
Rahmet Peygamberi, kendisini taşlayan TÂiflilerin helÂk olmaları icin beddu etmek yerine, hidÂyetle şereflenmeleri icin du etmişti. Amcası Hazret-i Hamza ’yı şehîd eden Vahşî ’yi ve onu azmettiren Hind ’i dahî affetmişti.
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AFFEDİCİLİĞİ
Muhtereme kızı Hazret-i Zeyneb ’i hÂmileyken mızrağıyla iterek devesinden duşuren, boylece onun, hem yavrusunu hem de bir muddet sonra hayatını kaybetmesine sebep olan azılı İslÂm duşmanı HebbÂr bin Esved ’i dahî, îmÂn ile huzûruna geldiğinde affetmişti.
Yıllarca muslumanlara kan kusturan Mekkeli muşrikleri, kısas olarak kılıctan gecirebilme gucune sahip olduğu Mekke fethinde, umûmî bir af îlÂn etmişti.
Bunun gibi af ve merhamet misalleri, sayılamayacak kadar coktur. Kendisini en cok RahmÂn ve Rahîm esmÂsıyla tanıtan AllÂh ’ın kulları olan bizler de, Rahmet Peygamberi Hazret-i Muhammed -sallÂllahu alşeyhi ve sellem- ’in ummeti olarak, bu ilÂhî ve nebevî ahlÂkı yaşamaya gayret etmeli, Allah rızÂsı icin musÂmahakÂr ve affedici olmalıyız. Şahsımıza yapılan hat ve kusurları sîneye cekip, ofkemizi yutmalıyız. Bunları Allah katından gelen birer imtihan bilip, sabır ve af fazîletlerini sergileyerek, CenÂb-ı Hakk ’ın rızÂsını kazanmaya calışmalıyız.
Hz. Omer -radıyallÂhu anh- buyurur:
“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz, kusurları bağışlamayan bağışlanmaz, affetmeyen affolunmaz, gunahlardan korunmaya calışmayan kimse de korunup takvÂya erdirilmez.” (BuhÂrî, el-Edebu ’l-Mufred, s. 415, no: 371)
ALLAH TEÂLÂ'NIN SEVDİĞİ DAVRANIŞLAR
Asr-ı saÂdette yaşanan şu hÂdise, bu hususta bizlere ne kadar da yuksek bir gonul ufku telkin etmektedir:
Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh-, Mıstah isimli bir fakire devamlı olarak yardımda bulunuyordu. Kızı Hazret-i Âişe ’yi hedef alan İfk HÂdisesi ’nde Mıstah ’ın da iftirÂcılar arasında yer aldığını gorunce, bir daha ona ve Âilesine iyilik yapmayacağına dÂir yemin etti. Hazret-i Ebû Bekir ’in yardımı kesilince Mıstah ve Âilesi perişan bir hÂle duştu. Bunun uzerine şu Âyet-i kerîmeler nÂzil oldu:
“İcinizden fazîletli ve servet sahibi kimseler, akrabÂya, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere (mallarından) vermeyeceklerine dÂir yemin etmesinler; affetsinler, bağışlayıp gecsinler. AllÂh ’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah cok bağışlayıcıdır, cok merhametlidir.” (en-Nûr, 22)
“Yeminlerinizden dolayı AllÂh ’ı(n adını), iyilik etmenize, takv sahibi olmanıza ve insanların arasını duzeltmenize mÂnî kılmayın! Allah her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.” (el-Bakara, 224)
Bu Âyet-i kerîmelerin nuzûlunden sonra Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh-:
“–Ben elbette AllÂh ’ın beni bağışlamasını isterim!” dedi. Ardından yemin keffÂreti vererek, yapmış olduğu hayra devam etti. (BuhÂrî, MeğÂzî, 34; Muslim, Tevbe, 56; Taberî, Tefsîr, II, 546)
Yine bir Âyet-i kerîmede CenÂb-ı Hak:
“O takv sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah icin harcarlar; ofkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da muhsinleri (guzel davranışta bulunan ihsan sahiplerini) sever.” (Âl-i İmrÂn, 134) buyuruyor.
Demek ki AllÂh ’ın kullarını affede affede, ilÂhî affa lÂyık hÂle gelmemiz îcÂb ediyor. Bunun icin de hic kimseyi incitmemeli, bizi incitenlerden de -AllÂh ’ın rızÂsını umarak- incinmemeye gayret gostermeliyiz.
TASAVVUF'UN İLK VE SON DERSİ
Hak dostlarından Mahmud SÂmi Ramazanoğlu Hazretleri ’nin genclik yıllarında mÂnevî tahsile yonelmesine vesîle olan şu hÂdise, ne kadar hikmetlidir:
SÂmi Efendi Hazretleri, DÂru ’l-Funûn ’un Hukuk Fakultesi ’ni pek yuksek bir dereceyle bitirmiş, artık memleketi Adana ’ya donmeyi duşunurken, birgun Bayezid meydanında bir Allah dostuyla karşılaşır. SÂmi Efendi ’nin guzel hÂlini pek beğenen bu zÂt, kısa bir tanışma faslının ardından:
“‒Sizi yeni bir tahsile başlatmama musÂade eder misiniz?” der ve onu Koca Mustafa Paşa semtinde bulunan KelÂmî DergÂhı ’na goturur. Yolda hasbihÂl ederken o Allah dostu, SÂmi Efendi ’ye der ki:
“‒EvlÂdım! Senin bu zÂhirî tahsilin kÂfî değil! Sana, kişiyi iki cihan saÂdetine kavuşturacak esas tahsili tavsiye edeyim. Bu yeni başlayacağınız irfan mektebinin ilk dersi, kimseyi İNCİTMEMEK ’tir; son dersi de asl İNCİNMEMEK... Yani HÂlık ’ın şefkat nazarıyla mahlûkÂta bakış tarzı kazanarak -her ne hÂl olursa olsun- hic kimseye kırılmamak! Affedebilme olgunluğunun zirvesine erebilmek...”
CenÂb-ı Hak, bu mÂnevî olgunluktan gonullerimize hisseler lûtfeylesin. Yaratan ’dan oturu yaratılanlara şefkat, merhamet, muhabbet ve hizmeti, gonullerimizin huzur ve saÂdet hazinesi kılsın. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan