrun sadece bazı menfaatler karşılığında yapılmayacağını, aslında bunların muhabbete dayalı kulluk tezÂhurleri olduğunu anlatmaktadır.
ŞUKUR DUASI - PEYGAMBERİMİZİN YAPTIĞI ŞUKUR DUASI
Ayşe vÂlidemize verdiği cevaptan anlaşıldığına gore Resûlullah, Allah ’a şukretmekten doyumsuz bir lezzet alıyordu. Dolayısıyla şukur duyguları ile dolu olmayı ve bu hislerini amelleriyle ifade etmeyi seviyordu. Muslumanların işlerini yapmak, dîni tebliğ etmek, tebaasını korumak, cihÂd etmek, devletin sınırlarını muhafaza etmek gibi ağır vazifelerine rağmen, Allah ’a şukur icin onun kadar ibadet ve tÂatte bulunan başka kimse yoktu. Geceleri secdelere kapanıyor ve en muhtevÂlı ifÂdelerle senÂda bulunuyordu:
“AllÂh ’ım! Sen ’in gazÂbından Sen ’in rızÂna sığınırım. İkÂbından affına sığınırım! AllÂh ’ım başka değil, Sen ’den yine Sana sığınırım. Sen ’i hakkıyla sen etmekten Âcizim. Sen Yuce ZÂtını nasıl sen ettiysen oylesin!” (Muslim, SalÂt, 222)
Fahr-i KÂinÂt Efendimiz bununla da kalmıyor, daha cok şukredebilmek icin Allah ’a niyazda bulunuyordu:
“Allah ’ım! Ben senden din ve istikÂmet uzere sebat isterim, ruşd uzere kararlı olmayı isterim, nîmetlerine şukredebilmeyi ve sana guzelce kulluk yapabilmeyi isterim. Kalb-i selîm ve sÂdık bir lisÂn isterim. Senin bilip (de benim bilmediğim) hatalarım icin affını taleb ederim. Senin bilgin dÂhilinde olup (benim bilmediğim) her hayrı ister ve boyle olan butun şerlerden de sana sığınırım.” (Ahmed, IV, 125; Tirmizî, DeavÂt, 23/3407)
SAHABENİN ŞUKRU
AshÂb-ı KirÂm her fırsatta hamd etmeyi cok severlerdi. Abdullah bin Omer (r.a) şoyle buyurur:
“Biz bazen bir gunde bir kardeşimizle defÂlarca karşılaşırdık ve her defÂsında birbirimize hÂlimizi sorardık. Bunu da sırf Allah ’a hamd edelim diye yapardık.” (İbnu ’l-MubÂrek, Zuhd, I, 68-69/207)
MevlÂn Hazretleri şoyle buyurur:
“Yuce Allah, kulları arasından bir kula hidÂyetini, lûtfunu, yardımını ve rızÂsını devamlı bir şekilde vermeyi arzu ettiğinde, ona hamd etme saÂdetini bahşeder. Başına yuz acı, bir tek hoş hÂdise gelse, o, bu hoş hÂdise icin yuz yerde yuz kere şukreder. Buna karşılık -din kardeşlerinden ayrılma acısı hÂric- o yuz acı hÂdiseden bir kere olsun bahsetmez.”
İKİ GUZEL HASLET
Altıncı hadisimiz, mu ’minlerin, kalplerinde taşıdıkları sağlam imandan kaynaklanan şukur ve sabır duyguları sayesinde, îtidÂl ve istikrÂr uzere huzurlu bir hayat yaşadığını bildirmiş ve onları methetmiştir.
Hayat, sevinc ve huzunlerle doludur. Bunlar, bir misafirhÂne olan insan gonlunu sırayla ziyaret eder ve giderler. Kimsenin onlardan kurtulması mumkun değildir. Bunun icin CenÂb-ı Hak, kaybedilen şeylere aşırı derecede uzulmeyip elde edilen şeyler sebebiyle de haddinden fazla sevinmemek gerektiğini bildirir. (Âl-i İmrÂn 3/153; Hadîd 57/23)
O hÂlde sevincler karşısında şukurden, huzunler karşısında da sabırdan istifÂde etmesini bilmelidir. Nimete şukrun, onu artırdığını, belÂya sabrın da onu hayra tebdîl ettiğini unutmamak lÂzımdır. İşte mu ’min bu iki guzel hasletten devamlı istifÂde ederek gıpta edilmeye lÂyık huzurlu bir hayat yaşar.
Aslında, mu ’minlerin her hÂlukÂrda Allah ’a şukretmeleri îcÂb eder. Aksi takdirde nankorluk etmiş olurlar ki bunun karşılığı şiddetli bir azaptır. Nitekim Âyet-i kerimelerde:
“Siz beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şukredin; nankorluk etmeyin!” (Bakara 2/152)
“Eğer nankorluk ederseniz, hic şuphesiz azabım cok şiddetlidir!” buyrulur. (İbrÂhîm 17/7)
TEŞEKKUR ETMENİN ONEMİ
İnsanın Allah ’a olan şukrunu tam olarak îf edebilmesi icin, iyilik gorduğu kullara da teşekkur etmesi zarûrîdir. Zira Resûl-i Ekrem Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“İnsanlara teşekkur etmeyen, Allah ’a şukretmiş olmaz!” (Ebû DÂvûd, Edeb, 11/4811; Tirmizî, Birr, 31/1955)
Dunyada hamd ve şukur uzere yaşayan mu ’minler Cennette de Allah ’a hamd etmekle meşgul olurlar:
“Onların duaları:
«Butun hamd u senÂlar, Âlemlerin Rabbi olan Allah ’a mahsustur» diye son bulur.” (Yûnus 10/10)
ALLAH ’A HAMD EDİLECEK ALTI YER
Cennet ehlinin altı yerde Allah ’a hamd edeceği nakledilir:
a) “Ayrılın bugun ey mucrimler!” (YÂsîn), 59) diye nid edilip de mu ’minler kÂfirlerden ayrılınca şoyle derler:
“Bizi zÂlimler topluluğundan kurtaran Allah ’a hamdolsun!” (el-Mu ’minûn, 28) Tıpkı, Allah TeÂl kendisini kavminden kurtardığı zaman Nûh ’un (a.s.) hamd ettiği gibi.
SırÂt ’ı gectiklerinde:
b) “Bizden huznu, gam ve kederi gideren Allah ’a hamd olsun!” derler. (FÂtır, 34)
Cennet ’in kapısına yaklaşıp hayat suyunda yıkandıkları ve Cennet ’e baktıkları zaman:
c) “HidÂyetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah ’a hamdolsun! Allah bizi hidÂyete erdirmeseydi biz kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik…” derler. (el-AʻrÂf, 43)
Cennete girip melekler de onları selÂm ile karşılayınca:
d) “Lûtfuyla bizi asıl kalınacak yurda yerleştiren (Allah ’a hamd olsun!)” derler. (FÂtır, 35)
Cennet ’teki makamlarına yerleştikleri zaman:
e) “Bize verdiği sozde sÂdık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna vÂris kılan Allah ’a hamdolsun!” derler. (ez-Zumer, 74)
Her yemekten sonra:
f) “Hamd, Âlemlerin Rabbi ’ne mahsustur!” derler. (Bursevî, Rûhu ’l-BeyÂn, VII, 258, [Sebe ’ 34/1])
İslam ve İhsan
“RABBENÂ LEKE ’L HAMD” DEMENİN FAZİLETİ - DR. MURAT KAYA