Musluman, işimi nasıl cabuk bitirsem de başıboş kalsam diye bakmaz. Zaten bu onu rahatsız eder. Bedeni dursa da ruhu duramaz, yerinde kıpır kıpırdır. Musluman ibadetten ibadete, calışmaktan calışmaya koşar.KÂinatta yaratılan her şeyin bir gayesi vardır. Her varlık kendi yapması gerekeni yapabilecek donanımdadır. Vucudumuz niye sadece kaslardan değil? Niye sadece kemik değiliz? Bunların organize bicimde hareket edebilmesi icin eklemler var, beynin calışma emriyle organlar arası iletişimi sağlaması icin sinirler yaratılmış. Harekete programlanmış bir yapıda bedenimiz. Ya ruhumuz? Can sıkıntısı kavramı hayatımızda nasıl belirmiş olabilir ki bir boşluk oluşturmasak ruhumuzda. Durağanlıkla oluşan bunalım, ruhun calışarak doyurulmamasından oluşmaz mı? İnsan fıtratında calışmak vardır, muslumanın fıtratında Allah adına calışmak vardır. Muslumanın farkı Allah ’tır. Biz bize fark katan, bu farkla bizi yuceltene tertemiz bir yaşanmışlık sunmalıyız.
Gunahsız olamayız. Doğrudur, beyazın uzerinde siyah kucuk bir nokta bile goze batar. Fıtrat uzere yaratılan, varlıkların en yucesi olan insan bembeyaz doğar. Bu İslam dininin yuceliğinin, eşrefi mahlukata verdiği değerle bir kez daha gorulmesidir. Biz bu yuce din uzere yaşamadıkca, Allah rızasına uygun olmayan her davranışımızla bir siyah nokta daha koyarız o beyazlığa. Eğer meselemiz Allah ’a layık bir kul olmaksa o bir nokta bile yureğimizi burar. Silmeye calışırsak bu asıl başarıdır. Kimi zaman başarırız kimi zaman başaramayız. Ama yureğimizde o noktanın sıkıntısını barındırıyorsak o zaman fıtratımızı kaybetmemişiz demektir. Gercek Musluman fıtratına uygun olmayan şeylerden hoşlanmaz. Dedikodu yaptığında rahatsız olur, gıybet ettiğinde acı ceker, Allah ’ı unuttuğu her anın acısını derinden hisseder. Eğer boş oturduğunuzda bir rahatsızlık hissetmiyorsanız, hucrelerinizdeki alyuvarlar yat aşağı diyorsa gecmiş olsun, fıtratınız hastalanmış demektir.

MUSLUMANIN DİNLENMESİ DE İBADETTİR Dinleneceğiz elbette. Muslu­ma­nın dinlenmesi de ibadettir. Eğer dinlenmeyi hak edecek calışmayı yaparak yorulup sonrasında calışmak uzere dinleniyorsa… Allah kuluna kaldıramayacağı yuku yuklemez. Biz calışma ibadetini yaptıkca calışma ibadetimizi devam ettirecek yeme ibadeti, uyku ibadeti de sevap kazandırır. Aslında mesele sevap kazanmaktan da ote olmalıdır. Sahabeler gibi yureğimiz oyle yanmalıdır ki sevaplardan bile gecer olmalıyız.
Davranışlarımızda Allah ’ı duşunuyorsak, bizi, başkasının sevebileceğinden daha cok seven Rabbimizi unutmuyor ve sevgisine doyamıyorsak, calışmak ana yemek, dinlenmek yemeğin ardından sofraya koyulan tatlı, uyku ise tatlıdan sonra icilen bir bardak soğuk su gibi zevk verir. Musluman, işimi nasıl cabuk bitirsem de başıboş kalsam diye bakmaz. Zaten bu onu rahatsız eder. Bedeni dursa da ruhu duramaz, yerinde kıpır kıpırdır. Kitaptan başı yoruldu mu balkona cıkıp yaratılan nimetleri izleyip gonlunu mest ederek ferahlar. Yemeği ateşe koyup bir ibadeti tamamlar, meali şerifi okuyup diğer ibadete dalar. Musluman ibadetten ibadete, calışmaktan calışmaya koşar.

"EN AZ SENİN YUREĞİN KADAR NAMUSLU OLMALI YUREĞİM" “Bir adam gunun birinde bir at satın alır. Fakat at kısa bir sure sonra olur. Adam işin icinde bir sahtekarlık olduğundan şuphelenir ve kadıya gider. Fakat yerinde bulamaz. İkinci gun tekrar gider yine bulamaz. Adam sonra baytara gider işin ic yuzunu oğrenmek icin ve atın satılmadan once zehirlendiğini oğrenir. Tekrar kadıya gider ve durumu anlatır. Kadı niye hemen gelmediğini sorar. Adam geldiğini fakat kendisini bulamadığını soyler. Kadı haklısın yoktum der ve katipe donerek: “Yaz… Atın parasının kadıdan alınmasına…”
Calıştığımız işin mevkisinin buyukluğu vicdanımızı kucultmuyorsa, ben kendime rağmen doğruyu seciyorum diyebiliyorsak calışmak ibadet olup nakışlanıyordur. Allah (c.c) ’ın yarattığı her varlık bir şaheser. Bir ressamın yaptığı resim tek olmuş olsa da, her bakanın ruhunda yarattığı etki nasıl farklıysa, bir bestekarın yaptığı melodi aynı notalardan oluşmuş olsa da herkesin duygularında yaptığı titreşim nasıl başka başkaysa, kainatın dilinden herkesin anladığı kelimeler de oyle farklıdır. Bu yuzden ayağımızın ucunda kucuk bedeniyle buyuk şeyler yapan karıncaya bakıp ‘en az senin yureğin kadar namuslu ve calışkan olmalı ellerim ’ diyebilmeliyiz.
Kaynak: Feyza Arpat, Altınoluk Dergisi, 378. Sayı
İslam ve İhsan