
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yakınlara verilecek sadakanın cok makbul olduğunu ve insana iki misli sevap kazandırdığını aşağıdaki hadisi şerifte belirtiyor. Zira fakirlere sahip cıkılıp onlara yardım edilmesini emreden İslÂm dini, aynı zamanda akrabanın korunup gozetilmesini de emrediyor.Abdullah İbni Mes`ûd radıyallahu anh ’ın karısı Zeynep es-Sekafiyye radıyallahu anh ’dan rivayet edildiğine gore birgun Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Ey kadınlar! Zînet eşyÂnızdan bile olsa sadaka veriniz” buyurmuştu.
Zeynep sozune devamla dedi ki: Bunun uzerine ben Abdullah İbni Mes`ûd ’un yanına donerek:
- Sen eli dar bir adamsın. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize sadaka vermemizi emretti. Ona git de bir soruver. Sadakamı sana vermekle bu emri yerine getiriyorsam ne ÂlÂ. Şayet olmuyorsa başkasına vereyim, dedim. Abdullah:
- Kendin git sor, deyince ben de gittim. Hz. Peygamber ’in kapısına varınca, ensÂrdan bir kadının orada beklediğini gordum. Meğer onun derdi de benimkinin aynıymış. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in huzuruna girmeye de pek cekinirdik.
İceriden BilÂl cıkıverince ona:
- Hz. Peygamber ’e git de, “Kapıda iki kadın bekliyor ve kocalarıyla kendi yetimlerine verecekleri sadakanın kabul olup olmadığını soruyorlar, de!. Ama bizim kim olduğumuzu soyleme!” dedik.
BilÂl hemen Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in huzuruna gire-rek meseleyi anlattı.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Kim onlar?” diye sordu. BilÂl de:
- EnsÂrdan bir kadınla Zeynep, deyince, Resûlullah salllallahu aleyhi ve sellem:
- “Hangi Zeynep ’miş o?” diye sordu. BilÂl:
- Abdullah ’ın karısı, dedi.
Bunun uzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
- “Onlar -boyle yapmakla- iki sevap birden kazanırlar. Biri yakınlarını himÂye sevabı, diğeri de sadaka sevabı.”[1]
BİR VERİP İKİ KAZANILAN SEVAP!
Peygamber Efendimiz zaman zaman kadınlara vaaz ederdi. Bu vaazların birinde onlara sadaka vermelerini emretmiş, verecek bir şeyiniz yoksa zînet eşyÂnızı veriniz, buyurmuştu.
Başka rivayetlerden oğrendiğimize gore Peygamber aleyhisselÂm bu konuşmalardan birinde hanım sahÂbîlere yine aynı şekilde hitÂb etmiş, onlar da kollarındaki bilezikleri, kulaklarındaki kupeleri, parmaklarındaki yuzukleri cıkarıp atmışlardı. Peygamber Efendimiz ’in emriyle bunları toplayan BilÂl-i Habeşî ’nin eteği zînet takımlarıyla dolmuştu.
Yine bir rivayetten oğrendiğimize gore Peygamber Efendimiz Abdullah İbni Mesûd ’un hanımı Zeyneb ’i Mescid ’de gorunce, ona hitaben:
- “Zînet eşyÂnızdan bile olsa sadaka veriniz!” buyurmuştu (Muslim, ZekÂt 46).
Zeyneb sanatkÂr bir hanımdı. Elinden iş gelir ve para kazanırdı. Fakat kocası Abdullah fakirdi. Bu sebeple Zeynep kazandığını kocasına ve oğluna harcardı.
BuhÂrî ’deki bir başka rivayetten oğrendiğimize gore (ZekÂt 44), bir bayram gunu Hz. Peygamber kadınlara vaaz ederken, onlara sadaka vermelerini emredince, Zeynep zînet eşyasından bir kısmını sadaka etmek istedi. Kocası Abdullah İbni Mes`ûd ise, onu kendilerine harcamakla sadaka sevabı kazanacağını soyledi. İbni Mes`ûd Dort Halife ’den sonra en iyi fıkıh bilen sahÂbî olarak tanınmasına rağmen, Zeynep bu konuda iyice emin olmak istedi. Sadece kocasına ve oğluna değil, aynı zamanda kardeşlerinin yetim kalmış cocuklarına da yardım ediyordu. Acaba bu yardımları sadaka yerine gecer miydi?
İkisinin adı da Zeynep olan iki hanım sahÂbî, bu meseleyi bizzat Hz. Peygamber ’e sorarak oğrenmek istediler. Bunlardan biri Abdullah İbni Mes`ûd ’un karısı Zeynep, diğeri Ebû Mes`ûd el-EnsÂrî ’nin karısı Zeynep idi. İkisi de birbirinden habersiz Resûl-i Ekrem ’in evine geldiler. Peygamber aleyhisselÂm ’ı soru yağmuruna tutmanın Allah TeÂl tarafından yasaklandığı donemde olmalı ki, bu hanımlar Efendimiz ’in huzuruna girmeye cekindiler. Nebiyy-i Muhterem Efendimiz pek mutevÂzi olduğu hÂlde butun sahÂbîler ona duydukları derin hurmet sebebiyle kendisini rahatsız etmekten cekinirlerdi. Huzuruna girince, sanki başlarında bir kuş varmış da onu urkutmek istemiyorlarmış gibi saygıyla otururlardı. Derken BilÂl ’in dışarıya cıktığını gorunce sevindiler. Sorularını Hz. Peygamber ’e arzetmesini, fakat adlarını vermemesini istediler. BilÂl-i Habeşî onlara adlarını saklı tutacağına dair soz vermekle beraber, Resûl-i Ekrem “Kim onlar?” diye sorunca, soylemek zorunda kaldı.
Efendimiz bu hanımlara verdiği cevapta, yakınlara verilecek sadakanın cok makbul olduğunu ve insana iki misli sevap kazandırdığını belirtti. Zira fakirlere sahip cıkılıp onlara yardım edilmesini emreden İslÂm dini, aynı zamanda akrabanın korunup gozetilmesini de emrediyordu. Durum boyle olunca, bir insan sadakasını akrabaya vermekle, bu iki emri birden yerine getirmiş oluyor, bir taşla iki kuş vuruyordu.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ
1. Akrabayı himÂye etmek, yapılacak yardımlarda onlara oncelik tanımak gerekir.
2. Akrabaya verilen sadaka, daha sevaptır.
3. Bir kadın kocasına ve cocuklarına bakmak (onlara nafaka vermek) zorunda olmadığı icin kendilerine yaptığı harcamalar sadaka yerine gecer. Bir erkek de kendilerine nafaka vermek zorunda olmadığı yakınlarına sadaka verebilir.
4. Kadın kocasına sormadan, kendi malını dilediği gibi harcayabilir.
5. Bilmediği dinî konuları oğrenmek erkeğe olduğu gibi kadına da farzdır.
6. Bir kadının dinî konuları oğrenmek icin evinden cıkmasında hicbir sakınca yoktur.
[1] BuhÂrî, ZekÂt 48; Muslim, ZekÂt 45. Ayrıca bk. BuhÂrî, ZekÂt, 44; NesÂî, ZekÂt 82; İbni MÂce, ZekÂt 24.
Kaynak: Riyazus Salihin, Hadis-i Şerif Tercumesi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan