Âlimler, hak ve hakikati tebliğde dik durdukları surece, devlet icin buyuk bir nimettirler. Baştakiler, Âlimlerin ilmine ve Âriflerin irfanına saygılı oldukları surece sağlam bir zemine basmış olurlar. Âhiret merkezli bir hayat, bu Âleme nizam vermede ve istikÂmeti muhafazada bir sigorta vazifesi gorur.“Yavuz Sultan Selîm Han, yapılan hat ve gÂfilÂne hareketlere karşı son derece celÂlli bir pÂdişÃ‚htı. Ancak bu celÂli de, cemÂli gibi şerîat dÂiresi icinde eriyip yok olmuştu. Bir seferinde hazînedeki ihmÂllerinden dolayı vÂkî olan sirkat (hırsızlık) sebebiyle yaklaşık kırk kişinin oldurulmelerini emretmişti. Durumu oğrenen ŞeyhulislÂm Zenbilli Ali Efendi, karar icr edilmeden buna mÂnî olabilmek icin alelacele ve destûrsuz olarak Yavuz ’un yanına vardı. HÂdisenin aslını bir de Sultan ’dan taleb etti. Yavuz:

“Efendi hazretleri! Duyduklarınız doğrudur, ancak sizin devlet işlerine karışmaya hakkınız yoktur...” şeklinde sert bir cevap verdi.

Bunun uzerine ŞeyhulislÂm Zenbilli Ali Efendi, aynı sertlikle şu mukÂbelede bulundu:

“Sultanım! Ben size şer ’î hukumleri bildirmeye geldim. Zîr bizim vazîfemiz sizin Âhıretinizi korumaktır...”

Şerîatin kıldan ince, kılıctan keskin olcusu karşısında sÂkinleşen Yavuz Selîm Han:

“Umûmî ahvÂlin duzelmesi icin bir fırkanın oldurulmesine cevaz yok mudur?” diye sordu.

Zenbilli Ali Efendi:

“Bunların oldurulmesi ile Âlemin duzelmesi arasında bir alÂka yoktur. Suclarına gore cez gerekir.” dedi.

Koca orduları dize getiren PÂdişÃ‚h, başını onune eğdi ve kararını geri aldı. Bundan son derece memnûn olan Zenbilli, tam huzûrdan ayrılıyordu ki tekrar geri dondu. Kendisine merakla bakan Yavuz ’a:

“Sultanım! Birinci talebim, şerîatin teblîği idi. İkinci bir talebim daha var ki, bu da sadece bir ricÂdır...” dedi.

Ardından ekledi:

“Sultanım! Bu mucrimlerin sucları kendilerine Âiddir. Ancak onlar hapisteyken mÂsûm Âilelerine kim bakacak? Dolayısıyla sizden ricÂm, verilecek cez bitene kadar bu mucrimlerin Âilelerine nafaka bağlamanızdır.”

Bu ikinci talebi de yerine getiren Yavuz, hic şuphesiz ki farkında olduğu ilÂhî mes ’ûliyetin îcÂbını îf ediyordu.

Yine buna benzer bir mes ’elede Zenbilli Ali Efendi, Sultan ’ı îkÂz etmişti. Fakat Sultan, verdiği kararda kendisini haklı gorduğunden ŞeyhulislÂm ’a evvelki gibi:

“Sizin vazîfeniz devlet işlerine karışmak değildir!” demişti.

Bu tehdîdkÂr hitÂba karşı Zenbilli Ali Efendi de pervasız bir şekilde:

“Sultanım! Bunlar Âhıret işlerindendir ve bizim mudÂhale etmeye hakkımız vardır. ŞÃ‚yet verdiğiniz yanlış karardan vazgecmezseniz, rûz-i mahşerdeki şiddetli azÂba hazır olunuz!” dedi.

ŞeyhulislÂm, bu sozlerinden sonra Sultan ’a selÂm bile vermeden donup gitti.

O sıra sefer uzre olan Yavuz Sultan Selîm Han, hic kimseden gormediği bu tavır karşısında biraz hiddetlendi ise de, hakîkati anladı ve şeyhulislÂmın îkÂzını kabûl edip ona gore hareket etti. Ustelik Zenbilli Ali Efendi ’ye ozur dileyen bir mektup bıraktı.

Yavuz gibi gadaplandığında zaptedilmez bir cengÂverin, devlet ve memleket işlerinde hicbir zaman hatır-gonul dinlemeyen bir cihangirin, bir ilim ve irfÂn ehline karşı gosterdiği sabır ve teslîmiyyet, O ’nun ulvî ve mustesn bir fazîletidir.”[1]

[1] Avni Arslan-Ziya Demirel, Osmanlı Tarihinde İlginc HikÂye ve Anekdotlar, s. 54-55

Kaynak: Adem Ergul, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan