Bilgi ve teknoloji cağına şÃ‚hitlik eden yetişkinler olarak, kafa kafaya verip fikir teatilerinde bulunmaya en cok ihtiyac duyulan sahaların başında, “genclerle olan iletişimimiz” gelmekte… “Yakınmak, uzulmek, caresiz kalmak, şaşkına donmek, anlam vermekte ya da anlamakta zorlanmak, ne yapacağını, nasıl davranacağını bilememek”, ebeveyn ve eğitimcilerin bu konuda sıklıkla telÂffuz ettikleri cumlelerin fiilleri... Peki cocuklar ve genclerle iletişim nasıl kurulmalı, onlara nasıl rehberlik yapılmalı?“Karanlıktan şikÂyet etmek yerine bir mum yak!” diyor ya Konfucyus... Kendi cocukluğumuzun ya da gencliğimizin gectiği cağların hasretiyle yaşamayı bir kenara bırakıp; Âcilen icinde bulunduğumuz ve hızla değişim gosteren zamanın avantaj ve dezavantajlarının farkına varmakla işe başlayabiliriz. Boylece bu cağa gozlerini acıp, bizden lugat, kavram, algı ve duşunce dunyası gibi acılardan farklı bir dunya ile ic ice olan genclerimizi daha iyi anlayabiliriz.

Bizi anlamayan bir buyuğumuze kendimizi ifade etmemizin ne kadar zorlaştığını cok iyi biliriz hepimiz... Genclerimiz icin de, bu yuzden oncelikle empati yapmamız gerekmekte… Kendimize yapılmasını arzu ettiğimiz şekilde musÂmahalı, samimi, affedici ve arkadaşca muÂmeleyi, onlarla iletişimimizde temel prensip edinmeliyiz. Hayatın her alanında bu prensiple hareket etmemiz ne kadar elzemse, dînî hassasiyetlerin kazandırılması hususunda “yuzlerce kat” elzem...

İslÂm, hayatın her sahasıyla ilgilenip her hÂlimiz hakkında prensip ve olculerle temel cerceveyi belirlediğine gore; hayat mozaiğimizin her bir parcası icin Rabbimizin bizden beklediği bir duruş ve cizgi soz konusu... Bu sebeple “yuzlerce kat” kelimesini kesretten kinÂye olarak kullandığımı belirtmek isterim. Aslında, dînî hassasiyetlerle ilgili yaklaşımımız kıyÂsı kÂbil olmayacak olcude “hayatî” onem taşımakta… Cunku hic onemsemediğimiz bir hatamız, genclerimizin ebedî hayatına mÂl olabilir, Allah korusun.

Avuclarımızda yurekleri pır-pır carpan bir kuş gibi merhamete, hassasiyete ve ihtimÂma ihtiyac duymakta, evlÂtlarımız ve genclerimiz… Ebeveyn ya da eğitimci olarak kendi evlÂtlarımız başta olmak uzere sorumlu olduğumuz butun gencler, bizim icin bir sadaka-i cÂriye de olabilir; seyyie-i cÂriye de… MevlÂ, kotuluklere sebebiyet vererek gocmekten cumlemizi muhafaza eylesin.

Oncelikle empatinin gerekliliği meselesini biraz acalım: “Kendimiz icin istediğimizi din kardeşimiz icin de istemedikce kÂmil mu ’min olamadığımıza” gore, ebeveyn ve eğitimcilerimizden gormeyi arzu ettiğimiz muÂmele ve ihtimamı hep hatırımızda tutmamız gerekmekte… Kendi gencliğimizin gectiği ortam ve şartlarla, genclerimizinkini bir tutmamak ise, diğer bir mecburiyet… Bizim zarar gorduğumuz, incindiğimiz tavırları tekrarlamamak:

“-Kınadım, başıma geldi(!)” mÂzeretinin arkasına sığınıp boş vermemek icin eğitim ve şuur şart.

MuhÂtabımızın her birinin kendine has ozellikleri, yaşı, yetiştiği cevre vb. gibi pek cok faktorle değişen psikolojik durumu hakkında bir bilgi ve anlayışa sahip olmamız şart... Katı ve onyargılı, sÂbit fikirli, hoşgoru mahrumu, asık cehreli, sert ve kaba, velhÂsıl Peygamber Efendimiz ’in guzel ahlÂkına zıt hÂller icerisindeki bir yetişkin; eğer bir de dini temsil eden bir mevkîdeyse, gencin o kişiyle alÂkası nisbetinde dinden soğuması bile soz konusu...

COCUK VE GENCLERE REHBERLİKGelmiş gecmiş pek cok buyuk eğitimci, cocuk ve genclere rehberlikte meselenin ozunun “kendini sevdirmek”ten ibaret olduğunu vurgulamaktalar. Muhabbet dolu, dostca, arkadaşca, samimî bir bağın oluşup guclenmesi, kopmaması uğrunda gosterilecek her tur caba takdire şÃ‚yÂndır. Sabır, hoşgoru, anlayışla sağlamlaştırılacak bu zemin var oldukca, gence ulaşmanın yolları coğalacak ve acılacaktır. Her hÂlukÂrda kayıtsız şartsız sevildiğini hissetmek, ebeveyn ya da eğitimciyi “rol model” almayı kolaylaştıracaktır.

Bunun en zirve misalini elbette ki Peygamber Efendimiz ’in kıyamete kadar “rehber” niteliğindeki hayatının butun safhalarında gormek mumkun. Enes ’i (r.a.) kendisine hizmet etmesi icin annesi getirdiğinde:

“-On yaşındaki bir cocuğun hizmetinden ne olacak?” demeden memnuniyetle kabul edişi, hÂfızalarda dipdiri tutulmalıdır.

Gence verilen değer ve yuklenen misyonun onu ne derece motive ettiğini, “karaktere meftun oluş”un eğitimin omurgasını oluşturduğunu en guzel şekilde sergileyen Peygamber Efendimiz ile Enes ’in (r.a.) birlikteliği, cağlara ışık tutmaya devam etmektedir.

Bu mustesna tavrı, Enes ’ten (r.a.) dinleyelim:

“Allah Resûlu ’ne on yıl hizmet ettim. Bana bir kere bile «of» demedi. Yaptığım bir iş hakkında hicbir zaman «Nicin boyle yaptın?», «Şoyle yapsaydın!» dediğini duymadım. Bir işi guzel yapamadığımda bana kızmadı, beni kınamadı. Ben, Allah Resûlu ’nun surat astığını bile gormedim.” (Bkz: Muslim, FedÂil, 52)

PEYGAMBERİMİZİN İKNA METODUYa zina gibi cirkin bir fiil icin musaade isteyen gence, Peygamber Efendimiz ’in sukûnetle mukabelede bulunup, onun empati yapmasını sağlayarak ikna edişi? HÂdise şoyleydi:

Peygamber Efendimiz, ashÂbıyla beraber bulunuyordu. Bir genc cıkageldi ve:

“-Y ResûlÂllah! Ben falanca kadın ile arkadaş olmak istiyorum, onunla zin yapmak istiyorum.” dedi.

AshÂb-ı KirÂm, bu duruma cok kızdılar. İclerinden, genci dovmek ve huzûr-i Resûlullah ’tan cıkarmak isteyenler oldu. Bazıları bağrıştılar. Cunku genc cok hayÂsızca konuşmuştu.

Sevgili Peygamberimiz:

“-Bırakın o genci!” buyurdu.

Allah Resûlu, genci yanına cağırdı. Gencin dizlerini kendi mubarek dizine değdirecek şekilde oturttu ve:

“-Delikanlı, birinin annenle bu kotu işi yapmasını ister misin? Bu cirkin hareket hoşuna gider mi?” diye sordu. Genc hiddetle:

“-Hayır, y Resûlallah.” diye cevap verdi. Peygamberimiz:

“-Oyleyse o cirkin işi yapacağın kimsenin evlÂtları da bundan hoşlanmazlar.” Sonra:

“-Peki, bu cirkin işi senin kız kardeşinle yapmak isteseler, hoşuna gider mi?” diye sordu. Genc:

“-Hayır, aslÂ!” diye cevapladı. Efendimiz devamla:

“-Şu hÂlde insanlardan hic kimse bu işi sevmez!” buyurdu.

Ardından Peygamber Efendimiz, halası ve teyzesi icin de suÂlini tekrarladı. Genc de her defasında cevÂben:

“-Hayır, istemem y ResûlallÂh!” dedi.

Sonra da AllÂh ’ın Resûlu, mubarek elini bu gencin goğsune koyarak ona şoyle du etti:

“-AllÂh ’ım! Sen bu gencin kalbini temiz kıl. NÂmusu ve şerefini muhafaza eyle ve gunahlarını da bağışla.” (İbn-i Hanbel, Musned, V, 257)

Genc, Allah Resûlu ’nun huzûrundan ayrılırken bambaşka biri olup cıkmıştı.

Pek coğumuzu dehşete duşurebilecek, suratımızı asmamıza, hiddetle esip gurlememize sebep olabilecek bir durumda, Peygamber Efendimizin sergilediği bu merhamet ve eğitim tarzına ne kadar cok ihtiyacımız var, şu Âhir zamanda…

PEYGAMBERİMİZİN COCUĞA NASİHATİPeygamber Efendimiz ’in hurma ağaclarını taşlayarak karnını doyurmaya calışan cocuğa yaptığı îkaz da pek zariftir. Bu cocuğu bahcesinde yakalayan sahÂbî, onu kolundan tutup Efendimize getirdi.

“-Hurmalarımı taşladı, ağaclarıma zarar verdi, bu cocuğun cezasını verin!” diye şikÂyette bulundu.

O sevgi cağlayanı Efendimiz, cocuğa donerek hurma ağacını nicin taşladığını sordu. Cocuk da ac olduğunu, karnını doyurmak icin boyle yaptığını soyledi. Sebebinin aclık olduğunu oğrenince, bahce sahibine o gence karnını doyuracak kadar bir şey teklif edip etmediğini sordu. Ardından Resûlullah o şefkat dolu sesiyle cocuğu şoyle uyardı:

“-Oğlum! Hurma ağaclarını taşlama! Yere duşen hurmaları al, ye!”

Sonra da o cocuğa hayır duÂda bulunarak evine gonderdi. (Bkz: Ebû DÂvûd, Cihad, 85/2622; İbn-i MÂce, TicÂrÂt, 67)

Bir problem vukû bulduğunda, yargısız infaza başvurmamanın; meseleyi etraflıca sorup gencin ağzından bizzat durumu dinlemenin ve musamahanın ehemmiyetini ne kadar da guzel izah etmekte bu hÂdise…

PEYGAMBERİMİZİN GENCLERİ YETİŞTİRME METODUEğitimde gencin kapasitesinin farkında olup ona uygun bir vazife ve misyon yuklemek, hem ona duyulan guveni gostermenin bir yolu, hem de genci vazifeyle eğitip yetiştirmenin bir metodu… Biz Peygamber Efendimiz ’in hayatında bunun sayısız misÂlini goruyoruz. O, ashÂbını bir tesbih taneleri gibi tanır; onların mizac ve kapasitelerine uygun vazifeler verirdi. Bu vazifelerde de bilhassa gencleri tercih ederdi. Zeyd bin HÂrise ’nin oğlu UsÂme (r.a.) bunun en canlı misÂlidir.

Peygamber Efendimiz tarafından, iclerinde Hazret-i Omer ve Sa ’d bin Ebî Vakkas (r.a.) gibi sahÂbîlerin de bulunduğu bir orduya henuz on sekiz yaşlarındaki UsÂme ’nin komutan tayin edilmesi, bazı sahabîler tarafında eleştirilmişti. Peygamber Efendimiz ’in bu tenkitlere cevabı şoyle oldu:

“-AllÂh ’a yemin ederim ki, UsÂme bu işe lÂyıktır. O, babasından sonra insanlar arasında en cok sevdiğim kişidir. Şimdi onu size tavsiye ediyorum, cunku o sizin sÂlih olanlarınızdandır.” (Muslim, FedÂilu ’s-Sahabe, 64)

Bu orduda bulunup da Peygamber Efendimiz ’in bu tayinini olgunlukla karşılayan yetişkin sahabe efendilerimizin tavrı da, bana rahmetli Zubeyir Gunduzalp ’in veciz ifadesini hatırlatıyor:

“-Arşa değmek istidÂdında olanların ayakları altına omuzlarımızı koyarız.”

Muhteşem Canakkale Destanı ’nda carpışmış pek cok genc asker ve komutan da Hazret-i UsÂme ’nin (r.a.) mÂnevî torunları olmaya lÂyık Âbide şahsiyetlerdendir. Bunlar, gence misyon yukleme, ulvî hedeflere yonlendirme, dÂvÂnın onemini hissettirme başarısını kazanmakla gercekleşmiş destansı zirvelerdir. Mavi Marmara ve 15 Temmuz ’da da benzerine şahit olduk, hamdolsun. Rabbim, butun genclerimizin yureğini kÂmil îmanla, dîne, vatana, insanlığa hizmet aşkıyla doldursun. Âmin… (Devam edecek)

Kaynak: Didar Meltem Erdem, Altınoluk Dergisi, Sayı: 163
İslam ve İhsan