İlme adanmış bir omrun sahibinden yedi altın oğut...Biz Muslumanlar, Hz. Muhammed ’in (s.a.v.) takva yoluyla amel ederek gunluk yaşayışımızda:
1- Beraberimizdekilere karşı, uyumlu, olumlu, ılımlı, mutevÂzi ve sevecen olmalıyız. Dik kafalı, katı yurekli, olumsuz, bencil, kibirli, asık suratlı ve merhametsiz olmamalıyız.
2- Her zaman, her yerde ve her halde Allah ile beraber olmalıyız. O ’nu asla gonlumuzden cıkarmamalıyız. O ’nu hic unutmamalıyız. Zaten biz bilsek de bilmesek de, farkında olsak da olmasak da, biz O ’nu unutsak bile, O her zaman ve her yerde bizimle beraberdir. Aşağıdaki ayetlerde bu gerceği Allah bize apacık bildirmektedir: “Nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir. O, butun yaptıklarınızı gorur.” (Hadîd Sûresi 57/4)
“Andolsun ki, insanı biz yarattık. Kalbinden ve hayalinden gecenleri biliriz. Biz ona şah damarından (kendi canından) daha yakınız.” (KÂf Sûresi: 50/17)
“Bilmez misin ki, Allah goklerde ve yerde olan her şeyi ve butun olup bitenleri bilmektedir. Uc kişi kendi aralarında gizli şeyler konuşurken mutlaka dorduncusu Allah ’tır. Beş kişi iseler, altıncısı Allah ’tır. Az olsunlar, cok olsunlar, kac kişi olurlarsa olsunlar ve nerede olurlarsa olsunlar Allah mutlaka yanlarındadır. Sonra butun yaptıklarını kıyamet gununde onlara haber verecektir. Cunku Allah her şeyi bilir.” (MucÂdele Sûresi: 58/7)
3- Meclislerde gıybet etmemeliyiz, kimsenin arkasından konuşmamalıyız. Gıybet etmek haram olduğu gibi, dinlemek de haramdır. Hatta gıybet edileni savunmamız dini ve insanî gorevimizdir. Resûl-i Ekrem: “Kimin yanında bir Musluman kardeşinin aleyhinde konuşulur da onu savunmazsa, Allah onu dunyada ve ahirette rezil kepaze eder” buyurmuştur.
Hic bir konuda luzumsuz tartışmaya girişmemeliyiz. Yarar sağlamayan boş laf etmemeliyiz. Kim olursa olsun, insanların goruşlerine saygılı olmalıyız, konuşmalarını dikkatle dinlemeliyiz, bize yarayanlarını almalıyız, yaramayanlarını atmalıyız, kimseyle cekişmemeliyiz.
4- Kotuluk yapanlarla karşılaştığımızda, karşılık vererek onların seviyesine inmemeliyiz. Onları dışlamamalıyız. Olumlu ve ılımlı davranışlarımızla guzel ornek olarak onları kotuluklerden kurtarmaya calışmalıyız. Kotuluk yapan birini gorunce, kendi kendimize şu muhakemeyi yapmalıyız: “Şayet ben onun bulunduğu ortamda olsam, onun yaşadığı atmosferde yaşasam, belki ben ondan daha kotu olurum. Şayet o benim yaşadığım cevrede yaşasaydı, belki o benden cok daha iyi bir insan olurdu.” Kafamızda bu muhakemeyi yurutup, halimize ve onun gibi olmadığımıza şukretmeliyiz, ona da -kotuluklerden kurtulması icin- dua etmeliyiz. Boyle yaparsak, emin olalım ki, onu kazanırız ve kotuluklerden kurtulmasına vesile oluruz. Peygamberimiz de boyle yapmıyor muydu? Yuce Allah da aşağıdaki ayet mealinde kotulere karşı boyle davranmamızı emrediyor:
“İyilikle kotuluk bir olmaz. Sen kotuluğu en guzel bir şekilde iyilikle onle. Boyle yaparsan, aranızda duşmanlık olan kimse, sana sanki samimi bir dost gibi oluverir.” (Fussilet Sûresi: 41/34)
Şunu bilelim ki, kotuluğe kotuluğu her kişi yapar. Ama kotuluğe iyiliği er kişi yapar. O halde, herkese iyilik yaparak erenlerden olalım, kotuluk yaparak yerilenlerden olmayalım.
5- Takv yolcularından olarak, -Peygamberimizin yaptığı gibi- ibadetlerimizi ozenerek yapalım, -vaktimiz musaitse biraz da arttıralım. Sıradan birileri gibi olmayalım. MeselÂ: Gunluk işlerimizi aksatmadan ve gosteriş yapmadan, akşam namazından sonra evvabin, imsaktan once teheccut, guneş doğduktan sonra işrak, kuşluk vaktinde (sabah-oğle arası) kuşluk namazı kılalım. Şayet kaza namazımız varsa aynı vakitlerde kaza kılarız, o namazları da kılmışcasına sevap kazanırız. Bir taşla iki kuş vurmuş oluruz.
Hz. Peygamber de bizleri nÂfile namazlara teşvik ederek: “NÂfile namazlarınıza ozenin ki, farz namazlar nÂfile namazlarla tamamlanır” buyurmuş, bir hadisinde de: “NÂfile namazlar, mu ’minin Rabbine hediyesidir. Her biriniz bu hediyeye ozensin ve guzel yapsın” buyurmuştur. (MekÂsıdıl-hasene s:188)
Bir hÂdis-i kudside de Allah TeÂl şoyle buyurur: “...Kulum nÂfile ibadetleriyle bana oyle yaklaşır ki, onu severim. Onu sevdiğim zaman, işiten kulağı ben olurum, benimle işitir. (O zaman işittiklerinden ders alır ve meşrû olmayan şeyleri dinlemez.) Goren gozu ben olurum, benimle gorur. (O zaman gorduklerinden ibret ve ders alır, bakılması haram olan şeylere bakmaz.) Tutan eli ben olurum. (O zaman eliyle kimseyi incitmez.) Yuruyen ayağı ben olurum. (O zaman kendisini gunÂha sokacak yerlere gitmez.) Benden istediklerini veririm, bana sığınırsa onu korurum.”
6- Bir yandan da yaşamamız icin mutlaka gerekli olan dunya işlerimizi hızlandırmalıyız, aile bireylerimizi huzur icinde rahat yaşatmamız ve geliri ile gecinemeyenlere de yardımcı olmamız icin helalinden daha cok kazanma yollarını araştırmalıyız. Zaten dort şartla, ailemizi gecindirmek icin calışıp cabalamamız da ibadet sayılır, gunahlarımızın affına ve Allah katında derecemizin yukselmesine vesile olur. Dort şart şunlardır:
a- HelÂlinden kazanmalıyız, kazancımıza haram karıştırmamalıyız.
b- Biz kazanırken başkalarına zararımız dokunmamalı.
c- Calışmalarımız ibadetlerimizi engellememeli.
d- Kazancımızın, yani malımızın zekÂtını ve sadakasını vermeliyiz.
Bu hususta Resûlullah şoyle buyurur: “Gunahlardan oyleleri vardır ki, onları ne namaz, ne oruc, ne de hac affettirir. Ancak gecindirmekle yukumlu olduğu kimselerin gecimi uğrunda calışması affettirir.” Başka bir rivayette: “...Ancak alın teri affettirir” buyurmuştur. (Ebu Hureyre, MekÂsıdıl-hasene s:128)
Burada belki şoyle bir itiraz hatıra gelir: “Ayet ve hadislerde ibadetlerin, gunahları affettireceği bildirilmiştir.” Bu hukum, yukarıdaki hadisle catışmaz mı?
Evet; ibÂdetler, Allah ile kul arasındaki gunahları affettirir. Fakat kul hakkı, ancak hak sahibi hakkını alınca affolunur. Kişinin ailesini gecindirmesi, aile bireylerinin hakkıdır. Bu hakkı yerine getirmesi icin aile reisinin calışıp kazanması gerekir. İşte bu calışmasının karşılığı butun gunahlarının affolunmasıdır.
7- Her gunun sonunda gunluk hareket ve calışmalarımızı kontrol ederek kendimizi hesaba cekmeliyiz:
Yapacağımız işlerimizi eksiksiz yaptık mı, yoksa aksattık mı? Eksikleri varsa mumkunse ertesi gun telafi etmeye calışacağız.
Kimseyi gucendirip kalbini kırdık mı? Boyle bir şey olmuşsa, ertesi gun ozur dileyip helalleşmeliyiz. Obur dunyaya dargın gitmemeliyiz.
İbadetlerimizi ve manevî gorevlerimizi tam yaptık mı, yoksa eksikleri var mı? Varsa kaza etmeliyiz, ahirete borclu gitmemeliyiz. Bu hususta Resûlullah şoyle buyurur: “Kim ustlendiği zikir ve ibadetlerini yapmakta olduğu vakitte yapamaz da, ertesi gun kaza ederse, vaktinde yapmış gibi olur.”
Gafletle veya boş gecen zamanımız oldu mu? Olduysa, gaflete duşmemeye ve zamanımızı boş gecirmemeye dikkat etmeliyiz... Allah yardımcımız olsun.
Kaynak: Ahmed Muhtar Buyukcınar, Altınoluk Dergisi, Sayı: 143


İslam ve İhsan