Sadaka ve iyiliklerin onundeki en buyuk engel, “fakir duşme endişesidir.” Onu da insana telkin eden şeytandır. [bk. Bakara sûresi (2), 268]Ebû Hureyre radıyallahu anh şoyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’e bir adam geldi ve şoyle dedi:

- Ey Allah ’ın elcisi! Hangi sadakanın sevabı daha buyuktur?

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şoyle buyurdu:

- “Guclu-kuvvetliyken, sıhhatın yerindeyken, cimriliğin uzerinde, fakir duşmekten endişe etmekteyken, daha buyuk zengin olmayı duşlerken verdiğin sadakanın sevabı daha buyuktur. (Bu işi) can boğaza gelip de “falana şu kadar”, “filana bu kadar” demeye bırakma. Zaten o mal vÂrislerden şunun veya bunun olmuştur.” [1]

NE VERİRSEN ELİNLE O GELİR SENİNLE

Sevaptan başka herhangi bir karşılık beklemeden sırf iyilik niyetiyle yapılan hayır ceşitlerinin dinimizdeki ortak adı sadakadır. Sadaka deni-lince ilk anda aklımıza, carşıda-pazarda dilenenlere verilen kucuk maddî yardımlar gelir. Bunlar sadakanın yaygın fakat cok ozel bir ceşididir. Aslında Allah rızÂsı icin yapılan her şey sadakadır. Guler yuz, tatlı sozden tutunuz da aile mutluluğuna katkıda bulunmak duşunce ve niyetiyle erkeğin sofrada hanımının ağzına uzatacağı bir kaşık corbaya varıncaya kadar her şey sadakadır. Ancak hadîs-i şerîfteki sadakadan maksat, maddî iyiliktir.

Birtakım beşerî duygu ve duşunceler, sosyal ve iktisadî beklentiler, endişeler ve umutlar insanın iyilik yapmasını etkiler. Peygamber Efendimiz, işte butun bu duyguların canlı ve diri olduğu sırada yapılan iyiliğin “en ustun sadaka” olduğunu belirtmektedir. İyilik yapmayı hayatın son demlerine bırakmanın doğru olmadığına dikkat cekmektedir. İyilikte acele davranmanın gereğine ve isabetine işaret etmektedir.

Şartlar zorlaştıkca duygular aleyhte yoğunlaştıkca yapılacak iş ve iyilik daha da kıymet kazanır. Hadisimiz en ustun sadakayı bu cercevede tarif etmiştir. O halde hayırda ve hayırlı işlerde acele davranmak demek, bir anlamda bu tur amelleri en son Âna tehir etmemek demektir. Olumunden sonra hayır yapılmasını vasiyet etmek, hukukî bir muessese olarak bazı ihmallerin telÂfisine imkÂn verse bile, “ustun” nitelikli bir iş yapmış olma anlamına gelmez. “Ustun” nitelikli ameller, bizzat yukumlusu tarafından yerine getirilenlerdir. Başkalarının takdir ve merhametine havale edilenler değil... Bu yuzden kim ne iyilik yapacaksa, tam bir niyet ve irade ile yapmalıdır. “Ne verirsen elinle o gider seninle” sozu bu acıdan oldukca yerindedir. Geridekilerin gecmişleri adına yapacakları iyilikler, kendi iyilikleridir, gecmiştekilerin iyiliği değildir. O halde adımıza başkalarının yapacağı iyiliklere bel bağlamak yerine, bizzat kendimiz icin nasıl bir iyiliği lÂyık goruyorsak onu kendimiz yapmalıyız.

HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ

1. Hayatta, sıhhat ve Âfiyette iken verilen sadaka, yapılan iyilik; hastalıkta ve hele hele olum doşeğinde yapılacak iyilikten ustundur.

2. Hayır işlerinde acele etmeli, işi yarınlara bırakmamalıdır.

3. Halkımızın ifadesiyle “elin ermediği, gozun gormediği” bir zamanda iyilik yapmaya kalkmak, isÂbetli bir hareket değildir.

[1]BuhÂrî, ZekÂt 11, VasÂy 17; Muslim, ZekÂt 92.

Kaynak: Riyazus Salihin, Hadis-i Şerif Tercumesi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan